İYİ OKUMALAR!!!
****
Boynuna değen esintinin sıcaklığıyla hafif gülümsemişti genç adam. Biraz daha yatağında kaykılmaya çalıştığında üzerinde hissettiği ağırlıkla duraksadı. Gözlerini aralamadan boşta kalan eliyle üzerindeki ağırlığın nedenini anlamaya çalışırken meraklıydı. Elinin altına gelen yumuşak bedenle tek gözünü açarak bedenin sahibin bakmıştı. Gördüğü kişiyle de yüzünde kocaman bir gülümseme oluşmuştu. Güneş bir kolunu genç adamın beline dolamış ve yüzünü boyun köküne gömmüş bir şekilde uyuyordu. Üstelik tek ayağı da genç adamın üzerine atılmış bir şekilde… O kadar masum görünüyordu ki o anda yatakta başka birinin olması gerektiğini düşünecek durumda değildi. Derin bir nefes alırken göğsü hafif havalanmıştı. Güneş biraz daha genç adama sokularak memnun bir şekilde mırıldandı. Onun ne söylemeye çalıştığını anlayabilmek için kulağını genç kızın dudaklarına doğru yaklaştırmış ama bir şey anlamamıştı.
Genç kızı izlemeye öyle dalmıştı ki evin içinde yankılanan sesin farkında bile değildi. Birden odasının kapısı sertçe açıldığında ise genç adamın bakışları kapıdan içeriye öfkeyle giren kişiye dönmüştü.
“Seni adi herif!” Esra çocuğu almak için erken gelmişti ve aşağıda çalışanların engelleriyle karşılaşınca iyice sinirlenmişti. Üstelik Doğu’nun ve Güneş’in hala uyuduğunu öğrenince tüm siniri tepesine çıkmıştı. Doğu hala kollarında olan genç kızın başını yastığına koymak istediğinde Esra alaycı bir şekilde genç adama bakmıştı. “Sonunda onu koynuna almayı başardın öyle mi? Acıyorum senin şu haline. Yakında o da seni bırakıp gidecek, göreceksin o da sana benim gibi dayanamayacak!” Doğu yatağından kalkarken Esra’nın bağrışları genç kızı da uyandırmıştı. Uyku mahmuru ne olduğunu anlayamayan genç kız gözlerini araladığında karşısında öfkeli Esra’yı bulunca önce rüya gördüğünü sanmış ama sonra onun sesiyle yerinden sıçramıştı.
“Seni küçük fahişe, sonunda kocamın yatağına girmeyi başardın, mutlu musun?” Doğu onun sözleriyle öfkelenerek Esra’nın yanında soluğu almıştı. Güneş ise kulaklarında yankılanan ‘fahişe’ kelimesini beyninde döndürüyordu. Bu kadın ona bu hakareti mi etmişti? Peki neden, nikahlı eşiyle aynı yatakta yattığı için mi? Öfkeyle dişlerini sıkarken Doğu’nun genç kadını boynunu sıktığını görmüş ve hızla yerinden doğrularak genç adamın koluna yapışmıştı.
“Doğu bırak onu…”
Genç adamın gözü öfkeden hiç bir şey görmüyordu. Güneş sesleniyor ama o duymuyordu. Sonunda çığlık atan genç kız “Yeter artık bırak şu lanet olası kadını!”
Doğu kulaklarına gelen tiz çığlıkla ne yaptığını fark ederek hızla elini Esra’nın boynundan çekmişti. Boşluğa düşen genç kadın nefes almak için uğraşırken bir yandan da tutan öksürük nöbetini geçirmeye çalışıyordu.
“Sen… sen manyaksın, beni az kalsın öldürüyordun!” Esra güçlükle konuşabiliyordu. Doğu onun sözleriyle ters bir şekilde Esra’ya bakmıştı. “Bir daha sakın… Sakın ona hakaret edeyim deme… Sakın o kirli ağzına karımın adını alma!” Güneş yutkunarak genç adama bakmıştı. Kendisini savunduğuna inanamıyordu. Az önce Esra’nın sözlerinin kendisinde oluşturduğu o kesif öfke yok olmuştu. Yüzünde garip bir gülümseme ile yerde duran kadını ayağa kaldırıp kapıya yönlendirmişti.
“İzin verirsen ben ve nikahlı eşim üzerimizi değiştirip yanına geleceğiz. Ayrıca evli bir çiftin odasına bu şekilde usturupsuz girmen çok ayıp, şahit olmak istemeyeceğin görüntüler olabilirdi değil mi?”
Tek gözünü kırparak genç kadının yüzüne kapıyı kapatmıştı. Doğu da ona şaşkınlıkla bakıyordu. Kapı kapanır kapanmaz genç kız öfkeyle yerinde dönmeye başlamıştı. Birkaç adım gidiyor durup bir şeyler söylemeye çalışıyor sonra tekrar adımlarına devam ediyordu. Sonunda dayanamayarak yerinde tepinmeye ve sinirle saçlarını dağıtmaya başlamıştı. Doğu sadece genç kızın hareketlerini izlemekle yetiniyordu.
“O… O az önce bana ne dedi?… Bana şey dedi… yok ben yanlış duydum değil mi?” Doğu tek kaşını kaldırıp bir türlü ağzındakini çıkaramadığı için yerinde tepinen genç kıza bakıyordu.
“Bakma bana öyle, hepsi senin yüzünden. Burada yatalım diye tutturmasaydın…”
“Bizi ayrı odada yatarken yakalayacaktı.”
Onun sözlerini keserek devamını kendisi getirmişti. Güneş yutkunarak genç adama bakarken Doğu gülümseyerek karısı olan genç kıza bakıyordu. “Gülme öyle, beni sinirlendiriyorsun. Hem Işık nerede?” Güneş’in Işık’tan bahsetmesiyle Doğu hızla odadan çıkmıştı. O kadın oğluna bir şey yapabilirdi. Sonunda Güneş’te onunla giderek etrafına bakınmaya başladı. Tam da bu sırada duyulan kırılma sesleri onları salona yönlendirmişti. Esra eline aldığı vazoyu duvara fırlatırken bir taraftan da öfkeyle konuşuyordu.
“Sizi mahvedeceğim, mutlu olamayacaksınız!” Güneş şaşkın bir şekilde çıldırmış gibi davranan kadına bakıyordu. Derdi neydi bunun? Kocasını aldatan ve onu bırakıp giden kendisiyken şimdi ne istiyordu? Eline aldığı başka bir vazoyu daha savuracağı sırada genç kız dayanamayarak bağırmıştı.
“Yeter artık, senin derdin ne?” Güneş hızlı birkaç adımda kadının yanına yaklaşarak elinde ki değerli olduğu belli olan vazoyu almıştı. Kısa çaplı bir incelemenin ardından Doğu’ya dönerek “Buna ne kadar verdin?” diye sorarken Esra çıldırmış gibi genç kıza bakmıştı. Şuanda sorulacak soru muydu bu? Doğu tek kaşını havaya kaldırarak genç kıza çarpık bir şekilde gülümserken Esra’nın şaşkın ifadesine kahkaha atmamak için kendisini tutuyordu. Esra daha fazla dayanamayarak “Hemen o çocuğu buraya getirin, daha fazla sizin koklaşmanızı izleyemeyeceğim.”
Güneş dudaklarını büzerek Esra’ya bakmıştı. “Ne oldu cicim zoruna mı gitti. Bir zamanlar bende sizin koklaşmanızı izliyordum, ağır geliyor değil mi?” diyerek hızla salondan çıkmıştı. Doğu dişlerini sıkarak genç kızın ardından bakarken Esra da eski kocasına alaycı bir şekilde bakıyordu.
“Ne oldu sevgili karının sözleri sana dokundu mu? Kız haklı sende biliyorsun, gözünün önünde benimle birlikteydin. Sahi nasıl oldu da onu evlenmeye ikna edebildin?” Doğu kötü bir şey yapmamak için ellerini yumruk yapmıştı. Dişlerini öyle bir sıkıyordu ki üst çene dişlerinin yeri alt çene dişlerinin yeriyle yer değiştirecekti. Esra’nın alaycı bir şekilde konuşması onu daha da öfkelendiriyordu.
“Belki de tüm servetimi ona vermişimdir ne dersin?” Esra duyduklarıyla tüm kanı çekilmiş gibi buz kesmişti. “Bunu yapmış olamazsın!” Doğu küçük bir kahkaha atarak salondan çıkarken Esra arkasından az önce Güneş’in elinden aldığı vazoyu sallamıştı. “Bunu yapmadın sadece bana nispet olsun diye böyle konuşuyorsun.”
Güneş küçük çocuğun odasına girdiğinde Işık’ı yatağın üzerinde oturmuş kollarını göğsüne bağlamış olduğunu görmüştü. Üzülerek çocuğun yanına giderken ağlamaklı olan küçük çocuk “Gitmek zorunda mıyım?” dedi. Güneş üzgün bir şekilde başını sallarken arka cebinde olan telefonunu küçük çocuğa uzatmıştı.
“Bunu al!” dedi. Işık ona şaşkın bir şekilde bakarak “Babam telefon kullanmamı istemiyor, daha küçükmüşüm!” Güneş elini Işık’ın saçlarına geçirerek “Ona söylemeyiz, ama sen bunu al ve bir şey olursa beni ara. Sana kötü davranırsa ya da sıkılırsan beni da ara… Ne zaman istersen ben hemen gelir seni alırım tamam mı? Gittiğinde gizliden bana adresi atarsın. Ama sakın annene bu telefonu gösterme tamam mı canım. Telefonun sesini kıstım bu yüzden çalsa bile kimse duyamaz. Sadece güvende olmanı istiyorum. Korkarsan beni ara…” Işık başını hızla sallayarak genç kızın boynuna sarılmıştı. Yerde küçük bir sırt çantasına Işık’a iki gün boyunca lazım olacak eşyaları koyarken elleri titriyordu. Küçük çocuk telefonla oynarken odanın kapısının açılmasıyla hızla telefonu cebine saklamıştı. Doğu oğlunun eşyasını hazırlayan Güneş’e ters bir bakış attıktan sonra oğlunu kucağına alarak saçlarını karıştırmıştı.
“Aslan parçası seni… Uslu dur ve etrafını iyice gözetle. Sakın korkma, sana bir şey yapmaya cesaret edemezler.” İçinden de ‘umarım’ sözlerini geçirmeden edememişti. “Az önce kırılan neydi?” Güneş konuyu dağıtmak için sormuştu bu soruyu. Doğu omzunu silkeleyerek “Sanırım senin gösterdiğin vazoyu kırdı!” dediğinde Güneş “Zaten o vazoyu sevmemiştim sorun değil, sahi o iğrenç vazoya ne kadar vermiştin?” Doğu oğlunu yere bırakırken bir yandan da genç kıza cevap veriyordu. “Sanırım beş yüz bin kadar…”
“Ne kadar?” Genç kızın çığlığı odayı doldurmuştu. Doğu onun şaşkın bir şekilde kendisine bakmasını umursamazdı. “Se… sen şimdi o kadının o kadar pahalı bir vazoyu kırdığını mı söylüyorsun?” Işık ikili arasında ki tartışmayı eğlenerek izliyordu.
“Sorun değil…” Güneş daha da öfkelenerek “Ne demek sorun değil… sen… yok ben… ben o kadını öldüreceğim…” Odanın kapısına doğru öfkeli bir şekilde giderken Doğu onu yakalayarak kollarının arasına çekmişti.
“Sakinleş biraz karıcım bak Işık korkuyor.” Güneş dişlerini sıkarken derin bir nefes almıştı. “Bana hatırlata şu kadının hesabını mahkemeden sonra göreyim.” Doğu ona gülümseyerek başını sallarken Işık’ın elinden tutarak odadan çıkmıştılar. İkili küçük çocuğu arasına alıp salona geldiğinde Esra hala sinirden köpürüyordu. Oğlanı gördüğünde sakinleşerek ona doğru hamle yapmıştı. Doğu ikisinin arasına girerek genç kadının bileğini yakaladı.
“Seni uyarıyorum Esra, oğlumun kılına zarar gelirse seni mahvederim.”
Işık’ın ona doğru ilerlemesini izlerken genç adam boğulduğunu hissetmişti. Aynı his Güneş’in de içinde vardı. Esra sinsi bir şekilde gülümseyerek Işık’la evden ayrılırken Güneş evden çıktıktan birkaç dakika sonra koşarak onları bahçede yakalamıştı.
“Işık!”
Küçük çocuk kendisine seslenmesiyle yerinde dururken Güneş çocuğu hızla kollarının arasına alarak “Sakın korkma, korktuğunda beni ara gerekirse seni kaçırır saklarım!” dedi kulağına sessizce. Işık onun sözleri karşısında kıkırdayarak gülümsemişti. Esra araya girerek “Bu kadar yeter, işlerim var sizin vedalaşmanızı bekleyemem.”
Araba onlardan uzaklaşırken genç kızın yanağından aşağıya yaşlar akmaya başlamıştı. Doğu’nun da yüzü genç kızdan farksız değildi. Endişe tüm damarlarında ki kanı acı bir şekilde yakıyordu. Oğlunun Esra gibi bir kadınla bir gece bile geçirmesi fikri ciğerlerindeki nefesin kesilmesine yetiyordu. Eve doğru dönen genç kız Doğu’nun bakışlarını fark edince içinin acıdığını hissetmişti. Ağır adımlarla genç adama doğru ilerlerken nasıl yaptığını bile bilmeden kollarını onun boynuna dolamıştı. “O iyi olacak, bundan eminim. Çok zeki bir çocuk Esra ile baş edebilecek kadar zeki…”
Doğu yüzünü genç kızın boynuna gömerken ona sarılmamıştı. Uzaktan onları üzgün bir şekilde izleyen adamlar ise öfkelenmişti. Patronları tam mutlu olacak derken ortaya çıkan eski karısı onlarında canını sıkıyordu. Sonunda Şahin ile Kemal konuşarak küçük çocuğun götürüldüğü evi öğrenmeye karar vermiştiler. En azından oğlanın güvenliği için bunu bilmeleri gerekiyordu. Belki Esra oğlu olduğu için az da olsa yumuşayabilirdi ama kocası olacak adama ikisi de güvenmiyordu. Para için her şeyi yapabilecek durumdaydı. Esra sonunda kendisi gibi birini bulmuş ve evlenmişti. İkili onları takip ederken Doğu ile Güneş arkalarından gelen sesle birbirinden ayrılmıştı. Genç kız gözlerini devirerek “Bir sen eksiktin!” diye söylenirken Doğu da genç kıza katılmadan yapamamıştı.
“Senin burada ne işin var?”
Güneş kendisine yönetilen bu soru karşısında gözlerini bıkkınlıkla kapatmıştı. Genç adama dönerek “Söylesene daha kaç tanesi böyle karşıma çıkacak? Yalvarırım beni muhatap etme!” Doğu onun eve girişini izlerken gözlerini kapatarak sakinleşmeye çalışmıştı. Bu gün sinir katsayıları yeterince zorlanmışı ve bundan sonrasını bünyesi kaldıramayacaktı.
“Asıl senin burada ne işi var Mine?”
***********
Yasemin Yaman – Mermarid
29. BÖLÜM <<<<———->>>>>> 31. BÖLÜM
Allahım esra gider mine gelir güneş hepsini boğup atacak valla yapsın ben bile sinir oldum harika bir bölümdü ışık gitmeseydi çok güzel olurdu ama neyse
Okurken hem çok eğlendim hem de sinir krizi geçirdim .
[…] ÜSAO 30. Bölüm […]