Genç adam yol boyu düşünceli bir şekilde etrafını izliyordu. Kemal arabanın direksiyonunda ortamın sessizliğine dikkat keserken sessizliğinin nedeninin Işık olduğunun farkındaydı. Küçük çocuğun annesi onu bu gün almaya gelecekti. İstem dışı elleri direksiyonu daha sıkı kavramıştı. Arka koltukta başını Güneş’in kucağına koymuş uyuyan küçük çocuğa bakınca içi acımıştı. Bebekliği ellerinde geçen bu çocuğun anne özlemi çektiğini elbette ki biliyordu ama bunu babasına belli etmiyordu. Kimseye belli etmiyordu. Oysa şimdi başını kucağına koyduğu genç kıza nasıl da bağlandığını görebiliyordu.
İçini çekerek tekrar yola koyulduğunda benzer düşünceler Doğu’nun aklını meşgul ediyordu. Davayı öne çekmek için başvuru yapmışlardı ve dava sonuçlandıktan sonra işleri toparlayıp çiftliğe dönmeye kesin kararlıydı. Dikiz aynasından arkada oturan karısına bakışlarını çevirmişti. Onun da düşünceli olduğunu görebiliyordu ama ne düşündüğü yüzünden belli olmuyordu. Acaba ondan istese kendisi ile çiftlikte yaşar mıydı? Bunun için her şeyi yapmaya hazırdı. Onu tekrar kaybetmeye dayanamazdı ve yanında kalması için elinden geleni yapacaktı. Ona zaman tanıması gerekiyorsa tanıyacak sonucunda da onun aşkını yeniden kazanacaktı. O da Kemal gibi derin bir iç çekerek yeniden başını arabanın camından dışarıya doğru çevirmişti. Yarım saatlik yolları kalmıştı ve eve gitmek hiç istemiyordu.
“Arabayı kenara çek Kemal.” Kemal patronunun isteği ile arabayı kenara çekmişti. Doğu ormanlık arazinin ortasından ilerleyen küçük patika yola bakmıştı. Yolun ilerisinde küçük bir konaklama yeri olduğunu biliyordu. Kemal arabadan inen Doğu’ya bakarken genç adam karısının kapısını açarak dışarı çıkması için ona yardım etmişti. Güneş ne olduğunu anlayamıyordu. Etrafına bakınırken Işık’ın koltukta iyice yayıldığını görmüştü. “Kemal bizi birkaç dakika burada bekleyin, erken gelemezsek Işık uyanınca onu da alıp gelebilirsin.” Kemal anlayışla ikiliye gülümserken Güneş şaşılacak bir şekilde soru sormadan genç adamın peşinden ilerliyordu. Doğu karısının elini sıkıca tutmuş dar patikadan ilerliyordu. Güneş elindeki sıcaklığın kalbine kadar işlediğini hissederek hüzünlü bir gülümseme yerleştirmişti yüzüne. Yıllar önce bu eli tutmak için yanıp tutuşurken şimdi bu şekilde tutmak içinde ağır tahribatlar yapıyordu. Doğu’nun kendisine olan ilgisinin aşka dönüşmesi için sürekli dua etse de ona inanmak için zamana ihtiyacı olduğunu biliyordu. Bu saatten sonra yeniden kaldıramazdı. Üstelik kocasının planlarını az çok tahmin edebiliyordu. Sonunda aşırı duygu patlamasına dayanamayarak yanağından aşağıya salıvermişti inci tanelerini. Başını öne eğerek uzun sarı saçları ile yüzünü kapatmaya çalışıyordu. Önünü göremez olduğu anda tökezlemeye başlamış bu da Doğu’nun dikkatini çekmişti. Bakışlarını karısına çevirdiğinde ise Güneş’in başının eğik ve saçlarının da yüzünü kapattığını görmüştü.
“İyi misin?” Gelen soru ile genç kız sadece başını sallamakla yetinmişti. Biliyordu ki konuşursa sesindeki titremesinden Doğu onun ağladığını anlayacaktı. Genç adam iyice yönünü karısına dönerek dikkatle ona bakmaya başlamış ve ağır hareketlerle genç kızın yüzüne düşen saçlarını geriye doğru yaslamaya çalışmıştı. Güneş gözlerini kapatmamak için kendisini zorlarken Doğu karşısında ıslanmış cam bilyeleri gibi duran gözler karşısında duraksamıştı. Şimdi neden ağlamıştı ki canının ikinci yarısı. Düşünceleri ile irkilen genç adam hayatının her köşesinin artık istila edildiğini biliyordu. Kalbi iki kişiyle doluydu. Işık ve Güneş!
“Sen neden ağlıyorsun, bir yerini mi incittin?” Güneş şefkatli çıkan ses karşısında yeniden gözyaşı dökmeye başlamıştı. Yaşlar yanağından aşağıya sessizce yolunu bulurken Güneş’in bakışları genç adama dikilmişti. Doğu yanağında ki ıslaklığı ağır bir şekilde elinin tersi ile silerken “Yapma, gökyüzünden yağmurları yüreğime indirme!” Güneş hıçkırarak genç adama sarılırken daha fazla dayanamamıştı. Doğu onu kollarının arasında daha sıkı sarmaladı. Güneş sessizce hıçkırmaya devam ediyordu.
“Onu vermeyeceğiz değil mi?”
Doğu gelen soru ile irkilmişti. Ne yani karısı oğlu için mi böyle içli ağlıyordu. İçini saran hüzün kalbini mengene gibi sıkmaya başlamıştı. Hayatının en önemli iki varlığı da acı çekiyordu. Genç kızın sırtını sıvazlarken “Merak etme, oğlumu kimse bizden alamayacak!” dediğinde Güneş daha sıkı sarılmıştı kocasına. Ona inanmak istiyordu. Işık’ın o berbat ortama girmesine dayanamayacağını biliyor ve onu korumak için elinden bir şey gelmediği için, için için öfkesini bastırmaya çalışıyordu.
İkili bir süre birbirine sarılı şekilde durduktan sonra Doğu yeniden karısının elini sıkıca kavrayıp yoluna devam etmeye başlamıştı. Beş dakika sonra küçük şirin bir mandıranın önüne geldiklerinde ise etrafta çok az kişi vardı. Çoğu önündeki masada yemeğiyle ilgileniyordu. Boş olan bir masaya geçtiklerinde ikisi de sessizdi. “Ne yapmayı planlıyorsun?” Güneş daha fazla sessizliğe dayanamayarak aklında ki soruların cevabını almaya çalışıyordu. Doğu başını iki yana sallayarak “Şimdilik avukatın dava tarihi öne çekip çekemeyeceğini bekliyorum. Dava bitiminden sonra yeniden konuşuruz. Sınavların ne zaman başlıyor?” Doğu genç kızın kafasının dağılması için konuyu değiştirmeye çalışmıştı. Güneş’te bunun farklındaydı ama konuyu değiştirmesine izin vermişti. Genç adamın canının ne kadar sıkkın olduğu her halinden belli oluyordu.
“Sınavlara bir ay daha var. Vizeler ve finaller arasında iki aylık bir süre var. Yani üç dört ay daha öğrenciyim.”
“Tabi derslerinin hepsini geçebilirsen.”
Genç adam ona takılıyordu. Güneş’in başarılı bir öğrenci olduğunu elbette ki bilirdi. Gözünün önüne ilk karne aldığında ki hali gelmişti. Karnesinde ki uzatarak kurdelesini genç adama göstermeye çalışıp, saçlarının iki yandan çarpık bir şekilde örülü oluşunu ve o zaman da derin anlamlar taşıyan mavi gözlerini hala hatırlıyordu.
“Sana ne almamı istersin?” Genç adam istem dışı gülümsemişti.
“Sen neye gülüyorsun?”
“Sana almamı istediğin ilk karne hediyesine!”
Güneş şaşkınlıkla ona bakmıştı. Doğu onun şaşkınlığı karşısında gülümsemeden edememişti. “Hala hatırlıyor olmana inanmıyorum!” Doğu omzunu silkeleyerek “Düşündüğünün aksine seninle olan her anımı hatırlıyorum. Çiftliğe geldiğin günde buna dahil… O kadar küçüktün ki baban seni kucağıma koyduğunda seninle birlikte ağlamaya başlamıştım. Hatta babana sesin çok çıkıyor diye sesini kapatmasını söylediğimi hatırlıyorum da benimle dalga geçmesine neden olmuştum.”
“Sesimi kapatmak mı?”
“Evet, o zaman da böyleydin. Daha bebekken ne olacağın belliymiş, küçücük bedenden siren sesleri yankılanıyordu adeta…”
“Yalan söylüyorsun!”
“Öyle mi? Karne hediyesi olarak bez bebeğine erkek bebek istediğini unutamamışsındır herhalde?.”
Güneş dehşetle gözlerini açmıştı. “Yalan söylüyorsun…” Doğu’nun muzip bakışlarından eğlendiği belli oluyordu.
“Yalan olmadığını sen de biliyorsun. Ne demiştin, bebeğinin evlenmesi için ona koca arıyordun değil mi?”
Güneş gözleri büyüyerek genç adam bakıyordu. Onun yüksek çıkan sesini duyan var mı diye hızla etrafına bakışlarını gezdirirken tüm yüzü utançla kızarmıştı. Doğu onun tepkilerini kaçırmamaya dikkat ediyordu. Genç kız iki eliyle yüzünü kapatırken Doğu hızlı davranarak ellerini yakalamış ve bunu yapmasına mani olmuştu. İkili bir süre göz göze kalırken boğazını temizleyen bir sesle tüm büyü bozulmuştu. Kemal yanında Işık ile onlara bakıyordu. Yüzünde ise yine o pişmiş kelle sırıtması.
“Anne ben acıktım.” Güneş bakışlarını Doğu’dan çekerek Işık’ı kollarının arasına almıştı. Yemekleri gelince de sakince yemek yemeye başlamışlardı. Sonunda yola çıkma zamanı geldiğinde ölü sessizliği yine onları esir almıştı.
****
Eve vardıklarında Şahin kapıda onları bekliyordu. Doğu arabadan indiğinde ilk olarak etrafa bakışlarını gezdirmiş ve sonra da Şahin’e “Gelen giden var mı Şahin?”diye sormuştu. Genç adam patronuna selam verirken “Melih beyin acil işi çıkmış ve yurtdışına çıkması gerektiğinden gittiler. Sizi sonra arayacağını söyledi. Ayrıca Asya Hanım da evine döndü.” Güneş başını anlayışla sallarken Doğu asıl merak ettiğini sormuştu.
“Avukattan haber var mı?”
Şahin başını iki yana sallarken sözleri ile onu onaylamıştı. “Henüz haber yok efendim.” Güneş ve Işık eve girerken Doğu onları üzgün bakışlarla izlemişti. “Avukatı arayın hemen, bir sonuç almış mı bilelim.” Eve doğru birkaç adım attığında ise bahçe kapısından içeriye giren taksiye dikkat çekmişti genç adam. Taksiden aşağıya inen Esra ile göz göze geldiğinde ise dişlerini sıkmadan edememişti.
“Senin burada ne işin var?”
Esra ona aldırış etmeyerek “Unutuyorsun galiba, mahkeme hafta sonları Işık’ı bana verdi.” Doğu iki yana duran ellerini yumruk yaparken “Merak etme o hakkın üzerinde çalışıyorum şuanda,” dediğinde Esra eve doğru ilerleyerek aralık olan kapıdan içeriye girmişti.
“Işık, buraya gel!” emredici ses tonu kullanan genç kadın merdivenlerden aşağıya inen Güneş ile göz göze gelince duraksamıştı. İkili birbirine öldürecek gibi bakıyordu. Tam da bu sırada Işık koşarak Güneş’e sarılmıştı. “Anne ben gitmek istemiyorum!” Esra kısa çaplı bir durgunluk yaşarken Güneş onun bakışlarında ki ifadeyi anlamaya çalışıyordu. Öyle ki Esra’nın bakışları Işık’ın kendisine ‘anne’ diye hitap etmesiyle değişmişti. Yanağında ki kasların seğirmesi sonucu dişlerini sıktığını genç kız anlayabiliyordu.
“Sana ‘anne’ mi diyor?”
Sesinde ki bir şey Güneş’i rahatsız etmişti. Işık başını genç kızın karnına gömerken Doğu da eve girmişti. “Sana bir soru sordum, bu çocuk sana ‘anne’ mi diyor?” Esra birden köpürerek etrafa saldırmaya başlamıştı.
“Önce kocamı aldın, şimdi de oğluma mı göz diktin?”
Esra’nın sesi evi inletirken Güneş şaşkınlıkla ona bakıyordu. Bu kadın ne saçmalıyordu böyle? Işık korkmuş bir şekilde Güneş’in arkasına saklanırken Doğu bağırıp çağıran Esra’nın kolunu yakalamış ve onu kapıya doğru çekiştirmeye başlamıştı.
“Kes sesini Esra, onu suçlamaya hakkın yok. Ne yaptıysan sen kendine yaptın… Şimdi hemen evimden defol…”
Esra kolunu kurtarmaya çalışıyordu ama başarılı olamıyordu. Evden çıktıklarında ise ikili karşılarında gördükleri kişiyle duraksamak zorunda kalmıştı.
**********
43. BÖLÜM <<<———>>>> 45. BÖLÜM
Yine kim geldi ne olur avukat olsun gelen başka biri gelmesin artık mutlu olsunlar çok iyi bölümdü yazarcığım harikasın
[…] ÜSAO 44. Bölüm […]