Asil Kan 22. Bölüm

Yeni bölümü umarım seversiniz. Beğeni butonuna basmayı unutmayın.

****

Kraliçe odasında ki kalabalığa şaşkınlıkla bakıyordu. Hamile olduğunu öğrenen saray hanımları onu ziyarete gelmişti. Cariye Nadia biran olsun onu yalnız bırakmamıştı. Birde kendisinden sorumlu olan şifacı kadın sürekli onun yanında duruyordu. Bakışları kocasının annesine takılınca Nadia ile göz göze gelmişti. Kadının onun düşüncelerini okuduğundan habersiz derin bir nefes aldı. Çok yorulmuştu ve kadınları ancak Nadia gönderebilirdi.

“Hanımlar, biliyorsunuz ki ziyaretin kısası makbul olandır. Üstelik Kraliçe Katren hamile olduğu için dinlenmesi gerekiyor. Şimdi izniniz olursa kraliçemiz dinlenmeye çekilsin.” Nadia’nın sözlerini duyan genç kadının gözleri parlamıştı. Almira dikkatle iki kadını izliyordu. Arada Nadia’nın bakışları kendisine dönse de onunla göz teması kurmamaya çalışıyordu. Kadınlar oturdukları yerden ayaklanırken yeniden geleceklerini söyleyerek oradan ayrılmıştı.

“Bizde gidelim, sen dinlen kızım.” Katren Nadia’nın şefkatli sesine karşılık yutkunmuştu. Katren kadının sadece naif sesine değil, yaşına rağmen güzelliğine de hayran kalmıştı. Prenseslerin annelerine benzememeleri çok yazıktı.

“Lütfen siz kalın,” diye atılan Katren’e gülümseyen kadın elini onun elinin üzerine koyarak hafif sıktı.

“Birazdan Drew gelir, siz yalnız kalın biraz.” Nadia kızı Lizzy’e dönerek “Gidelim Lizzy,” dedi. Prenses annesinin peşinden odanın kapısına doğru ilerlerken Nadia duraksayarak Almira’ya baktı.

“Gelen yemekleri kontrol etmeden kraliçeye vermeyin lütfen. Katren size emanet,” diyerek iki kadını şaşkın bir şekilde bırakarak oradan ayrılmıştı. Lizzy şaşkınlıkla annesinin yanında yürürken dayanamayarak sormuştu.

“Neden öyle söyledin anne? Kraliçeye zarar vereceklerini mi düşünüyorsun?” Nadia kızına bakarak derin bir nefes aldı.

“Lizzy, bu sarayda ne olacağını kimse kestiremez. Asil kan bebekler doğana kadar her zaman tehlikededir doğduktan sonra prens ise tehlike devam eder, ancak prenses olduklarında az da olsa tehlike geçer. Ne demek istediğimi anladın mı hayatım?” dediğinde Lizzy yutkunarak annesine baktı. İkili saray koridorunda kendi bölmelerine doğru ilerlerken düşünceliydi.

“Cariye Nadia,” Nadia kendisine selam veren hizmetliye kısa bir bakış attı.

“Bir sorun mu var?”

“Hanımım, bir misafiriniz var. Prenses Elizabeth ile geldiğini söyledi. Özellikle sizi görmek istediğini belirtti.” Nadia kadının kimden bahsettiğini merak ederek ağırlama salonuna doğru ilerlemeye başladı.

“Sence Elizabeth saraya kimi getirmiş olabilir?” Lizzy’in sorusu ile Nadia bilmediğini belirterek “Birazdan öğreneceğiz,” dedi. İkili salona girdiklerinde Nadia duraksamıştı. Arkası dönük adamın kim olduğunu göremese de hissetmişti. Ensesinde ki saçlarında yer yer aklar düşmüş ama heybetinden yaşlansa da bir şey kaybetmemiş adamı tanımaması mümkün değildi.

“Albert?” Nadia yutkunarak kendisine dönen adama bakarken, adamın hızla kendisine dönmesi ile yanağından aşağıya bir damla inci yuvarlanmıştı.

“Bu sen misin?” kadının acı dolu sesi adamında gözlerinin yaşarmasına neden olmuştu. Albert başını eğerek genç kadını selamlarken Nadia hızlı davranarak yıllardır görmediği abisine sarılmıştı.

“Seni çok özledim.”

“Nadia, bu pek uygun bir davranış değil.” Nadia adamın uyarısına aldırış etmeyerek daha sıkı sarılmıştı.

“Umurumda değil,” diyerek geri çekildiğinde adamın kırışmaya başlamış yüzünü iki avucunun arasına almıştı.

“Nadia,” adamın boğazı düğümlenirken Nadia gülümseyerek başını sallamıştı.

“Ah Albert, seni çok özledim.”

“Tıpkı anneme benziyorsun, onun kadar güzelsin.”

“Sende babama benziyorsun. Hadi oturalım,” diyen kadın kızını fark edince Lizzy’i yanına çağırarak onu tanıtmıştı.

“Bak Albert, bu benim küçük prensesim Lizzy,” Lizzy adama temkinli davranırken Albert gülümseyerek yeğenine bakıyordu. “Lizzy bu adam benim ağabeyim, senin de dayın,” dediğinde Lizzy’in kaşları çatılmıştı.

“Ewan denen çocuğun babası mı?” dediğinde Albert şaşkınlıkla ona bakmıştı.

“Ewan mı? Ewan’ı tanıyor musunuz?” Nadia başını sallayarak adama gülümsemişti.

“O da sarayda. Köyümüze gittik Albert, o kadar değişmiş ki, tanıdık kimse kalmamış.”

“Evet, sınır ülkelerin zulmünden kaçtılar.” Adamın sözleri ile Nadia üzülmüştü. Aklına gelen şeyle endişelendi.

“Senin asilere katıldığını söylemişti. Nasıl saraya kadar geldin?” dediğinde Albert üzgün bir şekilde kardeşine baktı.

“Prenses Elizabeth ile güçlerimizi birleştirdik. Asiler krala karşı değildi. Yeni kukla kralı istemedi halk.”

“Kukla kral mı?” Albert duyduğu sesle donup kalmıştı. Drew kraliçesinin yanına giderken annesinin misafiri olduğunu öğrendiğinde merak ederek ağırlama salonuna gitmişti. Daha önce annesine misafir geldiğini hiç duymamıştı.

“Drew?” Nadia araya girerek oğlunun öfkesini yatıştırmak istemişti.

“Merhaba anne, misafirin olduğunu duyunca merak ettim. Bu adam kim?” dediğinde Nadia yutkunarak oğluna bakmıştı.

“Bu adam Albert, benim ağabeyim.” Drew tek kaşını yukarı kaldırarak cesurca kendisine bakan adama gözlerini dikmişti.

“Bir ağabeyin olduğunu bilmiyordum.”

“Evet, bir ağabeyim var. Daha önce saraya gelmesi yasaktı. Prenses Elizabeth onu saraya beni ziyaret etmesi için getirdi. Ayrıca bir de kuzenin var. Ewan, o da sarayda. Onu da baban getirdi.”

“Demek Elizabeth ile saraya geldiniz? Asilerin başı olmalısınız.” Adam Drew’in sorusu ile gerilse de bir şey söylememişti.

“Drew, dayın beni ilk kez ziyarete geldi, lütfen.” Drew annesinin üzüldüğünü anladığında konuyu uzatmamaya karar vermişti. Kadının yanağını öperek “Birazdan babam ile Elizabeth saraya gelecek. İstersen dayım ve oğlunu yemeğe davet edebilirsin. Kraliçenin yanına gidiyorum. Siz keyfinize bakın,” dediğinde Albert şaşkınlıkla genç adamın kapıdan çıkıp gitmesini izlemişti.

“O gerçekten senin oğlun.” Nadia abisinin şaşkın ifadesine gülümsemişti.

“Evet, benim oğlum. Ayrıca kukla kral olamayacak kadar da zekidir.” Adam mahcup bir şekilde kardeşine bakmıştı.

“Annecim ben ablamın yanına gidiyorum. Siz dayımla hasret giderin.” Nadia kızının da yanlarından ayrılması ile abisiyle yan yana oturarak yılların özlemini gidermeye çalışmıştı. Kah gülerek, kah hüzünlenerek tatlı bir sohbetin açılışını yapmışlardı.

****

Elizabeth üzerinde dikkatli bakışların altında sarayın kapısından içeriye girerken ürpermişti. Sarayda garip bir sessizlik vardı. Elinin içinin yanmaya başladığını fark ettiğinde atını hızlandırarak sarayın giriş kapısında durmuş ve hemen aşağıya inmişti.

“Elizabeth?” Edward’ın seslenmesi ile Elizabeth babasına baktı.

“Bir süre kuzey kulesinde kalmam herkes için iyi olacak baba, hemen gitmem gerek.” Edward kızının acele bir şekilde kuzey kulesine gidişini üzgün bakışlar altında izlemişti.

“Kralım?” Ronald kralın yanına giderek seslendi.

“Ronald konuşmamız gereken şeyler var. Ama önce Almira’yı taht odasına çağır.” Ronald kralın emri ile hızla sarayın koridorlarında kaybolmuştu. Edward öfkeliydi. Kraliçe’ye vereceği cezayı düşünürken asla merhametli olmayacaktı. Hızlı bir şekilde saraya girerek hizmetlilerin korkulu bakışları altında taht odasına doğru ilerlerken bir yandan da “Biriniz bana danışman Adrian’ı çağırsın,” diye emir vermişti.

Taht salonuna öfkeli bir şekilde girdiğinde Drew’in salonda ki çalışma masasında çalıştığını görünce duraksamıştı. Drew babasının salona girdiğini gördüğünde hızla yerinden kalkmıştı.

“Kralım?”

“Toplantı yapacağız, neyle uğraşıyorsan bırak.” Edward hızlı adımlarla tahta çıkarak oturmuştu.

“Elizabeth nasıl oldu?”

“Kuzey kalesinde kalacak. Bir süre inzivaya olması gerekiyor.”

“O kadar ciddi mi?” Drew endişeliydi. Kardeşinin gücünün sınırını kimse bilmediği için oldukça tehlikeli bir durumdu.

“Şuanda kısa süreli kontrol altında olsa da büyünün etkisinden çıkması zaman alacak.” Edward taht salonuna hızlı adımlarla giren Adrian ve hemen ardından Almira ile Ronald’a bakmıştı. Üçü de yan yana durarak Edward’a selam vermişti.

“Kralım?”

“Alexis burada olduğunu biliyor.” Edward kardeşinin gözlerinin içine bakarak konuyu dolandırmadan konuşmuştu. Almira abisinin sözleri ile gerilmişti.

“Ne istiyor?”

“Seni!” Ardian öne atılırken Drew şaşkınlıkla babasına bakmıştı.

“Onu veremezsin dayı!” Adrian ilk kez kalabalık bir ortamda krala ‘dayı’ diye hitap etmişti.

“Elbette kardeşimi ona vermeyeceğim.” Drew babasının sözleri ile duraksamıştı.

“Kardeş mi?” Almira derin bir nefes alarak yüzünde ki örtüyü açmıştı. Drew oldukça şaşkındı. Adrain ile halası arasında bakışları dolanırken tekrar babasına baktı.

“Halamın öldüğünü söylemiştin.”

“Bizde öyle sanıyorduk. Neyse ki hala hayatta.”

“Peki ne olacak baba, Alexis halam üzerinde hak iddia eder ise ne olacak?” Edward oğlunun sözleri ile kardeşine bakmıştı.

“Siz evlenmiş miydiniz Almira?” Almira gelen soru ile bakışlarını kaçırmıştı. Alexis’e inanarak topraklarını terk ettiği için hala pişmandı.

“Biz sınırdan geçtikten sonra saraya hiç gitmedim. Alexis’in babası şimdiki kraliçenin babası ile evliliğini ayarlamıştı. Biz evlenmemiştik.”

“İşte bu iyi haber… Biran evlendiğinizi düşünerek üzülmüştüm.”

“Ama Adrian’ı bahane ederek beni almak isteyecektir.” Edward kardeşinin üzgün oluşuna kaşlarını çatarak bakmıştı.

“Üzerine hak talep edememesinin tek yolu var Almira, bunu sende biliyorsun.” Almira bakışlarını kaçırarak başını eğmişti. Saray kanunlarını en az abisi kadar iyi biliyordu. Başını sallarken Ronald kralın her bir sözünü içi acıyarak dinlemişti. O da en az kral kadar kuralları biliyordu.

“Neler oluyor anne, neden sessizleştin?”

“Adrian şimdi sana bir soru soracağım. Yıllardır benim himayemde büyüyorsun. Seni korumak için elimden geleni yaptım. İyi bir yönetici olman için seni bir kral gibi yetiştirdim. Şimdi anneni korumak için harekete geçmeliyiz. Buna sen karar vereceksin. Ya babana anneni göndereceksin, ya da…”

“Ya da?” Adrian dayısının sözlerini bitirmesini beklemişti.

“Ya da onun benim seçtiğim bir adamla evlenmesine razı geleceksin. Saray kanunlarına göre nikâhlı bir kadının üzerinde kocasından başka kimsenin söz hakkı olamaz.”

“Ama…” annesine bakan genç adam onun üzgün olduğunu görünce susmuştu. Bir süre annesinin mahcup halini izledikten sonra devam etti.

“Bu konuda söz hakkı annemindir. O ne derse benim kabulümdür.” Almira oğluna bakışlarını çevirdiğinde Edward hafif gülümsemişti. Kardeşine dönerek “Kararın nedir?” diye sordu. Drew ve Ronald sessiz bir şekilde konuşmaları dinliyordu.

“Diyelim ki kabul ettim, bana eş olarak kimi seçeceksin? Aklında biri var mı?” Almira’nın sözleri Edward’ı gülümsetirken diğerlerini meraklandırmıştı. Ronald dalgın bir şekilde yıllar sonra gördüğü prensesi izlerken Edward’ın seslenmesi ile dalgınlığından kurtulmuştu.

“Af edersiniz kralım, sizi anlayamadım.”

“Sen ne diyorsun diye sordum?”

“Hangi konuda?”

“Prensesin evliliği konusunda.” Ronald yutkunarak bakışlarını kaçırmıştı.

“Bu konuda söz söylemek bana düşmez kralım. Prensesin mutlu olmasını temenni ederim.”

“O zaman onu mutlu etmek için elinden geleni yapmalısın.” Ronald kralın sözleri ile duraksamıştı. Almira hızla abisine başını kaldırırken Ardian ve Drew şaşkın bir şekilde krala bakan adama dönmüştü.

“Anlamadım, benimle ne alakası var prensesin?”

“Bu sarayda güvenebileceğim tek kişi sensin Ronald. Prensesi senden başkasıyla evlendiremem.” Ronald gözleri büyüyerek krala bakarken Almira utanarak bakışlarını kaçırmıştı.

“Sen ne dersin Almira, Ronald senin için uygun bir eş olur mu? Yıllar önce çok iyi anlaşırdınız. Sence hala anlaşabilir misiniz?” Almira bir süre sessiz kaldıktan sonra cevap vermişti.

“Siz uygun gördüyseniz iyi bir eş olacağına eminim kralım. Ancak karar vermeden önce Adrian’a sorduğunuz gibi Ronald’ın da çocuklarına sormanız gerekmez mi?” dediğinde Edward gür bir kahkaha atmıştı.

“Çocuğu olsaydı sorardım. Ronald benim bilmediğim bir çocuğun var mı?”

“Hiç evlenmediğimi biliyorsunuz kralım ve hayır. Çocuğum yok.” Almira adamın cevabını şaşkınlıkla dinlemişti. Ronald’ın daha önce evlenmediğini  duyunca şaşırmıştı.

“Şu şekilde bakma Almira, Ronald o kadar yoğun çalışıyor ki evlenmeye fırsat bulamamıştı. Karar verildi öyleyse. Yarın evlilik töreniniz olacak.”

“Yarın mı?”

“Ne kadar çabuk olursa o kadar çabuk Alexis’e haber göndeririz. Siz ne dersiniz çocuklar.” Adrian bir annesine bir de Ronald’a bakıyordu.

“Benim için uygundur. Annem de karar verdiyse…”

“O zaman yarın töreni yaparız. Şimdi konumuza gelelim. Bu hafta içi bir davet vereceğim. Prenses Elizabeth adına bir davet olacak. Özellikle sen Adrian orada olacaksın.”

“Elbette, siz nasıl uygun görürseniz kralım.”

“Son bir şey daha, maskeni takmanı istemiyorum.” Adrian şaşkın bir şekilde krala bakarken Almira abisinin aklından geçenleri okuyabiliyordu.

“Ama kralım?”

“Merak etme, yarından sonra herkes prenses Almira’nın geri döndüğünü duyacak. Ayrıca onun çocuğu olarak sende sarayda kabul göreceksin. Bundan sonra maske ardına saklanmayacaksın. Benim yeğenim olarak tanınacaksın.”

“Bunun için henüz erken değil mi?”

“Geç bile kalındı. Annenin burada olduğunu bilen Alexis senin de burada olduğunu elbette tahmin ediyordur. Ona açıkça meydan okuyacağım. Kimse benim aileme dokunamaz. Üstelik Almira evlendiğinde çıldıracaktır. Bana takviye güç gerekecek. Anneni sen koruyacaksın.” Adrian onun ne demek istediğini anlamıştı. Güçlerini saklamadan kullanabilecekti artık.

“Sizin konuşacaklarınız vardır.” Almira ve Ronald’a bakarak konuşmuştu.

“Kralım?” Ronald hala şaşkındı. Yanında kapıya doğru yürüyen kadınla evleneceğine inanamıyordu. Sarayda ki olaylardan fırsat bulup bir aile kuramamıştı. Şimdi ise hayalini bile kuramayacağı bir kadınla aile olacaktı. Nasıl olacağını bilmiyordu ama içten içe içi huzurla dolmuştu.

Edward kapıdan çıkıp giden kardeşi ve en yakın dostunun arkasından bakarken Adrian’a da çıkabileceğini söyleyerek Drew ile baş başa kalmıştı.

“Konuşmamız gerekiyor Drew? Ama kral ve prens olarak değil. Baba oğul olarak konuşmamız gerek.”

“Seni dinliyorum baba.”

“Sende gördün, saray dışında da içinde de bizi devirmek için fırsat kollayan bir çok kişi var. Bu yüzden şimdi sana söyleyeceklerimi iyi dinlemelisin.”

“Sizi dinliyorum babacım.”

“Eşin, hamile…” Drew gülümseyerek başını sallamıştı.

“Bu kadar çabuk baba olacağımı düşünmemiştim.”

“Bilmen gereken karının hamile olması değil Drew, Katren çoklu gebelik yapacak.” Drew babasının sözleri ile donup kalmıştı.

“Nasıl?”

“Katren’in çoklu gebelik yaşaması hem tehlikeli hem de sınır ülkeler için tehdit olacağı için saklanmalı. Kraliçenin aynı anda birden çok bebek sahibi olması sınır ülkeleri telaşa düşürecektir.”

“Ama kraliçe bunu kaldırabilecek mi? O çok zayıf…”

“Elizabeth’in dediğine göre bebekler şimdilik sağlıklı. Dikkat edilmezse hem anne hem de bebekler için tehlikeli zamanlar olabilir.” Drew endişeli bir şekilde babasına bakmıştı.

“Ne yapmam gerekiyor?”

“Bu dönemde karına daha fazla zaman ayırmalısın. Gerektiğinde müdahale edebilmesi için Almira her zaman yanında olacak. Sadece bu durumu saklamanı istiyorum.” Drew üzgün bir şekilde babasına baktı. Bebekleri doğduğunda onları kaybetme olasılığı vardı. Prens ya da prenseslerin iyiliği için saraydan uzakta büyümeleri gerekebilirdi.

“Ben çocuklarından ayrı kalmak istemiyorum baba. Onları kaybedemem.” Edward oğlunun sözlerine üzgün bir şekilde bakmıştı.

“Onları kaybetmeyeceksin. Şuanda konuşmak için erken. Bebekler doğana kadar gücünü arttırmalısın. Ancak bu şekilde onları koruyabilirsin.” Drew babasına hak verse de endişelenmeden duramıyordu. Sadece bebekleri değil, kraliçenin de hayatı tehlikedeydi. Elizabeth ile konuşması gerektiğini aklına not ederek babasına baktı.

“Başka bir sıkıntı daha var değil mi baba. Tek sorun bebeklerin saklanması olamaz.”

“Elizabeth beni düşündürüyor. Güçlerini kontrol etmekte zorlanıyor. Yanında sıfırlayıcı gücü olan biri olmalı.”

“Bu nasıl olacak? Sıfırlayıcılar erkek!”

“Biliyorum, bunun için bu davet Elizabeth’in eş seçmesi için yapılıyor.”

“Eş mi? Ama Elizabeth bu duruma karşı çıkmadı mı?”

“Kabul etmekten başka çaresi kalmadı. En azından eşini kendi seçecek.” Drew en söyleyeceğini bilememişti. Elizabeth onun en sevdiği kardeşiydi ve bu şekilde evlendirilmesi içine sinmiyordu.

“Başka bir yolu yok mu baba? Evlilikten başka bir yol yok mu?”

“Eşi olmayan bir adamı Elizabeth’in yanında saklayamayız. Bu saray adetlerine aykırıdır.” Drew babasının sözlerine karşılık bir şey söyleyememişti. O da biliyordu yabancı bir adamın prensesle yan yana duramayacağını.

***

Elizabeth dört duvar arasında dolanıp dururken kapı ardından gelen seslere kulak kesilmişti. Canı çok sıkılıyordu. Elinde bir belirip bir kaybolan ateş topuna kızgınlıkla bakmıştı.

“Neden hala yanıyorsun ki?” kızgınlıkla topu havaya salladı. Ateş tavana vurarak yere düşüp sönmüştü. Kapı ardından gelen sesle dikkatini kapıdan içeriye giren adam çekmişti. Elinde yemek tepsisi ile odaya giren adam şaşırmasına neden olmuştu.

“Yemeği neden siz getirdiniz?”

“Kral öyle istedi, nedenini bende bilmiyorum.” Elizabeth gözlerini kısarak Adrian’a bakmıştı.

“Dışarıda durumlar nasıl?”

“Siz nasıl oldunuz?” Adrian ve Elizabeth aynı anda sormuştu. Elizabeth genç adama dikkatle bakarken Adrian rahatsız olarak bakışlarını kaçırmıştı.

“Sende garip bir şeyler hissediyorum. Göründüğünden daha fazlasısın değil mi?” Adrian genç kızın sorusu ile duraksamıştı.

“Neden bahsettiğinizi bilmiyorum.” Elizabeth adamın ani savunmasına gülümsemişti. Başını iki yana sallayarak genç adamın maskesine odaklanmıştı.

“Neden maske takıyorsun?”

“Bu şekilde daha rahat hissediyorum.”

“Ya da yüzünün görünmesini istemiyorsun.”

“Prenses, buraya beni konuşmak için gelmedim. Yemeğinizi yerseniz boşları geri götüreceğim.” Elizabeth tepsinin başına giderek yemeğini yemeye başlamıştı.

“Yine de sendeki bir şey beni rahatsız ediyor. Yüzünü göstermeni istersem ne olacak?”

“Bunu isteyemezsiniz. Kralın emrini çiğnemiş olursunuz.”

“Yani maskeyi kralın emri ile taktın.” Elizabeth’in sorusu ile Adrian gerilmişti.

“Ben öyle bir şey söylemedim.” Elizabeth adamın savunmaya geçmesi karşısında gülümsemişti.

“Sorun değil, yakında kokusu çıkar nasıl olsa. Yemeği bırakıp gidebilirsin. Şuanda yanımda olman senin için tehlikeli olabilir.”

“Sorun değil beklerim.”

“Benim için sorun ama. Savunmasız birine zarar vermek istemiyorum.” Adrian iyice şüphelenen prensesin dikkatini daha fazla çekmemek için odanın kapısına yöneldi. Odadan çıktığında derin bir nefes almıştı. Prenses sandığından daha dikkatliydi.

***

Genç kız birkaç gündür tıkalı kaldığı odadan nihayet dışarıya çıkacaktı. Bu gün eş seçimi için davet vardı. Oldukça tedirgin olsa da nasılsa bir gün evleneceğini düşünerek kendini teselli etmeye çalışıyordu. Odasında ki hizmetliler genç kızı hazırlarken Nadia da onları izliyordu.

“Bunu yapmak zorunda değilsin Elizabeth. Biraz daha düşünmelisin.”

“Merak etme Nadia anne, ne yaptığımı biliyorum.”

“O zaman dikkatli seçim yapmaya çalış canım. Seçeceğin eş ömrünü geçireceğin adam olacak.” Nadia’ın sözleri ile odanın kapısının açılması bir olmuştu. Prenses Almira genç kızın odasına girerken oldukça düşünceliydi.

“Prenses?” Nadia Almira’ya bakarak selam vermişti.

“Nasılsın Nadia, Elizabeth’i merak etmiştim.”

“Halacım, neden bu kadar dalgınsın?” Almira oldukça düşünceliydi. Bu davetin amacını elbette ki biliyordu. Oğlunun da davet edildiğini ve Elizabeth’e eş olarak aday gösterildiğini bildiği gibi. Adrian doğduğunda üzerinde ki alametin ruh eşinin doğacağına işaretti. Birkaç yıl sonra Adrian’ın bedeninde oluşan değişiklikler ile prensinin ruh eşinin doğduğunu anlamıştı. Prenses Elizabeth’in tüm koşulları karşılaması ise ikisinin eş olarak doğduğunu anlamıştı. Nitekim oğlu hala eşini tanıyamamıştı.

“Prenses iyi misiniz?” Nadia yeniden dalgınlaşan Almira’ya seslendi.

“Evet iyiyim. Sadece düşünüyordum. Elizabeth, eş seçerken tüm taliplerini iyi gözlemlemeni istiyorum senden. Lütfen acele karar vermeden önce iyice düşün.”

“Hala bildiğin bir şey mi var? Çok garip davranıyorsun.”

“Sadece endişeliyim. Senin hayatını etkileyecek bir karar bu.”

“Ve bunu daha birkaç gün önce evlenen sen mi söylüyorsun?” Almira kızın imalı sözleri ile utanmıştı.

“Elizabeth!”

“Ne yalan mı? Söylesene Ronald amca sana nasıl davranıyor?”

“Elizabeth lütfen.”

“Neden ama, sadece mark ediyorum. Daha önce Ronald amcayı bir kadınla yan yana görmemiştim. Senin yanında tamamen değişiyor adam. Bunu nasıl başardın hala?”

“Benim yaptığım bir şey yok Elizabeth. Ronald ile daha önceden de iyi anlaşırdık. Aramızda sadece…”

“Sadece?”

“Neyse, hadi hazırlan da çıkalım. Ronald seni bekliyor. Balkonda sana o eşlik edecek. Adayları o tanıtacak.”

“Tamam, ben hazırım artık çıkabiliriz.” Almira kızın üzerine son kez bakarak koluna girip odadan çıkarmıştı. Eşinin yanına kadar genç kıza eşlik eden Almira hitap balkonuna geldiğinde Ronald ile göz göze gelmişti.

“Prenses?” Almira’ya hayranlıkla bakan adam Elizabeth’in kıkırdamasına neden olmuştu.

“Çok tatlı görünüyorsunuz. Bence baş başa birkaç gün geçirmelisiniz.”

“Elizabeth lütfen…”

“Şu eş adayınızı seçin zaten birkaç gün saraydan ayrılacağız.” Almira şaşkınlıkla Ronald’a bakarken Ronald omzunu silkeleyerek “Kralın emri,” dedi. Almira utanarak bakışlarını kaçırırken adamın hayran bakışlarından habersizdi.

“Ronald amca?” Elizabeth araya girerek ikilinin konuşmasına son vermişti. nitekim kalabalık içinde ne kadar az durursa herkes için o kadar iyi olacaktı.

“Prenses, bana bu şekilde hitap etmemelisiniz.”

“Neden? Sen benim amcamsın. Üstelik şimdi halamın eşi olduğuna göre iki kere amcamsın.”

“Sizinle söz düellosuna girmek hata. Eş adaylarınızı kalabalığa karışmadan hitabet balkonundan seçeceksiniz.”

“Bu şekilde nasıl olacak. Onlara yakından bakmam gerekmez mi?”

“Prenses, babanız kalabalığa karışmamanızı istedi. Herkes davetin amacını biliyor. Bu yüzden seçtiğiniz kişi sizin yanınıza getirilerek davet sona erecek.”

“Ama…”

“Lütfen prenses, hadi şu işi halledelim.”

 “Bu çok saçma! Onların gözlerini görmem gerekiyor.” Ronald kızın ısrarına gülümseyerek karşılık vermişti.

Elizabeth’in morali bozulmuştu. Genç kız yanında Ronald ile yüksek hitabet balkonundan aşağıda eğlenen adamları izlerken derin nefes aldı. Kuzguni gözleri etrafta dolaşırken içine yerleşen hisle başını çevirip kendi gözlerinin kopyası gözlerle bakışları çarpıştı. 

“Okuyor!” yutkunan genç kız hemen bakışlarını kaçırırken az önceki adamın kim olduğunu anlamaya çalışıyordu. Yüzü ve bakışları hiç yabancı gelmemişti kıza. Birinin düşüncelerini okumak için onun gözlerine bakmasına gerek yoktu. Ancak ne kadar uğraşırsa uğraşsın az önceki adamın düşüncelerine bir türlü sızamıyordu. O kadar çok yoğunlaşması gerekmişti artık yorulduğunu hissetti. Bedeni yorgunlukla sendelerken baş danışman Ronald hızla kızın kolunu tutarak dengede kalmasını sağlamıştı.

“Prenses?”

“Çok güçlü!” Ronald şaşırarak kıza baktı.

“Kim?” Elizabeth gözlerini yeniden adama dikerken yutkunmuştu.

“O çok güçlü. Ronald, onu seçiyorum!” Ronald şaşkınlıkla prensese bakarken adayını bu kadar çabuk seçmesini beklemediği için emin olmak istemişti.

“Emin misiniz? Daha diğer adaylara bile bakmadınız.”

“Bakmama gerek yok Ronald amca, hissediyorum. O adamı seçiyorum.” Ronald prensesin gösterdiği adama bakınca neredeyse küçük dilini yutacaktı.

“Emin misiniz?”

“Ronald amca!” kızın uyarıcı ses tonu ile Ronald emri almış oldu. Askerlere dönerek Elizabeth’in seçtiği adamı göstererek adamın prensesin huzuruna getirilmesini istemişti.

***

“Dostum, gözüme çok garip görünüyorsun. Ayrıca çok gösterişli.” Adrian arkadaşları Kris ve Sander’in kendisine takılmalarına gülümsemişti.

“Bana da garip geliyor açıkçası. Maskeye alışmıştım.”

“Sana yakışıyordu. Ama bu halin daha yakışıklı.” Sander arkadaşının omzuna elini atarak gülmüştü.

“Prensim, yakında buradan ayrılmanız gerekecek biliyorsunuz. Alexis annenizin evlendiğini duyunca hıncını halktan çıkarmaya başladı. O insanların size ihtiyacı var.”

“Biliyorum. Hazırlıklarımızı iyi yapmalıyız. Krala isyan çıkarmak kolay değil.” Adrian oldukça düşünceliydi. Son iki gündür ülkesinden sürekli kötü haberler alıyordu. Prens kardeşleri ve babası zayıf halkı iyice ezmeye başlamıştı. Birçok kişi ya intihar ediyor ya da ülkeyi terk ederken öldürülüyordu.

“Bu davete katılmak zorunda mısınız? Daha önemli işlerimiz vardı.” Kris’in hayıflanarak konuşması Sander’in kaşlarının çatmasına neden olmuştu.

“Evet, davetten daha önemli işlerimizin olduğu doğru ancak kralın kesin emri var. Adrian davete katılmak zorunda.”

“Bu davetin amacı ne?” iki adam merakla Adrian’a bakarken genç adam bilmediğini söyleyerek omuzlarını silkmişti.

Üç arkadaş kalabalık adamların arasında dolanırken en sessiz köşeye çekilerek beklemeye başlamıştı. Kimileri elinde kadehlerle kahkaha atarak konuşurken kulaklarına gelen sözlerle üç arkadaşta birbirine bakmıştı.

“Sizce prenses kimi seçecek?” Adamlardan biri sorarken diğeri gülerek kendisini göstermişti.

“Elbette beni… Baksana hem yakışıklıyım hem de güçlüyüm.” İki adam aldıkları cevaba gülerken bir diğeri devam etmişti.

“Prensesin eş seçmesi pek görülmüş şey değil. Kral Edward oldukça farklı kurallar koyuyor. Babası olarak prensese eşini kendisi seçmeliydi.” Adrian ve arkadaşları birbirine bakarken Sander şaşkınlıkla Adrian’ı işaret ederek “Prensese eş adayı olarak buradasın!” dedi. Adrian oyuna geldiğini düşünerek dişlerini sıkarken hissettiği güçle bakışları hitabet balkonuna çevrilmişti. Genç adamın bakışlarından ki öfke prensesin gözlerine ulaşırken ondan aldığı güce şaşırmıştı. Aynı şekilde beynine girmeye çalışan prensesi geri püskürtmek hiçte kolay olmamıştı. Düşüncelerini saklamaya çalışırken oldukça yorulan genç adam Kris ve Sander’e dönerek “Buradan hemen çıkalım,” dedi.

Üç arkadaş hızlı adımlarla kalabalık arasından ayrılırken önlerine gelen askerlerle durmak zorunda kalmıştı. Adrian askerlere “Bir şey mi oldu?” diye sorarken askerlerin başı öne çıkarak “Prenses Elizabeth sizi görmek istiyor,” dedi. Adrian’ın elleri yanda yumruk olurken iki arkadaş ne yapacaklarını düşünmeye başlamıştı.

“Ne olacak şimdi? Ya prenses seni eş olarak seçtiyse?” Adrian arkadaşlarının sözlerine karşılık susmayı tercih etmişti. Başını iki yana sallayarak askerlerin açtığı yoldan ilerlemeye başladı. Elizabeth ile karşı karşıya geldiklerinde ne olduğunu anlayabilirdi.

Evlilik! Dayısını neden ona bu evlilik konusundan bahsetmemişti ki? En azından önlem alırdım diye düşünen genç adam prensesin birkaç gündür kaldığı kuzey kalesine doğru ilerlemeye başladı. Ağır adımlarla kaleden içeriye girerek hizmetlilerin şaşkın bakışları arasında Elizabeth’in kaldığı odaya doğru ilerledi. Kapıdan geldiği anons edilirken Elizabeth odanın penceresinden aşağıya bakıyordu. Adrian odaya girdiğinde arkasından kapanan kapıya bakmamıştı. Tek odak noktası kendisine sırtı dönük prensesti.

“Sende her zaman bir gariplik olduğunu hissetmiştim. Sen Kral Alexis’in aradığı prensin!” Elizabeth genç adama döndüğünde Adrian oldukça sakin bir şekilde ona bakmaya devam ediyordu.

“Prenses?”

“Bunca yıl aramızdaydın ve ben seni tanıyamadım. Üstelik tanıdık olan bu yüz ile!”

“Maskeden tanımamanız çok normaldi.”

“Hayır değildi! Benim için seni tanımak zor olamasa gerekti. Ama sana konduramamış olmalıyım ki babamın yıllardır sakladığı yeğeni olabileceğin aklıma hiç gelmedi. Üstelik annene karşı o kadar soğukkanlıydın ki buna şaşmamak gerek.” Adrian kızın sözlerinden hoşlanmamıştı.

“Beni neden çağırdınız?”

“Neden davetteydin?” Elizabeth’in sorusu ile şaşıran Adrian duraksamıştı.

“Bu davetin ne için yapıldığını bilmiyor olamazdın. Neden seçilecek eş adayları arasında sende vardın?”

“Kralımız istediği için geldim. Davetin ne için yapıldığını bilmiyordum.”

“Yani buraya kandırılarak geldiğini mi söylüyorsun?” Elizabeth tek kaşını kaldırarak adama baktı.

“Buna inanmak bu kadar zor mu? Prenses evlenmeyi düşünmüyorum, üstelik sizin gibi biriyle asla evlenmeyi düşünmüyorum.” Elizabeth adamın gözlerinin içine bakarken oldukça ciddiydi. Adamın her bir sözü garip bir şekilde canını acıtmıştı.

“Anlıyorum, o zaman izninizle ben eş adaylarımın arasından seçim yapmak zorundayım.” Elizabeth kapıya doğru adımlarken Adrian iki yanda yumruk olan ellerini arkasına götürmüştü. Elizabeth kapıdan çıkacağı anda açılan kapıyla geriye sendelemişti.

“Prenses, seçiminizi yaptığınızı duydum, çok sevindim.” Edward kızının Adrian’ı seçtiğini duyunca hem şaşırmış hem de sevinmişti.

“Henüz bir seçim yapmadım babacım, sadece kuzenimi yakından görmek istemiştim.” Edward gelen cevapla kaşlarını çatmıştı.

“Ne demek seçim yapmadım. Adrian’ı çağırarak onu herkesin gözünde senin eşin olacak kişi olarak tanıttın. Ne istediğinizin bir önemi yok artık, en yakın zamanda düğününüz olacak!”


Yorumlarınızı bekliyorum. Haftaya hareketli bir bölüm bizi bekliyor olacak!

21.BÖLÜM <<<<<<—–>>>>>>> 23.BÖLÜM

13020cookie-checkAsil Kan 22. Bölüm

18 yorum

  1. Bu Adriana biraz akıl lazım birileri kulağına birşeyler mi fısıldasa acaba
    Ellerine emeğine sağlık çok güzeldi
    Bakalım yeni bölümlerde bizi neler bekliyor

    1. Benim de aklım oraya takıldı. Geçirdikleri onca zamana rağmen nasıl Elizabeth’in kötü olduğunu düşüne biliyor.

  2. Bölüm ocin teşekkürler harikaydi ❤️kral da fena ama ya iyi oyuna geldi Elizabeth 😀 . Ah Adrian hala anlamadın ya gözünü aç artık . Ronald ve Almira’ya bayıldım yaa sonunda evlendiler harika bir çift ❤️❤️. Ah Elizabeth odaya çağırdın sonuçta çok geç :D❤️

  3. Sanırım Adrirn’ın gerçek ruh eşini bulmasını biraz daha uzatacaksın. Yoksa olan onca şeyden sonra artık anlaması gerekiyordu. Bir de son olan şeyden sonra nasıl anlamaz daha, aklım almıyor.

  4. Ronald ve Almira çok güzeller, bayıldım. Başından beri tahmin ediyirdum böyle birşeyler olacağını. Tam bilemesem de yaklaşmışım.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir