İntikam 13. Bölüm

L
*****

Sude telefonunu hoparlöre almış bir yandan konuşurken diğer yandan yıkanmış çamaşırlarını katlamaya çalışıyordu. “Hüzün abla ne zaman geleceksin?” Erem duyduğu isimle olduğu yerde kalırken nefes almakta zorlanmıştı. Yıllardır aradığı kız bir telefon uzağındaydı şuanda. Sude şen şakrak konuşurken kulaklarına dolan naif sesle derin bir iç çekmişti.

“Sude, seninle konuşmuştuk, henüz gelemem. Ama söz mutlaka yeniden karşılaşacağız.”

“Biliyorum ama seni çok özledim. Hem abim amcamdan sürekli yerini öğrenmeye çalışıyor. Onu neden aramıyorsun?” kısa bir sessizlikten sonra Erem merak ettiği sorunun cevabını bekliyordu.

“Abin bensiz daha iyi canım. Eminim baş edemeyeceği bir sorunu yoktur. Amcanı sıkıştırmamasını söyle, benim nerede olduğumu bilmiyor.”

“O zaman nerede olduğunu belki sen söylersin!” Erem daha fazla dayanamayarak araya girerken kulaklarına dolan sesle genç kız telefonu hemen kapatmıştı. Sude korkuyla abisine bakarken Erem masanın üzerinde ki telefonu alarak bağırmaya başlamıştı. Bir yandan geri arama yaparken diğer yandan söyleniyordu.

“Aç şu lanet telefonu Hüzün!” sonunda telefonun tamamen kapandığını bildiren sesi duyunca da elindeki telefonu sinirle koltuğa fırlatmıştı. Sude abisinin öfkeli halinden çekinerek yerinden kalkarken ağır adımlarla kapıya doğru ilerlemiş ama Erem’in “Kal orada!” diye kükreyen sesi ile kapı ağzında donup kalmıştı.

“Söyle bakalım küçük ajan, Hüzün ablan nerede?” Sude alt dudağını kemirerek abisine dönerken elleri önünde birleşmiş altı yaşındaki o masum bakışlarını atmaya çalışmış ama Erem’in tek kaşını kaldırıp kendisini uyarması ile yutkunmadan edememişti.

“Hiç öyle bakma Sude, artık küçük bir kız değilsin. Şimdi söyle, nerede o?”

“Valla bilmiyorum abi, kendisi arıyor arada…” Erem bir adım küçük kıza yaklaşırken Sude etrafına bakınmaya başladı.

“Sude, sen bunca yıl Hüzün ile konuşuyor muydun?” küçük kız suçlu gibi bakışlarını kaçırırken Erem ne söyleyeceğini bilememişti. Başını sallayarak abisini onaylarken Erem sıkıntıyla yüzünü sıvazlamaya başlamıştı.

“O zaman bana neden söylemedin abicim? Onu ne kadar merak ettiğimi biliyordun!”

“Söyleyecektim ama Hüzün abla istemedi.”

“Yine de söylemen gerekirdi.”

“O zaman beni de aramazdı. Hem sen söylemedin mi verilen sözler tutulmalı diye?” Erem başını sallarken kendisini kanepenin üzerine bıraktı. Yıllar sonra genç kızın sesini duymak genç adamı gafil avlamıştı. Ona verdiği sözü tutamamıştı. Gözleri acıyla yanarken kardeşinin telefonunu da alarak hızla evden ayrılmıştı. Son aranan numaradan Hüzün’ün nereden aradığını öğrenebileceğini düşünüyordu.

***

Özlem oturduğu bankta düşüncelerine devam ederken ne yapacağına karar vermeye çalışıyordu. Kızının sözleri kulaklarında yankılanırken ona hak vermeden edemedi. Orhan’a karşı haksızlık yapıyordu. Yıllarca zor zamanlar geçirmişlerdi. Son yirmi yıldır Orhan ile omuz omuza sorunlarını halletmişlerdi. Şimdi ise ona haksızlık ettiğini düşünmeden edemiyordu. Kendisi olmasaydı Orhan belki de evlenip çoluk çocuğa kavuşacaktı. Düşünceleri karşısında gözleri yeniden dolarken ne kadar süredir orada oturduğunu bilmiyordu. Omzuna konan ağırlıkla kızarık gözlerini yanına oturan adama çevirdi.

“Donacaksın, kendine dikkat etmen gerekiyor.” Orhan saatlerdir kıpırdamadan oturan kadına bakarken daha fazla dayanamamıştı. Özlem omuzlarında ki kabana iyice sarınarak titreyen bedenini ısıtmaya çalışmıştı.

“Ben iyiyim!” Özlem soğuğu hissetmeye başladığında bedenine dolanan kollarla irkilmişti. Orhan genç kadını kendisine çekerek kollarını sıvazlarken ısınmasına yardım etmeye çalıştı.

“Bu kadar düşünmemelisin, Özge’nin sözlerine aldırış etme.”

“Haklı olduğunu düşünmeden edemiyorum. Söyledikleri doğruydu. Biz olmasaydık belki de kendi aileni kurabilir, çocuk sahibi olabilirdin.” Orhan genç kadının sözleri karşısında duraksamıştı. Derin bir iç çekerek onu göğsüne çekip sıkıca sarılmıştı. “Benim zaten çocuklarım var, sen bunları düşünme.”

“Orhan?” genç adam Özlem’in duraksaması ile geriye çekilerek kadına bakmıştı. Özlem ilk kez ondan bakışlarını kaçırıyordu. Aklından ne geçtiğini merak etse de ayrılmak istememesi için dua etmeye başladı. Sıkıntıyla yerinden kalkarak genç kadının önüne diz çöküp yüzünü iki avucunun arasına alıp kadının kendisine bakmasını sağlamıştı. Özlem onun şefkatine dayanamayarak incilerini dökerken Orhan kaşlarını çatarak ona baktı.

“Neden ağlıyorsun şimdi sen? Söyle o güzel aklından ne geçiyor yine?”

“Neden böyle olmak zorundasın?”

“Nasıl?” Özlem başını iki yana sallayarak mesleklerine aykırı olan karakterlerini sorgulamadan edememişti. Askerlerine karşı sert ve otoriter olan adam söz konusu kendisi ve çocuklar olunca şaşırtacak derecede yumuşak ve anlayışlı davranıyordu. Bunca yıl üç çocuğa bir kez olsun sesini yükseltip bağırmamıştı. Her zaman adil cezalarla onları yola getirmeyi başarıyordu. Hıçkırıklarını tutamayarak kollarını genç adamın boynuna dolayarak sıkıca sarılmıştı.

“Tamam, ağlama. Ben Özge ile konuşurum bir daha konuşmalarına dikkat eder. Yeter ki sen ağlama.”

“Yapma böyle, bana bu kadar iyi davranma!” Orhan şaşırarak geri çekilip Özlem’e bakmıştı. Özlem bakışlarını yeniden kaçırırken Orhan onun davranışlarına anlam verememişti.

“Neden yüzüme bakmıyorsun? Gözlerini kaçırmak senlik bir durum değil.”

“İstesem de bakamıyorum.” Özlem fısıltı gibi çıkan sesi karşısında Orhan ona daha da yaklaşmıştı.

“Anlamadım? Neden yüzüme bakamayasın ki? Özlem beni endişelendirmeye başladın. Hani bizim aramızda gizli saklı yoktu?”

“Orhan!”

“Söyle artık seni endişelendiren şeyi.”

“Eğer benden ayrılmak istersen seni anlarım Orhan…”

“Sen ne diyorsun Özlem?” Orhan duydukları ile sinirlenerek hızla genç kadından uzaklaşmıştı. Özlem başını öne eğerek genç adama bakamadı.

“Bunca yıl bize sahip çıktın. Özge’ye babalık yaptın. Kendi babası onu istemezken sen sahip çıktın.”

“Öyle konuşma, göreve gitmişti.” Orhan’ın sözlerine karşılık Özlem sinirlenerek yerinden kalktı.

“Görev mi? Onun görevi olmamasına rağmen gönüllü olarak gitti. Baba olacağını öğrendiğinde evden kaçmak için kendini ilk operasyona gönüllü olarak yazdırdı.” Orhan öfkeli bir şekilde konuşan ve sesi gittikçe yükselen kadını susturmak için ona sarılmak istemiş ama Özlem’in engeline takılmıştı.

“Bana sarılmayı bırak artık. O sevgili arkadaşın göreve gitmeden önce bana ne dedi biliyor musun? Çok gençmişiz, bebek daha erken aldıralım…”

“Özlem…”

“Sözümü kesmeyi bırak Orhan, sırf kabul etmedim diye göreve çıktı. Eğer geri dönseydi onu boşamaya karar vermiştim.” Orhan şaşkınlıkla Özlem’e bakarken genç kadın hıçkırarak arkasını dönüp eve doğru hızlı adımlarla ilerlerken Orhan şaşkınlıkla arkasından bakıyordu.

“Orhan amca?” Orhan arkasından gelen ağlamaklı sesle gözlerini sıkıca kapatarak derin bir nefes aldı. Duyduğu sesin yanlış olmasını dileyerek ağır bir şekilde arkasını döndüğünde gözleri yaşlı bir şekilde kendisine koşan Özge’yi kollarının arasına çekmişti.

“Ağlama güzelim, hadi ama bu gün size ne oldu böyle?” Özge duyduklarını sindirmek için başını Orhan’ın göğsüne gömerken adam onu sakinleştirmeye çalışıyordu.

“Sen neden hala buradasın, gitmemiş miydin?”

“Orhan amca, babam beni istemedi.”

“Olur mu öyle şey Özge, baban şehit olurken yanında ben de vardım biliyorsun. Seni istemeseydi, bana emanet eder miydi?”

“Ama annem…”

“Annen babanı yanlış anlamıştır. Hadi sil bakalım yaşlarını. Hem annen seni böyle görürse daha çok üzülür.”

“Ama Orhan amca…”

“Özge, bu konuda konuşmak yasak, madem beni baba olarak kabul ettin öyle de kalacak. Hadi eve geçelim.” Orhan ve Özge eve doğru ilerlerken önlerinden hızla geçen Erem’in arkasından şaşkınlıkla bakmışlardı.

“Buna yine ne oldu da ateş almış gibi gidiyor?” Özge yanağından aşağıya akan yaşı silerken omzunu silkeleyerek umursamamıştı.

“Aklına yine bir şey gelmiştir.”,

“Şu tatil bitse de okula dönseniz.” Özge adamın sözlerine hafif kıkırdamıştı.

“Bizden çok çabuk bıkıyorsun ama.”

“Artık yaşlanıyoruz, sessizliğe alıştık. Yakında İstanbul’a dönmek zorunda kalacağız.”

“Sen asla yaşlanmayacaksın, hala taş gibisin.” Orhan genç kızın sözlerine gür bir kahkaha atarken Özge duraksayarak adamın yüzünü izlemişti.

“Annemi seviyorsun değil mi?” Orhan gelen soru karşısında bıçak kesiği gibi kahkahasını keserken yutkunmadan edememişti. Ne cevap vereceğini bilmiyordu.

“Nereden çıktı şimdi bu?”

“İkinizde bıkmadınız mı inkar etmekten. Ben çocuk değilim artık baba. Babam en yakın arkadaşın olabilir ama sizde insansınız. Minnet duygusu yüzünden birbirinizden daha ne kadar uzak duracaksınız? Bunca yıl birbirinizi sırtlanmaktan başka bir şey yapmadınız. Ne kadar inkar etseniz de kader bile sizi bir araya getirdi. Evlisiniz ama yabancı gibi yaşıyorsunuz. Sonradan pişman olacaksınız…” Özge konuşmasına devam ederken Orhan ne söyleyeceğini bilmiyordu.

“Özge, bu konu annenle beni ilgilendirir.”

“Sadece sizi değil, bizi de ilgilendiriyor. Ben de çocuklarda sana yük olmaktan korkuyoruz. Biz varız ama ikinizde yalnızsınız. Şimdilik Sude yanınızda kalıyor, yakında o da ayrılacak o zaman ne yapacaksınız? İkiniz aynı evde kalıyorsunuz ama…”

“Özge yeter dedim.”

“Yetmez, madem annemi sevmiyorsun o zaman boşanın. Sevebileceğin bir kadın bul ve evlen. Yakında emekli olacaksın. Kendi çocuklarına bakarsın…”

“Özge kes şunu dedim sana?” Orhan ilk kez genç kıza sesini yükseltmişti. Evin kapısına gelen ikili Özlem’in kapıyı açması ile duraksamıştı. Orhan’ın sesini duyan Özlem şaşkınlıkla genç adama bakarken Özge ıslak gözlerini kaçırarak hızla eve girip odasına kapanmıştı.

“Orhan, ne oluyor?”

“Yok bir şey…” genç adam eve girerek odasına doğru ilerlerken Özge’nin hıçkırıklarını duyunca sesini yükselttiğine pişman olmuştu. Kapı ağzında dururken bir eli havada duraksamıştı. Kapıyı tıklatıp tıklatmamakta kararsız kalan genç adam Özlem’in yanına gelmesi ile dişlerini sıkmıştı.

“Ne oluyor Orhan?” Özlem’in sorusunu cevapsız bırakan Orhan, kapıyı tıklatarak konuşmaya başlamıştı.

“Özge, güzelim aç kapıyı…” içerden ses gelmeyince devam etmiş. “Özür dilerim canım, sesimi yükselttiğim için affet. Hadi güzelim aç kapıyı da konuşalım.”

“İstemiyorum.”

“Özge lütfen, aç kapıyı da konuşalım.”

“Konuşmak istemiyorum. Konuşsak ne olacak ki? Benim isteklerimin bir önemi yok.”

“O nasıl laf Özge, hadi kızım aç kapıyı!” katır gibi inatçı olan kıza kapıyı açtırmak için her yolu denemişti. İkna olmayan kıza Özlem sinirlense de Orhan anlayışlı davranıyordu.

“Yeter bu kadar Orhan, bırak şımarıklık yapıyor.”

“Sen aramıza girme Özlem.”

“Yine ne oldu, neden böyle davranıyor bu kız? Ergenlik desem ergenlik çağı geçti gibiydi.”

“Özlem, bizi yalnız bırak artık.” Özlem kaşlarını çatarak genç adama bakarken hızla onun yanından geçerek kapısı açık ilk odaya girmişti.

“Orası benim odam.”

“Ne olmuş, bende senin karınım.” Özlem öfkeyle kapıyı kapatarak kilitlemişti. Orhan şaşkınlıkla kadının ardından bakarken duyduğu kahkaha sesi ile duraksamıştı.

“Sonunda baba kız onu delirttiniz. Benim odamda yatabilirsin amca, bu gece odana giremeyeceksin anlaşılan.” Erem eve geldiğinde yükselen seslere dikkat kesilmişti. Özlem’in odaya gidip kapıyı kapatması ile kendini tutamayarak kahkaha atmıştı.

“Sen nereye gittin, acelen var gibiydi.”

“Hüzün’ün Sude ile iletişimde olduğunu biliyordun değil mi?” Orhan omzunu silkelerken Özge’nin kapısının önünden ayrılmıştı.

“Bana neden söylemedin amca? Onun nerede olduğunu biliyorsun.”,

“Nerede olduğunu bilmiyorum, bilsem de sana söylemezdim.”

“Neden?”

“Ona ulaşırsan Ekrem seni bulur.”

“Bulsun, daha ne kadar saklanacağım?”

“Üç yıl daha… Sende biliyorsun, üç yıl sonra her şey sana ait olacak.”

“Beklemekten sıkıldım. Artık harekete geçmek istiyorum. Ailemi katledenlerin cezasını çekmesini istiyorum.”

“Merak etme, çekecekler. Ama sabırlı olman gerekiyor.” İkili salona geçip konuşmaya başlamıştın. Erem sağlam delillerle amcası olacak adamın karşısına çıkmaya hazırlanıyordu. Bir süre konuştuktan sonra telefonu çalan Erem heyecanla cevap vermişti.

“Buldunuz mu?” Erem karşı tarafın cevap vermesini bekledikten sonra öfkeyle yerinden kalkmıştı.

“Ne demek bulamıyoruz? Size numarayı verdim, tek yapmanız gereken sinyalini takip etmekti.” Orhan deli dana gibi dolanan Erem’i izlerken içten içe keyif alıyordu. Bir süre daha saydıran gen adam telefonu kapattığında elindeki telefonu sinirle duvara fırlatmıştı. ,

“Bunu nasıl yaptı? Bunca yıl onu aradım, ilk defa elime bir ip ucu geçti ama sinyal takibi yapılamıyormuş. Ne işe yarar bu adamlar?”

“Belki de karşı taraftaki eskisi gibi saf değildir? Bulunmamak için önlem almıştır.”

“Sen yaptın değil mi? sinyali sen karıştırdın. Bir numara nasıl olurda aynı anda on ülkede bulunur?” Orhan yeğeninin öfkesine kahkaha atarken yerinde doğrularak kapıya yönelmişti.

“Zeki kızmış doğrusu…” salondan çıkıp giden adamın arkasından öfkesi kabaran Erem kardeşini sıkıştırmaya karar vermişti. O küçük cadı nerede olduğunu elbet biliyordu. Yerde duran telefonunu alarak Özlem ablasına yeniden minnettar olmuştu. Onun hediyesi olan telefon koruması kırılmasını engellemişti. Kapanan telefonu açınca ekrana düşen bildirimle gözlerini kısarak bildirimi mesajını açtı. E postasına gelen mesajla içindeki kan daha da hızlanmıştı.

“Beni aramak için geç kalmadın mı? Boş yere uğraşma Erem, ben istediğim zaman karşına çıkacağım!” 

…..

BÖLÜM SONU

Bakalım ne olacak. konu yavaş ilerliyor farkındayım ama bazı şeyleri oturtmadan hikayeyi aceleye getirmek istemiyorum! 🙁 

13310cookie-checkİntikam 13. Bölüm

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir