Diğer bölümlere nazaran daha uzun bir bölüm oldu sanki. Bu hikayede her şey açık olarak işleniyor. Kim düşman, kim dost… Hepsi ortada sanırım, bakalım sonradan ne olur!’ Sizce son gelen kimdi? Keyifli okumalar.
*****
Her şey bir anda olmuştu. Bir ailenin hayatı bir anda alt üst olmuştu. Hastane koridorunda acele hareket eden sağlık görevlileri genç adamı ameliyathaneye yetiştirmeye çalışıyordu. Doktor Aydın ve Zeki birbirine malumat verirken yanlarından geçen sedyeye dikkat çekmişti. Tanıdık gelen hastanın peşine takılan doktor yutkunarak arkadaşına baktı.
“Ne oldu?”
“Şu giden hasta, Ahmet Türk’ün oğlu değil miydi?” Aydın’ın sorusuna yanında ki arkadaşı cevap vermişti.
“Bilmem dikkat etmedim.” İkili hızlı adımlarla ameliyathane kapısından içeriye alınan sedyeye yetişmeye çalışmıştı. Üzerleri steril olmadığı için hemen hazırlanma odasına gittiler.
“Sence o mudur?”
“Bilmiyorum ama bu işten hoşlanmadım. O hasta gerçekten Ahmet Türk’ün oğlu ise hastane için hiç iyi olmaz.”
“Saçmaladığının farkında mısın? O bile olsa hasta!”
“Anlamıyorsun! Hasta olması değil sorun olan, onu kurtaramazsak hastane imajı yerle bir olur. Adamın zengin olmasını geç, geçen yıl bu çocuk dünyanın en zekileri arasında gösterildi. Öldüğü açıklanırsa, bu hastanede öldüğü açıklanırsa tüm hastane zan altında kalacak.” Doktor arkadaşına hak vermek zorunda kalmıştı. Şu anda hastane imajından çok hastanın yaşamasını düşünse de bir şey söylemedi. Sonunda hazırlanarak ameliyathaneye girdiklerinde doktor arkadaşlarının hastaya kalp masajı yaptıklarını görmüşlerdi.
“Neler oluyor?”
“İki kez kalbi durdu, geri getirmeye çalışıyorlar.” Asistan genç adama durumu anlatırken telaşlıydı.
“Aydın, buraya gel.” Aydın doktor kendisini çağıran meslektaşına yaklaşan adam onun isteği üzere ameliyata yardım etmeye başlamıştı.
“Bu delikanlıyı kurtarmamız gerekiyor.”
“Aydın, kalbi yeniden çalışsa da iç kanaması var. Onunla sen ilgilenmelisin, bu senin uzmanlık alanın.”
“Bunu yapamayacağımı sende biliyorsun. İznim yok.”
“Başlatma izninden, sende biliyorsun bu ameliyatı senden daha iyi yapacak başka doktor yok hastanede.”
“Meslek hayatım biter,” Aydın arkadaşının ısrarına karşı çıksa da makinelerden yükselen ses kulaklarına yankılanınca hızla müdahale etmeye başlamıştı. Bu yaptığı etik olmasa da ameliyatı yapmaya karar verdi. Elinin altında ki beden onun için çok değerliydi. Saatler süren ameliyat bittiğinde Aydın da kendisini bitik hissediyordu. Ayakları ağrımaya başlamıştı. Uzun zamandır bu kadar uzun süren bir ameliyata girmemişti. Başındaki boneyi çıkartarak yandaki kirli sepete atarken ameliyat kapısından dışarıya adımını attığında derin bir iç çekmişti. Gözleri yanıyordu. Gencecik beden hayata tutunmak için savaşırken elinden geleni yapsa da hala tehlikeyi atlatamamıştı. Tek umudu genç bedenin dayanıklı olması yönündeydi.
“Doktor Bey, Erem nasıl?” Aydın ağlamaktan kırmızıya dönen gözlerle kendisine bakan kıza üzülerek bakmıştı.
“Siz nesi oluyorsunuz?”
“Amcasının kızıyım, ailem yolda geliyorlar.” Aydın şüpheyle kıza bakarken Hüzün yeniden ağlamaya başlamıştı. Gözyaşları sessizce yanağından aşağıya yuvarlanırken arkasından eteğini çekiştiren küçük kıza döndü.
“Sude, tamam canım şimdi doktor abi cevap verecek.” Haberi alır almaz küçük kızı yanına alarak söylenen hastaneye gitmişti. Erem’in ameliyatta olduğunu öğrendiğinde ailesine haber etmişti ama bu zamana kadar ne babası ne de annesi hastaneye gelmemişti. Bu durum canını daha çok yakıyordu.
“Size bilgi veremem. Anne ve babası gelmeli.” Hüzün doktora bakarak arkasından ki küçük kızı göstererek konuştu.
“Bakın bu Sude, Erem’in kardeşi. Kaza haberi aldığımızdan beri konuşmuyor. Abisinin hayatta olduğunu bilmesine ihtiyacı var. Küçük olduğuna bakmayın, lütfen şimdi söyleyin Erem nasıl, iyileşecek mi?”
“Durumu kritik, ben elimden geleni yaptım ama iç kanama ve kırık kaburgalar yüzünden oldukça kan kaybetti. Kan takviyesi yapılıyor, uyanması için beklemedeyiz.”
“Onu görebilir miyiz?”
“Yoğun bakımda olduğu için şimdilik göremezsiniz.” Hüzün küçük kızı kollarına alarak onu sakinleştirmeye çalışıyordu. Kendisine seslenen sert sesin sahibine döndüğünde öfkeyle yerinden kalktı.
“Hüzün senin burada ne işin var?” Babası ona öfkeyle bakarken ilk kez kendisini ezdirmemeye kararlıydı.
“Asıl siz nerede kaldınız? Saatler önce size amcamların kaza yaptığını haber etmiştim. Kardeşin ve ailesinden daha önemli olan işlerini çok merak ettim baba!”
“Kes sesini, hemen eve gidiyorsun.” Doktor şaşkınlıkla adama bakarken korkan küçük kızı genç kızın kucağından alarak gülümsemişti.
“Abin iyi olacak, merak etme. Şimdi ablanla buradan gitmelisin. Burası sana göre değil.”
“Erem iyi mi? Bana öldüğü söylenmişti ama…” Aydın adamın tavrına şaşırmıştı. Sude Hüzün’e uzanarak kendisini almasını istemişti. Hüzün Aydın’a dönerek yalvarırcasına sormuştu.
“Doktor Bey, bir şey olursa bana haber edebilir misiniz? Ailesi kazada maalesef kurtarılamadı. Onun bizden başka kimsesi yok.” Doktor genç kızın sözleri karşısında ürpermişti. Erem’in ailesinin öldüğünü bilmiyordu. Gözleri istem dışı küçük kıza kayarken etrafa korku dolu bakışlar attığını görmüştü.
“Siz merak etmeyin, Erem beyle bizzat ben ilgileneceğim.” Doktorun sözlerine sinirlenen adam ileri atılarak öfkeyle konuşmuştu.
“Siz üzerinize düşeni yapmışsınız, bundan sonra yeğenimle biz ilgileniriz.”
“Bakın, hasta benim hastam ve başına bir şey gelecek olursa sorumlu olarak sizi dava ederim. Ben elimden geleni yaptım doğru, hastama doğal olmayan şekilde kötüleşirse inanın peşinizi bırakmam.”
“Sen kimi tehdit ediyorsun? O çocuk benim yeğenim.”
“Ama siz bir amca gibi davranmak yerine yeğeni kurtuldu diye ağlayacak duruma gelmişsiniz.”
“Bana bak doktor.” Aydın üzerine yürüyen adamın şüpheli davranışları yüzünden az ilerdeki güvenlik görevlisine elini kaldırarak yanına gelmesini istedi.
“Hastane polisini çağırır mısınız? Sanırım hastamın hayatı tehlikede.” Adam doktora parmağını kaldırarak tehditler savurmuştu. Hüzün babasının davranışlarını şok olmuş bir şekilde izliyordu. Güvenlik görevlisi adamı uzaklaştırırken Aydın genç kıza dönerek konuştu.
“Küçük kız sana emanet, burada olmaması gerekiyor. Bir değişiklik olursa haber ederim.”
“Ama…”
“Beni dinle, çocuk için sağlıklı bir ortam değil burası. Abisini bu şekilde görmemesi gerek.” Hüzün başını sallayarak küçük kıza dönmüştü.
“Sude, canım abin hasta olmuş, o iyileşene kadar benimle kalırsın değil mi?” Sude gözleri yaşlı bir şekilde genç kıza bakarken başını sallamıştı.
“Hüzün abla, annemle babam cennete mi gitti?” küçük kızın sorusu Hüzün’ün yutkunmasına neden olmuştu. Başını sallayarak onu onaylayan kız bakışlarını doktora çevirmişti.
“Artık onları göremeyecek miyim?”
“O seni görecek ama… Sen üzülme ki onlarda üzülmesin.” Hüzün ne söyleyeceğini bilmiyordu. Sude’yi sakinleştirmek için oldukça uğraşmıştı. Doktor yanlarından ayrıldığında genç kız küçük kızı da alarak oradan uzaklaşmıştı. Babası hastane dışında sinirli bir şekilde telefonla konuşuyordu. Kulaklarına dolan sözlerle kanının çekildiğini hissetmişti.
“Cenazeler umurumda değil, kim alırsa alsın beni rahat bırakın.” Adam bir süre karşı tarafı dinledikten sonra konuşmasına devam etmişti.
“Oğlu yaşıyor, hastanedeyim. Durumu öğrenip yanına geleceğim. Sana söyledim ya, şuanda seninle konuşamam.” Telefonu kapatan adam hızla hastaneye giriş yaparken Hüzün saklanarak babasının gidişini izlemişti. İçi hiç rahat değildi. Bu kaza nasıl olmuştu bilmiyordu ama yanında ki kızın da tehlikede olduğunu hissedebiliyordu. Caddeye çıkarak önlerine gelen ilk taksiyi durdurup evin adresini verdi. Yaklaşık bir saat sora eve vardıklarında Hüzün hala düşünceliydi. Neler oluyordu böyle. Daha önce ailesini bu kadar sinirli görmemişti. Evin bahçe kapısından içeriye girdiğinde annesinin arkadaşları ile bahçede kağıt oynadığını görünce kan beynine sıçramıştı.
“Anne, sen ne yapıyorsun?”
“Görmüyor musun kızım, arkadaşlarla oynuyoruz.”
“Sana inanamıyorum, amcam ve karısı kaza yaptı, Erem hastanede hayat mücadelesi veriyor ve sen kağıt mı oynuyorsun?”
“Hüzün kendine gel, annenle konuşuyorsun.” Kadın arkadaşlarına mahcup olmuş gibi yaparak kızının kolunu kavrayarak sıkmaya başlamıştı. Genç kız başını iki yana sallayıp kolunu sert kıskaçtan kurtararak diğer misafirlere bakmıştı.
“Sizde hiç utanma yok mu? Bu kadının cenaze işlemleri ile uğraşması gerekirken burada oyun oynatıyorsunuz. Orada iki can gitti, birinin durumu belli değil ama sosyete kokonaları oturmuş benim evimde kağıt oynuyor. Defolun buradan… Defolun yoksa sizi tüm cihana rezil ederim.” Hüzün çıldırmış gibi kadınları yerlerinden kaldırarak kovarken annesi kızına engel olmaya çalışıyordu. Sonunda Hüzün’e sert bir tokat atan kadın gözleri alev almış bir şekilde genç kıza baktı.
“Sen kim oluyorsun da benim misafirlerimi kovuyorsun? Seni almamalıydık. Seni o yangında bırakmalıydık!” Kadın o kadar sinirlenmişti ki ağzından çıkanlara dikkat etmiyordu.
“Sen insan olamazsın. Orada amcam gitti…”
“Kes şu amca zırvalığını, o senin amcan falan değil. Kes artık.” Hüzün donmuş bir şekilde kadına bakarken kadın ne söylediğini anladığında artık çok geç kalmıştı. Sude’nin ağlamaya başlaması ile olanları unutan genç kız hızla ona sıkıca sarılırken kadın fırsattan istifade ederek hızla eve girip odasına kapanmıştı. Evde çalışan birkaç kişiden başka kimse yoktu. Sude’yi kendi odasına götürerek yatıran Hüzün annesi ile konuşmasına devam etmek için odasına gitmiş ama annesini bulamamıştı.
“Handan abla, annemi gördün mü?” çalışan kadına seslenen Hüzün ondan gelen yanıtla sinirlenmişti.
“Kaç bakalım Gülşen Hanım, kaç nasıl olsa bu eve geleceksin sen. O sözlerin ne demek olduğunu öğreneceğim.” Genç kız babasının çalışma odasına giderken tedirgindi. Neden o odaya girmesine izin verilmediğini bilmiyordu. Fırsatını bulmuşken sorularına cevap almak için daha önce babasını kilidi sakladığı yere giderek odanın kilidini alıp kimseye görünmeden çalışma odasına girdi. Tedirgin bir şekilde odanın içine girip etrafına bakınmaya başladı. Daha önce bu odaya hiç girmemişti. On altı yaşında olmasına rağmen evin yasaklı bir bölgesi gibi olan bu oda ona yasaktı. Duvarda boydan boya kitaplık vardı ve diğer köşenin dibinde büyükçe bir çalışma masası. Masanın üzerinde daha önce görmediği bir dizüstü bilgisayar vardı. Masanın önünde iki sandalye ve diğer köşede önünde orta sehpa olan deri bir kanepe vardı. Karanlık olan oda çok kasvetliydi.
Masanın yanına giderek üzerindeki dosyalara bakmaya başlamıştı. Bir şey anlamasa da gözüne takılacak herhangi bir şey olup olmadığını bilmiyordu. Masanın üzerinde ki fareye dokunduğunda ise ekranı açılan dizüstü dikkatini çekmişti. Ekranda daha önce görmediği bir kadının resmi vardı. Gözleri şüphe ile kısılırken acele hareket etmeye başladı. Çekmeceleri karıştırarak bir şeyler bulmaya çalıştı ama elinde hiçbir şey yoktu. Eliyle yokladığı çekmece altlarında bulduğu flaş bellek ile yüzünü asmıştı. Bilgisayara takarak içinde ne olup bittiğini anlamaya çalıştı. İçinin boş olduğunu anladığında ise hayal kırıklığına uğramıştı. Aklına takılan başka bir konu ise odadan dışarıya çıkarılmayan bilgisayarda ne olduğu vardı. Evde internet bağlantısı vardı. Okuldaki arkadaşının kendisine söylediği bir şey aklına gelince hafif gülümsemişti. Kırk yıl düşünse aklına gelmeyecek olan şimdi işine yarayacaktı. Bilgisayarın masaüstünü paylaşıma açarak diğer dosyaların boyutuna bakarak flaş belleğe kopyalamaya karar verdi. Dikkatini çeken videolar dosyası ve birkaç belgeyi belleğe atarak hızla odanın kapısına gidip sessizce dışarıya çıktı. Babası her an gelebilirdi. Anahtarı aldığı yere bırakarak koşar adım odasına gitmişti. Kendi bilgisayarını açarak babasının bilgisayarındaki dosyaları kopyalamaya başlamıştı. Acele ederken arada yatağında uyuyan küçük kıza takılıyordu bakışları.
**
Adam etrafında dört dönerken kendisine yaklaşan polis memuruna bakmıştı. Gözleri az ileride kedisine bakan doktora kayarken adının seslenilmesi ile dikkatini polise vermişti.
“Ekrem Bey, size birkaç soru soracaktık.”
“Ne hakkında?”
“Kardeşiniz ve eşinin geçirdiği kaza hakkında. Arabanın frenleriyle oynanmış, son zamanlarda kardeşinizin tehdit edildiğini biliyoruz. Şüphelendiğiniz biri var mı?”
“Hayır yok.” Adamın kesin cevabı karşısında polis gözlerini kısarak ona baktı.
“Bu kadar emin konuşmanız çok garip. Kardeşiniz ve karısı öldürüldü, bize işimize yarayacak bilgi vermeniz gerekiyor. Geçen gün savcılığa suç duyurusunda bulunmuş. İki gün sonra da kardeşiniz öldürüldü. Sizce düşmanı olup olmadığını bilmediğinize inanmalı mıyız?”
“Neye inandığınız umurumda değil, ben bilmiyorum. İzin verirseniz ailemle ilgilenmek zorundayım.” Ekrem polisi gerisinde bırakarak yanından uzaklaştığında söylenmeye devam ediyordu. Onun bu rahat tavırları polislerin dikkatinden kaçmasa da ellerinde onu suçlayacak bir delil yoktu.
“Doktor Bey, yeğenim nasıl? Ne zaman kendisine gelir?” Doktor Erem’i soran amcasına kısa bir bakış atarak cevap vermişti.
“Yeğeninizin uyanmasını bekliyoruz. Bu durum uzun sürebilir, burada beklemenize gerek yok.”
“Ben buralarda olacağım, bir gelişme olursa haberim olsun.” Adam öyle rahattı ki karşısında duran kim olursa olsun onun kendi emri altında çalışan biriymiş gibi emir vererek konuşuyordu.
“İzninizle başka hastalarımda var benim. Bilgi almak için arada gelir sorarsınız.” Aydın diğer hastaları ile ilgilenmek için arkasını dönüp giderken hemen arkasında ki adamın telefonu ile birini arayarak konuştuğunu duymuş ama umursamamıştı.
***
“Neden hala hastanedesin sen?” Ekrem kızına terslenerek sormuştu. Son zamanlarda Hüzün’deki değişiklik dikkatinden kaçmazken üzerine gitmemeye karar verdi.
“Erem’in durumunu öğrenmeye gelmiştim.”
“Artık buraya gelmeni istemiyorum. Bu çocukla senin bir bağın olmayacak.”
“Onu burada bırakamam baba, annem seni arıyordu onu arasan iyi edersin.” Adam kızına laf anlatamayacağını düşünerek odadan çıkıp karısını aramaya karar vermişti. Hüzün yaklaşık bir aydır uyanmayan adamın başucuna giderek konuşmaya başlamıştı. O felaketten beri genç kız her gün hastaneye geliyor, Erem ile konuşarak uyanması için yalvarıyordu. Kapının tıklatılması ile bakışları gelen kişiye dönen Hüzün, doktorun kendisini beklediğini söyleyen hemşirenin ardından odadan çıkmıştı. Onun odadan ayrılmasından birkaç dakika sonra yanında bir adam ile odaya Ekrem Bey girmişti.
***
Kulaklarına dolan sesleri algılamakta güçlük çeken genç adam kimin konuştuğunu anlamaya çalışıyordu. Gözlerine inen perdeyi kaldırmak hiçte kolay değildi. Bedeni betonun içine kalmış gibi hareketsiz yatarken sonunda konuşanları tanıyabilmiş ama sesini çıkarmayarak ne konuştuklarını dinlemişti.
“Hala uyanmadı, doktorlar uyanmasının mucize olduğunu söylüyorlar.”
“Ya bir gün uyanırsa?”
“Uyanmaması için elimden geleni yapacağım.” Duyduğu sözlerle ürperen genç adam tepkisiz kalmayı başararak dinlemeye devam etti.
“Bundan o kadar emin olamazsın. Üstelik Hüzün sürekli başında duruyor. O buradayken bir şey yapamazsın. Kızını buradan uzak tutmalısın.”
“Onun icabına ben bakarım. Şu doktorla yeniden konuşalım. Onun uyanmaması için elinden geleni yapması lazım.”
“Ya kabul etmezse ne olacak?”
“Ailesini seviyorsa kabul edecek, sen karışma ben hallederim.”
“Kız ne olacak? O hala hayatta.”
“Bunu senden başka bilen yok, çeneni kapat.”
“Kızında biliyor unutma. O Sude’yi korumak isteyecektir.” Adam sinirlenmiş bir şekilde yanındakine döndü.
“Hüzün’ü ben hallederim. Küçük yaratığı da yetimhanelerden birine koyarız, kimse bulamaz. Paralar o kızın olsun diye bu kadar uğraşmadım ben.”
“Senin kadar şeytanını görmedim.” İki adam gülerken kendilerini duyan kişiden habersizlerdi. Dişleri kenetlenen genç adam uyandığını belli etmemeye çalışırken odanın açılan kapı sesini duymuştu. Ya biri gelmişti, ya da onlar odada çıkıyordu. Gözlerini açmamaya özen gösterirken bedeni ona kolaylıkla uyum sağlamıştı. Odadaki ses kesildikten sonra hafif aralanan gözleri ile etrafına bakınmaya çalışan genç adam yattığı yerden kalkmak istemiş ama başarılı olamamıştı. Hiç gücü yoktu. Kardeşini kurtarmak zorundaydı. Öfkesi burnunda olan Erem kapı kolunun aşağıya indiğini görünce hızla gözlerini kapatıp beklemeye başlamıştı. Bir süre odada oluşan sessizlikle acaba yanlış mı gördüm diye düşünürken kulaklarına yankılanan hıçkırık sesi ile duraksamıştı. Elinde hissettiği sıcaklıkla adamın merakı artmıştı.
“Lütfen uyan artık, Sude’nin sana ihtiyacı var.” Kulaklarına dolan hüzünlü naif ses yeni bir hıçkırıkla bölünmüştü. Fısıltı gibi duyduğu “Benimde ihtiyacım var,” sözleri ile iyice gerilen genç adam gözlerini aralamamak için tüm gücü ile savaşmıştı. Kimseye güvenemezdi. En azından iyileşene kadar kimseye uyandığını belli etmemeliydi. Alnında hissettiği temas ile kulaklarına dolan sözler genç adamı can evinden vurmuştu.
“Seni çok seviyorum!”
Odanın yeniden açılan kapısı ile genç kızın dışarıya çıktığını anlamıştı. Gözlerini aralayarak etrafına bakınan Erem hastaneden kaçmak için gücünü toplamaya ihtiyacı olduğunu biliyordu. Başı ağrıyordu. Gözleri ışığa alışırken düşüncelerini toparlamaya çalışıyordu. Kapı ardından gelen sesleri duyduğunda gözlerini kapattı. Odada oluşan hareketlilik dikkatini çekse de gözlerini aralamamıştı.
“Şu adam canımı sıkıyor!” Erem adamların konuşmasını dinlerken kolunda hissettiği temasla gelenlerden birinin doktor olabileceğini düşünmüştü.
“Evet, benimde canımı sıkıyor. Sence garip davranmıyor mu? Yeğeni hayatta diye neredeyse karalar bağlayacak.”
“Belki de bize öyle geliyordur. Ama dikkatli olmakta fayda var.” İkili bir süre daha konuştuktan sonra doktorun son sözleri dikkatinden kaçmamıştı.
“Hastaneden naklini isteyeceğini söyledi. Bu durum canımı çok sıkıyor.”
“Neden sana söyledi ki?” kısa bir sessizliğin ardından adam iç çekerek konuştu.
“Burnuma pis kokular geliyor Zeki, bu adam rahat durmayacak gibi. Polisten koruma talep etmeye karar verdim. Daha önce böyle bir şeyle karşılaşmamıştım.”
“Sen karışma bence, bu onların aile meselesi.”
“Göz göre göre hayatını tehlikeye sokuyoruz.” İki adam konuşa konuşa odadan çıkarken, genç adam gözlerini aralayarak tavana bakmaya başlamıştı. İçi yanıyordu. Ailesine ne olduğunu öğrenmek istese de yapamıyordu. Onlara bir şey olduysa ne yapardı bilmiyordu. Şuanda tek düşünebildiği kardeşi Sude’ye ne olacağıydı. Derin bir iç çekerken göğsü ağrımaya başladı. Etrafına bakındığında ise adını ve ne işe yaradığını bilmediği birçok makine vardı. Kolundan yukarıya doğru uzanan hortuma bakarken serumunun bitmek üzere olduğunu görünce odaya birinin gelebileceğini düşünerek gözlerini kapatmıştı. Üzerinde ki ağırlık bir türlü geçmiyordu.
Erem tam düşündüğü gibi odanın kapısının açılma sesini duyunca tepkisiz kalarak beklemeye başlamıştı. Az önce odadan çıkan adamın sesini duyan Erem dinlemeye başlamıştı.
“Onun durumu nasıl Doktor Bey?” Erem tanımadığı sesi duyunca gerilmişti.
“Sizi odaya almamdaki nedeni biliyorsunuz? Şimdi bana hasta ile aranızda ki bağı söyler misiniz?”
“Bakın bu çocuk bana emanet! Onun iyileşmesi için elinizden geleni yapın. Yakında onu almak için geleceğim.”
“Biz elimizden geleni yapıyoruz. Amcası onu nakil işlemlerini başlatmak için başvuru yapacağını söyledi. Ben uygun bulmasam da hastane amcasını onaylayacaktır.”
“Böyle bir durumda bana haber ederseniz sevinirim. Size vereceğim numarayı aramanız yeterli. Şimdi izniniz olursa onunla yalnız kalmak istiyorum.” Erem duydukları ile gerilirken doktor kolundaki serumu değiştirerek odadan çıkmıştı. Genç adam odadaki yabancının varlığını hissedebiliyordu. Kendisine yaklaştığının da farkındaydı. Bir süre sonra bedeninde hissettiği ellerle tepkisiz kalmak gittikçe zorlaşmaya başlamıştı.
“Güzel, en azından temaslara tepki veriyorsun!” kulaklarına dolan bariton ses ürpermesine neden olmuştu.
“Şimdi yapacağım biraz canını yakabilir, birkaç saniye sadece. Sonra anlamayacaksın bile ne olduğunu!” Erem adamın neden bahsettiğini anlamamıştı bile. Birkaç saniye sonra koltukaltının yumuşak dokusunda hissettiği yakıcı acı ile irkilmişti. Gözlerini aralamamak için elinden geleni yaptı.
“Akıllı çocuk, şimdi gidiyorum birkaç gün sonra seni almaya geleceğim.” Kulağına yankılanan sesle tüylerinin dikeldiğini hissetmişti. Adam uzaklaştığında kapının açılma sesi ile derin bir rahatlama yaşadı.
“Gözlerini fazla kıpırdatıyorsun, başkası yiyebilir ama ben yemem. Bir süre daha böyle devam et.” Erem duyduğu sözlerle hemen gözlerini açmış ama kapıdaki adamın sadece kapıdan çıkan sırtını görmüştü.
“Kimsin Sen?”
****
Yorumlarınızı bekliyorum!!! 🙂
Orhan amca geldi sanırım sonunda Erem çok akıllı bölüm çok güzeldi bakalım ilerleyen bölümlerde bizi neler bekliyor acaba