“Arkadaşlar bölümü daha uzun yazardım ama gerçekten gözlerim aşırı derecede ağrıyo ve ekrana bakamıyorum. Kırk dakikada ancak bu kadar idare edin artık “
*****
Gökyüzündeki güneş ağır bir şekilde ufukta alçalırken iki genç kız ortalarında küçük çocukla onu seyrediyordu. Oturdukları tepenin üzerinde ki çakma tahtadan yapılan oturak Güneş’in çocukluğundan beri oradaydı. Arada yenilense de genç kıza hep çocukluğunu hatırlatıyordu. Işık gülümseyerek parmağını ileriye doğru uzatırken “Anne, güneş neden aşağıya doğru kayıyor?” diye sorduğunda Güneş gülümseyerek ona bakmıştı.
“Çünkü başka bir yerde başka insanları ısıtacak, o yüzden kısa süreliğine gidiyor.” Asya onun küçük çocuğa verdiği cevap karşısında hayranlıkla genç kıza bakmıştı. Onun bakışını yakalayan Güneş hafif gülümseyerek “Ne düşünüyorsun?” diye sormadan edememişti. Asya başını iki yana sallayarak yeniden güneşin batışını izlemeye devam etti. Güneş onun düşüncelerini merak ediyordu. Sıkıntısını az da olsa gidermek için elinden geleni yapsa da bunda başarısız olduğunu düşünmeye başlamıştı.
“Boşanma hakkında ne düşünüyorsun, boşanacak mısın?” Asya bakışlarında ki hüznü gizleyemiyordu. Hafif ıslak gözleri ile genç kıza bakarak “Ondan boşanacağım ama önce onunla yüz yüze konuşmam gerek. Bana açıklama yapması gerekiyor.” Güneş anlayışla başını sallarken Işık ayağa kalkarak sevinçle “Babam geliyor!” diye bağırmıştı.
Güneş tepenin aşağısında at üzerinde gelen iki adamı görünce yüzünü asmıştı. “Harika, burada da rahat yok anlaşılan.” Asya Melih’in de Doğu’nun yanında olduğunu görünce duraksamıştı. Genç adamın gece karası saçları batan güneşle birlikte daha da parlak olmuştu. İçinden ona karşı bir öfke belirse de Güneş’e dönerek “Lütfen onunla uğraşma artık. Üzerine gittikçe o da geri adım atmayacaktır. Lütfen sadece şu güzelliği izleyip gidelim.” Güneş yüzünü asarak genç kadına bakarken Doğu tepenin dibinde attan inerek diğer iki atın yanına kendi atını bağlamış ve karısı ile oğlunun yanına doğru patika yoldan uzun adımlarla ilerlemeye başlamıştı. Melih’te onu takip ediyordu. Gözleri Asya ile birleşince dişlerini sıkmıştı. Neden burada olduğunu kendisi de bilmiyordu. Onların yanına vardıklarında Doğu önce oğlunun saçını okşamış ve sonrada kimseye aldırmadan karısının başına masum bir öpücük kondurmuştu. Güneş onun bu hareketi ile donup kalırken Doğu bir tepki gelmeyince rahatlamıştı. Melih karı kocaya bakarken gülümsemeden edememişti. Bu geveze her şeye burnunu sokan kadınının kocası tarafından ne kadar sevildiği gözle görülür bir şeydi. Başını iki yana sallayarak Asya’ya işaret etmiş ve onun kendisine doğru gelmesini istemişti. Asya başta umursamasa da başı ile karı kocayı gösterince yutkunarak Melih’in yanına gitmişti.
“Biz çiftliğe dönüyoruz!”
Asya onun sesinde ki otoriter sesten ürkse de bir şey söylememişti. Güneş kaşlarını çatarak tam ağzını açacaktı ki Asya araya girerek “Melih beyle konuşmam gereken bir şey var Güneş, biz önden gidiyoruz.” Dediğinde Güneş bu kez anlayışla başını sallamıştı. Onlar tepeden yavaş bir şekilde inerken kararmaya başlayan hava yüzünden zorluk çekiyordu. Özellikle bu tip yollara alışık olmayan Asya kaymamak için elinden geleni yaparken Melih kaşlarını çatarak genç kızın önüne sırtını dönerek durmuştu.
“Ne… ne yapıyorsun?” Yutkunan genç kız Melih’in “Kaymak istemiyorsan iki elini omzuma koyarak yürü, bu şekilde daha hızlı ineriz!” dediğinde Asya şaşkınlıkla genç adama dönmüş, tedirgin bir şekilde Melih’e bakarken genç adam daha fazla dayanamayarak onun iki elini de tutup omzuna koymuştu. İkili ağır bir şekilde aşağıya inerken Güneş şaşkınlıkla hala loş olan yoldan inişlerini izliyordu.
“Sende gördün mü ne yaptığını?” Doğu gülümseyerek karısına baktı. “Sürekli gözün onların üzerinde biraz rahat bırak şunları artık. Hem karımın bakışları başka adamın üzerinde olunca kendimi kötü hissediyorum.” Güneş şaşkınlıkla genç adama bakmıştı. Doğu yüzünde garip bir gülümseme ile ona bakarken genç kız yutkunmadan edememişti. Yüzü utançtan kıpkırmızı olurken havanın kararmasına seviniyordu. Bu şekilde yüzünde ki kızarıklığı Doğu görmeyecekti. Bakışlarını hızla kocasından çekerken Doğu karısının yanına oturarak kollarını ona dolamıştı. Genç kız rahatsız bir şekilde çekilmek istese de Doğu ona izin vermemişti. Işık babası ile Güneş’e gülümseyerek bakıyordu. “Anne, babam sana sarılıyor, sende bana sarılsana?” diye sorduğunda Doğu homurdanmaya başlamıştı. Kulağının dibinde kocasının söylentilerini dinlerken kollarını açarak Işık’ı kollarının arasına davet etmişti. Üçü birlikte güneşin batışını izlerken Doğu uzun zaman sonra ilk kez huzuru hissediyordu. Doğu Güneş’e arkadan sarılmış, Güneş’te Işık’a aynı şekilde sarılı sırtı kocansın göğsüne yaslı bir şekilde duruyordu. Bir süre daha o şekilde kaldıktan sonra Doğu elinde ki feneri yakarak karısının elini tutmuş onu ayağa kaldırmıştı. Elindeki feneri ona vererek “Geç oldu artık gitsek iyi olacak.” Güneş ona hak verirken gözüne küçük çocuğun uyuklamaya başlaması takılmıştı. Normalde bu saatlerde uymazdı ama bu gün çok yorulmuştu. Üstelik temiz hava ve sessizlik onun uykusunu getirmiş gibi görünüyordu. Doğu gülümseyerek oğluna bakarken onun gözlerini ovalamaya başlaması ile bakışlarını Güneş’e çevirmişti. Kendi elinde ki feneri de Güneş’e verirken hiçbir şey söylemeden Işık’ı omuzlarına almış patika yoldan aşağıya doğru inmeye başlamışlardı.
“Dikkat et, uykulu onu düşürme sakın.” Doğu Güneş’in uyarısı ile duraksamıştı. Karısı kendi oğlunu ondan çok düşünmeye başladığı için garip bir his oluşmuştu içinde. Güneş arkasından gelen ayak sesinin duraksadığını duyunca endişelenerek hızla arkasını dönmüştü.
“Ne oldu, bir sorun mu var?” Doğu başını iki yana sallarken sonunda tepenin dibindeki atların yanına inmeyi başarmışlardı. Eve yürüyerek gitmek zorunda kalacaklardı. Nitekim karanlıkta atlara binmek çok tehlikeliydi. Güneş iki atın da ipini tutarak onları çekerken Doğu omzunda oğlu ile onu takip ediyordu. On beş dakikalık kısa yoldan çiftliğe vardıklarında ortalık oldukça sessizdi. Güneş şüpheyle evin sessizliğini dinlerken Doğu’ya bakmış ve onun da dikkat kesilmesine neden olmuştu. “Sorun ne Güneş?” Güneş kocasına kısık gözlerle bakarken “Sence de biraz fazla sessiz değil mi burası?” Doğu derin bir nefes alarak uyuklayan oğlunu odasına götürüp yatması için karısına oğlunu bırakmıştı. Güneş’te onu takip ediyordu. Işık’ın üzerini değiştirip elini yüzünü sildikten sonra yatağına yatırmış ve hemen aşağıya inerek Asya ile Melih’e bakınmıştı. İkisinden de ses yoktu. Dahası ikisi de çiftlikte yoktu. Endişelenen genç kız eline aldığı telefonu ile acele bir şekilde Asya’yı aradığında odada dolanıp duruyordu. Doğu karısının söylenerek etrafta dolandığını görünce tedirgin olmuştu. O da merak etmeye başlamıştı. Melih’in Asya’ya zarar vermeyeceğine emin olsa da sinirlenince ne yapacağını kestirememişti.
“Alo!” Güneş karşıdan gelen ağlamaklı sesle endişelenmişti. “Asya, neredesin? Çiftliğe geldiğimizde sizi bulamadık, neredesiniz?” Karşıdan gelen ağlamaklı bir ses “Biz dönüyoruz Güneş, beni merak etme,” dediğinde Güneş sesini yükselterek “Ne demek dönüyoruz? O adam sana bir şey mi yaptı? Söylesene neden ağlıyorsun?” Asya kısa bir hıçkırığın ardından güçlükle konuşuyordu. Birden telefona Melih çıkmıştı.
“Ona bir şey yaptığım falan yok, biraz sakin olursan sana neden döndüğümüzü anlatacaktır.”
“Sen onu nereye götürüyorsun? O kadını hemen geri getir.”
“Bunu yapamam, annesi aradı eve dönmesi gerekiyor. Sanırım babasıyla alakalı bir sorun çıkmış.” Melih bakışlarını yanında ağlayan genç kadına çevirmişti. Onun babasının hasta olduğunu bilmiyordu. Annesi telefon edip babasını hastaneye kaldırdıklarını söylediğinde tam konuşmaya başlamak üzereydiler. Genç kadının haberi alır almaz beyaza kesen yüzü karşısında genç adam endişelenmişti. Arabanın anahtarlarını alarak hiç düşünmeden genç kadını arabaya doğru yönlendirmiş ve hemen arabayı çalıştırarak çiftlikten geri dönüş yoluna sapmıştı. Asya yola çıktıklarından beri ağlıyordu. Bir kadın nasıl bu karda çok gözyaşı döker diye içinden geçirmeden edemedi.
Güneş telefonunu kapatırken yüz asılmış bir şekilde kanepenin üzerine çökmüştü. Doğu onun yanına giderek önünde diz çökmüş ve karısının kendisine bakmasını sağlamıştı. “Sakin ol artık, o emin ellerde. Hem yarın biz de döneceğiz,” dediğinde arabayı Melih’in aldığını hatırlamıştı. Eline aldığı telefonu ile Kemal’i arayarak sabah kendilerini almaları için gelmesini istemişti. Çiftlik kaldıkları şehre dört saatlik bir mesafedeydi. Güneş burnunu çekerek yerinden kalkarken odasına doğru çıkmaya başlamıştı. Doğu da onun arkasından bir süre baktıktan sonra mutfağa giderek karısı için atıştırmalık bir şeyler hazırlamıştı. Küçük tepsiye yemekleri koyarak odaya çıktığında Güneş odanın banyosundan dışarıya çıkıyordu. Doğu’nun elindeki yiyecekleri görünce karnı guruldamaya başlamıştı. Yutkunarak genç adamın yüzüne baktığında ise onun gülümsediğini görmüştü. Bu adam son zamanlarda ne kadar çok gülümsüyordu böyle, tıpkı eskisi gibi…
“Açıkmış olmalısın? Sabahtan beri dışarılarda dolanıyorsunuz. Işık…”
“Işık’ı gün batmadan hemen önce yedirmiştim, ama ben acıktım cidden.” Doğu ona işaret ederek sehpanın üzerine koyduğu yemeği göstermişti. “Hadi gel bir şeyler atıştır.” İkili sessiz bir şekilde yemek yerken Doğu her fırsatta genç kızı izliyordu. Güneş ise düşünceliydi. Aklında birçok düşünce kol gezerken en önemlisi yarın Esra’nın oğlunu almaya gelecek olmasıydı. Birden ürperirken bedeninde bir ağırlık hissetmişti. Doğu onun yanına oturarak genç kızı kollarının arasına çekip sıkıca sarılmıştı. Güneş normalde bu yakınlıktan çekinmesi gerektiğini düşünürken bulunduğu durumda bu kadar rahat olmasına şaşırıyordu. Başını genç adamın göğsüne yaslarken endişesini dile getirmekten geri duramamıştı. “Işık’ı yarın alacaklar değil mi?.” Doğu gelen soru karşısında gerilmişti. O da bu konuda endişeleniyordu. “Avukat bu konu hakkında çalışıyor, yarın belli olacak. Savcılıktan izin çıkarsa onu vermeyeceğim.” Güneş başını sadece sallamakla yetinmişti. “Çok uykum var.” Doğu ona anlayışla yaklaşarak elini saman rengi parlak saçlarında gezdirmeye başlamıştı.
“Uyu o zaman, yarını düşünme…”
“Hımmm, uyuyacağım…” Doğu onun mahmur çıkan sesi ile hafif doğrularak genç kızı kucağına alıp yatağına yatırmıştı. Bir süre karısını seyrettikten sonra boş tabakları mutfağa götürerek önce oğluna bakmış sonra da odasına giderek üzerini değiştirip elini yüzünü yıkamıştı. Odanın ışıklarını kısınca da geriye sadece yatağın başucunda ki morumsu abajurdan yayılan hafif ışık ortamı aydınlatıyordu. Genç kız yatağa iyice yayılmıştı. Doğu yanına uzanarak ışığı daha da kısmak isteyince bedenine dolanan kollarla duraksamıştı. Güneş uyku sersemi Doğu’nun göğsüne sığınmaya çalışmıştı. Genç adam büyük bir memnuniyetle karısına sarılırken ertesi gün olabilecekleri düşünmemeye çalışıyordu. Şuanda tek istediği kollarında ki bu narin bedenin huzurlu keyfini çıkarmaktı. Ertesi gün olacakları o zaman düşünecekti artık…
****************
42. BÖLÜM <<<<———–>>>>> 44. BÖLÜM
Yine yeni yeniden harika bir bölümdü doğuyu çok sevmeye başladım güneş le de tek kelimeyle tencere kapak oldular
[…] ÜSAO 43. Bölüm […]