Yorumlarınızı eksik etmezseniz sevinirim. Keyifli okumalar!
*****
Gecenin karanlığında odasının penceresinden dışarıyı izliyor, etrafta olan her hareketi gözlemliyordu. Son birkaç gündür yaptığı rutin bir davranış haline gelmişti. Evden çıkarken ve eve girerken oldukça dikkatli davranıyordu. Gözü sürekli etrafında dolanırken ailesinin sessizliği canını sıkıyordu. Annesi olayları öğrendikten sonra sessizliğe bürünmüş, çıkmamış canından ümidi kesmiş gibi davranıyordu. Babası ise sürekli bir şeylerle uğraşıp, telefonda konuşuyor ama kendisine bir şey söylemiyordu. Tek bildiği Orhan diye birinin araştırma yaptığıydı. Derin bir iç çekerek bakışlarını duvardaki saate çevirdi. Gece yarısı üçü gösteriyordu ve kaç gündür gözüne bir damla uyku girmemişti. Nasıl ayakta kaldığını kendisi bile bilmiyordu. Aklına Hüzün gelince eliyle yüzünü sıvazladı. O günden sonra amcası genç kızı bir daha onlara göndermediği gibi konuşmalarına da izin vermemişti. Öfkesi burnunda yatağına doğru ilerleyerek sırtını başlığa dayayıp oturdu. Belli bir noktada duran gözleri kapağı aralık olan dolabına kayınca babasının birkaç gün önce kendisine verdiği ama bakmaya fırsat bulamadığı kağıtlara ilişti. Yerinden doğrulup dolabın kapağını açıp içindeki kağıtları eline aldı. Tekrar yatağına oturduğunda göreceklerine hazırlıklı olmak istemişti. İçeriklerini bilmiyordu ama babası gibi zeki bir adamın boş işlerle uğraşmayacağına emindi. ,
“Yine ne düşünüyorsun baba!” genç adam kağıtları tek tek gözden geçirirken bir çok terimi anlamamış olsa da son sayfadaki açıklama gayet açıktı. Gözleri dehşetle büyürken elinde tuttuğu kağıtlar yere düşmüştü. Babasının yaptığına inanamıyordu. Bu kadar ileri gidebileceğini asla düşünemezdi. Derin derin nefes alırken sakinleşmek için elinden geleni yapsa da pek başarılı olduğu söylenilemezdi. Gecenin bir yarısı olmasaydı babasının karşısına dikilerek elindeki kağıtların hesabını sorabilirdi. Dört duvar ona dar gelmeye başladığında odasından çıkarak kardeşinin odasına gitti. Küçük kız melekler gibi mışıl mışıl uyuyordu. Sarı saçları yüzünden geri çekip bir süre kardeşini izledi. Onu izlerken sakinleştiğini hisseden Erem sabah olunca ilk işinin babası ile konuşmak olduğuna karar verdi.
***
Evin içinde yükselen ayak sesleri Erem’in uyanmasına neden olurken yanı başında duran küçük kızın bir eli ağzında kıkırtısını duydu. Sude abisini yatağında oturur şekilde uyuduğunu görünce gülümsemişti. Onu uyandırmak için elini uzattığında Erem gözlerini aralamıştı.
“Sude?”
“Abicim, sen benim yatağımda uyudun!” Erem kardeşinin neşeli sesiyle keyiflenmişti.
“Bu seni eğlendiriyor mu?” Sude başını hızla sallarken gülümsemesi devam ediyordu. Erem onu kollarının altından tutarak kollarının arasına çekti. Sabah şekerini öperken küçük kızın kahkahaları yükselmeye başlamıştı.
“Abi gıdıklanıyorum.”
“Mızıkçılık yok küçük Hanım, madem abiyi uyandırdın cezanı çekeceksin.”
“Ama ben seni uyandırmadım ki, sen kendin uyandın.” Erem onun bilmiş sözlerine karşılık gülümseyerek karşılık verdi. Kollarında kardeşi ile odadan çıkarken anne ve babasının telaşla odalarından çıktığını görmüştü.
“Anne, baba ne oluyor?”
“Siz burada kalın Erem, şirkete girmemiz gerekiyor.”
“Neden?”
“Şirkette yangın çıkmış…” Erem anne ve babasının sözleri karşısında birden ürpermişti. Kardeşine dönerek hafif gülümsedi.
“Sen odana git canım, ben birazdan yanına geleceğim.”
“Ama…”
“Hadi güzelim abinin sözünü dinle.” Sude odasına giderken Erem anne ve babasına döndü.
“Yangın nasıl çıkmış, baba bir oyun olmasın?”
“Bilmiyorum, ama gitmem gerekiyor.” Erem kaşlarını çatarak annesine baktı. Onun neden gittiğini anlamamıştı. “Anne sen gitme, babam tek gitsin.” Kadın oğlunun sözlerine şiddetle karşı çıkmıştı.
“Olmaz, babanı yalnız bırakamam.”
“Anne, biriniz burada kalsın, ya da senin yerine ben gideyim.” Kadın yine öne atılmıştı.
“Olmaz dedim ya, sen kardeşinle kal. Bu adamların ne yapacağı belli olmaz.” Erem sinirlenmeye başlamıştı. Aklına odasında ki kağıtlar gelince öfkesi daha da arttı.
“Baba bana verdiğin şu kağıtlar hakkında konuşmamız gerekiyor.” Ahmet Bey oğlunun neden bahsettiğini anlayınca bir elini omzuna koyarak hafif sıkmıştı. Gözleri hafif nemlenen adam karısına belli etmeden oğluna başını sallayarak susmasını istemişti.
“Şimdi değil Erem, şimdi değil.”
“Ama baba…”
“Oğlum gitmem gerek, tek söyleyebileceğim o kağıtlar sizi kurtaracak olan belgeler. Sakın kaybetme. Gerisini Orhan amcan halledecek.”
“O adamı tanımıyorum baba, nasıl bu kadar güveniyorsun.” Ahmet Bey başını iki yana sallayarak kapıya doğru ilerlemişti. Erem bilinmezlikler içinde kalırken Zeynep Hanım oğluna sarılarak kardeşine iyi bakmasını söyleyip hızla kocasının peşinden gitmişti. Ailesine neler oluyordu böyle. Bunca yıl hiçbir sıkıntıları yoktu. Birden hayatları nasıl bu kadar karışmıştı. Utanmasa ağlayacak durumda olan Erem kardeşini daha fazla yalnız bırakmamak için onun yanına gitti.
**
Ortalık mahşer yeri gibi kalabalıktı. Şirket dışında adım atacak yer kalmamıştı. İtfaiye ve polisler kalabalığı dağıtmaya çalışırken Ahmet Bey karısına sarılarak olanları dehşetle izlemeye başlamıştı. Elinden bir şey gelmiyordu. Yıllardır çalışıp didindiği iş yeri çayır çayır yanarken elinden bir şey gelmiyordu. Yanına yaklaşan polis memurunun sorusu ile kendisine gelmişti.
“Ahmet Bey?”
“Evet benim.”
“Sizinle konuşmamız gerekiyor.” Polisin sözlerinden çok ses tonu adamın dikkatini çekmişti. Başını sallayarak kalabalıktan biraz uzaklaşan üçlü sakin bir köşede durmuştu. Zeynep Hanım gözlerini yanan binadan çekemiyordu.
“Yangın nasıl çıktı memur Bey?”
“Bende sizinle bu konuda konuşacaktım. Şirket şüpheye mahal vermeyecek şekilde kundaklama, düşmanınız var mıydı?”
“Düşmanım yoktu ama son zamanlarda nedenini bilmediğim bir sebepten tehdit alıyordum.”
“Ahmet!” Karısının uyarı dolu sesiyle adam kaşlarını çatmıştı. Artık yapacak bir şey yoktu. İş yeri, tüm emekleri gözlerinin önünde yanıyor, yok oluyordu.
“Sus Zeynep, polis memuruna olanları anlatmak zorundayız.”
“Ama adamların şakası yok.” Ahmet Bey öfkeyle karısına dönmüştü. Tek derdi vardı o da çocuklarının iyi olmasıydı.
“Sence bundan sonra ne yapacaklardır. Tüm emeklerimizi kül ettiler. Bu saatten sonra alacakları tek şey canımız. Durmaya niyetleri yok. Çocuklarımı tehlikeye atamam. Bu saatten sonra ölmüşüm ne fark eder, tek düşündüğüm çocuklar.” Adamın sert sözleri kadının hıçkırarak ağlamasına neden olmuştu. Başını aşağı yukarı sallarken Ahmet Bey polis memuruna dönerek konuştu.
“Amirinizle konuşmak istiyorum, bu konu size açıklayamayacağım kadar önemli.” Memur adamı onaylarken ikiliyi polis otosuna götürerek direksiyondaki adama merkeze gitmesini söylemişti. Araba merkeze doğru ilerlerken Zeynep Hanım yol boyu kocasına sığınarak ağlamıştı. Bu gidişin sonu yoktu artık. Ne olacaksa olacaktı. Ahmet telefonunu alarak arkadaşını aradı. Ulaşamayınca ona sesli mesaj bırakmıştı. Konuşmasına devam ederken polisin kendisine olan bakışlarına dikkat çekse de önemsemedi.
“Ben Ahmet, şirketi kundakladılar. Sana bahsettiğim işi hallet. Çocuklar sana emanet, istediğin belgeler oğlumda mevcut. Polise her şeyi anlatıp suç duyurusunda bulunacağım. Hakkını helal et.” Telefonu tamamen kapatarak cebine atan adam karısını kolunun altına alıp göğsüne yaslamıştı.
“Geçecek, hepsi geçecek hayatım. Rabbim bu günleri de yüzümüzün akıyla atlatmamıza yardım edecek.”
“Ahmet, o yer lanetli gibi. Tüm ailemi kaybetmeme neden oldu. Korkuyorum. Kendim için değil, ya çocuklar…”
“Tamam, sakinleş biraz. Çocuklar güvenli ellerde olacaklar.”
“Nasıl bu kadar emin olabiliyorsun?”
“Amcasına emanetler.” Tek kelime ile Zeynep susmuştu. Gözleri dehşetle açılırken yutkunan kadın kocasına umutla bakmıştı.
“Sen, ona ulaşabildin mi? hani görüşmüyordunuz?”
“Başka çarem yoktu, ondan başka kimseye emanet edemem çocukları. Yakında buraya gelecek.” Zeynep duydukları karşısında biraz olsun rahatlamıştı. Araba polis merkezinin önüne durduğunda çift oldukça gergindi. İkisinin de içindeki huzursuzluk bir türlü gitmek bilmiyordu. Baş komiserin odasına doğru ilerlerken ikili sanki tehdit altındaymış gibi etrafa bakınıyordu. Arkalarından her an gelebilecek tehdit için sürekli tetikteydiler.
“Baş komiserim, Ahmet Türk ve karısı sizinle görüşmek istediler.” Adam şaşırmış gibi odasına giren çifte bakmıştı. Yangından haberi olmuştu. Ahmet tanınan iş adamlarından biriydi ve başarılarıyla genç iş adamlarına örnek temsil ediyordu.
“Buyurun, sizi dinliyorum.” Odadan çıkan polis memurunun ardından bakan Ahmet Bey karısından ki adama dönerek son birkaç aydır aldığı tehditleri anlatmaya başlamıştı. Daha önce polise gitmediği için baş komiserden tepki alsalar da ikili sessiz kalmayı yeğlemişti. İki saat sonra polis karakolundan şirkete giden ikili kalabalığın bir kısmının dağıldığını görmüştü. Yangında yaralanan kimsenin olmayışı teselli olsa da bunca çalışanın işsiz kalması üzüntü vericiydi.
“Ahmet, eve gidelim çocukları merak ediyorum.” Adam bir süre daha olay hakkında bilgi aldıktan sonra yapılacak bir şey olmadığına kanaat getirip eve doğru yola çıkmıştı. Arazinin satışı artık kesinleşmişti. Arabaya binen ikili yol boyunca sessiz kalarak evlerine ulaştığında evdeki sessizlik ikisinin de dikkatinden kaçmamıştı. Hızla eve giren ikili çocuklara seslenerek cevap almayı beklemişti. Tüm odalara bakan ikili artık korkmaya başlamıştı. Ahmet Bey eline telefonunu alarak saatler önce kapattığını hatırlayınca hızla açmış ve gelen arama olup olmadığına bakmıştı. Mesaj kutusuna düşen birçok arama kaydı çifti korkutmaya yetmişti.
Erem’in telefonunu arayan adam bir süre cevap alamayınca kendisine saydırmaya başlamıştı.
“Onları evde bırakmamalıydık.”
“Ahmet, çocuklarım nerede?” Kadın ağlamaya başladığında adam tekrar tekrar oğlunu aramaya devam ediyordu. Yaklaşık yarım saat sonra evin dış kapısı açıldığında ikili koşarak kapıya ulaşmıştı. Ahmet kızını kucağına alırken Zeynep oğluna sıkıca sarılmıştı.
“Ah oğlum neredeydiniz? Çok korktuk.” Kadın kocasının kucağında ki kızını alarak sıkıca göğsüne bastırmıştı. Gözlerindeki yaş bir türlü durmuyordu.
“Anne, Sude’yi korkutuyorsun.” Erem’in uyarısını duymayan kadın kollarından koparılan kızla kendisine gelmişti. Sude korkmuş bir şekilde annesine bakıyordu. Kadın sürekli özür dilerken Ahmet Bey telefonuna düşen mesajla ürpermişti.
“Çocuklarını başıboş bırakmamalısın.” Adam gelen resimle dehşete düşerken birden oğluna bakmıştı.
“Siz neredeydiniz?”
“Amcamlara gittik, Hüzün’ü merak ediyorduk.”
“Bana haber vermeden bir daha sakın dışarı çıkmayın.” Erem uyarıyı alınca babasına başını sallamıştı. Aile büyük salona geçtiklerinde içlerinde ki korku gittikçe artıyordu. Gecenin ilerleyen saatlerinde Zeynep’in kucağında uyuya kalan Sude herkesin odak noktasıydı. Annesinin kucağında odasına çıkarılan küçük kız aileni en büyük zayıf noktasıydı. Bir süre daha oturan baba oğul sessizliğini korurken Erem babasına bakarak sessizliğini bozmuştu.
“Baba sana gelen şu resimlere bakabilir miyim?” Adam oğlunun sorusu ile cebindeki telefonu çıkararak Erem’e uzattı. Genç adam resimlere dikkatle bakarken son gelen resimde takılı kalmıştı. Resim bu gün çekilmişti ve oldukça tanıdık bir yerdeydi. Fotoğraf karesinde kendisini tedirgin eden bir şey vardı ama bir türlü anlayamıyordu. Uykusuzluğun verdiği sersemlikle başı ağrımaya başlayan Erem babasına telefonun bir süre kendisinde kalmasını söyleyerek yerinden kalkıp odasına gitti.
“Tuhaf olan ne?” sürekli aynı fotoğrafa bakarak gözyaşları içinde dikkat kesilmeye çalışsa da bir süre sonra görüşü bulanıklaşan Erem sabah tekrar incelemeye karar vererek gün içinde aldığı ilacı içip yatağına uzanmıştı. Ertesi günün nelere gebe olacağını bilmeden…
Su uyurdu ama düşman uyumazdı!
**********
Yorumlarınızı unutmayın. Hayırlı geceler….
Ahh Erem ahhh bakalım sude ve seni neler bekliyor çok merak ediyorum çok güzeldi bölüm
Ahh Eren Huzün ve Sude ;((
Bu işin içinden Hüzün’ün ailesi çıkacak bence