ÜSAO 5. Bölüm

Keyifli Okumalar!

**


Genç kız tir tir titriyordu. Üzerinden kalkan ağırlığı fark ettiğinde birinin genç adamı yumrukladığını sisler arasından görüyor ama gözyaşları onu tanımasına izin vermiyordu. Sonunda elinin tersi ile gözlerini kurularken karşısında gördüğü kişi ile yine ağlamaya başlamıştı. Dizlerinin üzerine çökerek hıçkırıklarına devam ederken kollarını sıkan bir güçle kendisine gelmişti.

“İyi misin?” boş gözlerle genç adamın gözlerinin içine bakıyordu. Şuanda en çok görmek istediği kişiyi görmemeyi diliyordu. Doğu’nun kendisini bu kadar zayıf görmesi genç kadının içini yaksa da zorlukla konuşabilmişti. “Teşekkür ederim!” sürekli aynı şeyleri tekrarlarken, Doğu soğuk bakışlarını genç kadından az önce bayıltana kadar yumruk attığı adama çevirmişti. “Sana bir şey yaptı mı?” sesi buz gibiydi. Genç kadın birden üşüdüğünü hissetmişti. Onun tanıdığı Doğu ile karşısında ki adam aynı kişi olamazdı. O kadar gamsız duruyordu ki Güneş biranda yanında ki adamın başka biri olduğunu biri düşünmüştü. 

“Ben iyiyim, yardımın için teşekkür ederim. İzin verirseniz şimdi hazırlanmam gerek!” genç kadın eski gücüne kavuşarak yerden kalkmıştı. Küçük evinden içeriye girerken Doğu’ya içeri girmesini bile söylememişti. Kapıyı açık bırakarak artık kendisini ait hissetmediği bu yerden biran önce gitmek istiyordu. Asım beyin ölmemesini dilerdi. Biliyordu ki Asım bey onu her zaman koruyordu. Gölgesi bile genç kızı korumaya yetiyordu. Ağır adımlarla yatak odasına çıkarken Doğu da dalgın bir şekilde genç kızı takip ediyordu. Güneş hazırlamaya başladığı valizine eşyalarını koymaya devam ederken Doğu genç kızın odasının kapısından onu izlemeye başlamıştı. O anda neden Güneş’i görmeye geldiğini hatırlamıştı. Boğazını temizleyecek birkaç ses çıkarttıktan sonra genç kadın bakışlarını Doğu’ya çevirmişti. Güneş onun yüzündeki katı ifade karşısında içinin acıdığını hissediyordu.

“Merak etmeyin Doğu bey, bu gün buradan taşınıyorum!” Doğu genç kadının sözlerini kendisine ‘Bey!’ sıfatı ile hitabet etmesi yüzünden anlayamamıştı. “Ben teşekkür etmek için gelmiştim. Sen olmasaydın oğlum hayatta olmayacaktı. Bunun için teşekkür ederim. Sana borçlandım.” Sesinde ki tını genç kadını şaşırtmıştı. Yüzünde garip bir gülümseme ile “Ben üzerime düşeni yaptım. Kaza sırasında oradan geçmem bir şanstı. Teşekkür etmene gerek yok. Az önce beni kurtararak borcunu ödedin.” Genç kadının sözleri Doğu’yu öfkelendirmişti. “Az önce olanlar benim oğlumun hayatı kadar önemli olamaz.” Genç adamın sert çıkışı Güneş’in gerilmesine neden olmuştu, ayrıca büyük hayal kırıklığı yaşıyordu. Acı bir şekilde gülümseyerek alay eder gibi genç adama bakmıştı.

“Haklısın, benim hayatımın hiçbir değeri yok. Özellikle senin gözünde, şimdi teşekkürünü ettiğine göre hala bana ait olan bu evden çıkmanı istiyorum. Yarından sonra çiftliğiniz de evinizde sizin olabilir!” Doğu onun sözleri ile öfkelenmişti. Hiç bir şey söylemeden hızla odadan çıkarak evde ayrılmıştı. Genç adam kapıda ki adamın çoktan gittiğini görerek arabasına yöneldi. 

Genç kız uzaklaşan araba sesini duyduğunda yatağının üzerine oturarak hıçkırıklara boğulmuştu. Artık her şey bitmişti, bu kasabada daha fazla kalamayacaktı. Biran önce gitmek için acele ediyordu. Genç kız ertesi sabahı beklemek istemiyordu. Gerekli eşyalarını aldıktan sonra hızla evden ayrılmıştı. Geriye dönüp bakmamak için, güzel hatıralarını hatırlamamak için çabalasa da bunda başarılı olamamıştı. Yanağından süzülen yaşlarla elinde valizi yürümeye devam ederken duyduğu sesle duraksamıştı.

“Demek gidiyorsun? Burada sana yer olmadığını anlaman iyi oldu.” Güneş Mine denen kadına cevap vermeden yoluna devam ederken kadının ardından sarf ettiği aşağılayıcı sözlere aldırış etmemeye çalışıyordu. Sonunda taksi durdurarak otogara doğru yola koyulmuştu. İçi bomboştu. Tek dileği okulunu bitirerek biran önce hayatını kazanmaktı. Yıllar sonra gördüğü sevdiği adamı bir daha görmeye dayanabileceğini sanmıyordu. Derin bir iç çekerek etrafı izlemeye başlamıştı. “Elveda!” dudaklarından kopan bu fısıltı her şeye veda etse de kaderin ona oynayacağı oyundan habersizdi. 

Genç adam öfkeli bir şekilde büyük eve girerken hızlı adımlarla odasına çıkmıştı. Hala gençken kaldığı odayı kullanıyordu. Ev kalabalıktı. Amcaları ve halalarının gitmeye hiç niyetleri yok gibiydi. Onları umursamayarak odasına çıkmış banyoya girerek ılık bir duş almıştı. Bu onu biraz rahatlatsa da aklında hala genç kızın sözleri dolaşıyordu.
“Ne demek benim için hayatının bir değeri yok!” öfkeyle saçlarını karıştırırken gözlerinin önüne genç kızın küçükken bahçede koşturması geliyordu. Aralarında sekiz yaş vardı. Bazen Güneş’in elinden tutarak yürümesine yardım ederdi. Hatırladığı anılarla  uzun yıllar sonra ilk kez yüzüne beliren gülümseme ile şaşırmıştı. Genç kızın etkisi oldukça güçlüydü. İlk kez birkaç dakika önce gözlerinde hüzün gördüğünü fark edince dişlerini yeniden sıkmaya başlamıştı. Onun neşeli hallerine alışık olan Doğu için bu yeni bir şeydi ve bundan hiç hoşlanmadığını hissedince de öfkesi daha da artmıştı. 

Banyosunu yaptıktan sonra hastaneye giden genç adam durgundu. Her zamankinden daha farklı hissediyordu. Hastane odasına girdiğinde ise oğlu ona gülümseyerek bakmıştı. “Baba, annem gelmedi mi?” Doğu oğlunun bir dramva geçirdiğini, baskın duygularının ortaya çıktığını doktordan öğrendiğinde onun anne özlemi çektiğini yeniden hissetmişti. Oğluna sarılarak teselli etmeye çalışıyordu.

“Annen gelemez oğlum, bunu sende biliyorsun.” Küçük çocuk başını sallayarak ağlamaya başlamıştı. “Annemi istiyorum ben, annem gelsin. Hem sabah buradaydı, nereye gitti. Beni yine terk etti değil mi?” Doğu oğlunun sözleri ile içinin acıdığını hissetmişti. Ona ne cevap vereceğini bilmiyordu. O sırada odanın kapısı açılarak içeriye Mine girince küçük çocuk korkuyla babasına sığınmıştı. Başından beri bu kadından hoşlanmayan Işık, tepkilerini vücudu ile belli ediyordu. 

“Senin burada ne işin var Mine?” Doğu sesinde ki bıkkınlığı belli etse de genç kadın buna aldırış etmeyerek yatağa doğru ilerlemişti. “Bugün nasılsın bakalım?” Küçük çocuk babasına daha da sokularak başını çevirmişti. Mine onun bu tavrı ile dişlerini sıksa da bunu belli etmemeye çalışıyordu. Doğu daha fazla oğlunun korkmasını engellemek içim Mine’yi odadan çıkardı. Onun kaba davranışı ile daha da öfkelenen genç kadın dilini tutamayarak “Hep o sarışın kız yüzünden değil mi? yine aklını çelmeyi başardı senin. O küçük fa…” Kötü söz söyleyeceğini anlayan Doğu Mine’nin sözlerini sert bir şekilde kesmişti. “Sakın sözlerini tamamlama…” gözleri öfke saçıyordu. Doğu genç kadının kolunu sert bir şekilde sıkarak “Sakın… Onun bunlarla bir ilgisi yok. Ayrıca yıllar sonra ilk kez gördüm ben o kızı ve sakın onun hakkında kötü konuşayım deme!” Mine küçük bir kahkaha atarak genç adama bakmıştı. “Ne oldu, yıllardır yalnızsın ve artık sınıra yaklaştın mı? Bunca zaman senin için yapmadığım şey kalmadı ama sen hala eskisi gibi soğuk ve umursamazsın. Yalnız öleceksin. Sana söyleyeyim mi? Hiçbir kadın senin yanında olmak istemez, bunu anla artık. Seni benden başka sevecek kadın yok!” Onun kolunu sert bir şekilde bırakan Doğu etrafa aldırmadan genç kadının üzerine bağırarak konuşuyordu. “Şu haline bak, sen nasıl bir yaratıksın. Diğer kadınlardan hiçbir farkın yok. İğrençsiniz. Seni görünce midem bulanıyor. Hala anlamamakta ısrar ediyorsun, sizin gibi insanları hayatımda istemiyorum. Etrafımda senin gibi kadınların olmasına dayanamıyorum. Şimdi defol ve bir daha gözüme görünme.” 

Genç kadın öfkeyle birkaç adım atmıştı ki duraksamışı. “Ah sana az kalsın söylemeyi unuttum. Küçük sevgilin gitti, sonunda ait olmadığı yerden tamamen gitti!” Doğu onun neden bahsettiğini anlamamıştı. Nasıl anlayabilirdi ki? Genç adamın yıllardır sevgili sıfatını taktığı bir kadın olmamıştı hayatında. Tamı tamına yedi yıldır kadınlardan uzak duruyordu. Aldığı darbe genç adamı kadınlardan tamamen soğutmuştu. Şimdi ise hayatında sadece oğluna yer vardı. Hiç kimseyi istemiyordu. Oğlundan başka ise evde çalışan yaşlı bir kadın vardı ki sadece Işık için onu tutuyordu. Sesinin daha sakin çıkmasına özen göstererek “Benim sevgilim yok, kim giderse gitsin bundan sonra sen gözüme görünme yeter.” Hızlı bir şekilde oğlunun odasına girerek kapıyı sert bir şekilde kapatmıştı. Işık babasının yüzünde ki ifadeden korkarak yutkunmuştu. Güçlükle “Baba?” diye seslediğinde Doğu oğluna bakarak yüzünü yumuşatmıştı. “Söyle evlat.” Işık başını iki yana sallayarak “Yok bir şey, sadece kötü görünüyorsun.” Sekiz yaşındaki bir çocuk için yaşıtlarından daha olgun bir çocuktu. Bazen babası ile sorunları için dertleşirdi. Genç adam oğlunun başını okşarken içinde garip bir sıkıntı oluşmuştu. 

Genç kadın otobüse bineli birkaç saat olmuştu. Yüzünde yalnızlığın verdiği acı ve geleceğini düşündüğünde içini saran korku dolu ifade vardı. Tek başına kalmıştı. Geri dönebileceği bir evi kalmamıştı. Ayrıca okul masrafları için çalışması gerekiyor ve iyi bir part time iş bulmalıydı. Düşünceler beynini kemirirken uykuya daldığının farkında bile değildi. Zaten uzun yolculuk onu her zaman yorar ve uykuya dalmasını sağlardı. Güneş rüya görüyordu. Tüm bedenini saran bir rüyaydı ve yüzünde istem dışı bir gülümseme oluşmuştu. Çok nadir kişi uykusunda gülümserdi ve Güneş kendisini seyredenden habersiz uykusunda gülümsüyordu. Küçük bir çocuk genç kıza ‘Anne!’ diye seslenirken rüyasının gerçek olması için dua etmeye başlamıştı. Sarsıntı ile uyurken kendisine bakan bir çift lacivert gözle korkarak geri kaçmıştı. Tedirgin olan genç kız başını çevirdiğinde mola yerine geldiklerini fark etmişti. Tanımadığı adam onu uyandırmaya çalışıyordu. “Affedersiniz, sizi korkutmak istememiştim. Uykunuzda sayıklıyordunuz, bende kabus gördüğünüzü düşündüm!” genç adamın sözleri tamamen yalan olmasa da tek istediği uykusunda gülümseyen bu güzel kızın gözlerini görebilmekti. Ve istediğini elde ettiğinde ise yüzünde memnuniyetin verdiği bir gülümseme yerleşmişti. Güneş ona ters bir şekilde bakarak “Beni uyandırmanıza gerek yoktu, gereksiz işler yapan insanlardan haz etmem. Ayrıca tanımadığınız kişilere bu kadar samimi davranmanız sizin yanlış anlaşılmanıza neden olabilir.”

Genç kadının sözleri adamın yüzünün daha da çok aydınlanmasına neden olmuştu. Anlaşılan sert kayaya çarpmıştı. “O zaman tanışalım mı? Ben Serdar, senin adın ne?” Güneş onun uzattığı eline bakarak bakışlarını yeniden genç adama çevirmişti. Pişkindi… Evet genç kız bu adamın çok pişkin olduğunu düşünmeye başlamıştı. Koltuğundan doğrularak elini görmezden gelmişti. İzin isteyerek otobüsten inmek için kapıya yöneldi. Serdar ise hiçbir şey söylemeden arkasından öylece bakmıştı. Yüzünde ki gülümseme ise yerini hala koruyordu. “Demek kaçıyorsunuz küçük hanım. Bundan sonra sık görüşeceğimize dair içimde bir his var nedense. Bu otobüste olmamın bir nedeni olmalıydı ve ben o nedeni buldum sanırım!” genç adam gülümseyerek Güneş’in ardından bakmaya devam ediyordu. Gün boyu başından geçen aksiliklerin meyvesini aldığını düşünmeye başlamıştı… 

*********************

Arkadaşlar  Şimdiden yorum ve beğeniler için teşekkürler…

4. BÖLÜM <<<<<———->>>>>> 6. BÖLÜM

3180cookie-checkÜSAO 5. Bölüm

4 yorum

  1. Aferin ışık anneni istemeye devam et güneyin doğuya gelmesini sağla çok güzel ilerliyor bu hikaye serdar çekil aradan lütfen güneşin doğuyu ulaşması lazım

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir