ÜSAO 4. Bölüm

Keyifli Okumalar!

****

Evinin kapısını zor açan genç kız kapı kapanır kapanmaz sırtını dayadığı duvarın dibine çökmüştü. Unuttuğunu sanıyordu. Genç adamı yeniden görmek genç kız için hiç iyi olmamıştı. Yıllardır onu unutmak için çabalamış, unuttuğunu düşündüğü bir anda ise yeniden genç adamı karşısında bulmuştu. Üstelik bir çocuğu vardı. İçi acıyordu, kalbi patlayacak derecede hızlı atıyordu. Onu sırtından bile tanımıştı. O buradaydı. Bunca yıl sonra geri dönmüştü ve…

Güneş başını iki elinin arasına alarak öne eğdi. Gözlerinden sicim gibi akan yaşa engel olamıyordu. Gözlerinin önünde Doğu ile olan anıları canlanmaya başlamıştı. Kendisinden sekiz yaş büyüktü ve asla onun gözünde küçüksün imajını silememişti. Güneş genç adamın kendisini sevmediğini en azından bir erkeğin bir kadını sevdiği gibi sevmediğini biliyordu. İçindeki acıyla haykırmak istiyordu.
Neden şimdi?
Buradan gittikten sonra onun gelmesini, onu yeniden görmemeyi dilerdi. Karısı ile çiftliğe yerleşirse ki Güneş buna dayanamayacağını biliyordu, bunu istemiyordu. Onun karısı ile mutlu bir hayat yaşadığını izlemeye dayanamazdı. 

“Aptal! Aptal Güneş!” hıçkırıklara boğulduğunda kendisine saydırıp duruyordu. Hayalini kurduğu hayatın asla gerçekleşmeyeceğini kabullenmek istemiyordu. Olduğu yerden kalkarak banyoya yönelmişti. Ilık bir duş kendisine iyi gelecekti. Duşunu aldıktan sonra üzgün bir şekilde yatağına uzandığında aklında küçük çocuk vardı. Acaba nasıl olmuştu? Tüm kalbi ile çabuk iyileşmesini diledi. Sevdiği adamın çocuğunun iyileşmesini tüm kalbiyle istiyordu. Derin düşüncelere daldığının ve bu dalgınlıkla yorgun bedeninin uykuya yenik düştüğünün farkında değildi. İlk kez gündüz vakti uyuyordu. O kadar yorgun düşmüştü ki bedeni artık dinlenmesi için sinyal vermeye başlamıştı. Uykusunda huzursuzdu. Sürekli kanlar içindeki küçük bedeni görüp duruyordu. Korkuyla sıçrayarak yatağında oturur pozisyona geçtiğinde ter içinde kalmıştı. Derin derin soluk alarak sakinleşmeye çalışırken içinde tarif edilmez bir sıkıntı vardı. Kapısının tıklatıldığını duyduğunda güçlükle yatağından kalkarak eski ama sağlam ahşap kapıya yönelmişti. Saçını geri atarak kapı kolunu indirdiğinde karşısında kendisine öfkeyle bakan kadını görünce duraksamıştı. Yirmili yaşların sonlarında olduğu belli olan kadını daha önce gördüğünü hatırlıyordu. Doğu’nun halasının kızı olmalıydı, ama neden kendi kapısında olduğunu anlayamamıştı. 

“Buyurun bir şey mi vardı?” kız Güneş’e iğrenç bir şeymiş gibi bakarak izin istemeden evin içine girmişti. Güneş kaşlarını kaldırarak onun ardından bakarken bir şey söylemeden genç kadını takip etmişti. Genç kadın kendi evinde gibi rahat davranarak koltuklardan birine oturup Güneş’i yüzünü buruşturarak incelemeye başladı. Kadın keskin ses tonu ile “Eşyalarını toplayıp çiftliği terk etmeni istiyorum!” Güneş onun talebi karşısında şaşırmamıştı. Bu ev kime kalmıştı bilmiyordu ve bu çiftliğin satılmasından ölesiye korkuyordu. Cesaretini göstererek “Bunu hangi sıfatla istiyorsunuz anlayamadım? Ayrıca çiftliğin yeni sahibi olduğunuzu da sanmıyorum. Şimdi izin verirseniz üzerimi giyinip işimin başına geçmek istiyorum!” dediğinde kadın yerinden kalkarak tehditkar bir şekilde Güneş’in üzerine yürümüştü. “Bana bak küçük fırsatçı, burada kalarak ne planladığını biliyorum. Doğu’nun peşindesin değil mi? Küçükken de onun peşini bırakmazdın. Ama sana kötü bir haberim var, onu sana bırakmaya niyetim yok!” dediğinde Güneş şaşkınlıkla kadına bakıyordu. 

“Saçmalamayın bayan, Doğu evli bir adam ve ben evli adamlarla ilgilenmiyorum!” Güneş’in sözleri ile kadın duraksamıştı. İmalı bir şekilde gülümseyerek “Sana iki gün süre, bu süre içinde buradan ayrılmazsan seni dışarı atmaktan büyük zevk alacağım!” Güneş onu dinlemiyordu bile. Zaten okul için ayrılması gerekiyordu. Kendisine yeni kalacak yer bulması gerektiğinin o da farkındaydı. Sonunda kadını kapıya kadar geçirerek onu umursamadığını belli edercesine yüzüne kapıyı sert bir şekilde kapatmıştı. Dışarıdan gelen “Seni küstah, bu evden gitmen için her şeyi yapacağım!” diye bağıran kadına sadece umursamaz bir şekilde “Tabi bekliyorum!” diye cevap vermişti. 

****

Genç adam bir dakika olsun oğlunun yanından ayrılmıyordu. Doğu’nun bakışları sadece oğluna bakarken yumuşuyordu. Adamlarından biri odaya girdiğinde kısa bir an adamına bakmış ve sonra hemen “Onu bulamadınız mı?” diye sormuştu. Adam sıkıntı ile nefesini verirken “Efendim saatler önce hastaneden ayrılmış kadın. Onu bulmak için elimizden geleni yapıyoruz!” Doğu sıkıntılı olan adama bakarak “Onu bulun, oğlumun hayatını kurtaran kadına teşekkür etmek ve yaptığı iyiliğin karşılığını vermek istiyorum!” dediğinde adam başını sallamakla yetinmişti. Patronunun onu görmediğini biliyordu ama yine de başı ile ona cevap veriyordu. “Efendim küçük bey nasıl oldu?” adamın sorusu ile gerilen genç adam duraksamıştı. Oğlunun durumu pek iyi değildi ama direniyordu. Onun küçük bedeni direniyordu ve bu Doğu için dayanılmaz bir acıydı. Hayatında ki en önemli insan tam karşısında hayata tutunmaya çalışıyordu. Genç adam oğluyla yeniden baş başa kaldığında elini saçlarına dolaştırarak sertçe çekiştirmişti. Onu getirmemeliydi. Onun başına gelenlerden kendisini suçluyordu. Derin nefes alarak “Bunu bana yapma evlat, sakın babanı bırakma!” dedi.  Zorlu saatler genç adamı beklerken Güneş evinden çıkıp çalışmaya gidiyordu. 

“Hey küçük hanım!” Güneş başını çevirip kendisine seslenen kişiye bakmıştı. Gözlerini kısarak adamın hızlı adımlarla kendisine doğru gelişini sıkıntı ile izledi. İçinden “Acaba bu ne istiyor?” diye düşünmeden edememişti. Adam yanına yaklaştığında ise onun konuşmasına fırsat vermeden “Şuanda çok meşgulüm. Sizde evden ayrılmamı isteyecekseniz sonra gelin!” diyerek adamı şaşkın bir şekilde orada bırakıp gitmişti. Adam onun ardından gitmeye başladığında ise Güneş çoktan ahırlara giderek atlardan birini alıp yola çıkmıştı. Adamın ardından seslenmesine aldırmamıştı bile. Sonunda ana yola çıktığında tarlalara gitmek yerine endişesini gidermek için dayanamayıp hastaneye gitmeye karar verdi. Küçük çocuğu çok merak ediyordu. Doğu ile karşılaşmak pahasına da olsa o küçük çocuğa kanı ısınmıştı. “Babasının oğlu!” diye söylenirken yüzünde garip ama buruk bir gülümseme oluşmuştu. 

Doktorlar genç adamın yanına geldiğinde Doğu hızla ayağa kalkmıştı. Sonunda bir süre daha oğlunun uyuyacağını öğrenen Doğu ardından gelen sesle duraksamıştı. Dişlerini sıkarak kendisine doğru gelen kadını göz hapsine almıştı. Sıkıntı ile solurken “Seni buraya hangi rüzgar attı Mine?” Mine esmer, uzun boylu ve fiziği oldukça hoş bir kadındı. Doğu onun ısrarcı bu davranışlarından pek hoşlanmıyordu. genç kadının vazgeçmek bilmez ısrarından artık kurtulması gerektiğinin farkında olarak genç kadının yanağına uzanan dudaklarından son anda sıyrılmıştı. Mine bozuntuya vermeyerek “Oğlunun kaza geçirdiğini duydum ve ihtiyacın olur diye yanına gelmek istedim.” Doğu onun yine fırsat kolladığının farkındaydı. Karısı ile evlenirken de Mine her zaman ona olan ilgisini belli etmişti.
“Teşekkürler ama yardıma ihtiyacım yok!” adamın tok sesi mazeret dinleyecek durumda olmadığının sinyallerini veriyordu. Mine Doğu’nun kendisine aldırış etmeyerek hastane odalarından birine girişini dişlerini sıkarak izlemişti. Genç kadın onun peşinden odaya girdiğinde yataktaki küçük çocuğa acıma ile bakıyordu. Aslında küçük çocuk onun umurunda bile değildi. Ama Doğu’ya yaklaşmanın tek yolunun da bu küçük veletten geçtiğini çok önceden anlamıştı. 

Güneş atla hastane yakınlarına kadar gelmiş sonra atını güvenli bir yere bırakarak yürüyerek hastaneye gitmeye başlamıştı. Yol kenarında ki oyuncakçıda gördüğü arabayı gülümseyerek eline almıştı. Yüzündeki gülümseme ile arabayı incelerken farkında olmadan arabanın parasını vererek hastaneye gitmişti. Ağır adımlarla danışmaya giderken kalbi heyecandan yerinden çıkacak gibi atıyordu. Yıllar sonra Doğu ile yüz yüze gelecekti. Genç adam acaba kendisini hatırlayacak mıydı? Sekiz yıl… Sekiz koca yıldır görmediği adamın kendisini hatırlayıp hatırlamayacağını merak ediyordu. Yüzüne yerleştirdiği masum gülümseme ile danışman kıza küçük çocuğun odasını sormuştu. Genç kadın odaya doğru ilerlerken odanın kapısının açılması ile yerinde duraksamıştı. Odadan sabah kendisini ziyaret eden kadın ve Doğu çıkmıştı. Güneş elini kalbinin üzerine koyarak sakinleşmeye çalışırken diğer koridora geçen ikilinin ardından sessizce küçük oğlanın odasına girmişti. Yataktaki sargılar içindeki küçük çocuk kalbinin acımasına neden olmuştu. Yavaş bir şekilde ona yaklaşarak yatağının kenarına oturmuş dikkatle onu izlemeye başlamıştı. İzledikçe de onun babasına olan benzerliği dikkatini çekiyordu. 

“Size onu bulmanızı istiyorum!” diye sert çıkan ses karşısında korkuyla yerinden sıçramıştı. Aynı anda kapının açılışı ile bakışları kapıya yönelmişti. İçeriye giren genç adam odadaki Güneş’i görünce kısa bir an duraksadı. Güneş genç adamın yüzüne şok olmuş bir şekilde bakıyordu. Bu adam onun tanıdığı Doğu’ya hiç benzemiyordu. Onun güzel gözlerinde ki ışık nereye kaybolmuştu. Ya yüzünde ki yara… O yara genç kadının içinde bir yerleri sızlatmaya yetmişti. Karşısında ki adam tamamen soğuktu… Eski Doğu ile, sevdiği o güler yüzlü sıcak adam ile hiç alakası yoktu.

“Senin burada ne işin var?” Doğu’nun soğuk çıkan ses tonu Güneş’in üşümesine neden olmuştu. O sırada adamlardan biri odaya girdiğinde bakışları Güneş’i seçmişti. “Siz… Bende sizi bulmaya çalışıyordum!” Doğu adamın sözleri ile yeniden bakışlarını genç kıza çevirmişti. O an yatakta yatan oğlu ile gözleri kesiştiğinde heyecanla oğlunun yanına çökmüştü.
“Işık, oğlum!” Güneş yutkunarak yataktaki çocuğa bakışlarını çevirdiğinde çocuğun kendisine seslenmesi ile dehşete düşmüştü.

“Anne!” çocuğun sözleri ile iki genç bakışları bir araya gelmişti. Güneş dehşetle bakışlarını çocuktan genç adama çevirdi. Doğu’nun yüzü de genç kızın yüzü kadar şaşkındı. 

“Oğlum!” Işık bakışlarını genç kızın yüzünden ayırmıyordu. Zorlukla elini kaldırmaya çalışan çocuk genç kızı yanına çağırıyordu. “Anne!” Güneş yutkunarak küçük çocuğa bakarken elini zorlukla kaldırması karşısında içi acıyarak hızla küçük çocuğa yaklaşmıştı. Elini sevgiyle tutarken gülümseyerek “Nasılsın şampiyon?” diye sorarken Doğu dişlerini sıkarak karşısında ki sahneyi sessizce izlemeye başlamıştı. Küçük çocuk hafif gülümseyerek Güneş’e bakmıştı. “Başım ağrıyor Anne!” bakışlarını babasına çevirirken yüzündeki gülümseme daha da artmıştı. Babası onun kahramanıydı.
“Babacım!” genç adam çocuğun seslenmesi ile içinde bulunduğu öfke nöbetini atlatmış ve hemen küçük çocuğun boşta kalan diğer elini yakalayarak “Beni çok korkuttun Işık. Sakın bir daha yanımdan ayrılma.” Çocuk kıkırdayarak “Benimle oynayacak mısın baba?” onun sorusu ile Doğu’nun gözleri parlamıştı. Güneş onun gözlerinde ki ışığı görünce aşık olduğu adamı görür gibi olmuştu. Etrafına bakınarak bir yerlerden karısının çıkmasını bekledi. Kalbi bu düşünce ile acırken sessizce “Ben artık gitsem iyi olacak!” dedi. Küçük çocuk onun sözlerini duymamıştı bile. Uykuya dalmaya başlamıştı ve Doğu genç kızın gidip gitmemesiyle ilgilenmemişti. Bu durum onu üzse de yüzündeki gülümsemeye engel olamamıştı. Küçük çocuk kendisine gelmişti ve Doğu ile ilk karşılaşması beklediği gibi gitmese de onu hatırladığını bilmek genç kızı rahatlatmıştı. Elinde olmadan etrafına gülücük saçarak hastane çıkışına giderken Doğu odaya giren adamının sorusu ile duraksamıştı. “Efendim, az önceki bayan gitti mi? Onun için birkaç şey almıştım.” Genç adam elinde paket ile karşısında duran adama bakıyordu. “O ne? Neden ona bu şeyleri alma gereği duydun ki?” Doğu adamının sözleri karşısında duraksamıştı. “Küçük beyi hastaneye getirdiği için ona minnettarlığımızı sunmak istemiştim.” Doğu yutkunarak “Oğlumu o mu buraya getirdi?” diye sordu. Adam şaşkın bir şekilde “Bunu size söylemedi mi?” dedi.  Genç adam dişlerini sıkarak adamının sözlerini beklemende hızla odadan ayrılmıştı. Dışarıya çıktığında ise etrafta Güneş’ten iz bulamamıştı. 

Güneş atıyla evine dönerken hazırlıklarını yapması gerektiğini düşünüyordu. Evden içeriye adım atar atmaz içini bir hüzün kapladı. Bütün çocukluğu, gençliği bu küçük evde geçmişti. Derin bir iç çekerek odasına gidip eşyalarını toplamaya başlamıştı. Kapısının tıklatılması ile duraksayan genç kız ağır adımlarla kapıya yönelmişti. Birkaç saniye karşısında ki adama bakarken ondan kurtulma planları yapıyordu. “Yine ne istiyorsun?” karşısında ki adam pişkin bir şekilde genç kıza bakmaya devam ediyordu. “Ne istediğimi bir çok kez sana söylemiştim. Tabiî ki seni istiyorum.” Onun açık bir şekilde bunu dillendirmesi genç kızı tedirgin etmişti. “Buradan hemen gitmeni istiyorum!” Güneş’in sert çıkan sesi karşısında adam yerinden bile kıpırdamamıştı. Elini hafif kaldırarak genç kızın bir tutam saçını parmakları arasına kıstırmış ve burnuna doğru götürerek “Sana benim olacağını söylemiştim!” dediği anda aldığı sert darbe karşısında genç adam sendelemişti. Aynı şekilde Güneş’te elinin acısını dindirmeye çalışıyordu. Genç kız attığı yumruk ile acıyan elini sallarken çılgına dönen adam genç kızı duvarla bedeni arasına hapsederek sıkıştırmaya başlamıştı. Güneş deli gibi çırpınıyordu. Sonunda üzerinde ki ağırlık kalktığında ise zorlukla nefes almaya çalışıyordu.

“Seni aşağılık herif, sakın ona dokunayım deme!” 

***************

Arkadaşlar bu hikaye diğerlerinden farklı olacak. Ayrıca yorum ve beğeni sayısına göre devam edecek hikaye…

3. BÖLÜM <<<<<<<<———>>>>>>> 5. BÖLÜM

3150cookie-checkÜSAO 4. Bölüm

3 yorum

  1. Ay lütfen devam etsin çok güzel ilerliyor tüm hikayelerini okuyorum çok güzeller şimdi hemen diğer bölüme geçiyorum

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir