Genç adama dönerek “Söylesene daha kaç tanesi böyle karşıma çıkacak? Yalvarırım beni muhatap etme!” Doğu onun eve girişini izlerken gözlerini kapatarak sakinleşmeye çalışmıştı. Bu gün sinir katsayıları yeterince zorlanmıştı ve bundan sonrasını bünyesi kaldıramayacaktı.
“Asıl senin burada ne işi var Mine?” Doğu iyice öfkelenmişti. Mine ise eve giren Güneş’in ardından şaşkın bir şekilde bakmaya devam ederken içinde biriktirdiği öfkeyle bakışları yön değiştirerek Doğu’ya çevrilmişti. Parmağıyla evi göstererek “O, O kız burada, senin yanında ne arıyor?” Doğu onun öfkeli çıkışına alaycı bir bakış atarak “Nerede olmasını bekliyordun ki?” diye sorduğunda Mine daha da sinirlenerek “Burada olmaması gerektiğine eminim…” Genç kadın derin bir nefes alarak konuşmasını sürdürmüştü.
“Esra ile karşılaştım, oğlanı almış, sen yalnızsındır diye geldim ama…”
“Ama gördüğün gibi yalnız değilim ve bu eve gelmenden hoşlanmadığımı bilmene rağmen buraya kadar gelmeye cesaret edebiliyorsun.” Doğu dişlerini sıkmaya başlamıştı. “Şimdi müsaade edersen işim var.” Mine Doğu’nun davranışı ile öfkelenerek eve doğru yürümeye başlamıştı. “Sen nereye gittiğini sanıyorsun?” Doğu onun arkasından giderken Mine duracak gibi değildi. “O kadının bu evden gitmesini istiyorum. Esra’dan sonra bir de bu küçük aşüfteyi mi çıkardın başıma?” Doğu onun son söylediği sözlerle olduğu yerde kalmıştı. Elleri yanda yumruk olurken Güneş’in bu sözleri duymamasını diledi.
Güneş eve girdiğinde hala şaşkınlık içindeydi. Önce Esra sonra da Mine cadısı… Anlaşılan kocasının aşk hayatı oldukça hızlıymış… Merdivenlerden yukarıya doğru öfkeli bir şekilde çıkarken iki oda arasında sıkışıp kalmıştı. Hangisine girmeliydi. Doğu’nun odasına mı yoksa kendi odasına mı? Mine’nin evde olduğu düşünülürse Doğu’nun odasına girmesi gerekiyordu. Ilık bir duş aldıktan sonra güzel bir kahvaltı yapıp dışarıya çıkmayı planlıyordu. Evde, Doğu’nun yanında kalmayı planlıyordu ama Mine varken bu evde kalmak istemiyordu. Kendi odasına giderek bornozunu ve şampuanını aldıktan sonra Doğu’nun odasına giren genç kız odada ki özel banyoya yönelerek içeri girip kapısını kilitlemişti. Mine bağıra çağıra evde Güneş’i aramaya başladığında Doğu genç kadının bileğini yakalayarak onu durdurmuştu.
“Sen ne yaptığını sanıyorsun? Bu evde bu şekilde davranamazsın.” Mine alaycı bir şekilde gülmüştü genç adamın yüzüne karşı. Doğu dayanma sınırlarının kıyısında dolaşırken Mine’nin ağzından “Ne oldu, deden öldü hemen kollarına mı atladı? Hiç fırsat kaybetmiyor değil mi? Kim bilir çiftlikte arkasında kaç adam bırakmıştır.” diye çıkan sözlerle genç kadını duvara doğru savurmuştu. “Haddini bil, konuştuğun kişi benim karım!” Mine duyduğu sözler karşısında donup kalmıştı. “Ne dedin?” Doğu genç kadının yüzündeki ifade karşısında alaycı bir şekilde gülümseyerek “Duydun, Güneş benim karım ve ona saygılı davranacaksın. Eğer ona karşı herhangi bir hakarette daha bulunursan hiç olmadığın kadar seni pişman ederim.” Mine iyice çıldırmıştı. “Onunla evlendin mi, bunu nasıl yaparsın? Bunca yıl senin yanındayım ve bana bunu mu yapıyorsun?” Doğu elini alnına koyarak Mine’nin kendi kendisine söylenmesini bitirmesini beklemeye başlamıştı. Onu bu şekilde çıldırmış olarak görmek genç adama büyük bir keyif veriyordu. Bu kadının ayarsız davranışlarından bıkmıştı. Her fırsatta karşısına çıkarak ilgisini belli etmesinden sıkılmıştı. Mine bu kez merdivenlere yönelerek Güneş’i odalarda aramaya başlamıştı. Doğu çıldırmış gibi davranan kadının ardından giderken tedirgin olmuştu. Güneş eğer kendi odasına geçtiyse ki büyük ihtimalle öyleydi Mine’den kurtuluş yoktu.
“Neredesin? Saklanma çık dışarı…” Güneş duşunu almış üzerinde bornozuyla banyodan çıkmak üzereydi ve tam da bu sırada odanın kapısı sert bir şekilde açılırken kapı ağzında kalan Doğu gözlerini kapatmıştı. Güneş’in odada olduğunu bilmeden “Sakin ol artık,” Güneş duyduğu sesle önünü sıkıca tutarken Mine genç kızın banyodan üzerinde bornozla çıkmasıyla olduğu yerde donup kalmıştı. O ana kadar Doğu’ya inanmamıştı ama Güneş’i bornozlu hem de Doğu’nun odasında bulması genç kadının duraksamasına neden olmuştu. Onun susması karşısında meraklanan genç adam odasına girdiğinde Güneş’in öfkeli bir şekilde Mine’ye ve kendisine baktığını görünce o da Mine gibi duraksamıştı.
“Sana şu kadını benden uzak tutmanı söymiştim Doğu, neden beni anlamıyorsun?” Mine Güneş’in konuşmasıyla genç kıza saldırmaya kalkışmıştı. Güneş geri çekilirken Doğu şaşkınlıkla tuttuğu Mine’yi odadan çıkarmaya çalışıyordu. Güneş onun çırpınışları karşısında oldukça sakin davranıyordu. Doğu hala üzerinden atamadığı görüntü şaşkınlığıyla onu odadan çıkarmayı başarabilmişti.
“Yeter artık, kes şunu!” Doğu sabrını tüketerek hiç olmadığı kadar sert bir tonda öfkeyle bağırmıştı. Onun buz gibi sesi karşısında Mine duraksayarak genç adama bakmıştı.
“Sana bu kadar rezalet yeter dedim. Şimdi evimden çık git ve bir daha gelme.” Güneş odanın kapısına çıkarken Mine öldürücü bakışlarını genç kıza yönetmişti. “Bu iş burada bitmedi, seninle hesabımı kapatacağım. Elbet senden bunun hesabını soracağım..”
“Yeter dedim sana Mine, sana dayanıyorsam o da dayımın hatırı içidir, şimdi evimden defol.” Güneş başını iki yana sallayarak odaya girip doğruca banyoya geçmişti. Saç kurutma makinesini eline alarak uzun saman rengi saçlarını kurutmaya başladığında Mine’nin hastalıklı Doğu takıntısını düşünüyordu. O kadın acaba kendisine zarar vermeye kalkışır mıydı? Mine’nin yüz ifadesi aklına geldikçe çiftlikte kendisine yaptıklarına karşılık az bile olmuştu bu olanlar diye düşünmeden edememişti. Saçlarını kurutmaya devam ederken arada gülümsemeden edemiyordu. Bir seyircisi olduğunun bile farkında değildi. Doğu kendi banyosunda saçlarını kurulayan Güneş’i izlerken gülümsüyordu. Ona seslenmiş ama genç kız saç kurutma makinesinin sesinden onu duymamıştı. Banyonun kapısını açarak kenarına yaslanmış ve onun saçlarını kurulamasını seyreltmeye başlamıştı. Sonunda makineyi kapatan genç kız arkasını döndüğünde karşısında Doğu’yu görünce tiz bir çığlık atarak elindeki makineyi genç adama fırlatmıştı. Doğu ani gelen bu tepki karşısında şaşkınlıktan kendisini koruma fırsatı bulamadan başına gele kurutma makinesiyle sendelerken Güneş yaptığını fark ederek hızla genç adamın yanına gelmiş ve başına bakmaya çalışmıştı.
“Lanet olası ne yaptığını sanıyorsun sen?” Güneş onu duymuyordu bile. Endişesi şuanda tüm sözlerin önüne geçmişti. “Sen iyi misin? Neden ses çıkarmıyorsun da sapık gibi arkamda bekliyorsun?” Doğu duyduğu sözlerle kaşlarını çatarken Güneş hala onun başına bakmaya çalışıyordu. “Burada bekle hemen geliyorum.” Güneş hızla banyodan odaya geçerek mutfağa doğru gitmişti. Buz dolabında ki buz torbasını alarak aynı hızla odaya koşmuştu.
“Geldim işte al bakalım…” Elindeki soğuk torbayı genç adamın başına koyarken Doğu genç kıza ters bir bakış atarak “Sen bu şekilde mi aşağıya indin?” dedi. Güneş üzerine bakarak hala bornozlu olduğunu fark edince yüzü kızarmaya başlamıştı. Utansa da bunu belli etmemeye çalışıyordu.
“Giyinmeye fırsat bulamadım…” Doğu dişlerini sıkarak “Fırsatın mı olmadı? Bu şekilde bir daha evde dolaştığını görmeyeceğim. Etraf koruma ve diğer adamlarla dolu.” Güneş şaşkın bir şekilde genç adama bakarken inatçı burnunu kaldırarak “Ben kimseyi görmedim, çok konuşmada şunu başına koy, yoksa şişecek.” Doğu elindeki soğuk kompleksi alarak sert bir şekilde yere savurmuştu.
“Git üzerine bir şeyler giy ve bir daha evde kimse olmasa bile bu şekilde dolaşma.” Güneş onun tepkisine şaşırırken şaşkınlığı kısa sürede öfkeye dönüşmüştü. “Nasıl gezeceğimi sana soracak değilim…” Doğu kızgın boğalar gibi genç kızın üzerine doğru yürümüştü. “Soracaksın, ben senin kocanım…” Güneş onun sözleri karşısında kısa çaplı küçük bir kahkaha atarak alaycı bakışlarını ona dikmişti.
“Sadece kağıt üzerinde.”
“Demek sadece kağıt üzerinde? Beni kışkırtma Güneş, inan en son kışkırtacağın kişi ben olurum.” Genç kız onun sözlerini takmayarak odadan hızla ayrılmıştı. Kendi odasına girerken kapıyı menteşelerinden sökercesine hızla çarpttı. Odasının içinde öfkeli bir şekilde dolanırken Doğu da yatağına oturmuş ağrıyan başını tutmaya başlamıştı.
“Çatlak kadın, başıma kurutma makinesini fırlattı…” Yüzünde oluşturduğu gülümseme genç kızın bornozlu halini hatırladığında silinmişti. Evde birçok çalışan vardı ve karısı evde bornozla dolaşıyordu. İçinde biriken kıskançlık tohumlarına engel olmuyordu. Kıskandığının bile farkında değildi.
“O Esra değil Doğu!” kendi kendisini teselli etmeye çalışıyordu.
Genç kız üzerini değiştirdikten sonra odasından çıkmış evden ayrılmak için kapıya yöneldiği sırada çalan telefonu açmak için durmuştu. Arayanı görünce yüzü asılan genç kız karşıdan gelen sesle içini çekmişti. “Güneş, dünden beri sana ulaşmaya çalışıyorum, neredeydin?” Güneş bıkkın bir sesle genç adama cevap vermişti.
“Ne istiyorsun Uygar?” Doğu merdivenlerden inerken karısının ağzından duyduğu isimle yeniden sinirlenmişti. “Anladım, tamam birazdan size katılırım…” telefonu kapayan genç kız arkasını döndüğünde Doğu’nun ateş saçan gözlerini görünce yutkunmadan edememişti.
“Neden bana öyle bakıyorsun?” Doğu ağır adımlarla merdivenlerden inerek “Şu zibidi ne istiyordu yine?” Güneş başını iki yana sallayarak “Bölüm gezisi var bu hafta sonu, mahkemeye geldiğim için benim haberim yoktu. Şuanda araziye çıkıyorlarmış ve beni bekliyorlar.” Güneş neden ona hesap verdiğini bilmezken Doğu kaşlarını çatarak “Bu gezi ne kadar sürecek?” Güneş yeniden merdivenlere doğru yönelirken ona cevap veriyordu. “Sanırım bu gece arazide kalacağız, yarın akşama doğru döneriz.”
“Ne yani seni o zibidiyle bir başına mı bırakayım, Şahin de seninle gelecek.” Güneş şaşkın bir şekilde genç adama bakarak “Şaka yapıyor olmalısın, Şahin’in ne işi var yanımda.”
“Ben anlamam, ya Şahin gelir ya da sen de gidemezsin.” Güneş ters bakışlarını genç adama yönetirken öfkeyle burnundan solumuştu. “İleriye gidiyorsun Doğu, bunca zaman yanımda kimse olmadan hareket ettim. Şimdi izin verirsen hazırlanıp gitmek istiyorum.” Doğu’nun konuşmasına izin vermeden hızla odasına çıkmıştı. Eline geçirdiği sırt çantasına kalın kıyafet koyarken yanına aldığı kabanı ile tekrar aşağıya indiğinde Doğu’yu göreceğini sanmış ama yanılmıştı. Mutfaktan yiyecek bir şeyler aldıktan sonra evden ayrılan genç kız ilk kez tedirgin olmuştu. Doğu neden ortalarda yoktu? Saatine baktığında geç kaldığını anlayarak yoldan çevirdiği ilk taksiye binmiş ve son anda kalkacak okul otobüsüne yetişebilmişti. Uygar genç kızı görünce gülümseyerek Güneş’e seslenmişti. Güneş hala etrafına bakınıyordu. İzleniyormuş gibi hisseden genç kız kimseyi göremeyince az da olsa rahatlamıştı. Uygar’ın kendisine doğru geldiğini görünce o da genç adama gülümsemişti.
“Haber verdiğin için teşekkür ederim. Bu geziyi kaçıramazdım.” Uygar anlayışla başını sallarken etrafına bakınarak “Ee seninki yok mu?” dedi. Güneş onun neden bahsettiğini anlamayarak ona bakınca genç adam gülerek “Kocan diyorum yok mu? Seninle gelir diye düşünüyordum. O günden sonra seni yalnız hiçbir yere yollamaz sanmıştım.” Güneş omzunu silkeleyerek genç adama bakmıştı.
“O bana karışmaz, hadi artık otobüse binelim yoksa burada kalacağız.”
Yaklaşık iki saat sonra genç adamın telefonu çalmaya başlamıştı. Çalışma odasında oturmuş kör gözlerle dosya inceliyordu. Aklı Güneş ve Işık’ta iken bir türlü işlerine odaklanamıyordu. En çok hangisini merak ettiğini bilemiyordu. Işık emin ellerde sayılırdı ne de olsa Esra mahkeme yüzünden ona dikkat etmek zorundaydı ama Güneş… Güneş o adamla aynı yerdeydi ve bu Doğu’nun hiç hoşuna gitmiyordu. Çalan telefonuna bakan genç adam arayan kişiyle “Ne oldu Şahin, önemli bir şey olmadan beni arama demiştim sana.” dediğinde, canı sıkkın bir şekilde sorusuna cevap beklerken duyduklarıyla hızla yerinden kalkarak öfkeyle bağırmıştı.
“Ne demek Güneş hanım arazide kayboldu?”
**********
Umarım beğenmişsinizdir arkadaşlar.
30. BÖLÜM <<<<<“———-“>>>>> 32. BÖLÜM
Zavallı doğu güneş sana çok çektirecek gibi güneş Allahım sen nasıl kayboldun arazide ya
[…] ÜSAO 31. Bölüm […]