Kemal mahcup bir şekilde genç patronunun karşısında duruyordu. Doğu’nun bağırıp çağırmasını beklemeye başlamıştı. Patronu ne söylese haklıydı aslında. Son zamanlarda güvenlik meselesini daha sıkı tutmalıydı ve sürekli hata yapmaya başlamıştı. Öncelikle Işık’ın okul meselesi vardı ve şimdi de bu. Doğu derin bir nefes alıp vermiş ve sıkıntıyla elini saçında gezdirmişti. Bakışlarını Kemal’e dikerek “Ne zaman işe başladı bu adam?” diye sordu. Sesi Kemal’in beklediğinden sakin çıkıyordu. Genç adam bıkmıştı, artık sakin bir hayat sürmek istiyordu. Kemal mahcup bir şekilde “Özür dilerim Doğu bey, onu daha iyi araştırmalıydım. Birkaç haftasına kadar hiç şüphelenmedim. Gerçekten çok özür dilerim.” Doğu başını sallayarak onu susturmuştu. Güzel bir günün ardından sorun çıkması canını sıkmasına neden olmamalıydı.
“Pekala seni ne şüphelendirdi de onu yakalamayı başardın?” gelen soru ile Kemal daha da mahcup olmuştu. “Şey, aslında ben değil Güneş hanım ondan şüphelenmişti. Onun şüphesi benim de dikkatimi çekti ve biraz araştırma yaptık.” Doğu ağlanacak hallerine gülmeye başlamıştı.
Güneş!
Onun hisleri her zaman güçlü olmuştu. Küçükken bile kendisine korkularından bahsederken tedirgin olur, Doğu’nun onu sakinleştirmeye çalışmasına rağmen genç kız hislerinin gerçekleşeceğini beklemeye başlardı. Sonunda hisleri gerçekleşince de ‘ben sana demiştim!’ diye saatlerce ağlardı.
“Bu durumu Güneş hanıma hissettirmeyin, aramızda kalsın. Ayrıca onu da polise teslim edin.” Kemal genç adamı onaylayarak odadan çıkarken Doğu başını masaya koyarak düşünmeye başlamıştı. Derin bir iç çekerek sinirlerini sakinleştirmeye çalışıyordu. Kapı tıklatılınca başını kaldırmadan “Gel Kemal!” diye sesini yükseltmişti. Kapının açılıp kapanma sesiyle “Bu konu hakkında artık konuşmak istemiyorum, ne gerekiyorsa yap ve bu konuyu artık kapat.”
“Sorun ne?” gelen ses ile birlikte başını yavaş bir şekilde koyduğu masadan kaldırıp gözlerini genç kızın gözlerine dikti. Güneş merak ederek çalışma odasının kapısında beklemeye başlamıştı. Kemal’in çıktığını görünce odanın kapısında bir süre bekleyip cesaretini toparlayarak çalışma odasına girmişti. Doğu ile göz göze geldiğinde sorunun büyük olduğunu anlamıştı. Genç adam ise bir şey anlatacak gücü kalmamış gibi hissediyordu. Yüzündeki bir ifade ile bunu anlayan genç kız konuyu değiştirerek “Neyse ben başka bir şey için gelmiştim, yarın okula beni Kemal bırakabilir mi?” diye sorduğunda Doğu onun sorusunu değiştirmesi ile duraksamıştı. İlk kez geri adım attığının farkında mıydı bu kız? Yerinden kalkarak genç kıza doğru ilerlemeye başlamış ve elini Güneş’e uzatarak “Hadi yemek yiyelim, sen kafanı derslerden başka bir şeye takma.” demişti. Güneş şaşkın bir şekilde genç adama bakıyordu. Kendisine uzatılan ele kısa bir bakış attıktan sonra derince soluyarak “Aç değilim, sadece bir sorun olursa bana anlatmanı istiyorum. Madem evlendik bazı şeyleri benimle paylaşman gerekmiyor mu? Bunun için sana güvenebilir miyim?” Doğu kaşlarını çatarak genç kıza bakmıştı. Bunca yıl sonra birine güvenmeye çalışmak kendisi için kolay değildi. Güneş’i ne kadar iyi tanısa da yıldır genç kızdan uzak kalmıştı ikisi de değişmişti. Başını sallayarak odadan çıkarken Güneş üzgün bakışlarla onun ardından bakarken bir gün kendisine güvenebilmesini dilemekten başka bir şey gelmemişti elinden.
“Aslı abla!” Güneş birkaç saat sonra odasından çıkarak yardımcı kadını aramaya başlamıştı. İlk mutfağa inmişti ve orada olmadığını görünce evin içinde orta yaşlı kadını aramaya başlamıştı. Bahçeye çıktığında ise Aslı hanımı elinde hortum ile arka bahçede bir şeyler suluyordu. “Aslı abla ne yapıyorsun?” Güneş’in seslenmesi ile arkasına dönen kadın şaşkın bir şekilde ona bakıyordu. Daha önce kendisine ‘hanım’ diye hitap eden Güneş’in kendisine ‘abla’ diye hitap etmesi hoşuna gitmişti.
“Gel kızım bir şey mi isteyecektin?” Güneş gülümseyerek ona daha da yaklaşmıştı. “Ben pasta yapacaktım ama malzemeleri bulamadım abla, bana yardım eder misin?” Aslı hanım şaşkın bir şekilde ona bakmıştı. “Sen zahmet etme kızım ben yapardım.” Güneş yüzünü asarak “Çok sıkıldım bir şeyler yapmazsam patlayacağım. Lütfen bana malzemelerin yerini söyle gerisine karışa. Akşama harika bir pasta yiyeceksiniz.” Aslı hanım kıkırdayarak genç kıza bakmış ve “Kocanın kalbini kazanmaya mı çalışıyorsun?” dediğinde Güneş donup kalmıştı. Bu kadın nereden biliyordu ki evlendiklerini.
“Sen, sen biliyor muydun evlendiğimizi?” Aslı hanım omzunu silkeleyerek “Nikah cüzdanınızı gördüm, çok sevindim kızım ama neden ayrı odalarda kalıyorsunuz anlayamadım!” Güneş utanarak kızaran yüzünü başka tarafa çevirmişti.
“Bu uzun mesele abla, ama sandığın gibi değil bizim evliliğimiz. Mahkeme için evlendik.” Aslı hanım ona üzgün bir şekilde bakarak “Esra denen o cadaloz Işık oğlumu alamaz değil mi?” Güneş bundan emin olmak için her şeyi verirdi ama elinden bir şey gelmiyordu. Sadece üzgün bir şekilde ona bakmakla yetinmişti.
Saatlerdir mutfaktan çıkmamıştı. Düşüncelerini dağıtmak için pasta ve poğaça yapmakla uğraşmıştı. Tezgahın üzeri yaptığı tuzlu ve tatlı çeşitleri ile dolmuştu. Evi mis gibi kokular sararken odasından çıkan genç adam yüzünde gülümseme ile koklaya koklaya mutfağa doğru ilerlemeye başladı. Aynı şekilde diğer çalışanlar da Doğu’yu takip etmeye başlamıştı. Şahin gülümseyerek karşısına çıkan Kemal’e “Aslı abla yine döktürmüş anlaşılan. Ama bu kez çok farklı kokmaya başladı, mis gibi kokular tüm evi sardı,” dedi. Kemal gülümseyerek ona bakarken Doğu da onlara gülümseyerek mutfağın kapısına gelmişti. Tam kapıdan içeriye girecekti ki “Ne o kokuyu duyunca mutfağa damladınız, çok güzel koktu değil mi?” diye onlara gülümseyerek yaklaşan kadını görünce üç adam da duraksamıştı. Şaşkın bir şekilde Aslı hanıma bakan üçlü bir yandan da mutfağa girmek için sabırsızlanıyordu. Burunlarına gelen mis gibi kokular üçünün de iştahını açmıştı. Aslı hanım gülümseyerek onları geçerken mutfaktan gelen çığlık sesi ile duraksamış ve aynı anda yanından hızlı bir şekilde geçen gölge ile korkmuştu. Doğu mutfaktan gelen çığlığı duyunca endişeli bir şekilde mutfağa koşmuş ve Güneş’i elini suyun altına tutarak söylenirken bulmuştu. O anda gözü genç kızdan başka hiçbir şeyi görmüyordu. Endişeli bir şekilde “Elini mi yaktın?” diye sorarken diğer yandan da genç kızın eline uzanarak onu soğuk suyun altından çekmiş ve eline bakmaya çalışmıştı. Gözlerindeki endişe genç kızın kendisini izlemesine neden olmuştu. Güneş elini inceleyen genç adama hayranlıkla bakıyordu. Hala içinde bir yerde eski tanıdığı adamın var olduğunu hissetmek Güneş için her şeyden önemliydi. Gözünden aşağıya akmaya başlayan yaşları silmek için elini kaldırdığı sırada Doğu ile göz göze gelmişti.
“Canın çok mu yanıyor?” onun ağlamasını yanlış anlayan genç adam içinin çekildiğini hissetti. Genç kızın canının ağlamasına neden olacak kadar yanması genç adamın içini acıtmıştı.
“Siz ne yapıyorsunuz orada?” genç adam Güneş ile ilgilenirken arkasından tatmin olmuş seslerin gelmesiyle arkasını dönmüş ve Kemal ile Şahin’in iştahla tezgahın üzerinde ki poğaçaları yediğini görmüştü. Öfkeyle sesinin sert çıkmasına dahi aldırmadan onların üzerine bağırmıştı.
“Sakın elinizi bir şeye süreyim demeyin.” Güneş onun bağırmasıyla ürkmüş ve iki genç adama bakmıştı. Kemal ve Şahin mahcup bir şekilde patronlarına bakarken Doğu tekrar endişeli bir şekilde genç kıza dönerek “Hadi hastaneye gidiyoruz, eline baktırmamız gerek!” dediğinde genç kız düşüncelerinden sıyrılarak “Saçmalama Doğu, basit bir yanık için doktora mı gidilirmiş?” Doğu ikna olmamış gibi genç kıza bakarken “Sana kim dedi mutfağa gir diye, hadi bir şeyler yapmak istedin anlıyorum ama ne diye dikkat etmezsin be kadın?” Doğu’nun son anda çıkan sert sesi ile genç kız bir adım geri atmıştı. Onun sert çıkışı Şahin ile Kemal’i de şaşırtmıştı. Uzun zaman sonra ilk kez patronlarını bu şekilde endişeli görmüşlerdi. Güneş genç adama ters bir şekilde bakarak “Sakın bir daha bana bağırayım deme, ayrıca elim çok fazla yanmadı, su toplamayacağına bile eminim. Ortalığı bu kadar ayağa kaldırman çok komik!” Doğu onun sözlerine sinirlenerek öfkeli bir şekilde mutfaktan çıkmıştı. Aslı hanım onun arkasından gülümseyerek bakarken Güneş’in gözleri üzgün bakıyordu. Orta yaşlı kadın onun yanına gelerek bir anne edasıyla eline bakmış ve yüzünü buruşturarak “Fazla yanmadı ama su toplayacağına eminim. Daha dikkatli olursan Doğu oğlumu bu kadar endişelendirmemiş olursun kızım.” Genç kız bakışlarını Aslı hanıma çevirirken onun imalı bir şekilde “Sana bir şey oldu diye aklı çıkacaktı sanki!” Güneş onun sözleri ile donup kalmıştı. Evet endişeli görünüyordu ama bu kadar korkmasını beklemiyordu.
“Şey… Biz yiyebilir miyiz artık?” Güneş kendisine yönetilen soru ile bakışları Kemal ile Şahin’e çevrilmişti. Genç kız gülümseyerek “Elbette!” derken diğer taraftan aklı az önce mutfaktan çıkan genç adama kalmıştı. Eline aldığı servis tabağını tepeleme doldurarak mutfaktan çıkarken diğer taraftan da iki genç adama gülümseyerek “Hepsini bitirmeye kalkmayın sakın!” diye uyarıda bulunmadan da edememişti. Genç kız mutfaktan elinde dolu tabakla çıkarken Şahin alay eder gibi “Galiba bizim aç köyünden geldiğimizi sandı, bu kadar şeyi nasıl bitirmemizi bekliyor ki? Evde ordu yaşıyor da bizim haberimiz mi yok Kemal?” Kemal onun söylenmesine gülerek “Mutfağa ilk girdiğimiz anı hatırlayınca öyle sanması normal.” Aslı hanım iki adamı gülerek izlerken Güneş elindeki tabağı çalışma odasına götürmüş ama Doğu’yu orada bulamayınca yüzünü asarak “Nereye kayboldu bu adam?”diye söylenmeden edememişti. Başını sert bir şekilde kapanan kapı sesini duyması ile yukarıya kaldırmıştı.
Doğu odasında dört dönüyordu deyim yerindeyse. Uzun zamandır bu kadar endişeli olduğunu hatırlamıyordu. Gözlerini kapatarak sakinleşmeye çalışıyordu. Abarttığının farkına vardığında kendi davranışlarına bir anlam verememeye başlamıştı. Güneş’in canının yanmasına dayanamıyordu. Nedenini bilmiyordu ama onu korumak için içinde anlayamadığı bir his vardı. Güneş adı gibi parlamalıydı. Az önceki gibi yeniden ağlamasına izin vermemeliydi. Tam düşüncelerinin derinliğine boğulmak üzereydi ki odasının kapısı tıklatılınca duraksamış ve sert bir sesle “Gir!” diye bağırmıştı. Kapı ardında onun sesini duyan genç kız odaya girmeye cesaret edemeyerek elindeki tabağı kapı önüne bırakıp oradan ayrılmıştı. Doğu kapının açılıp odaya kimsenin girmemesin üzerine öfkeyle kapıyı yürüyerek açmış ve kimseyi göremeyince yanlış duyduğunu düşünerek kapıyı kapatmak istemişti. Yerde duran tabağı görünce yüzünde garip bir gülümseme yerleştiren genç adam uzun koridora bakmış ama kimseyi görememişti. Tabağı yerden alan genç adam odasına geçerek yatağın üzerine oturup düşünmeye başladı. Üzümlü kek ile soğanlı poğaçanın kokusunu hemen almıştı. Dış görüntüsünden neli olduğu belli olmasa da genç adam bu kokuyu uzun zaman sonra bile hemen tanımıştı.
Tam ağzına bir parça uzatıyordu ki odasının kapısı hızla açılmış ve odasına heyecanla konuşan Işık girmişti. “Baba gördün mü, Güneş abla bir sürü pasta yapmış?” Doğu onun heyecanı karşısında gülümsemeden edememişti. Oğlu her zamanki gibi Güneş hakkında konuşurken heyecanını saklayamıyordu. Derin bir geçirerek “Gördüm oğlum, hatta bak şuanda onlardan birini yemek üzereydim.” Işık yüzünü asarak “Ama onları bana yapmıştı!” diye söylenirken Doğu farkında olmadan oğlunun yüz ifadesine kahkaha atmıştı. Onun kahkahası üzere küçük çocuk şaşkınlıkla duraksamıştı.
“Baba senin daha önce bu şekilde güldüğünü görmemiştim!” Doğu oğlunun sözleri ile duraksamıştı. Işık haklıydı, ne zaman güldüğünü bile hatırlamıyordu. Halbuki önceden gülmeyi ne kadar da çok severdi. O an anlamıştı ki Esra tüm hayatıyla birlikte kahkahasını da elinden almıştı. Buna nasıl izin verdiğine hala inanamıyordu. Kahkaha sesini duyan Güneş’te aynı şeyi düşünüyordu. Genç adamın neşesini aldığın için içinden Esra’ya tüm iyi dileklerini göndermeye başlamıştı. Tek dileği mahkemede Işık’ın Doğu’ya kalmasıydı. Yoksa genç adam bir daha hayatı boyunca değil kahkaha atmak, asla gülümseyemezdi.
************
Umarım beğenmişsinizdir.
25. BÖLÜM <<<———— >>> 27. BÖLÜM
Ah doğu ah aşıksın hala kabul etme bakalım nereye kadar kabul etmeyeceksen çok güzel bölümdü sevgili yazarcığım harikasın
[…] ÜSAO 26. Bölüm […]