ÜSAO 32. Bölüm


***************

Genç adam çalışma odasında oturmuş sessizliği dinliyordu. Oğlu ve Güneş olmadan ev ne kadar da sessizdi. Sıkıntıyla oturduğu sandalyesinde geriye yaslanarak başını sandalyesinin kenarına dayamıştı. Gözleri kapalı olan genç adam çalan telefon sesiyle gözlerini aralayarak arayan kişinin kim olduğuna baktı. Arayan adamlarından Şahin idi. Onu Güneş’in peşinden gönderirken karısına yakalanmaması için sıkı sıkıya tembihlese de  yakalanmış olabileceğini düşünerek telefona cevap vermişti. Karşıdan gelen telaşlı sesle başta ne olduğunu anlayamasa da sonradan Şahin’in “Efendim, Güneş hanım arazide kayboldu, onu hiçbir yerde bulamıyoruz.” sözleri Doğu’nun içine korkuyu salmıştı. Doğu yerinden kalkarak dişlerini sıkmış ve “Ne demek Güneş hanım arazide kayboldu?” diye sesini yükseltmişti. Masasının üzerindeki arabasının anahtarını kaptığı gibi hızla odanın kapısına ulaşmıştı. Bir yandan Şahin ile telefonda konuşurken diğer yandan da evden ayrılmak için hızlı adımlarla dışarıya çıkıyordu. Aslı hanım genç adamın telaşını görünce sormadan edememişti.

“Bir şey mi oldu Doğu bey?” Genç adam orta yaşlı yardımcısına bakarken gözleri ateş saçıyordu.

“Ben çıkıyorum, Kemal gelince hemen yanıma yolla onu.” Evden ayrılarak Güneş’in arazi gezisi olan ormanlık alana doğru arabasını son sürat sürmeye başlamıştı. Onun gitmesine izin vermemeliydi. En azından onunla gitmesi gerekiyordu. Öfkesi kendisineydi. İçinden dua etmeye başlamıştı. Güneş’in bir yerlerde korkuyla kendisini beklediğini düşünmeye ne ara başladığının bile farkında değildi. İçinde büyük bir sıkıntı vardı. 

“Allah’ım ona bir şey olmasın!”

Genç adam içinden dua ederken  araba bir süre sonra ana yoldan yol ayrımına gitmişti. Ormanlık yoldan ilerlerken karanlık genç adamın içini karartmaya da yetmişti. “Umarım karanlıktan korkmuyorsundur…” genç kızın küçükken karanlıkta dolaşmaktan hoşlandığını hatırlayınca içi biraz olsun rahatlamıştı. En azından karanlıktan korkmuyordu. Umarım ormanda yabani hayvanlar yoktur. Doğu aklında kurduğu korku senaryolarıyla kamp alanına gelince arabadan hışımla çıkmış ve kendisine çekinerek bakan Şahin’in yanına gelmişti. “Hemen anlatsan iyi olacak, nasıl oldu da Güneş’in kaybolmasına izin verdiniz?” Uygar arabadan çıkan adamın heybetinden çekinerek geri adım atmıştı. O da telaşlıydı. Göz açıp kapayana kadar yanında ki genç kız kaybolmuştu. Üstelik şuanda kendisine öldürecek gibi bakan bu adamdan çekinmemek elde değildi. Sanki daha bir tehdit eder havaya bürünmüştü. Birkaç kişi etrafa bakınmaya başlamıştı bile.

“Uygar, onu bulamadık…” Uygar üzgün bir şekilde arkadaşlarına bakarken “Durmak yok, onu bulmalıyız.” dediğinde Doğu genç adamın yakasına yapışarak “Onu bu geziye çağırmamalıydın. Eğer karımın başına bir şey gelirse seni öldürürüm.” Uygar yakasını tutan ellerden kurtulmaya cesaret edemiyordu. Tek hareketinde bu adamın kendisine saldıracağına adı gibi emindi. Doğu genç adamı sert bir şekilde iteleyerek Şahin’e dönmüştü. “En son nerede gördün onu?” Şahin yutkunarak patronuna cevap verirken Doğu arabasından aldığı el feneriyle hiç beklemeden ormanlık araziye girmişti. Etrafına telaşlı bir şekilde bakınırken bir yandan da Güneş’e sesleniyordu. Oldukça karanlıktı ve gökyüzündeki ay ormanlığı aydınlatmak yerine sadece ağaçların gölgelerini korkutucu bir şekilde önünde belli ediyordu. Sanki takip ediliyormuş gibi hissediyordu. Etrafına dönerek genç kıza seslenirken nefes nefese kalmıştı. Eline aldığı telefonu ile genç kızı ararken bir yandan da telefonunu açması için dua ediyordu. Telefon çalıyor ama telefonu açan yoktu. 

“Güneş, ses ver bana artık. Seni bulursam elimden kurtulamayacaksın!” en sonunda onu tehdit etmeye başlayan Doğu nefeslenmek için kısa bir süre durduğunda ağaçlardan uçuşan büyük kuşları fark edince ister istemez ürkmüştü. Hızla yerinden kalkarak Güneş’i aramaya devam ediyordu. Korku tüm bedenini sarmış kalbi deli gibi atıyordu. Ya korkudan bir yerde bayıldıysa? Yüzüne çarpan ağacın dalıyla düşüncelerinden sıyrılırken ağzından bildiği tüm küfürleri saydırıyordu. Düşüncelerinden sıyrılarak başını iki yana sallamış ve Şahin’i aramıştı. “Şahin, ondan bir haber var mı?” olumsuz yanıt aldığında genç adam öfkeyle bağırmıştı. “Onu bulmadan bu ormandan çıkamayacaksınız, karımı hemen bulun.” Onun sesiyle ürken kuşlar bağrışarak uçuşurken başka bir yerden gelen baykuş sesi ile yeniden ürpermişti. Gözünün önüne kendisiyle dalga geçen Güneş’in hayali gelince yine öfkelenmişti. “Benimle dalga geçmek neymiş sana göstereceğim, hele bir bulayım seni…” Kendi kendisine söylenirken zamanın ne kadar çabuk geçtiğinin farkında bile değildi. Gün neredeyse aydınlanacaktı. Yorgundu, sabaha kadar tüm ormanı neredeyse gezmiş ama genç kızı bulamamıştı. Onu bulamama korkusu içinde volkan ateşi yakarken tek duası iyi olduğu haberini alabilmekti. Bir kaybı daha kaldırabilecek durumda değildi. Bir süre daha aradıktan sonra bitkin bir şekilde bir ağacın dibinde dinlenmeye başlamıştı. Elleriyle yüzünü kattığında telefonundan gelen sesle irkilmişti. 



“Haber var mı Şahin?” genç adam arayan kişinin Şahin olduğunu düşündüğü için arayan kişiye bakmamıştı. Ama arayan başka biriydi. “Doğu beyle mi görüşüyorum?” Doğu tanımadığı sesle birden yerinde doğrularak ayağa kalkmıştı. “Sen kimsin?” Karşıdan gelen sesle birlikte genç adamın bedeni kaskatı olmuştu.

“Karıma bir şey mi oldu?”

“Bunun için önce karakola gelmelisiniz efendim, telefonda bilgi veremeyeceğim…”

Doğu kamp yerine dönmek için epey uğraşmıştı. Karanlıkta ne kadar uzaklaştığını başta fark etmemişti. Sonunda arabasına ulaşabildiğinde kimseye bir şey söylemeden arabasıyla hızla oradan uzaklaşmıştı. Telefonda öğrendiği karakola doğru ilerlerken içinde garip bir his vardı. Karısını bulduğu için biraz olsun rahatlasa da onun karakolda olması genç adamın yeniden korkmasına neden oluyordu. Güneş ile konuşamamıştı ya başına kötü bir şey geldiği için çağrılmışsam.

Genç adam yol boyu yine kurduğu kötü senaryolarla ilerlemişti. Yaklaşık bir saat sonra karakolun önüne çektiği arabasından hızlı bir şekilde inerek karakola girerken ilk gözüne takılan kişi Kemal olmuştu. Gözlerini kısarak genç adama yaklaşırken bir yandan da etrafına bakınmayı ihmal etmiyordu.

“Güneş nerede?” sesi oldukça sert çıkan Doğu genç kızı görebilmek için gözlerini etrafta dolaştırmaya devam ederken Kemal üzgün bir şekilde genç patronuna bakıyordu. Doğu onun sessizliği karşısında iyice çileden çıkarak “Sana karım nerede diye sordum, bana cevap ver lanet olası…” Genç adamın öfkeli bir şekilde bağırmasıyla polislerden biri araya girerek konuşmuştu. “Siz Güneş hanımın kocası mısınız?” Doğu kendisine yönetilen soruyla hemen bakışlarını polise çevirmişti. 

“Karım nerede?” Genç polis Doğu’nun ateş saçan bakışları karşısında az da olsa tedirgin olmuştu. Karşısında sinirlenince güçlükle zapt edebilecekleri bir adam durduğunun bilincinde olarak “Karınız şuanda nezarette…” dedi. Doğu duyduklarını algılayabilmek için gözlerini polisten Kemal’e çevirmişti. “Doğu bey ben engel olamadım… Şey…” Doğu araya girerek “Ne?” diye sorduğunda arkadan gelen “Baba?” seslenmesiyle bakışları şaşkınlıkla kendisine doğru koşan oğluna takılmıştı. Dalgın bir şekilde eğilerek oğlunu kucağına alırken soran gözlerle Kemal’e yeniden bakmıştı.

“Onun burada ne işi var Kemal?” genç adam bakışlarını kaçırarak Doğu’nun sorusuna cevap vermeye cesaret arıyordu. Ama cevap gecikmeden Işık’tan gelmişti. “Baba Güneş ablayı ben aradım. Sonra da o geldi…” Doğu hiçbir şey anlamamış gibi oğluna bakmıştı.
“Kim geldi?” Çocuk dudaklarını büzerek “Esra’nın kocası…” dediğinde Doğu oğlunun annesine adıyla seslendiğini duyunca önce biraz duraksamış sonra da bakışlarını Kemal’e çevirerek “Bana tam olarak ne olduğunu anlatacak mısınız?” dedi. Polis araya girerek genç adama önce oturması için bir yer göstermişti.

“Ben karımı görmek istiyorum, oğlum burada ne arıyor ve en önemlisi karım neden nezarette.” 



Polis ona sakin olmasını söylerken Doğu’nun sakin olmaya hiç niyeti yok gibiydi. “Sen neden buradasın oğlum?” Işık üzgün bakışlarını genç adamdan çekerek Kemal’e bakmıştı. “Ben evdeydim, sonra Esra ile kocası beni evde bırakıp dışarı çıktılar. Ev çok karanlıktı baba, bende korkunca Güneş ablayı aradım. Korkarsam onu aramamı söylemişti baba ama o geldikten sonra Esra ve kocası eve geldi. Başta Güneş abla ile benim odamda saklandık. Sonra da o adam konuşmaya başlayınca Güneş abla sinirlenerek odadan çıktı…” Doğu şaşkınlıkla oğlunu dinliyordu. O tüm gece boyunca ormanda genç kızı ararken Güneş başka bir yerde başını derde sokmakla meşguldü. Kemal araya girmesi gerektiğini düşünerek “Efendim, Güneş hanım Esra hanımın kocasına yumruk attı!” Doğu duyduğu şeyle şaşkınlıkla gözlerini olabildiğince açmıştı. Güneş o adama yumruk mu atmıştı?

“Peki ama neden?” 

Onun sorusuyla Işık araya girerek üzgün bir şekilde yerinde sallanmaya başlamıştı. “Beni korumaya çalışıyordu baba!” Doğu’nun keskin bakışları hızla oğluna dönmüştü. “Seni korumak mı, kimden?” Kemal olanları hatırlayınca dişlerini sıkmaya başlamıştı. Eve geldiği sırada Güneş’in kendisini arayıp olduğu yerden almasını istediğinde hemen arabasına atlayıp ormana gitmişti. Güneş’in telaşlı bir şekilde arabaya binmesini ve kendisine verdiği adrese sürmesini söylediğinde de genç adam bir şeyden şüphelenmemişti. Sonunda nereye geldiğini anladığında ise iş işten geçmişti. Arabayı durdurmasıyla genç kız arabadan acele bir şekilde çıkarak hızla binaya doğru koşmaya başlamıştı. Etraf karanlıktı ve Kemal de onu takip etmekten başka bir şey yapamamıştı. Ancak kapıya geldiklerinde genç kızın kapıyı açan çocuğa sıkı bir şekilde sarılarak “Korkma artık ben geldim, yanındayım. Hadi içeri geçelim de eşyalarını toplayalım…” dediğini duymuştu. Kemal kapı ağzında beklerken bir süre sonra merdivenlerden gelen sesi duyunca ister istemez hızla bir kat yukarıya çıkmış ve gelenlerin eve girmesini korkuyla izlemişti. Eline aldığı telefonla Güneş’e mesaj atarken geç kalmamış olmayı umut etti. Tekrar kapıya geldiğinde ise içeriden hiç ses çıkmıyordu. Tedirgin bir şekilde kapıyı çalıp çalmamak konusunda düşünürken birden dış kapı açılmış ve Işık hızla dışarıya kaçmıştı. Kemal ise içeride ki manzara karşısında şaşkınlıktan kıpırdayamamıştı bile. Kısa süren durgunluğun ardından hızla eve girerek Güneş’i adamın üzerinden amayı başarmıştı. Genç kız çıldırmış gibi adama “Seni öldüreceğimi, seni aşağılık herif!” diye bağırırken ne olduğunu bir türlü anlayamamıştı. 

Zaten on dakika sonra da polis eve gelmiş ve Güneş’i haneye tecavüz ve darp suçlamasıyla alıp karakola götürmüştü. Kemal ne yapacağını bilmiyordu. Doğu’yu aramak istiyor ama işi kendisi halletmeye çalıştıktan sonra bunu yapmak istiyordu. Belki de hiç haberi olmadan genç kızı eve götürebilirdi. Ama işler istediği gibi olmamıştı. Adamın burnunu kıran genç kız nezarete atılmıştı. Esra kocasıyla hastaneye giderken Işık korkuyla genç adamın arkasına saklanmış ve onunla beraber karakola gelmek zorunda kalmıştı. Doğu hala açıklama bekler gibi adamına bakıyordu. Kemal sıkıntıyla olanları anlatmaya başladığında Doğu dişlerini sıkmaya başlamıştı. O kızın yaptığı şey yüzünden oğlunu kaybedebileceği düşüncesi Doğu’nun çileden çıkmasına neden olmuştu. Oğlunu kolundan tutup kaldırmak isterken çocuğun acı içinde ahlamasıyla bütün kanı çekilmiş ve kaskatı kalmış bir şekilde oğluna bakmıştı.

Doğu şüpheyle oğlunun kazağının kolunu sıyırırken gördükleri karşısında dişlerini sıkabilecek kadar çok sıkmıştı.
“Bu ne zaman oldu?” Şüpheli bakışları Kemal ile Işık arasında gidip gelirken Kemal de ilk kez gördüğü morluklarla şaşkındı. Işık’ın gözleri dolu dolu olmuştu. Küçük çocuk neredeyse ağlayacaktı. “Bunlar ne zaman oldu? Kim yaptı bunu?” Çocuk korkarak bir adım geri çekilirken yutkunmuştu. Bakışlarını babasından kaçırarak arkadaki adama gözlerini dikince Doğu bu bakışı fark ederek hızla arkasına dönmüştü. Karşısında burnu sargıda olan adamı ve eski karısını görünce gözleri adeta ateş saçarak adama bakmış ve öfkeyle birkaç büyük adımla adamın yanına gidip yakalarına yapışmıştı. Ne olduğunu anlayamayan polisler Doğu’yu durdurmaya çalışana kadar genç adam Güneş’in kırdığı burnuna sert bir şekilde kafa atarak yeniden kırılmasını sağlamıştı. 

Gözleri dehşetle büyüye Esra çığlık atarken adam acıdan bayılacak gibi geriye sendelemiş ve acı bir çığlık koparmıştı. Polisler Doğu’yu güçlükle zapt ederken Doğu öfkesini sözleriyle dışa buruyordu. “Seni öldüreceğim aşağılık herif. Benim oğluma dokundurduğun o elleri kıracağım. Bırakın beni… Seni öldüreceğim…” Kemal polislerin tutmakta güçlük çektiği patronunu yatıştırmaya çalışıyordu. “Sakin olun Doğu bey, böyle yaparsanız bizim zararımıza olur.” Doğu ateş saçan gözleriyle bu kez adamına bakmıştı. “Işık’ı hemen bir doktora götür ve darp raporu al, bunca şahit var…” Kemal patronunu onaylarken kanlar içinde yerde duran adama ters bir bakış atmıştı. “Merak etmeyin efendim, nasılsa onu dışarıda bir yerde yakalarız.” Adam Kemal’in sözlerini duyunca tedirgin bir şekilde geriye doğru sürünmüştü. Esra histeri krizinde ağlamaya başlamıştı. Işık babasına korkmuş bir şekilde bakarken Doğu nezarete atılmadan önce oğluna “Korkma oğlum, baban yanında olacak… Sakın korkma ve Kemal amcanla kal…” diye onu sakinleştirmeye çalışmıştı. Çocuk ağlayarak Kemal’e sarılırken polisler hala bağırarak etrafa tehdit savuran Doğu’yu nezarete götürüyordu. Güneş duyduğu sesle kulaklarını tıkarken Doğu’nun çıldırmış bir şekilde polisler tarafından kendi yanına tıkılması şaşkınlığını yaşamıştı. Oysa ki genç kız kendisi yüzünden bu kadar öfkeli olduğunu sanmıştı. Sonunda nezaretin kapısı kapandığında polis memurunun “Karı koca bir süre burada kalında aklınız başınıza gelsin!” sözleriyle Doğu hızla arkasına dönmüştü. O kadar tehditkar bakıyordu ki genç kız yutkunmadan edememişti. 

~~~~~~~~~~~~~~~~~

31. BÖLÜM <<<<——–>>>>> 33. BÖLÜM

4250cookie-checkÜSAO 32. Bölüm

Bir yorum

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir