ÜSAO 3. Bölüm

Umarım beğenirsiniz. Okumayı bitirdikten sonra vote yapmayı ya da düşüncelerinizi yazmayı unutmayın lütfen… 🙂

***

Genç kız evinin kapısından içeriye girdiğinde içini bir hüznün kapladığını hissetti. Ne yapacağına henüz karar verememiş olması ise bu hüznü daha da derine çekiyordu. Elinde ki küçük bidonu kenara koyarak mutfağa yönelip dolaptan buz gibi bir su alarak içmeye başlamıştı. Dışarıda müthiş bir sıcak vardı. Derin derin nefes alarak biraz dinlenmeye karar verdi. Birkaç dakika düşüncelere daldıktan sonra yeniden ayaklanarak yarı yolda bıraktığı traktöre benzin almak için evden ayrılarak ahırlara doğru ilerlemeye başladı. Başında ki şapkasını ensesinden aşağıya indirerek boynunda ki ipi gevşetmişti. Hızlı adımlarla ilerlerken karşısında koşan çocuğu görünce önce duraksamış sonrada çocuğun gittiği tarafa doğru ilerlemeye başlamıştı. Sadece birkaç dakika içinde küçük çocuk gözden kaybolunca yanlış gördüğünü düşünmüş ve yeniden ahırlara doğru yönünü çevirerek elindeki bidonu depodan doldurmaya karar vermişti. Belki de çalışanlardan birini traktörü almaya yollamalıydı. Gerçekten yorgun hissediyordu. Son anda düşüncesinden vazgeçerek kendisi gitmeye karar verdi. 

Yola koyulduğunda saat öğlen biri geçiyordu. Tam tepede parlayan güneş gözlerine alırken sıcakta yürümeye başlamış ve her adımda nefesinin daha da ısındığını hissetmişti. Yarım saatlik bir yürüyüşten sonra genç kız sonunda traktörün yanına varabilmişti. Birkaç adımda traktörün yanına yaklaşırken arka kasada yatan kişi dikkatini çekti. Yüzüne şapka kapalı olan kişiyi dürterek “Sen ne yapıyorsun burada?” diye sorarken, yatan kişi kalkarak genç kızın öfkeyle parlayan gözlerine bakmıştı. Güneş’i çok az kişi kızdırabiliyordu ve biri de şuanda traktörün kasasında pervasızca yatan kişiydi.

“Seni bekliyordum!” Güneş yirmili yaşların sonunda ki genç adama ters bir bakış atarak “Sana benim peşimde dolanmamanı kaç kez daha söylemem gerekiyor? Senin bu sorumsuz davranışlarından bıktım. Bir gün seni traktörle ezebilirim haberin olsun” dedi.  Güneş’in sözleri genç adama hiç etki yapmamıştı. Güneş ona aldırmamaya çalışarak traktörün benzinini doldurmaya başladığı sırada genç adam traktörün kasasından atlayarak genç kızın tam arkasında belirmişti. Sonunda işini bitiren genç kız arkasını döndüğünde ise adamla burun buruna gelince derin bir soluk bırakmıştı. 

“Sana son kez söylüyorum beni rahat bırak. Seninle uğraşmaktan bıktım. Olmaz kelimesinin nesini anlamadın?” Genç adam Güneş’e daha da yaklaşarak yüzünü iyice genç kızın yüzüne eğmişti. “Bu tavırları bıraksan artık, sende farkındasın değil mi, artık benden kaçışın yok? Asım bey de yok artık. Ne yapacaksın tek başına. Kabul et, kimsen kalmadı!” Güneş onun sözleri ile iyice sinirlenmişti.

“Bu dünyada tek kalsam da seninle asla evlenmem!” O kadar emin konuşuyordu ki adam öfkesine hakim olmak için elinden geleni yapıyordu. Yaklaşık beş yıldır onu ikna etmek için çabalayıp durmasına rağmen Güneş’in kabul etmemesi iyice canını sıkmaya başlamıştı. Elini kaldırarak genç kızın kolunu sertçe yakaladı. “Yakında evinden de olursun, söylesene ne yapacaksın? Çiftlik büyük ihtimalle satılacak. Satılmasa bile Esra cadısı seni burada barındırır mı sanıyorsun?” Genç kız bunları elbette düşünmüştü. Esra Doğu’nun karısıydı. O kadın kendisini başından beri sevmemişti. Üstelik evlenme kararından sonra Doğu ile birlikte çiftlikten ayrılmış ve bir daha geri gelmemişlerdi. İçini sızlatan bu olayı yeniden hatırlamak Güneş’im gözlerine hüznü yerleştirmeye yetmişti. Çiftlik büyük ihtimalle Doğu’nun olacaktı!

“Bu çiftlikten kovulsam bile seninle işim olmaz. Seni sevmiyorum ve sevmediğim biriyle asla evlenmem!” Adam dişlerini sıkarken geri adım atmak zorunda kalmıştı. Şuanda onun üzerine gitmek istemiyordu. Üstelik sıcak hava nedeniyle iyice bunalmıştı. Genç kıza hiçbir şey söylemeden hızla son model arabasına doğru ilerlemeye başladı. Koray zengin bir ailenin ikinci oğluydu. Kötü biri olmadığını bilse de genç adamın baskıcı tavırları Güneş’in canını sıkmaya yetiyordu. Asla ‘hayır’ kelimesini kabul etmemesi ise ailesinin kendisine vermiş olduğu imkanlar yüzündendi. Onun gidişini izledikten sonra traktöre atlayarak çalışmak yerine çiftliğin yolunu tutmuştu. Canı sıkkındı ve evde dinlenmek istiyordu. Direksiyonu ters yöne kırarken düşüncelere dalmıştı. On dakika sonra küçük evinin önünden geçerek ahırlara doğru ilerlerken büyük evin sertçe çekilen kapı sesi dikkatini çekmişti. Traktörü durdurarak kapıyı kıracak gibi kapatan kişiye odaklanmıştı. Kızıl saçlı hoş bir kadındı bu kişi. 

“Sen neye bakıyorsun öyle?” Güneş’i fark eden genç kadın öfkeyle bağırmıştı. Güneş başını iki yana sallayarak ona cevap vermek yerine traktörü serin bir yere çekmeye girişmişti. Bir süre traktörün tepesinde etrafına bakınırken gözünün önünden tüm çocukluğu ve özel anıları geçti. Birkaç adımda yere inerken duyduğu büyük gürültü ile adeta kalbi teklemişti. Korkuyu tüm iliklerine kadar hissediyordu. Koşarak sesin geldiği yöne doğru giderken korku tüm iliklerine kadar işlemişti. Son adımlarda gördüğü manzara karşısında nefesini tutarak yıkılan tahtalara doğru koşmaya başladı. Aynı anda nefesinin kesildiğini hissediyordu. Soluklarını güçlükle kontrol altına alarak etrafa dikkatle bakınmaya başlamıştı. Sonrasında ise gördüğü küçük el karşısında gözleri korkuyla irileşti. Öne doğru atılarak dikkatle tahtaların altında kalan küçük bedeni oradan çıkarmaya çalışıyordu. Bu çok zordu ve etrafta yardım etmesi için birilerini bulabilmek adına sesinin çıktığı kadar bağırıyordu. “Yardım edin, biri bana yardım etsin!” genç kızın sesine kimse cevap vermiyordu. Şuanda çalışanların hepsi tarlada olmalıydı. Çiftlikte kimin olduğunu bilmiyordu. Tek başınaydı. Zorlukla küçük çocuğu tahtaların altından çıkarırken dikkatle onu kucağına almış hızla olay yerinden onu uzaklaştırmıştı. 

“Lütfen biri bana yardım etsin!” Güneş hala sesini duyurmaya çalışıyordu. Zaman kollarında kanlar içinde yatan küçük çocuk için daralıyordu. Hızlı bir şekilde traktöre binerek küçük çocuğu dikkatle traktörün ardında ki samanların üzerine yatırmıştı. Direksiyona geçerken bir yandan da küçük çocuğa sesleniyordu. “Hadi canım, hadi küçük adam dayan biraz. Seni hastaneye yetiştireceğim. Korkma!” Son söylediğini aslında kendisi için söylemişti. Kalbi korkuyla kuş gibi çırpınıyordu. Ne yapacağını bilmez bir şekilde traktörü sürerken daha önce görmediği çocuğun ailesini nasıl bulacağını düşünmeden edemedi. Şimdilik onu hastaneye yetiştirmesi gerekiyordu. Traktörü olabildiğince hızlı sürmesine rağmen yeterli değildi. Öfkeyle direksiyona vururken daha hızlı gidebilmek için dua etmeye başlamıştı. Bir yandan hastaneye yetişmeye çalışırken bir yandan da etrafta kimsenin olup olmadığına bakınıyordu. Sanki tüm köy yer yarılıp içine girmişti. Kimse… Hiç kimse yoktu etrafta. 

Yaklaşık yarım saat sonra kucağında küçük çocukla acil servis içine girerken bir yandan da yardım istiyordu. “Lütfen biri bana yardım etsin!” Acil servistekiler çocuğu genç kızın kucağından alırken onu dışarıda bırakarak çocuğu odaya almışlardı. Genç kız korkuyordu. Küçücük bedenin tahtaların altında kalmasına inanamıyordu. Ailesinin bu kadar sorumsuz olmasına inanamıyordu. Acaba orada ne arıyordu, ve kimin çocuğuydu. Dakikalar genç kız için saatlere dönüşürken içeriden bir cevap almak için uğraması hep boşa çıkmıştı. Birkaç saat sonra ise doktorun yanına gelmesiyle heyecanla “O nasıl, iyi mi?” diye sormadan edememişti. Doktor üzgün bir şekilde başını eğerken Güneş onun kötü haber vereceğini anlamıştı. “Doktor bey lütfen!” Doktor üzgün bir şekilde genç kıza bakarak “Şuanda tam emin değiliz ama omuriliği zarar görmüş olabilir. Çocuğun yürüyüp yürüyemeyeceği uyandığı zaman anlaşılacak!” Güneş duydukları ile nefesini tutmuştu. Ağlamaklı sesi ile “O daha çok küçük, lütfen bir şey yapın!” diye yalvarmaya başlamıştı. Daha adını bile bilmiyordu çocuğun. Doktor genç kıza üzgün bir şekilde bakarak “Bedeninin yarısını geçici olarak alçıya aldık. Hareket etmemesi gerekiyor, bu yüzden de birkaç ay hastanede kalması gerekebilir. Tabi bunları hasta kendine gelince daha net söyleyebiliriz. Belki de bir kaç gün içinde taburcu olur. Şansı vardı ki kırık çıkık yok ezilme var. Ama omurilik testi için uyanmasını  bekliycez. Onun morale ihtiyacı var!” Güneş sadece başını sallamakla yetinmişti. 

~~~—~~~

Genç adamın öfkesi tüm konağı inletirken oğlunun hala bulunamamasının acısını çalışanlardan çıkarıyordu. Miras işlemleri yüzünden kasabaya gelmesi ve oğlunu çiftlikte bırakması gerekmişti. Şimdi ise oğlunu bir türlü bulamıyordu. Sonunda aldığı haberle korkuyu içinde hissederek yollara düşmüştü. Büyük jip toprak yollarda sorunsuz ilerlerken, hastanedeki çocuğun oğlu Işık’ın olmaması için dua ediyordu. Hayatta tek dayanağı oğluydu ve onu kaybetmeye dayanamazdı. Araba acil servisin önünde ani fren yaparken genç adam koşarak hastaneye girmişti.

“Buraya bir çocuk getirilmiş onu görmem gerek!” derken hastane görevlileri genç adama bakmakla yetinmişti. Öfkelenen genç adam sesini yükselterek “Oğlumun bu hastanede olduğunu duydum, hemen onu görmem gerek,” Doğu’nun sesi hastane koridorlarında yankılanırken odanın kapısından çıkan Güneş’in tüm bedeni buz tutmuştu. Yıllar sonra duyduğu ses tüm bedenini yakıp kavururken sırtı dönük kişinin tahmin ettiği kişi olmaması için dua ediyordu. Hızla odanın kapısından ayrılarak duvarın ardına geçerken Doğu görevlinin gösterdiği odaya koşarak girmişti. Genç kız o an bir babanın yıkılışını kapı ardından izlemenin acısını yüreğinin en derinliklerinde hissetmişti. Elini kalbinin üzerine götürürken yanağından akan yaşa engel olamamıştı. Kendisini görmemesi için oradan hızla ayrılırken kaderin kendisine oynadığı oyuna inanamıyordu.

Sekiz yıl… Tam sekiz yıl sonra yeniden Doğu’yu görmek içinin yakmıştı. Yüzünü göremese de sesini duymak Güneş’e yetmişti. Hastanede duramayacağını anladığı anda ise geldiği gibi traktörüne atlayarak oradan uzaklaşmaya başladı. Çocuğun durumunu nasılsa telefonla öğrenebilirdi. Doğu gelmişti! O çiftlikteydi ve kendisi bunu dahi bilmiyordu. 

Birkaç saat sonra genç adam doktorun söylediklerini dinlerken çaresizlikten ne yapacağını bilemiyordu. Doktorun söylediklerini elbette ki yapacaktı. “Peki oğlumu buraya kim getirdi?” Genç adamın sesi acı doluydu. Doktor onun acısını anlamaya çalışıyordu. Karşısında zorlukla konuşan adama sakince cevap vermişti. “Genç bir bayan getirdi. Siz gelene kadar buradaydı ama gitmiş olmalı. Biran olsun oğlunuzun yanından ayrılmadı.” Genç adam ne söyleyeceğini bilmiyordu. O kıza teşekkür etmekten başka elinden gelen bir şey yoktu. Adamlarına oğlunu hastaneye getiren kızı bulmasını emrederken hala uyanmamış olan küçük çocuğun odasına girmişti. Dikkatle oğlunu izlerken hala yaşadığına dua ediyordu. “Sana bir şey olsaydı ben ne yapardım bilmiyorum!” sözleri dudaklarından dökülürken yıllar sonra ilk kez gözünden aşağıya yaş akıttı. “Buradan yakında gideceğiz, buraya asla gelmemeliydik!” Çiftliği terk ettiği için pişmandı ve geri geldiği için huzurlu. Ama şimdi oğlunun başına gelenlerden kendisini sorumlu tutmaya başlamıştı. Yarının genç adam için ne getireceğini bilmemesi ise onu korkutmaya yetiyordu. Doğu’dan doğan Güneş’in batıda karanlık içinde kalacağından habersiz bir gelecek onu bekliyordu. 

*******************
Umarım beğenmişsinizdir.

2. BÖLÜM <<<<<<<———>>>>>>>>> 4. BÖLÜM

3130cookie-checkÜSAO 3. Bölüm

5 yorum

  1. Doğu asi çıktı ama umarım bizim pambık güler yüzlü Güneşimizi çok üzmez diğer hikâyelerin gibi çok güzel her bölümü merakla bekleyeceğim ve okuyacağım emeğine sağlık yine harikasın

  2. Kaç kere okudum bilmiyorum ama yeniden okumak için sabırsızlanıyorum ve bir daha yorum yapmayacağım önden bilgiler vermek istemiyorum ilk defa okuyanlar için yeniden den yayınlanan da çok sevindim yazarım

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir