Asil Kan 24. Bölüm

Merhaba arkadaşlar. Bölümü bitirir bitirmez attım. Kontrol edemedim maalesef. Bu aralar yorucu günler geçiriyorum. Umarım bölümü beğenirsiniz.

***

Genç adam prensesin tespiti karşısında sessizliğini korurken şuanda tek umursadığı Elizabeth’iin acısının geçmesiydi.

“Ama nasıl olur sen ve Elizabeth, nasıl eş olarak doğabilirsiniz?” dediğinde Flora’nın sözlerini genç adam kesmişti.

“Şuanda önemli olan bu mu? Ona yardım etmeyecek misin?” Flora aklı karışmış bir durumda genç kıza bakarken yüzünü asmıştı.

“Dediğim gibi eş olduğunuz için senin acının geçmesi ile Elizabeth’in de acısı geçecektir. Şimdi izin verirsen karışım hazırlamak için ayrılıyorum.”

“Lütfen, sana borçlanırım. Onu iyi edersen ilerde ben de senin için elimden geleni yaparım.” Adrian’ın sözleri ile Flora hafif gülümsemişti.

“Bunu nasıl yapacaksın. Sen basit birisin…” Flora genç adamın bakışlarını kaçırması ile konuşmasını kesmişti. Şüpheyle genç adama bakarak “Değilsin değil mi? Kimsin sen?” Flora’nın kararlı duruşu ile derin bir nefes alan genç adam cevap vermişti.

“Nasıl olsa yakında herkes öğrenecek. Ben Prenses Almira’nın oğluyum, senin de kuzenin.” Flora şaşkınlıkla genç adama bakarken ne söyleyeceğini bilememişti.

“Bunu sonra konuşacağız. Önce şu ilacı hazırlamam gerek.” Flora hızla odadan dışarıya çıkarken ne yapacağını bilememişti. Dalgın bir şekilde kendisine sert bir şekilde çarpan adamla geriye doğru sendelerken elini uzatmasıyla sarmaşığın adamın bedenine dolanması bir olmuştu. Son anda düşmekten kurtulan genç kız kendisine şaşkınlıkla bakan adamla göz göze geldiğinde yutkunmadan edememişti. Bedenini sıkan sarmaşık yüzünden nefes alamayan adam güçlükle “Prenses!” dediğinde Flora hemen sarmaşığı geri çekmişti.

“Sende kimsin?” Flora adama kaçlarını çatarak baktığında adam ciğerine dolan hava ile öksürmeye başlamıştı.

“Beni neredeyse öldürüyordunuz.”

“Sana kim olduğunu sordum, sarayda yabancıların bu saatte dolaşması tehlikeli ve yasaktır.” Flora’nın avucunun içinde yukarı aşağı hareket eden sarmaşıklara bakan genç adam yutkunmadan edememişti.

“Ben Sander, Danışman Adrian’ın arkadaşıyım. Ona haber getiriyordum.”

“Bu saatte?” Sander kızın ciddi ifadesi karşısında ne söyleyeceğini bilememişti.

“Konu önemli, bilgi alır almaz ona ulaştırmamı söylemişti.” Flora kenara çekilirken adama dikkatli bakmayı sürdürüyordu.

“Adın ne?”

“Efendim?”

“Sana adını sordum, Adrian’a arkadaşı olup olmadığınızı soracağım.” Sander kaşlarını çatarak genç kıza bakmıştı. Prenses bile olsa kimse ona yalancı diyemezdi. Kısa biraz daha yaklaşarak gözlerini kısarak kendisinden bir baş kıza olan kıza hafif eğilip gözlerinin içine bakıp konuşmuştu.

“Ben yalancı değilim prenses, adım Sander, bu adı unutmayın, daha çok görüşeceğiz. Şimdi izin verirseniz şımarık bir prensesi eğlendiremeyecek kadar meşgulüm,” diyerek kızı arkasından şaşkın bir şekilde bırakarak koridorda kaybolmuştu.

“Bu da neydi böyle?” Flora kendi kendine söylenerek özel serasına doğru ilerlerken hala karşılaştığı gece karası gözlerin sahibini düşünüyordu. Başını iki yana sallayarak bu konuyla sonra ilgileneceğini söyleyerek odağını Elizabeth’in yanıklarına çevirmişti.

***

Genç kadın odasına girdiğinde oldukça yorgundu. Arkasından açılan kapıyla birlikte yönünü kapıya çevirdi. Kendisine doğru ağır adımlarla yaklaşan kocasına dikkatle bakarken adamın da yorgun olduğunu yüzünden okuyabiliyordu.

“Yakında emekli olmayı düşünüyorum.” Adamın sözleri ile kadın şaşırırken onun şaşkın ifadesine kocası gülümsemişti.

“Emekli mi olacaksın? Ama daha çok gensin.”

“Beni genç bulmana çok sevindim karıcım,” diyerek kadına iyice yaklaşıp yanağına değen saçlarını geriye doğru alarak yüzünü meydana çıkarmıştı.

“Ronald, kes şunu benimle oynamaya kalkmamanı öneririm.” Adam kadının sözlerini duymuyordu bile. Kadının yüzüne öyle bir bakıyordu ki kadını yutkunduğunun farkında bile değildi.

“Ronald!” kadının sesinde ki heyecanı algılayan adam bakışlarını karısının gözlerine çıkarmıştı.

“Yıllar sonra bile hala eskisi kadar güzelsin. Bunca yıl neden geri gelmedin? Bunu yapabileceğini biliyorum.” Adamın sorusu ile kadın bakışlarını kaçırmıştı. Elbette ülkesine dönebilirdi. Ancak abisinin yüzüne bakacak cesareti bulamıyordu. Babasından korksa da Edward’ın hayal kırıklığı ile kendisine bakmasına dayanamazdı. Eğer oğlunun hayatı tehlikede olmasaydı asla ülkesine dönmezdi.

“Nedenini biliyorsun Ronald!”

“Hayır bilmiyorum. Bunca yıl her yerde seni aradık. Edward ümidini kesmeye başladığında bile ben cesedini görmeden öldüğüne inanmak istemedim. Bir daha sakın ortadan kaybolma.” Almira adamın sözleri ile kollarını kaldırarak adamı boynuna dolamıştı.

“Asla, bir daha sizi bırakmayı düşünmüyorum efendim,” diyerek ortamı yumuşatmaya çalışmıştı. Ronald derin bir iç çekerek geri çekilip karısının elini tutarak onu yatağa doğru yönlendirdi.

“Hadi biraz dinlenelim. Bu gün yorucu bir gün oldu. Burada kaldığına göre önemli bir şey olmalı.”

“Kraliçe Katren rahatsızlandı. Elizabeth ona yardım ederken kendini yaraladı.”  Ronald Elizabeth’in adını duyunca hızla oturduğu yerden kalkmıştı.

“Elizabeth mi? Şimdi durumu nasıl?” Adamın endişeli hali kadını gülümsetmişti. Kocasının yeğenine olan düşkünlüğüne ilk başlarda oldukça şaşırsa da sonradan nedenini anlamıştı. Elizabeth etrafında ki herkesi büyüleyecek bir havaya sahipti ve bunun farkında bile değildi. Ama Ronald’ın prenses Elizabeth’i kendi kızı gibi gördüğüne emindi.

“Açıkçası pek iyi görünmüyordu yarası, yüzü gözünden akan alev ile yandı.”

“Ne?” Ronald endişeli bir şekilde odanın kapısına doğru ilerlerken Almira da yerinden kalkarak “Nereye gidiyorsun Ronald?” diye sordu.

“Elizabeth’i görmem gerek,” dediğinde Almira’nın dikkatini Elizabeth’e sadece adıyla seslenmesi olmuştu. Adının önünde ne de sonunda bir sıfat yoktu.

“Beraber gidelim, Adrian yanında olmalı.” Adam olduğu yerde durarak karısına dönmüştü.

“Adrian’ın prensesin yanında ne işi var?”

“Sanırım Adrian artık Elizabeth’in gerçekte kim olduğunu öğrendi.” Ronald kısa bir duraksamanın ardından başını sallayarak “Zamanı gelmişti zaten,” diye konuştu.

“Sen biliyor muydun?”

“Elbette, oğlunu ilk buz kütlesinin içinde gördüğümde anlamıştım.”

“Sende gördün mü?” kadın heyecanla konuşurken Ronald onun elini tutarak sarayın koridorunda ilerlemeye başlamıştı.

“Ronald, elimi tutmamalısın, sarayın sınırları içindeyiz.”

“İşte bu yüzden saraydan ayrılmak istiyorum. Karıma istediğim gibi dokunamıyorum bile.” Almira utanarak etrafa bakınarak kimsenin onları duyup duymadığını anlamaya çalışıyordu. Ronald gece olduğu için karısının elini bırakmadan Elizabeth için ayrılan kuzey bölümüne doğru ilerledi.

“Bu gece vakti çok tehlikeli…”

“Elizabeth güçlerini kontrol edemese dahi masum insanlara zarar verecek biri değildir. Kendine zarar verir ancak masum olduğuna inandığı kimseye zarar vermez.” Ronald ve Almira genç kız için hazırlanan odaya geldiğinde odanın darmadağın olduğunu görünce Almira endişe ile etrafı incelemeye başlamıştı. Odanın yanından geçen hizmetlilerden birine Elizabeth’i sorduğunda birkaç kapı ötede olan odayı göstererek Adria ile o odada olduğunu öğrenmişlerdi. Hızlı adımlarla odaya gittiklerinde kapıyı çalma gereği bile duymadan Ronald odaya dalmıştı.

Adrian kızın yanık yüzünü temizlerken sürekli genç kızı izliyordu. İçi garip bir şekilde huzurla dolmuştu. Yıllardır bir eşi olduğunu biliyordu ancak onun Elizabeth olabileceğini aklının ucundan bile geçirmezdi. Odanın kapısı tıklatıldığında genç adam kendine gelerek kapıdakine girmesini söylemişti.

“Sander?”

“Adrian konuşmamız gerek.” Adrian oturduğu yataktan kalkarak elindeki su dolu kabı kenara bırakarak arkadaşına yaklaştı. Sander’in bakışları yataktaki genç kıza kayarken Adrian rahatsız olarak araya girdi.

“Sorun ne?”

“Prenses Elizabeth neden burada? Prensesin yüzüne ne oldu?” Şüpheyle arkadaşına dönerek sordu.

“Bunu sen yapmadın değil mi Adrian,” dediğinde Adrian arkadaşına kaşlarını çatarak cevap verdi.

“Elbette hayır…”

“O zaman neden burada ve bu halde?”

“Alev gözyaşı döktü.” Sander adamın sözlerine şok olmuştu.

“Nasıl?  Nasıl kendine zarar verebilir?” Sander kızın yanmış yüzüne bakarken birden arkadaşının da yüzünün kızardığını fark etmişti.

“Sana ne oldu? Sen neden kızardın?” Adrian en yakın adamı ve aynı zamanda arkadaşı olan Sander’e bakarak derin bir iç çekmişti.

“Şu yatakta uyuyan kızın kim olduğunu biliyor musun?” Adrian gülümseyerek genç kıza bakıyordu.

“Elbette, Kral Edward’ın göz bebeği prensesi ve senin kuzenin!” dediğinde Adrian başını iki yana sallayarak “Hayır, o kız ilerdeki kraliçeniz olacak.” Sander adamın sözleriyle hızla bakışlarını ona çevirmişti.

“Ne? Evliliği kabul mü ettin?”

“Bizim evliliğimiz daha doğmadan önce kararlaştırılmış Sander, eşimi sonunda buldum.”

“Nasıl?” Adrian bedeninde hissettiği soğuklukla yeniden genç kıza bakmıştı.

“Hayır, yapma!” Adrian iler atılırken Sander şaşkınlıkla kızın buz kütlesine dönüşmesini izlemişti. Aynı şekilde arkadaşının da üşümeye başladığını.

“Neler oluyor Adrian?” Arkadaşının şaşkın ifadesine Adrian gülümseyerek cevap vermişti.

“Kraliçeniz bedeninin ısısını düşürmeye çalışıyor…”

“Ve sende onunla birlikte donuyorsun! Bunca yıl garip uyumanın nedeni prenses miydi?” Adrian adamı başını allayarak onaylarken hafif gülümsemişti.

“Sen neden bu saatte geldi?”

“Kriss’ten haber var, Kral Alexiss hastaymış.”

“Hasta mı? Emin misin?” Adria aldığı haberden emin olamamıştı. Daha düne kadar sapasağlam olan Alexis’in birden hastalanması ona mantıklı gelmiyordu.

“Evet, Kriss birkaç gündür hiçbir toplantıya katılmadığı bildirdi. Ayrıca sarayın içi oldukça karışıkmış. Kraliçe’nin de hastalanması sarayda ki açgözlü yetkilileri harekete geçirmiş sanırım.”

“Emin olmalıyız Sander, kulaktan dolma bir bilgi ile harekete geçemeyiz. Emin olmamız gerek. Tuzak olabilir.” Sander arkadaşına hak verirken merak etmişti.

“Ya doğru bilgiyse ne olacak? Ülkeye dönecek misin?” Adrian yatakta uyuyan genç kıza bakarak konuşmuştu.

“Dönmek zorundayım Sander, kanımı inkar edemem. O halkın bize ihtiyacı var. Onları kardeşlerimin insafına bırakamam.” Sander Alexis’in hasta olup olmadığından emin olmak için ne yapması gerektiğini düşünürken Adrian aklına gelen kişi ile duraksamıştı.

“Ne oldu?”

“Onun hasta olup olmadığını öğrenmenin bir yolunu biliyorum.” Sander adama sorar gibi bakarken Adrian ona cevap vermeyerek “Sen gidebilirsin Sander, kulağın açık olsun. Bir haber alırsa bana hemen bildir.” Sander odadan ayrılırken Adrian’ın aklı uyuyan kızda kalmıştı. Onu nasıl götürmeye ikna edeceğini bilmiyordu. Elizabeth kesinlikle kabul etmeyecekti. Ama işleri yoluna koyduğunda itiraz etmesine fırsat vermeden onu kraliçesi yapacaktı. Derin bir nefes alarak genç kızın yanına yaklaştı. Yatağın kenarına oturarak Elizabeth’i izlemeye başladığında kapının açılmasıyla yerinden sıçramıştı.

“Anne, Ronald?” Adrian oturduğu yerden kalkarak ikisini karşılarken Ronald genç adama bakmadan hızla yatakta uyuyan genç kıza doğru ilerlemişti. Kızın yüzünün halini görünce kendi canı yanmış gibi yüzünü asmıştı.

“Elizabeth?” kızın elini avucunun içine alarak sevgiyle öperken Adrian ve Almira onu şaşkınlıkla izliyordu.

Genç kız uzun zamandır kulağına yankılanan sesleri ayırt etmekte güçlük çekse de bir süre sonra susan sesle rahatlamıştı. Konuşanlar sanki beyninin içinde davul çalıyordu. Ne kadar olduğunu bilmiyordu. Zaman kavramını yitirmiş durumda olduğu bir anda yeniden kulağına gelen sesle gözlerini aralamak istemiş ama başaramamıştı. Elini saran sıcak elin sahibini tanıyınca gülümsemek istemiş ama yüzü acıyınca bundan vazgeçmişti. Ronald amcasının üzgün sesine daha fazla dayanamayarak tüm günü kullanarak gözlerini hafif araladı.

“Elizabeth, kızım nasılsın? Çok acın var mı?” Ronald bir eliyle kızın elini tutarken diğer elliyle de prensesin saçlarını okşuyordu. Boğazı kuruyan genç kız adamın gözlerinden ne kadar korkmuş olduğunu okuyabiliyordu.

“Ronald amca,” kızın güçlükle konuşması sonucu sesini duyan Adrian hızla yatağa yaklaşmıştı.

“Elizabeth, uyandın!” dediğinde kızın bakışları bu kez yatağın diğer tarafında dikelen genç adama kaymıştı. Hemen arkasında duran halasını görünce genç adamın odada olmasını garipsememişti.

“Endişelenme artık Ronald amca, ben iyiyim. Yakında bir şeyim kalmaz.”

“Ama yüzün…” Ronald söyleyeceklerini keserek susmuştu. Kızın yüzünden haberi olmayabilirdi. Elizabeth adamın beyninden geçen düşünceleri okuyunca yutkunmadan edememişti. Yüzündeki acıyı hissediyordu. Acının nedenini de tahmin edebiliyordu ama bakmaya cesareti yoktu.

“Çok mu kötü durumdayım Ronald amca?” Ronald bakışlarını kaçırırken genç kız halasına dönmüştü.

“Bir şey yapamaz mısın hala?” dediğinde Almira öne çıkarak kızın elini kavramıştı.

“Şuanda müdahale edemem Elizabeth. Durumunu biliyorsun. Tamamen kendine gelmeden sana güç uygulayamam.” Elizabeth anlayışla kadına bakarken yerinde doğrulmaya çalışmıştı. Ronald ona yardım ederken Adrian uzaktan izlemek zorunda kalmıştı.

“Bana ayna verebilir misiniz?”

“Şimdi bakmasa daha iyi prenses,” Adrian araya girdiğinde genç kız ona kaşlarını çatarak bakmıştı.

“Sen neden bu odadasın? Geç oldu artık gidebilirsin,” Elizabeth’in çıkışması ile Adrian hafif gülümsemişti.

“Nerede olmam gerekiyordu? Biz nişanlı sayılırız!” dediğinde Elizabeth mümkünmüş gibi kaşlarını daha da çatmıştı.

“Saçmalama yok öyle bir şey.”

“Nasıl yok, tüm ülke beni eş olarak seçtiğini duydu, şimdi beni yarı yolda mı bırakacaksın?” Adrian’ın sözleri ile genç kız sinirlenmişti.

“Ben seni seçmedim, sadece seninle konuşmak için seni çağırdım.”

“Önemli olan halkın ne duyduğu, benimle evlenmek zorundasın.” Adrian’ın ısrarı karşısında Almira ve Ronald birbirine bakıp gülümsemişti. İkilinin atışması karı kocanı hoşuna gitmişti.

“Merak etme, yakında unuturlar. Şimdi izin verinde yüzüme bakayım.”

“Sana sırası değil dedim.” Adrian’ın çıkışı genç kızı şaşırtmıştı. Bir süre genç adamın gözlerine bakarken onun düşüncelerini okuyamadığı için canı sıkılmıştı. Beyninde duyduğu “Boş yere uğraşma,” cümlesi ile Elizabeth gözlerini açarken Adrian onun bu halini sevimli bularak gülümsemişti.

“Sadece sıfırlayıcı değilsin değil mi?” Elizabeth’in sorusu ile Adrian gerilmişti. Genç kız halasına dönerek “Onun oğlun olduğunu benden neden sakladın?” diye sordu.

“Bunu babanın açıklaması gerekiyordu. Biliyorsun Adrian’ın varlığı birçok şeyi değiştirebilir.”

“Biliyorum ama bilmem gerekirdi. Eğer bilseydim bu gün o kadar şaşırmazdım.” Elizabeth’in isyanı ile kadın bakışlarını kaçırmıştı. Ona söyleyemezdi. Yakında nedenini kendisi de anlayacaktı.

“Bu konuyu kapatalım artık. Geç oldu, senin dinlenmen gerekiyor.” Ronald araya girerek karısını kurtarmıştı.

“Kraliçe nasıl oldu, daha iyi mi?” Elizabeth’in sorusuna Almira cevap vermişti.

“Elizabeth, bu yaptığın hiç doğru değildi. Kraliçeye her seferinde yardım edemezsin.”

“Sarayda olduğum sürece acısını görmezden gelemem.”

“Bu sana zarar veriyor. Şu haline bak, yüzün yanık içinde.” Prenses bıkkınlıkla halasına bakmıştı.

“Sende biliyorsun ki bulunduğum durum yüzünden bu haldeyim. İyi olunca artık kendime zarar vermek zorunda kalmayacağım.”

“Yine de bunu yapmamalısın. Kraliçe acıya alışmak zorunda.” Almira kızı ikna edemeyeceğini anladığında sessiz kalmayı tercih etmişti.  Bir süre sonra Almira ve Ronald odadan ayrılırken Adrian’ı bir türlü odadan gönderememişti. Genç kız yorgunluktan uyuya kalırken Adrian sabaha kadar başında beklemişti. Sabahın ilk saatlerinde ise odanın kapısı tıklatıldığında oldukça şaşırmıştı. Genç adam sessizce yerinden kalkarak kapıyı aralarken elindeki şişeyi kendisine uzatan prenses Flora’yı görünce şaşkınlığı daha da arttı.

“Prenses sabaha kadar uyumadınız mı?” Flora esnemesini saklarken diğer elinde ki şişeyi alması için yüzünün önünde sallıyordu.

“Alacak mısın? Bunu sen içeceksin unutma. Bu şekilde Elizabeth’in acısı dinecektir.” Adrian şişeyi alır almaz bir yudum içmişti. Ne kadar çabuk içerse kızın acısının o kadar çabuk geçeceğini düşünüyordu. Flora eli ağzında esneye esneye odanın kapısından ayrılırken Adrian kızın yatağına yakın bıraktığı sandalyeye oturarak gözlerini kızın üzerine çevirmişti.

“Seni almadan gitmeyeceğim!” kendi kendine konuşan genç adam bir süre sonra oturduğu yerde uyuya kalmıştı.

***

Kraliçe Barbara hizmetlisinin kendisine gizlice verdiği kağıdı okurken yüzü günler sonra yeniden gülmüştü. Kral Alexis’den gelen haber kadının son umudu olmuştu. Elinde ki kağıdı okuduktan sonra özel belgelerini sakladığı gizli bölmeye bırakmıştı.

“Çok az kaldı Edward, hesaplaşmamız için çok az kaldı. Bana yapılanları sana da bu ülkeye de ödeteceğim.” Kraliçenin öfkeyle söylenmesi hizmetli kadını korkutmuştu. Barbara kadına dönerek “Sarayda neler oluyor?” diye sormuştu.

“Kraliçem dün kraliçe Katren’in ağrısı olmuş. Elizabeth ona yardım etmek isterken kendini yaraladı.”

“Şu aptal kız, gücünü hep yanlış kişiler için kullanıyor. Yakında onunda zamanı gelecek.”

“Kraliçem ne yapmayı planlıyorsunuz? Kral Edward odadan çıkmanızı yasakladı.” Barbara hizmetlisinin sözlerini duymazdan gelerek lafı değiştirmişti.

“Sen şimdi git, fazla dikkat çekmemeye çalış.” Kadın aldığı emir ile odadan çıkarken oldukça dikkatli davransa da kendilerini dinleyen kişiden habersizlerdi.

Lizzy gece yarısı uyuyamadığı için sarayın koridorlarında dolanmaya başlamıştı. Bir süredir görünmez olarak sarayın içinde dolanmayı adet haline getirmişti. Özellikle son zamanlarda sarayda dönen entrikalar genç prensesin dikkatini çekmişti. Annesi rahat durmasını söylese de babası için her şeyi yapmaya hazırdı. Kraliçe’nin hizmetlisinin gece yarısı sarayda gezdiğini fark edince kadını gözlem altına almıştı. Her adımını takip ettiği kadının kraliçeye bilgi getirdiğini fark ettiğinde kadını tamamen gözaltına almıştı.

Kraliçenin sakladığı kağıdı alabilmek için geç saatlere kadar odada bekleyen prenses Barbara’nın uyuduğunu görür görmez harekete geçmişti. Gizli bölmesinde bulunan belgeleri alırken neyin ne için olduğunu anlamadığı için hepsini almaya karar verdi. Kağıtları alır almaz odadan çıkarken oldukça tedirgin olmuştu. Kendisini görmese de kraliçeden korkuyordu. Bu korkusu küçüklüğünden beri bu koku içine yerleşmişti. Elindeki kağıtları saklayarak odasına ulaştığında derin bir nefes almıştı.

“Yine neredeydin?” prenses duyduğu sesle korkarak hızla arkasını dönmüştü.

“Baba?”

“Lizzy sana kaç kez söyleyeceğim gece yarısı sarayda dolaşmaman gerektiğini. Anneni de endişelendirmeyi bırakmalısın.”

“Ama baba kimse beni görmüyor ki.”

“Lizzy bu mazeret değil, yine neredeydin? Üstelik elinde tuttuğun kağıtlarda ne?” Edward’ın sorusu ile Lizzy kağıtları hatırlayarak heyecanla babasına baktı.

“Bunları kraliçenin odasından aldım. Baksana baba, hizmetlisi ona bu akşam gizlice bir kağıt verdi. Ben anlamayınca hepsini aldım.” Edward kaşları çatılı bir şekilde genç kızın elindeki kağııtlara bakarken Lizzy’nin uzatması ile hızla almıştı. Kağıtların her birini okuduğunda öfkesi daha da artarken son kağıdı okuduğunda dişlerini iyice sıkmıştı. Kızının alnını öperek hızla odadan çıkmıştı. Lizzy iyi bir şey yaptığını düşünerek sevinirken rahat bir uyku çekeceği için rahattı.

***

“Ronald, hemen taht odasına!” Edward koridorda bağırdığında kralın sesini duyan Ronald hızla yatağında doğrulmuştu. Yanı başında huzursuz olan karısına bakarken onun uyanmaması için sessiz bir şekilde kalkıp hazırlanmıştı. Aynı şekilde Edward oğlu Drew ve Adrian’ın da uyandırılarak taht odasına getirilmesini emretmişti. Kralın sabahın bir saatinde saray yetkililerini toplantıya çağırmasıyla herkes ayaklanmıştı. Taht odasına giren ilk kişi Ronald olmuştu.

“Kralım, neler oluyor?”

“Herkes gelsin, ondan sonra Ronald!” Edward tahtın önünde dönüp dururken Adrian ve Drew taht odasına girmişti.

“Baba,”

“Dayı neler oluyor?” Edward Adrian’ın gözlerinin içine bakarak cevap vermişti.

“Savaş için hazırlanın!” dediğinde herkes şaşırmıştı. Yıllardır Edward’ın barış içinde yönettiği ülke yeniden savaş pozisyonu alacaktı.

“Savaş mı? Kiminle!” Edward ses tonunun soğukluğunu odadakilere hissettirerek cevap vermişti.

“Kral Alexis, savaş için sınıra doğru ilerliyormuş.” Adrian dayısının sözleri ile yutkunmadan edememişti. Savaşa gidiyordu, ilk savaşı da kendi ülkesine karşı olacaktı. Beyninde dönen inkarın dayısı tarafından okunduğunun farkında bile değildi. Edward yeğeninin çelişkiye düşmesi ile hafif gülümsemişti. Ne kadar onu dürüst biri olarak yetiştirmeye çalışmış olsa da Adrian’ın damarlarında Alexis’in kanı dolaşıyordu. Anlaşılan kendi yeğeni ile de savaşacaktı!,

***

Beğeni butonuna basmayı unutmayın!

23.BÖLÜM <<<<<<——>>>>> 25.BÖLÜM

13691cookie-checkAsil Kan 24. Bölüm

13 yorum

  1. Edward haklı ne olursa olsun yeğeni düşman kanını taşıyor, onunla savaşması kaçınılmaz. İşler kızışıyor desenize.

  2. Elizabeth ile Adrien evlendiğinde Elizabeth kraliçe oluyor, kocasının krallığına gitmek zorunda deyil mi? Yani gitmezse çok saçma olur.

  3. Acaba kraliçe Barbara’nın mektuplarında neler yazıyor du? Sonuncusu belli de, diğerlerinde ne yazıyor acaba?

  4. Ellerine yüreğine ve emeğine sağlık yazarcım bölüm çok güzeldi olaylar başladı bakalım neler olacak

  5. Bölüm harikaydı emeğine sağlık Yazarcigim ❤️ Flora da sonunda sık oluyor cok sevindim 🙂 . Ronal ve Almira çok tatlılar ya ❤️ acaba diğer belgelerde ne yaşıyordu onu merak ettim . Ya Adrian ile Edward savaşmak zorunda kalmasınlar ne olur ya;(( .

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir