Bu bölümün heyecanlı olduğunu düşünüyorum. Umarım seversiniz. Ayrıca bu bölümden sonra hikayemiz tam anlamıyla şekillenecek. Bakalım bizim oğlan ne yapacak. 🙂 Sağlıcakla kalın! Keyifli okumalar.
****
Bedenini saran ürperti ile yerinden doğrulan Hüzün odanın aralık olan penceresini kapatmak için yatağından kalktı. Bahçede gördüğü karartı ile tedirgin olurken merakına yenilerek sessiz bir şekilde perde arasından dışarıda ki karartının sahibinin kim olduğunu anlamaya çalıştı. Saldırıdan sonra aklı karma karışık olmuştu. Neden olduğunu bilmediği bir hissiyat vardı içinde. Bazı olaylar gözünün önüne gelip gidiyor ama ne olduklarına anlam veremiyordu. Karartının yanına doğru ilerleyen başka bir karartıyı fark edince derin bir nefes çekti. Bahçedeki lambanın ışığı biran adamın yüzünde parlayınca nefesi kesilmişti. Daha önce o adamı gördüğüne emindi ama nerede olduğunu hatırlayamadı. Peki buraya kiminde konuşmaya gelmişti? Karşısında ki kişiyi görebilmek için perdeyi biraz daha aralamak istedi ama adamın kendisine doğru dönmesi ile hızla geri çekilmişti.
“Gördü mü beni?” Hüzün bir eli ağzında derin derin nefes almaya çalışırken sırtını duvara dayayarak beklemeye başladı.
“Öğrenmem gerek, kiminle konuştuğunu ve burada ne aradığını!” genç kız burhan içinde dikkatli bir şekilde yeniden perdenin aralığından baktığında adamın karşısında ki kişi ile konuşmaya devam ettiğini görünce derin bir nefes daha aldı. Ama bu kez rahatlamanın verdiği bir nefesti ciğerlerini dolduran. Bir süre daha konuşan ikiliyi izleyen genç kız sabırla beklemişti. Adamın kiminle konuştuğunu görmesi gerekiyordu. Bir süre daha bekledikten sonra adam acele bir şekilde bahçeden ayrılmıştı. Tedirgin tavırları Hüzün’ün dikkatinden kaçmamıştı. Dikkatli bakmaktan gözleri ağrımaya başlamıştı. Eve giren kişinin kim olduğunu öğrenmek için odasının kapısına yaklaşan Hüzün sesleri dinlemeye başlamıştı. Büyük evde kimin ne zaman girip çıktığı bir türlü belli olmuyordu. Bir süre daha kapıda bekledikten sonra daha fazla dayanamayan genç kız odasında ki içi su dolu sürahiyi saksıya boşaltarak su alam bahanesi ile uykulu olmaya özen göstererek sarsak adımlarla odasından çıkmıştı.
İki katlı evlerinin üst katı tamamen yatak odaları ve misafir odalarına ayrılmıştı. Uzun koridorun iki tarafına dağılan duvar aydınlatmaları sensörlü olarak ortamı aydınlatırken Hüzün ağır ama emin adımlarla merdivenlerin başına geldiğinde karşılaştığı kişiyle yutkunmak zorunda kalmıştı. Kendisini fark etmeyen adama bakarken onun başını kaldırdığını görünce uykulu bir şekilde merdivenlerden aşağıya inmeye başlamıştı. Bir eli esnemesini saklarken babasının seslenmesi ile duraksadı. Adamın sesi oldukça sert çıkmıştı.
“Sen hala uyumadın mı?” Ürken genç kız elindeki sürahiyi son anda tutabilmişti. Adam kaşlarını çatarak kızına bakarken Hüzün gözlerini aralayarak adama baktı.
“Ben susamıştım, odada ki su bitti, bende su almaya iniyordum.” Adam şüpheyle kızına bakarken Hüzün sakin kalmaya çalıştı.
“Git suyunu al, sonra da ayakaltından çekil.” Hüzün hızlı adımlarla merdivenlerden aşağıya inerek mutfağa yönelmişti. Mutfak kapısından içeri girer girmez genç kız derince nefes aldı. Babasının o adamla ne işi olabilirdi ki? Hızlı bir şekilde suyu alarak odasına çıkan Hüzün, kapısını kapatır kapatmaz elindeki sürahiyi masasının üzerine bırakıp odada dolanmaya başlamıştı. içi içine sığmıyordu. Son zamanlarda evde garip şeyler dönüyordu ve bu genç kızın dikkatinden kaçmayacak kadar büyük bir şeylerdi. Eline aldığı telefon ile Erem’i aramaya karar veren Hüzün saatin ne kadar geç olduğunun farkında bile değildi.
“Efendim?” Hüzün karşıdan gelen boğuk sesle kendisine gelmişti. duvardaki saate baktığında ise elini alnına vurarak genç adama cevap vermişti.
“Erem, özür dilerim saati fark edememişim.”
“Bir şey mi oldu? Bu saatte aradığına göre…”
“Yarın arasam daha iyi, sen uykunu bölme.” Hüzün telefonu kapatarak yatağının üzerine uzandı. Düşünmekten başına ağrılar giriyordu. O adamı kesinlikle tanıyordu ama nereden tanıdığını bir türlü hatırlayamadı. Sabah ilk iş olarak amcasının evine gidecekti. İçindeki sıkıntı bir türlü gitmek bilmezken huzursuz bir uykuya dalmıştı.
***
Sabahın ilk ışıkları ile gözlerini aralayan Ahmet Bey kulağına dolan sesle duraksamıştı. Evin içinde bir haraketlilik var. Hızla yatağından kalkarak odadan çıkmıştı. Salona geçtiğinde karısı ve kendisine sırtı dönük olan polis memurlarını görünce endişesi daha da arttı.
“Memur Bey, hayırdır sabah sabah?”
“Ahmet Bey, dünkü yangın hakkında konuşmak istiyorum.” Ahmet karısının yanına oturarak polis memuruna baktı. Kısa bir duraksamanın ardından polisin sözleri kulaklarında yankılanmaya başlamıştı.
“Şirket sabotaj yüzünden yandı. İlk bulgular bu yönde. Henüz kimin yaptığına dair bir bilgi edinemedik, sigorta şirketinize gerekli belgeler gönderilecektir.”
“Sigorta karşılayacak mı zararı?”
“Öyle umuyoruz, ama size birkaç soru sormak istiyorum.”
“Elbette, sizi dinliyorum.” Polis yerinde biraz kaykılarak rahatsızlığını dile getirmişti.
“Dün siz gittikten sonra üstlerime bir telefon geldi. Sanırım sizin tehdit edenleri araştıran biri varmış. Adını söylemediler ama üst mevkilerde önemli biri olduğu kesin. Ailenize koruma verilecek. Ayrıca yaptığınız mahkeme başvurusu sonuçlandı. Bu kadar çabuk nasıl sonuçlandı bilmiyorum.”
“Sonuç?”
“İki çocuğunuz da başka birine verildi.”
“Ne?” Zeynep Hanım şaşkınlıkla kocasına bakarken olanlara anlam veremiyordu. Gözleri dehşetle büyürken Ahmet’in rahat bir nefes aldığını gören kadın çıldırmış gibi ayağa kalkmıştı.
“Ahmet bu adam ne diyor? Siz neden bahsediyorsunuz?”
“Sakin ol Zeynep, sonra anlatırım.”
“Hayır, şimdi anlatacaksın? Çocukları başkasına vermekte ne demek oluyor?”
“Onları en güvendiğim kişiye verdim. Bize bir şey olsa bile çocuklar güvende olacak.” Zeynep Hanım şok olmuş bir şekilde kocasına bakarken polisin kendilerine uzattığı kağıdı sis perdesi arasında aldı. Adam oturduğu yerden kalkarak veda edip kapıya doğru ilerlerken kapıdan çıkmadan önce son kez adamlara dönüp bakmış ve “Bu yaptığınız çok garip geldi Ahmet Bey, sizi çocuklarınızdan koparacak kadar korkutan nedir?” dedi. Adam başını iki yana sallarken Ahmet kapıdan çıkıp giden polisin ardından dolu gözlerle bakmıştı.
“Bana hemen bu çocukları verme işini anlatıyorsun?”
“Buradan gönderiyorum onları, en azından ortalık durulana kadar.”
“Ahmet saçmalama. Çocukların nereye göndermeyi düşünüyorsun? Onlar…”
“Sakin ol artık, şuanda tek düşünebildiğim onlar. Neden anlamıyorsun? Hatta seni de göndermek istiyorum ama…” Adam kısa bir duraksamanın ardından karısına bakmıştı. Gözlerinden oluk oluk yaş akıyordu. Merdivenlerden aşağıya inen ayak sesleri ile duraksamıştı.
“Ne oluyor burada? Anne sen neden ağlıyorsun?” Erem anne ve babasına şüpheli bir şekilde bakarken genç adam derin bir iç çekmişti.
“Yine ne oldu?”
“Onu babana sormalısın, kendi başına kararlar alan o.”
“Baba?”
“Salona geçelim,” Adam karısı ve oğlunun yanından geçerek salona girmişti. Zeynep bir türlü sakinleşemediği gibi adamında gerilmesine neden oluyordu.
“Biri bana ne olduğunu anlatacak mı?” Ahmet elindeki zarfı açarak içindeki belgelere bakmıştı. Bir süre sessiz kaldıktan sonra belgeleri oğluna uzatarak konuştu.
“Bunları sadece senin bildiğin, kimsenin ulaşamayacağı bir yere saklamanı istiyorum oğlum.”
“Bunlar nedir?” Erem elindeki kağıtlara bakarken babasının sözleri ile hızla başını kaldırmıştı.
“Bu senin ve kardeşinin geleceğini garantiye alan belgeler. Şu araziyi sizin üzerinize yaptım, tabi başkasını vekil göstererek. Sen belli bir yaşa gelene kadar kimse o araziye dokunamayacak.”
“Sen ne yaptın? Nasıl o lanetli yeri çocukların üzerine yaparsın? Onları nasıl tehlikeye atarsın?”
“Sakin ol Zeynep, arazinin sahibinin gerçekte kim olduğunu bilemezler. Yarın arazinin satıldığına dair bildiri yayınlayacağım.”
“Ama…” Ahmet karısının ellerini tutarak kendisine bakmasını sağlamıştı.
“Korkma artık, çocuklar güvenli bir yerde olacak. Onları kimse bulamayacak.”
“Baba, beni korkutuyorsun.” Erem anne ve babasının yanına giderek önlerine çömeldi. Karı koca üzgün gözlerle oğluna bakarken gözlerinde sadece gurur vardı.
“Erem, bu iş çok tehlikeli, o arazinin neden bu kadar önemli olduğunu bilmiyorum. Orhan amcan araştırıyor. Olurda bize bir şey olursa, Orhan amcandan başka kimseye güvenme, amcana bile…”
“Ama…”
“Beni dinle oğlum.” Zeynep Hanım kabullenmiş bir şekilde oğluna hüzünle gülümsedi. Tek korkusu evlatları içindi. Erem anne babasının elinin üzerine elini koyarken dikkatle dinliyordu.
“O arazi benden anne ve babamı almıştı. Daha önce de bu olayları yaşadık. Ne olacağını bilmiyoruz. Olurda başımıza bir iş gelirse kardeşin sana emanet.”
“Anne böyle konuşma.”
“Sözümü kesme de beni dinle Erem. Bu konu ciddiye alınmayacak bir konu değil. Babanın sözünü unutma. Sabah polis geldi, şirket sabotaj edildi. O adamların işi olduğuna eminim. Bir sonraki hedeflerinin ne olacağını bilemeyiz. O yüzden gözünü dört aç. Sen akıllı bir çocuksun ne yapman gerektiğini bilecek kadar akıllı olduğunu biliyorum. Orhan amcandan başkasına güvenme sakın.”
“Orhan amca deyip duruyorsunuz ama onun kim olduğunu söylemiyorsunuz. Adından başka bir şey bilmiyorum. Onu nasıl bulacağım?”
“Merak etme, olurda bize bir şey olursa o sizi bulur.”
“Bu gizemli konuşmanız hiç hoşuma gitmiyor baba.”
“Sen merak etme oğlum, onunla tanıştığında ne demek istediğimi anlayacaksın. Dün onunla konuştum, yakında gelecek.”
“Onunla konuştun mu? Nasıl?” Zeynep gözleri parlayarak kocasına bakmıştı. Orhan gelecekse bir umutlarının olacağını düşünüyordu. Başında ki beladan ancak onun sayesinde kurtulacaklarına o kadar emindi ki sevincine engel olamamıştı.
“Evet, ona attığım mesajı almış. İşi biter bitmez gelecek.”
“Oh çok şükür, o gelene kadar dikkatli olmaya çalışırsak belki…” Ahmet karısının konuşmasını kesmek için ileri atılmıştı.
“O gelene kadar biz de ayrı ayrı hareket edeceğiz. Bundan sonra çocuklar bizimle hiçbir yere gelmeyecek.”
“Bu en iyisi, onları da bizimle birlikte tehlikeye sokamayız.”
“Fazla abartmıyor musun baba?”
“Sen dediğimi yap Erem, şimdi sana verdiğim belgeleri sakla. Şirketin sigorta parası ve diğer tüm daireler senin ve kardeşinin üzerine yapıldı. Sadece bu ev ipotek karşılığı bankaya gidecek.”
Erem babasının sözlerindeki kesinlik karşısında gerilmişti. Hala hayatlarının nasıl bu kadar çıkmaza girdiğini anlayamamıştı. Karşısında oturan anne ve babası ölüme kendilerini o kadar hazır hissediyorlardı ki iki laflarından biri ölüm olmuştu. Karamsarlık içine çöreklenirken ayağa kalkarak salonun kapısına doğru ilerledi.
“Bu kadar kolay vazgeçtiğinize inanamıyorum. Benim ailem ölümü bu kadar kolay kabullenmemeli.”
“Oğlum!”
“Hayır, size inanamıyorum. Hasta değilsiniz çok şükür sağlığınız yerinde. Şuanda karşımda sapa sağlam duruyorsunuz ama ölmeye o kadar çok hazırlandınız ki ağzınızdan başka bir şey çıkmıyor. Kendinize dikkat edin lütfen, bu kadar korkmayın.”
“Oğlum yapma.”
“Asıl siz yapmayın. Beni ve kardeşimi düşünmekten vazgeçin. Size bir şey olursa ben Sude’ye ne söyleyeceğim. Onu nasıl teselli edeceğim. Son kez söylüyorum, nefes aldığınız sürece ölecekmiş gibi davranmayın.”
“Biz sadece tedbir alıyoruz.”
“Hayır siz ölüme şartlanmış bir şekilde planlar yapıyorsunuz.”
“Anlamaya çalış Erem, bu konu yabana atılacak bir konu değil.”,
“Ben korkarak yaşamayacağım. Bu yüzden kesin şu saçmalığı.” Erem arkasını dönerek odasına giderken elinde ki kağıtları yırtmamak için kendisini zor tutuyordu. Evin kapı zilinin çalındığını duymasına rağmen geri dönüp bakmadı. Odasına girerek kapıyı kapattığı sırada yatağının kenarında duran komodinin üzerinde ki telefon dikkatini çekmişti. Babasının telefonu hala kendisindeydi. Telefonu eline alarak akşam bir türlü inceleyemediği fotoğrafı incelerken gözüne takılan detayla hızla yerinden doğrulmuştu. Odanın kapısından çıkarken olanlara hala inanamıyordu. Eğer tahmini doğru ise ailesi gerçekten tehlikedeydi.
“Anne, baba?”
Erem evin içinde sesleniyor ama bir cevap alamıyordu. Önüne çıkan kişi ile duraksayan genç adam yutkunarak ona baktı.
“Sen ne zaman geldin?”
“Seninle konuşmam gerekiyor Erem, evde daha fazla kalamadım.”
“Sonra konuşalım, anne, baba…”
“Onlar az önce çıktı.”
“Nereye?” Erem korkuyla genç kıza bakarken Hüzün onun ardından koşturmaya başlamıştı. Araba henüz bahçe kapısından çıkmamıştı. Koşarak arabanın önüne duran Erem anne ve babasının şaşkın bakışları arasında konuşmaya çalıştı.
“Sizinle önemli bir konu hakkında konuşmam gerek.”
“Oğlum şirkete gitmemiz gerekiyor.”
“Sana fotoğrafları gönderenin kim olduğunu biliyorum.” Ahmet Bey oğlunun sözleri ile hızla arabadan inmişti. Henüz çalıştırdığı kontaktan motor sesi gelirken annesi de yanına gelince duraksadı.
“Oğlum sen ne dediğinin farkında mısın?”
“Evet, farkındayım.”
“Kimmiş?” Erem yanında ki genç kıza bakarak susmuştu. Hüzün endişeli bir şekilde çekirdek aileye bakarken Erem’in kendisine seslenmesi ile ona bakmıştı.
“Hüzün, sen Sude ile ilgilenebilir misin? Bizim biraz işimiz var.”
“Elbette, siz işinize bakın ben hallederim.” Hüzün eve doğru ilerlerken arada arkasına bakıyordu. Ahmet oğlunun tedirgin bakışları karşısında duraksamıştı.
“Seni dinliyorum Erem, şu fotoğraf meselesi de nedir?”
“Baba sana gönderilen mesajları okurken bir şey dikkatimi çekti.” Erem cep telefonuna gelen resimleri babasına gösterirken son gönderilen resmi babasına gösterdiğinde adam dikkatle oğlunun gösterdiği ayrıntıya bakıyordu. Öfkesi burnunda arabaya doğru ilerlerken Zeynep kolundan tutarak onu durdurmuştu.
“Ahmet, bu şekilde gidemezsin, başın belaya girecek.”
“Sen ne dediğinin farkında mısın Zeynep, bize yaptıklarından sonra onu öldürebilirim.”
“Ahmet çok sinirlisin.”
“Zeynep bırak!”
“O zaman bende seninle geliyorum.” Ahmet karısının kendisinden sonra arabaya binmesini öfkeyle izlemişti. Erem anne ve babasını yalnız bırakmayarak arabaya binerken Ahmet geriye bakarak “Erem in arabadan!” diye bağırmıştı.
“Sizinle geliyorum.”
“Sana in arabadan dedim. Kardeşini evde yalnız bırakamazsın.”
“Hüzün yanında, yalnız değil.” Ahmet son kez oğluna arabadan inmesini söylediğinde Erem başını pencereden dışarıya çevirmişti. Adam oğluna laf anlatamayacağını anlayınca arabayı hareket ettirerek bahçe kapısından dışarıya çıkmıştı. Arabada ölüm sessizliği vardı. Trafik seri bir şekilde akarken Ahmet arada arkadaki oğluna bakmayı ihmal etmiyordu. Onun zekası her zaman kendisini şaşırtmayı başarmıştı.
“Hüzün’ü ara gelene kadar Sude’yi tek bırakmasın. Polis bu gün korumaya alacaktı evi.”
“Mesaj çektim.”
“Sen ara yine de!” Erem telefonu eline alarak genç kızın numarasını çevirmişti. Araba gittikçe hızlanırken Erem bakışlarını babasına çevirerek konuştu.
“Baba fazla hızlı gitmiyor musun?” Ahmet oğlunun sözleri ile kendisine gelirken ayağını gaz pedalından çekmişti. Arabanın hızında değişiklik olmayınca frene basmış ama arabanın hızı düşmemişti. Gözleri korkuyla büyürken kocasına bakan Zeynep bir gariplik olduğunu anlayarak kocasına sordu.
“Ahmet, ne oldu?”
“Frenler tutmuyor.”
“Ne?” Kadının tiz çığlığı arabanın içinde yankılanırken Erem annesinin sesiyle yerinde sıçramıştı.
“Sakin ol Zeynep, bir şey olmayacak.”
“Söylemiştim, bunlar vazgeçmeyecek demiştim. Erem, sen evde kalmalıydın!”
“Anne sakin ol, baba ne oluyor?”
“Frenler, frenler tutmuyor. Arabayı trafikten çıkarmamız gerekiyor.” Erem babasının sözleri ile başını geriye yaslayarak gözlerini kapattı. Düşünmesi gerekiyordu, içinde bulundukları durumdan çıkmak için düşünmesi gerekiyordu.
“Baba ilerde sapak vardı, oraya kadar kaza yapmadan gidebilirsek göle düşebiliriz.”
“Göl mü?” Adam oğlunun sözlerine şaşırmıştı.
“Evet, göle düşersek bir şansımız olabilir. Camları açın ve kemerlerinizi çıkarın.” Anne ve babası onun dediklerini yapmak istediğinde Erem onları durdurmuştu.
“Şimdi değil baba, sapağa girince yapın.” Erem etrafına bakınıyordu. Çift taraflı caddede arabanın az olması onların şansınaydı. Araba hızlı bir şekilde yolda ilerlerken Zeynep bir yandan ağlıyor diğer yandan dua okuyordu.
“Anne sakinleş artık, bu şekilde paniklersen olmaz.” Oğlunun sözlerini duymayan kadın karşı yönden üzerlerine doğru gelen kamyonu görünce korkuyla çığlık atmıştı. Ahmet ne kadar kornaya basıp sinyal verse de araba üzerlerine gelmeye devam ediyordu. Erem adamın bilerek bunu yaptığını düşünmeye başlamıştı.
“Baba bu adam durmayacak, bize doğru geliyor.”
“Zeynep, Erem kapıyı açın ve atlayın…” Ahmet karısı ve oğlunu kurtarabilmek için aklına gelen ilk şeyi söylemişti. Zeynep kocasının sözlerine itiraz ederken Erem de babası için aynı şeyi söylüyordu.
“Baba bizimle atlamak zorundasın.”
“Oğlum dediğimi yap, Sude için atla.” Erem hızla giden arabaya bakarken karşı yönde gelen arabanın hızını arttırdığını görünce annesine bağırmaya başlamıştı.
“Anne kemerini çöz ve atla.”
“Babanı bırakamam, hadi dediğini yap. Atla!” Kadın sesini yükseltirken Ahmet Bey de tıpkı karısı gibi yanağından aşağıya gözyaşlarını serbest bırakmıştı. Erem şoka girmiş bir şekilde başını iki yana sallarken Zeynep son anda kemerini çözerek arka koltuğa geçmiş ve oğluna sıkıca sarıldıktan sonra kapıyı açarak onu dışarıya savurmuştu. Sert zeminden aşağıya yuvarlanan genç adam yankılanan büyük gürültü öncesi acı fren sesiyle gözlerini kapatmıştı.
***
Can pazarı, o anda ki dehşetin adı can pazarıydı. Arabada sıkışıp kalan karı kocadan hiçbir hayati tepki alınmazken ortadan kaybolan kamyonun sürücüsü aranıyordu. Erem’in arabadan atladığını gören görgü tanıkları onun bulunduğu yere sağlık ekiplerini gönderirken oldukça hızlı hareket ediyordu. Yol aşağısında kanlar içinde yatan gencin bedenine ulaştıklarında tek düşündükleri şeyin onun yaşayıp yaşamadığıydı. Tam bir aile faciası yaşanıyordu.
“Buraya gelin, yaralının durumu kötü.”
“O kadar hızlı arabandan bende atlasam ben daha kötü durumda olurdum sanırım.”
“Umarım yaşıyordur, arabadakilerin durumu fena. İnşallah bu çocuk kurtulur.”
“Ambulansa kaldırmalıyız, acil ameliyata alınmalı. İç kanama var sanırım.”
“Ben hastaneye haber edeceğim.” Artık acil müdahalelere gitmekten olayları normal karşılayan sağlık görevlileri kendi arasında konuşurken bir yandan da Erem’i ambulansa kaldırıyordu. İkilinin gözleri biran olsun arabadan çıkarılan karı koca olduklarını düşündükleri ikilinin siyah torbaya konulmasına bakmışlardı. İşte buna asla alışamayacaklardı. Ölüme nasıl alışılırdı ki? Üzgün gözlerle ambulansa alınan gence baktıktan sonra orada yapılacak bir şeyin kalmadığını düşünerek Erem’i hastaneye götürmüşlerdi.
“Ailesine haber etmek gerek.” Ambulansta yankılanan telefon sesi ile ikili birbirine bakmıştı.
“Senin değil mi?”
“Hayır!” Adam Erem’in üzerini arayarak cebinde bulduğu telefonu kulağına getirmişti. O kazada telefonun zarar görmemiş olması büyük şanstı. Arayan kişinin adına bakan adam gözlerini yumarak telefonu yanında ki adama çevirmişti.
“Hüzün! Duruma ne kadar uygun bir isim değil mi? acaba nesi oluyor.” Telefonu açan adam karşı taraftan gelen endişeli sesle cevap vermişti.
“Telefonun sahibi bir kaza geçirdi, hastaneye gidiyoruz sizde gelirseniz çok iyi olur.” Adam karşısında ki kişinin sessizleşmesi ile duraksamıştı.
“Hangi hastane?” Adam hastanenin adını söyleyerek telefonu kapatırken içinden genç adam için dua etmişti. Onlar için hızlı davranmak hastanın hayatını kurtarmak için en önemli etkendi.
Sağlıkçıların kimine ağlar kimine güler, ama en önemlisi nefes aldığı kendine işkence eden bir bedene ne kadar yardımcı olabileceklerini bilmiyorlardı. Tabi onlarınki her gün gördükleri olayları sindirebildikçe yaşıyorlardı. Tek mutlulukları kurtardıkları hayatların ailelerine verdikleri umut dolu haberler olmuştu.
“İnşallah ailesine iyi haberle geri döner!” Ağızlarında ki tek dua bu olmuştu.
“Umarım onu hayatta tutacak bir nedeni vardır, geride bırakmak istemediği önemli bir neden.” Adam sözlerini söyledikten sonra Erem’in kulağına eğilerek konuşmuştu.
“Dayan evlat, seni bekleyenler için. Sana ihtiyacı olanlar için dayan!”
*****
Yorumlarınızı eksik etmezseniz sevinirim. Teşekkür ederim.
Bölüm çok güzeldi Erem com akıllı bakalım Sude ve Erem i neler bekliyor çok merak ediyorum emeğine sağlık
Bölüm için teşekkürler ❤️ öldüler ya;(