Keyifli okumalar…
****
Geride bıraktığı kıvrımlı yolları gözleri sis perdesinde izlemişti genç kız. Yabancı bir adamın arabasında evine doğru ilerlerken iki gündür nerede olduğunu bile sormayan ailesinin evde olmamasını dilemekten başka bir şey gelmiyordu elinden. Adının Zafer olduğunu öğrendiği adamın yanından bir an olsun ayrılmayışı da içine dert olmuştu.
“Evin adresini söylemedin Hüzün?” genç kız adının söylenmesi ile başını yasladığı camdan uzaklaştırarak genç adama dönmüştü. Zafer onun soruyu anlamadığını fark edince tekrarladı.
“Evin diyorum, adresini vermeyecek misin?” Hüzün başını sallayarak önüne dönmüştü.
“İleriden sağa dönün, sonraki kavşaktan dönüp ilk sokağa saparsınız.” Zafer başını sallayarak genç kızın dediği yolda ilerlemeye başlamıştı. Araba lüks semtlerden birine girdiğine genç adam dönüp Hüzün’e bakmıştı.
“Bu sokakta mı oturuyorsun?”
“Evet,” dediğinde genç kız ağzının içinden genç adamın duyamayacağı şekilde devam etmişti. ‘maalesef’ bir süre sessiz bir şekilde ilerleyen ikili Hüzün’ün gösterdiği dışarıdan oldukça gösterişli olan iki katlı villanın önüne durdular. Zafer başını aşağıya eğerek arabanın ön camından karşısında ki eve bakmıştı. Dudağından istem dışı bir ıslık firar ederken Hüzün yüzünü buruşturarak arabadan inmişti. Kapıyı kapatmadan önce genç adama bakan Hüzün sıkıntıyla konuştu.
“Her şey için teşekkür ederim, umarım bir daha bu şekilde karşılaşmayız. Tekrar karşılaşır mıyız onu da bilemiyorum. Tekrar teşekkür ederim.”
“Ben emin değilim, seni görmek isteyeceğimi biliyorum.” Hüzün bir şey söylemeyerek arabanın kapısını kapatarak güvenli kapıdan içeriye girmişti. Zafer genç kız kapı ardında kaybolana kadar ardından bakıp arabasını çevirerek oradan uzaklaşmıştı.
Hüzün kapıdan kendi anahtarı ile eve girdiğinde etrafına kısa bir bakış atarak evde kimsenin olup olmadığını anlamaya çalıştı. Çalışanlar bile ortalıkta görünmüyordu. Anne ve babasının yine neler karıştırdığını merak etse de oldukça yorgun hissediyordu. Odasına çıkmak için merdivenlere yöneldiğinde kulaklarına dolan öfkeli sesle olduğu yerde donup kalmıştı.
“Nereye gittiğini sanıyorsun sen?” Hüzün ağır bir şekilde arkasını dönerek sesin sahibine bakmıştı. Anne ve babası ateş saçan gözlerle kendisine bakıyordu.
“İki gündür neredeydin sen?” Babasının sorusu ile yutkunan genç kız derin bir nefes alarak başını iki yana salladı.
“Beni merak etmiş olsaydınız arardınız.”
“Bizimle düzgün konuş, geldiğin araba kime aitti.”
“Bilmiyorum.”
“Tanımadığın adamlarla mı dolaşıyorsun?” Babasının öfkeli sesi daha da yükselirken Hüzün üzgün bir şekilde babasına bakmıştı.
“O tanımadığım adam sizin ilgilenmeniz gereken kızınızla ilgilendi.”
“Kes artık, hazırlan seni yatılı okula göndereceğiz.”
“Ama okulların açılmasına çok var.”
“İyi ya, boş yurtta iyice dinlenirsin.” Hüzün annesinin acımasız sözleri karşısında nefesini tutmuştu. Tek başına bilmediği bir yerde ne yapacağını düşünürken bir yandan da anne ve babasıyla kalmaktan daha iyi olabileceğine kanaat getirmişti. Başını sallayarak merdivenleri çıkarken ağlamamak için kendisini zor tutuyordu. Odasının kapısından içeriye girerek sırtını kapattığı kapıya dayayıp bir süre hayatının büyük bir bölümünü geçirdiği odasına baktı. İçinde buruk bir his oluşmuştu. Artık kimsesi kalmamıştı. Yengesi ve amcası ölmüştü. Erem ise onu görmek dahi istemiyordu. İçine yerleşen yoksunluk hissi ile dolabına doğru giderek eşyalarını hazırlamaya başlamıştı. Kim bilir hangi okula gidecekti.
****
Genç adam gözlerini araladığında havanın hala karanlık olduğunu görünce derin bir iç çekmişti. Kazadan beri doğru düzgün uyuyamıyordu. Her an biri gelecek ve onlara zarar verecek korkusu içindeyken uyumasına imkan yoktu. Kardeşini düşündüğü bir anda odanın kapısının açılması ile gerildi. Kapıdan giren kadını gördüğünde ise gözlerini kaçırmadan dikkatle ona bakıyordu.
“Senin uyuman gerekiyordu, neden uyanıksın?”
“Saat kaç?”
“Gecenin üçü, dinlenmelisin.” Özlem genç adamın kolunda ki serumu çıkararak bir süre Erem’e bakmıştı.
“Bu işi hemşirenin yapması gerekmiyor mu?” Özlem kendisine zeki gözlerle bakan Erem’e hafif gülümsemişti.
“Sen ağır misafirsin. Sana hemşire gönderemeyiz.”
“Neden?”
“Amcan canımıza okurda ondan.” Erem kadının sözlerine istem dışı kahkaha atmıştı. Sarsıntı ile acıyan kaburgaları kendini belli ederken yerinde hafifçe doğruldu.
“Amcam burada tam olarak ne yapıyor?” Özlem Erem’in sözleri karşısında şaşırmıştı.
“Amcanın rütbesini bilmiyor musun?”
“Açıkça söylemek gerekirse daha birkaç hafta öncesine kadar bir amcam olduğundan bile habersizdim. Bir amcam var evet,” Erem dişlerini sıkarak kısa bir duraksamanın ardından devam etmişti. “Gerçi kan bağımız yokmuş, onu da yeni öğrendim ama Orhan amcamın varlığını babam ölmeden önce söyledi. Sanırım ondan başkasına güvenemeyeceğimi düşünmüş olmalı.”
“Bizde Orhan komutanın bir ailesi olduğunu bilmiyorduk. Onu yıllardır tanırım ve hiç ev iznine çıkmadı. Hayatı aktif görevde ve bu karargâhta geçti.” Erem anladığını belirtmek istercesine başını sallamıştı.
“Kaçak mısınız?” Erem gelen soru karşısında gerilmişti. Karşısında ki kadına güvenip güvenemeyeceğini bilmiyordu. Özlem onun ifadesinden cevap alamayacağını anladığında bir süre daha Erem’in yanında kalıp uyuduğundan emin olunca odadan ayrılmıştı. En kısa sürede Orhan ile konuşması gerektiğini biliyordu. İki çocuğun sorumluluğunu tek başına üstlenemezdi. En azından küçük kızın sorumluluğunu paylaşabileceğini düşünüyordu. Tıpkı onun kendisine yardım ettiği gibi Orhan’a yardım etmek istiyordu.
Hastanenin uzun koridorunda ağır adımlarla ilerlerken kontrol etmesi gereken hastaların listesine başka hastası olup olmadığına bakarak odasına doğru ilerledi. Odasının kapısından içeri girdiğinde ise pencereden dışarıya bakan Orhan’ı görünce kısa bir duraksamanın ardından kapıyı kapatıp masasına geçerek hala kendisine dönmeyen adama bakmıştı.
“Bu saatte neden buradasın?”
“Kontrol edeceğin başka hasta var mı?”
“Bu gecelik kalmadı, neden buradasın?”
“Uyuyamadım.” Orhan görmese de Özlem başını sallayıp konuşmasını beklemeye başlamıştı. Orhan yüzünü genç kadına dönerek sıkıntıyla nefes aldı.
“Ne yapacağımı bilmiyorum, daha önce hiç bu kadar büyük sorumluluk almamıştım.”
“Üstesinden geleceğine eminim.”
“Ben çocuk bakmasından ne anlarım.” Orhan masanın önündeki sandalyelerden birine çökerek konuşmuştu.
“Bunu Özge’ye bakan adam mı söylüyor. Üstelik Özge o ikisinden çok daha küçüktü.”
“Aynı şey değil.”
“Evet, aynı şey değil. Onlar senin ailen.” Orhan kaşlarını çatarak genç kadına bakmıştı. Özlem onun sert bakışlarından bakışlarını kaçırıp önündeki dosyaya odaklandı. Orhan elini dosyanın üzerine koyarak genç kadının kendisine bakmasını beklemişti.
“Bunca yıldır aile olarak bir tek sen ve Özge vardı yanımda, şimdi sen aileden olmadığını mı düşünüyorsun?” Özlem yutkunarak genç adama bakarken Orhan yerinden doğrularak başını iki yana sallamıştı.
“Boş ver, sanırım halledilmeyecek bir durum değil.” Kapıya doğru ilerlerken Özlem dayanamayarak konuşmuştu.
“Orhan, onların sorumluluğunu tek başına üstlenemezsin. Bırak da sana yardım edeyim. En azından Sude konusunda.” Genç adam arkasını dönmeden ona cevap vermişti.
“Buna sevinirim, kız çocuğu ile ne yapacağımı gerçekten bilmiyorum. Bakımı şuanda kolay gibi olsa da genç kız olunca onun bir kadına ihtiyacı olacaktır.”
“Elimden gelen yapacağımdan emin olabilirsin.” Orhan bir şey söylemeden odadan çıkarken Özlem arkasından üzgün gözlerle bakmıştı. Dilinde dolanıp duran ama bir türlü dışa vurulamayan sözler canını yakmaya başlamıştı. Başını iki elinin arasına alarak gözlerini kapattı. Bundan sonra daha dikkatli olması gerekecekti.
Orhan hastane koridorunda ilerlerken karşı taraftan gelen askeri görünce duraksamıştı. Kedisine doğru endişeli bir şekilde gelen askerin yüzündeki ifade oldukça tanıdıktı. Anlaşılan bir sorun vardı ve asker kendisine bunu söylemek için koşturuyordu.
“Asker!”
“Komutanım,” asker kısa bir duraksamanın ardından mahcup bir şekilde konuşmuştu.
“Komutanım, kızınızı hiçbir yerde bulamıyoruz.”
“Anlamadım?”
“Küçük kız, uyuması için odanıza götürmemizi istemiştiniz. Bizde götürdük. Talimatınız doğrultusunda uyuduktan sonra dinlenebileceğimizi söylemiştiniz. Görevlendirdiğiniz asker kantine indiğinde küçük kız odanızdan çıkıp gitmiş.” Orhan askerin sözlerine öfkelense de sakin kalmayı başarmıştı. Soğukkanlı olmak onun doğasında olmasaydı bu mesleği yapamayacağını biliyordu.
“Siz hastane etrafına bakın, kontrol etmem gereken bir yer var.” Asker komutanın emri ile hemen çıkışa yönelirken Orhan küçük kızın gidebileceği tek yere bakmak için adımlarını hızlandırmıştı. Erem’in odasının kapısına geldiğinde Sude’nin içeride olması için dua ediyordu. Karargah küçük bir çocuk için oldukça tehlikeliydi. Üstelik bu çocuk ortama yabancıysa. Odanın kapısından içeriye girdiğinde gözüne takılan hareket ile duraksamıştı. Tecrübeli bir asker etrafında olan biteni hemen algılayabiliyordu. Uyuyan Erem’in yanında ki kabartı genç adamın hemen dikkatini çekmişti. Kapıyı sessizce kapatarak yatağa doğru ilerleyen Orhan, usulca kabartının üzerindeki örtüyü kaldırdı. Abisine sarılmış bir şekilde uyuyan Sude’yi görünce içi rahatlayan genç adamın yüzünde bir gülümseme oluşmuştu. Odanın kapısı yeniden açılınca içeriye acele giren Özlem’e dönerek sessiz olması için işaret etmişti.
“Buraya mı gelmiş?” abisine daha sıkı sarılan küçük kız genç kadının da gülümsemesine neden olmuş. Orhan başını sallarken Özlem genç adamın yanına yaklaşarak elini omzuna koymuştu.
“Yeni bir yerde, korkmuş olmalı. Abisinin yanında kalmasında bir sakınca olduğunu sanmıyorum.”
“Burası ona göre değil.”
“O zaman yarın Erem’i çıkarırım.” Dikkatle uyuyan ikiliye bakarken derin bir iç çekmişti.
“Canım benim nasılda korkmuş. Abisinin yanında güvende hissediyor olmalı.”
“Öyle, bir zamanlar bende onun gibiydim.” Orhan’ın itirafı Özlem’i şaşırtmıştı. Orhan onun şaşkınlığını görünce hafif gülümsedi.
“Bakma bana öyle, babam öldüğünde çok küçüktüm. O zamanlar bu kadar uzun boylu olacağımı bilmiyordum. Abim, yani onların babası yaşına göre uzundu ve onun yanındayken güvende hissederdim. Tabi bu annemim yeniden evlenmesine kadardı.” Orhan susarken Özlem onun için üzüldüğünü belli etmemek için yatağa yaklaşarak küçük kızın üzerini örtmüştü.
“Çıkalım artık, askerlere de söyleyelim aramayı bıraksınlar. Perişan oldular kaç gündür.”
“Bu mesleği seçtiyseler dayanıklı olmalılar.” Orhan odanın kapısına ilerlerken arkasından kendisini takip eden kadına bakmamıştı. Onlar kapıdan çıkıp giderken gözlerini aralayan Erem yanında uyuyan kardeşine şefkatle bakmıştı. Sude ona sığınmak için sürekli kıpırdanıp duruyordu. Erem elinde ki boş serum iğnesini çıkararak kardeşini kollarının arasına alıp sıkıca sarmıştı. Sude bunu bekliyormuş gibi derin bir nefes bırakırken Erem’in aklına Hüzün gelmişti. Genç kızı geride bırakırken içi ezilse de onu yanına alamazdı. Kendi kendine söz vermişti. Zamanı geldiğinde Hüzün için elinden geleni yapacaktı.
***
Hüzün arabadan indiğinde şoförün bagajdan çıkardığı valizini alarak karşısında ki devasa binaya bakmıştı. Anlaşılan son senesini bu okulda okuyacaktı. Zengin kesimin çocuklarının geldiği belli olan okuldan çok zengin bebelerinin gönderildiği bir hapishaneye benzeyen okulun duvarlarının arkasında ki bina görünmüyordu bile. Yüksek duvarların üzerleri tel dikenlerle çevrilmişti.
“Acaba elektrikte verdiler mi tellere?” diye kendi kendine söylenen Hüzün bulunduğu duruma gülümsemeden edememişti. Şoför onu bırakıp giderken biran kaçıp gitmeyi düşünse de gidebilecek hiçbir yeri olmadığı için bu fikirden hemen vazgeçmişti. Güvenlik kapısına doğru ilerleyerek kendisine şaşkın bir şekilde bakan orta yaşlı adamın bakışlarına aldırmadan kendisine posta ile gönderilen kartı kapıya okutarak güvenli kapıdan bahçeye giriş yapmıştı. Adam haklı olarak yaz tatilinde okula gelen delinin kim olduğunu merak etmiş olmalıydı.
“Kızım senin burada ne işin var? Okul tatile girdi.”
“Biliyorum amca, sürgün edildim.”
“Anlamadım?” adam şaşkınlıkla Hüzün’e bakmaya devam ederken genç kız onun şaşkınlığına gülümsemişti.
“Öğrencilerin kaldığı bina ne tarafta?”
“Önce okul yönetimi ile konuşmalısın kızım. Bekle beni haber vereyim.” Hüzün adamın ilerleyerek gözden kaybolmasını izlerken, güvenlik kulübesi olduğunu düşündüğü küçük binanın önündeki banka oturdu. Yaklaşık yarım saat sonra giden güvenlik görevlisi kendisine doğru gelmeye başlamıştı.
“Adın Hüzün Türk mü?”
“Evet amca,” Hüzün adama cevap verirken adam genç kızın valizini alarak önden ilerlemeye başlamıştı. Onu takip eden genç kız sürekli konuşan adamı dinlerken bir yandan da etrafını gözlemliyor, bir yıl boyunca kalacağı okulu tanımaya çalışıyordu. Büyük bir ek binanın kapısına geldiklerinde duraksayan ikili adamın valizi kendisine uzatması ile ayrılmıştı.
“Buradan sonra erkekler gidemez. Şu kapıdan girdiğinde güvenlik sana yardım edecektir.” Hüzün başını sallarken kendisini bırakıp giden adamın arkasından kısa bir bakış atıp yeni hayatına doğru ilerledi.
***
İki hafta sonra sınav günü!
Orhan yeğeninin hazırlanmasını beklerken salonda Legoları ile oynayan küçük kıza gözü takılmıştı. Sude sessizce oyununu oynarken bir yandan da konuşuyordu. Ne konuştuğunu anlamak için küçük kıza yaklaştığında ise hafifçe gülümsedi. Masanın yan tarafına bıraktığı pelüş bebeğe legoyu koyduğu yeri anlatıyordu.
“Sude, amcacım ne yapıyorsun?”
“Bak amca, Hüzün ablaya yaptığım evi gösteriyorum.”
“Hüzün abla?” Sude bebeğe bakarak gülümseyince onun bebekten bahsettiğini anlayan genç adamın yüzü asılmıştı. Bebeğe abla demesi genç adamı endişelendirse de bu durumu Özlem ile konuşmakta fayda görüyordu.
“Sude, ne yapıyorsun?” Erem odadan çıkarak kardeşi ve amcasının yanına gitmişti. Sude abisinin sorusu ile ona dönerek gülümsedi.
“Hüzün abla ile oynuyoruz.” Erem duyduğu isimle kasılırken Orhan genç adamın değişen ifadesini kaçırmamıştı.
“Bu Hüzün abla kim?” Erem amcasının sorusu ile bakışlarını kaçırmıştı.
“Amcamın kızı Hüzün, Sude ile iyi anlaşırdı. Birbirlerini çok severlerdi.”
“Abi, Hüzün ablayı ne zaman göreceğiz.”
“Onu göremeyiz canım, belki daha sonra.”
“Ama neden?” Orhan küçük kızın dolan gözlerine karşılık araya girmişti.
“Çünkü Hüzün ablanı yatılı okula gönderdiler, okulu bitince görürsün.” Erem duydukları ile hızla bakışlarını amcasına çevirmişti.
“Yatılı okul mu? Ne okulu Hüzün yatılı okullardan hoşlanmaz ki.”
“Sanırım ailesi onun neyi sevip sevmediğine önem vermiyor. Onu yatılı okula gönderdiler, tatilini yurtta geçirecek.” Erem öfkelense de sakin kalmayı başarmıştı. Anlaşılan amcası kızını hemen başından atmayı başarmıştı. Kapı zilinin çalınması ile konuşma sona ererken Özlem elinde poşetlerle kapıdan içeriye girmişti.
“Sana anahtar vermemiş miydim ben, neden zili çalıyorsun?”
“Böylesi daha uygun.” Özlem elindeki poşetleri mutfağa bırakırken salonda oynayan küçük kızın yanına gitmişti.
“Merhaba canım, ne yapıyorsun?” Sude önce amcasına bakmış sonrada genç kadına eksik dişleri ile kocaman gülümsemişti.
“Bebeğimle oynuyoruz. Özge abla gelmedi mi?” Sude ve Özge son haftada oldukça yakınlaşmıştı. Küçük kızla oyunlar oynayan Özge onun kalbini kazanmayı başarmıştı.
“Özge ablan cezalı olduğu için gelemedi. Hadi seninle yemek yapalım.” Özlem küçük kızı kucağına alarak kendisine ters bir şekilde bakan adamın yüzüne bakmadan hızla salondan ayılıştı.
“Nereye kaçıyorsun?”
“Siz geç kalmadınız mı? Sınava az kaldı.”
“Sen bunu dert etme, Özge’ye neden ceza verdin?”
“Bunu konuşmak istemiyorum. Çıkın artık,” dediğinde Orhan bu konuyu sonradan halledeceğini düşünerek Erem ile evden ayrılmıştı. İkili arabaya binerken Erem endişeliydi.
“Sınav yerini öğrenmiş olabilirler.”
“Evet, biliyorum.”
“Peki neden sınava gidiyorum. Bu bile bile ellerine düşmek olacak.”
“Korkuyor musun yoksa?” Orhan yan tarafında oturan yeğenine kısa bir bakış attıktan sonra yeniden yola odaklanmıştı. O da biliyordu sınava girmesi tehlikeliydi ama Erem’in eğitim hayatında sene kaybetmesini istemiyordu. Gerekirse gözünü ondan ayırmaz, sınav salonuna kadar girebilirdi.
“Korkmuyorum, sadece düşünmem gereken bir kardeşim var. Gereksiz tehlikeye girecek kadar lüksüm yok.”
“Bu senin geleceğin…”
“Geleceğim basit bir sınavdan ibaret değil. Üniversite okumasam bile kardeşime bakabilecek kadar kazanabilirim.”
“Sende biliyorsun ki çalışmana gerek yok.”
“Eskiden olsa bu dediğin doğruydu amca ama artık ailemden geriye borçlardan başka bir şey kalmadı.” Erem’in sesi sona doğru fısıltı gibi çıkmıştı. Çocukluğunun geçtiği evi bile satılıktı artık. O evi annesi çok severdi. İlerde geri alacağına dair yemin eden genç adam arabanın durması üzere bakışlarını geldikleri okul binasına çevirmişti.
“Sınavdan çıkınca seni nasıl bulacağım?” Erem sorusunu sorarken tedirgin bir şekilde etrafına bakınıyordu. Arabayı park eden Orhan genç adamdan önce arabadan inerek onunda inmesini bekledi. Etrafta sınava girecek olan öğrencilerin ailelerinin oluşturduğu bir kalabalık vardı. Erem ister istemez ailesini düşünmüştü. Yaşasalardı onlarda bu kalabalığın içinde kendisi için dua ederek bekleyecekti. Okulun kapısında oluşan sıraya geçerken Orhan’ın keskin bakışları etraftakilerin üzerinde dolanıp duruyordu. Tehlikenin nereden geleceği belli olmazdı. Erem’in okula girmesi ile kendisi de diğer kapıdan içeriye girerek güvenlikle konuşup yeğeninin sınava girdiği salonun kapısında beklemeye başlamıştı. Erem amcasının dışarda olduğunu bildiği için rahat bir şekilde sınavına girerken sınavın başlaması ile hızla sorulara göz gezdirmişti. Onun kapasitesinde olan bir çocuk için sorular oldukça basit olduğundan sınavını erken bitirmişti. Elinde ki kalemi kağıdının üzerine koyarak gerindiği sırada kulaklarına dolan alarm sesi ile hızla etrafına bakınmaya başladı. Sınava giren diğer öğrenciler koşarak sınıfları terk ederken Erem olduğu yerde sakin kalmaya çalışıyordu.
“Erem hadi!” Amcasının kedisine seslenmesi ile dikkati dağılan genç adam onunla birlikte cama doğru ilerlemeye başlamıştı.
“Amca ikinci kattayız, atlamayacaksın değil mi?” Orhan yangın alarmının boş yere çalıştırılmadığına emindi. Bir şeyler dönüyordu ve bunun tek açıklaması Erem’in peşinde olma ihtimalleriydi.
“Hayır, birlikte ineceğiz.”
“Ben bunu yapamam.” Erem sözünü tamamlayamadan Orhan pencereyi açıp aşağıya inebilecekleri bir yol aramaya başlamıştı. Sınıfa bakınarak aşağıya sarkıtabilecek bir şeyler arasa da bulamamıştı. Gözüne alt kat penceresinin demir parmaklıkları takılınca hızla aşağıya bakıp aradaki mesafeyi ölçmeye çalıştı. Erem dikkatle onu izliyordu.
“Amca bunu yapamam.”
“Etrafta duman görebiliyor musun?” Erem amcasının ne söylemek istediğini hemen anlamıştı. Endişe ile etrafına bakınırken Orhan genç adamın iki omzunu yakalayarak kendisine bakmasını sağladı.
“Seni buradan çıkaracağım, bana güven. Şimdi aşağı pencereye ineceğim ve sen bana doğru sarkacaksın.”
“Bu çok tehlikeli, ben Sude değilim. Beni kolayca yakalayamazsın.”
“Bana bak Erem, ben askerim ve inan senden daha ağır yükler taşıdım. Şimdi bana güven ve sark…”Orhan onun konuşmasına fırsat vermeden çevik bir hareketle aşağı pencerenin demirlerine inmişti. Başını yukarı kaldırdığında ise Erem kendisine doğru bakan endişeli gözleri ile karşılaşmıştı.
“Hadi, aşağı sark.” Erem daha fazla düşünmeden onun dediğini yaparak aşağı sarkmıştı. Ayaklarını tutan amcasına ağırlık vermemek için duvara daha fazla yük verse de bir süre sonra aşağı doğru kaymaya başladı. Orhan güvenli bir şekilde yere ayak basan yeğenini arkasına alarak dikkatle arabasına doğru yönelmişti. Arabanın yanında ki kişileri görünce ağzının içinden küfrederken arabayı sonra almaya karar vererek hızla okulun arka bahçesine doğru ilerlemeye başladılar.
“Araba…”
“Arabayı alamayız, etrafında adamlar var.”
“O zaman seni biliyorlar.”
“Hayır bilmiyorlar, sadece sahibi olmayan arabanın yanında duruyorlar.” İkili arka bahçe duvarından atlayarak hızla oradan uzaklaşırken arkalarında büyük bir kaos bırakmıştı. Erem bu günü asla unutmayacaktı. Sınavın ne olacağını bilmiyordu ama değerlendirildiği zaman kazanacağına emindi. Diğer öğrenciler için üzülen genç adam yoldan çevirdikleri taksi ile karargaha doğru yola koyuldular.
***
Yorum ve beğenilerinizi bekliyorum. Beğeniler özellikle kaç kişinin hikayeyi okuduğunu belli ediyor. Teşekkür ederim.
Orhan amcayı sevdim iyi bi adam Erem ve Sude zaten harika kardeşler en çok Huzune üzülüyorum umarım başına birşeyler gelmeden Erem onu yanına alır bölüm ve hikaye çok güzel
Orhan❤️ hüzün yaa;( mutlu olacaksın ❤️
Umarım