İntikam 19. Bölüm

****

Genç adam helikopterden inip takımı ile askeri araca binerken oldukça gergindi. Orhan yeğeninde ki gerginliğin farkında olsa da konuşmak için uygun bir an bekleyecekti. Araç büyük binanın önüne geldiğinde askerler tek tek araçtan inip komutanlarından emir bekledi. Serbest kaldıklarında ise dağılmışlardı. Orhan yeğeniyle birlikte karargâh binasına girerken birden üzerlerine gelen gölgeyle sarsılmıştı. Erem nereden geldiğini dahi anlayamadığı bir hızla kollarına atılan kardeşiyle sendelerken Orhan onun şaşkın haline gülümsemişti.

“Anlaşılan küçük asker gizlenmeyi iyice ustalaştırmış.” Erem duyduğu şeyle kaşlarını çatarken Orhan arkasını dönerek onları yalnız bırakmıştı. Sude abisinin kollarının arasında sevinirken Erem onu yere bırakmak için hamle yaptığında boynunda ki kollar daha da sıkılaşmıştı.

“Sude koca kız oldun, eskisi kadar hafif değilsin.”

“Olsun, çok korktum geri dönmeyeceksin diye.”

“Bak buradayım, hadi asker abilerin sana bakıyor.” Sude utanarak kollarını çözerken Erem ayaklarını yere bırakmıştı. Kardeşini kolunun altına alırken onlara gözleri ıslak bakan Özlem’i görünce duraksamıştı. Yıllardır bu kadının yanındaydı ve ilk kez bu şekilde kendisine baktığını görüyordu.

“Özlem abla?”

“Gel buraya, bir daha sahaya çıkmak yok sana!” Özlem genç adama sarılırken bir yanda da yanlarından geçen askerlere ters bakış atmayı unutmamıştı.

“Komutanım, herkes bize bakıyor.”

“Yakında emekli olmayı planlıyorum, o zaman istediğim gibi hareket edeceğim.”

“Emekli mi? Sen mi?” Erem şaşkınlıkla ona bakarken Özlem hafif gülümsemişti. Omuzlarından büyük bir yük kalkarken Orhan’ın peşinden onun odasına gitti. Erem hala kardeşi ile onun arkasından bakıyordu.

“Abi, Özlem yengem çok korktu biliyor musun?”

“Ona yenge dediğini duymasın!” Erem gülerken Sude omzunu silkeleyerek onların arkasından ilerlerdiler. Anlaşılan amcası ve yengesi onunla önemli bir konuda konuşacaklardı. Kardeşi ile odanın kapısına geldiklerinde ikilinin ciddi bir şekilde konuştuğunu duymuştu. Kapıdan içeriye girdiklerinde ise Sude’yi gören ikili sustu. Erem kardeşine dönerek konuşmuştu.

“Sude sen eve geç hadi, ben birazdan geleceğim.”

“Ama abi?”

“Hadi canım, hem abin çok acıktı. Ben gelene kadar bana sandviç hazırlar mısın?”

“Tamam, ama gecikme.” Sude onların yanından ayrıldıklarında Erem amcasına dönmüştü.

“Neler oluyor?”

“Seninle konuşmamız gerekiyor Erem,” Orhan konuşmaya başladığında Özlem sıkıntıyla nefes almıştı.

“Biliyorum, benimde öğrenmem gerekenler var.”

“Öncelikle ters yöne doğru ilerlemen akıllıcaydı. Telsizler ve vericilerinize ulaşamıyorduk iyi oldu.”

“Bende bunu soracaktım. Nasıl oluyor da telsizler çalışmaz. Bunda bir şey var amca, araştırılmalı.”

“Bende şüpheleniyorum, araştıracağımdan emin olabilirsin.”

“Neyse ben çok yorgunum, biraz dinlendikten sonra hazırlık yapacağım.”

“Ne hazırlığı? Daha yeni gelsin.”

“Artık dönme zamanı amca, daha fazla saklanamam.” Orhan sıkıntıyla elini saçına daldırırken Özlem onun sakinleşmeye çalıştığını anlamıştı.

“Bunun için daha çok erken.”

“Hayır değil.”

“Anlamıyorsun, son yaşadığımız olay, açığa çıkmış olabilirsin.”

“Biliyorum ama korkmuyorum. Ben babam değilim, korkup kaçarak hayatımı sürdüremem. Kardeşim sana emanet.”

“Erem!”

“Amca yapma, daha ne kadar kaçacağım? Hem yalnız da değilim. Bana bir şey yapmaya cesaret edemez.”

“Bundan emin olamazsın!”

“Yine de gitmek zorundayım. O adam ailemi öldürdü. Elini kolunu sallaya sallaya dolanıyor.”

“Yine de!” Erem başını iki yana sallayarak “Ben kararımı verdim. Sude bekliyor!” dedi.

Gergin geçen konuşmanın ardından eve doğru ilerleyen Erem düşünceliydi. Daha ne kadar saklanabilecekti ki? Ekrem muhakkak onun nerede olduğunu bulmuştu. Özellikle arazide askerleri gördükten sonra amcasıyla olduğunu biliyordur. Onun gibi eli kolu uzun olan birinin yerini bulmasından daha kolay bir şey yoktu. Kapıyı anahtarıyla açmak yerine zile basarken yüzündeki endişeli ifadeyi hafif tebessüme yer verdi.

Sude kapıyı açtığında abisine gülümseyerek karşılık verirken iki kardeş uzun zaman sonra ilk kez yalnız kalmışlardı. Erem kardeşinin büyüdükçe annesine ne kadar benzediğini düşünmeden edememişti. Annesi gibi yüz hatları belirginleşiyordu.

“Ben üzerimi değiştireyim yanına geleceğim canım.” Erem odasına girerek üzerini değiştirirken toz toprak içinde kaldığı için kısa bir duş almıştı. Mutfağa geçtiğinde kendisini sabırsızlıkla benzeyen kardeşinin başının üzerine öpücük kondurarak karşısında ki sandalyeye oturdu. Önünde ki tabağın içinde olan sandviçin içinde ne bulduysa dolduran kardeşine gülümseyerek “Dolapta başka bir şey yok muydu? Bunun içindekiler az olmuş,” dedi. Sude yüzünü asarak abisine baktı.

“Ama acıkmışsındır. Asker abi konuşurken duydum, yemek yememişsin.”

“Ben yemeğimi yiyorum biliyorsun.”,

“Ama aç kalıyorsun hep. Hem zayıflamışsın da.” Erem kardeşinin sözlerine istem dışı yüzünü asmıştı.

“Sana bunları kim söylüyor, Özlem abla mı?”

“Hayır, Hüzün abla zayıfladığını söyledi!” Erem ağzına götürmek üzere olduğu eli havada kalmış bir şekilde kardeşine baktı.

“Hüzün ablan buraya mı geldi?”

“Hayır, seni kameradan görmüş.”

“Kamera?” Erem kafası karışmış bir şekilde Sude’ye bakarken derin bir iç çekti.

“Sude ablan ne zaman geleceğini de söyledi mi?” Küçük kız başını iki yana sallarken kardeşinin yüzünden onun gerçekten bilmediğini belli eden ifade geçmişti.

“Sude, iki gün sonra geri döneceğim.”

“Ben ne olacağım?”

“Sen bir süre daha amcamla kalmak zorundasın. En kısa sürede seni de yanıma alacağım.”

“Ama…”

“Sude lütfen. İşlerim çok olacak sana vakit ayıramam.” Aslında kardeşini tehlikeye atamayacağını söylemek istemişti ama Sude henüz küçüktü. Onun korkmasına izin veremezdi. Ailesinin öldüğünü öğrendiğinde zaten uzun süre kendisine gelememişti.

“Peki, ama beni her zaman arayacaksın.”

“Her gün!”

“Söz mü?”

“Söz!” İkili bir süre daha birlikte zaman geçirdikten sonra Erem raporunu hazırlamak ve ayrılacağını bildirmek için karargaha gitmişti.

***

“Nasıl hissediyorsun?” Hüzün yanında ki genç adama bakarak derin bir nefes almıştı.

“Gerginim ama başaracağım.”

“Bundan eminsin değil mi?” Hüzün başını sallarken yeniden önündeki lüks villaya bakıyordu. Yıllar önce acele ile gönderildiği evin kapısında cesaretini toplamaya çalışıyordu.

“Bunu yapmak zorunda değilsin?”

“Hayır yapacağım. Bunu bana yıllarca annelik yapan yengeme borçluyum. Ailem cezasını çekmeli.”

“Ya Erem, o senin burada olduğunu öğrenirse ne yapacaksın?” Hüzün Erem’i en son gördüğü zamanı hatırlamıştı. Kardeşini ararken ki çaresiz hali gözünün önünden gitmiyordu. Son bir cesaretle kapının zilini çalarken yanında ki adamdan güç almak için koluna tutundu. Kapı birkaç dakika içinde açılırken daha önce tanımadığı bir çalışanla karşılaşınca kaşlarını çattı.

“Buyurun kime bakmıştınız?” Hüzün kıza gülümseyerek bakmaktan kendisini alamamıştı. Oldukça yorgun duran kıza annesinin kaprislerine dayandığı için şimdiden sempati duymaya başlamıştı.

“Ben…” Hüzün cevap veremeden arkadan gelen cırtlak sesle susmak zorunda kalmıştı.

“Kim geldi?” kısa bir duraksamanın ardından annesi ile göz göze gelen genç kız onun şaşkınlıkla kendisine bakmasına karşılık alayla gülümsedi.

“Merhaba anne, nasılsın?” Çalışan kız mahcup bir şekilde kenara çekilirken Hüzün eve girmişti.

“Hüzün, bu sen misin?”

“Evet, benim. Şaşırmış görünüyorsun?” Kadın şaşkınlığını hemen atlatarak kızına sarılma gereği bile görmeden arkasını sönerek konuşmaya başlamıştı.

“Nerelerdeydin? Baban seni bir türlü bulamamıştı. Bu kadar vefasız olmamalıydın?” Hüzün annesinin tavrına üzülmeden edememişti. Az da olsa kendisini gördüğünü sevinmesini beklemiş ama hayal kırıklığına uğramıştı. Salona girdiğinde annesini tekli koltuklardan birine oturup elinde kahvesi ile kendisine bakarken buldu.

“Beni gördüğüne bu kadar az sevindiğini belli etmeseydin keşke.”

“Ne istiyorsun Hüzün, boynuna sarılmamı mı?”

“Hayır, senden sevgi gösterisi beklemiyorum. En azından ilk çocuğundan sonra bana az da olsa sevgi beslemeni isterdim.” Kadın kızının sözleri ile donup kalmıştı. Bakışları keskin bir ifade ile Hüzün’e odaklanırken elleri titremeye başlamıştı.

“Sen nereden biliyorsun?”

“Sadece onu değil, dedem sayesinde hayatta olduğumu da biliyorum. Nasıl bu kadar canavar olabiliyorsunuz?” Kadın elinde ki fincanı yere fırlatarak öfkeyle ayağa kalkmıştı.

“Sözlerine dikkat et küçük Hanım, senin karşında annen var.”

“Anne mi? Hangi anne kızını arayıp sormaz. Tatil olmasına rağmen yurda gönderir. Sen annelik sıfatını hak etmiyorsun.”

“Neden döndün Hüzün?”

“Bana ait olanlara sahip çıkmak için.” Hüzün yanında ki genç adamı göstererek “Bu Ali, avukatım. Bana ait olan mülkleri tespit ediyor. Yani yakında o lüks hayatınız eskisi gibi olmayacak!” Hüzün üzgün gözlerle annesine bakarken ağlamamak için arkasını dönerek eski odasına doğru ilerledi. Peşinden giden genç avukat oldukça endişeliydi. Ne yapacağını şaşırmış durumdaydı. Hüzün’ün annesinin davranışına oldukça şaşırmıştı. Hangi anne yıllar sonra kızını görmesine rağmen ona soğuk davranırdı. 

***


****

Hüzün odasının kapısını açtığında neyle karşılaşacağını bilmiyordu. Ama kesinlikle odası olması gereken yerin kıyafet odasına çevrilmesini beklemediği kesindi. Elleri iki yanında yumruk olurken derin bir nefes aldı. Sıkıntıyla gözlerini kapatırken bu evde artık bir yerinin olmadığını anlamıştı. Arkasında duraksayan genç adam onun neden durduğunu anlayamamıştı.

“Ne oldu, neden kapıda bekliyorsunuz?”

“Şuraya baksana Ali, bu oda benim odamdı ama şuanda benden iz bile kalmamış.” Genç adam duvarları açık dolaplarla donatılmış odaya bakmıştı. Askıda olan renk renk elbiseler, çatalar ve ayakkabılar. Başını iki yana sallayarak ne söyleyeceğini bilememişti. Bu aileden bir şey anlamamıştı. Orhan komutanın ona Hüzün’ün avukatı olacağını söylediğinde şaşırmıştı. Genelde ondan böyle bir şey istediği görülmemişti. Ona olan borcunu yanında ki kıza yardım ederek ödemeye çalışacaktı.

“Buradan gidelim,” arkasını dönen genç kız Ali ile göz göze gelince gözlerini kaçırmıştı. Onun ne denli acı çektiğine kimsenin şahit olmasını istemiyordu. Onun için aile kavramı yengesi ve amcasının öldüğü gün bitmişti. Genç adamın yanından geçerek merdivenlere yöneldiğinde aşağıdan gelen seslerle duraksamıştı. Kaskatı kesilen genç kadın cesaret bulabilmek için gözlerini kapattı.

“Nerede o?” Babasının sesini duyan genç kız Ali’nin omzuna dokunması ile daldığı burhandan çıkmıştı.

“Korkmanıza gerek yok, size bir şey yapamaz. Tüm güç sizin elinizde.”

“Siz babamı tanımıyorsunuz. Onun kadar zalim birini tanımamışsınızdır.”

“Nerede dedim sana?” Babasının sesi yeniden yükselirken derin bir nefes alarak merdivenlerden aşağıya inmeye başlamıştı.

“Buradayım baba, beni mi soruyordunuz?” Ekrem Bey kızının sesini duyar duymaz bakışlarını ona çevirmişti. Öfkeli gözlerin hedefi haline gelen Hüzün geri gitmemek için tüm cesaretini toplarken adam hızlı birkaç adımda ona ulaşmıştı.

“Demek sonunda döndün? Bunca yıl neredeydin ha?” Hüzün hafif bir gülümseme ile babasına baktı. Kendisi bile cesaretine şaşırıyordu.

“Beni çok mu merak ettiniz babacım? Oysa ölmemi isteyeceğinizi düşünüyordum. Ne de olsa kardeşimi öldürmüştünüz!” Ekrem Bey son duyduğu ile şok yaşarken elini kaldırarak Hüzün’e sert bir tokat attığının farkında bile olmamıştı. Gülşen Hanım tiz bir çığlık atarken hala duyduklarının gerçekliliğini kavramaya çalışıyordu.

“Ne demek oluyor bu Ekrem? Sen… Sen benim bebeğimi mi öldürdün?” Gülşen Hanım kocasının yakalarına yapışırken Ekrem hiç etkilenmeyerek konuşmuştu.

“Bunu da doğurmaman gerekiyordu.”

“Ekrem sen!” Kadın çıldırmış gibiydi. Yerde bir eli kızarmış yüzünde olan kızına döndü. Onun sözlerinin gerçekliliğini anlamaya çalışıyordu. Hüzün adı gibi hüzünlü gözlerle ailesi olacak ikiliye bakarken Ali kolundan tutarak onu yerden kaldırdı.

“Ekrem Bey, Hüzün Hanım’a bir daha dokunursanız bu sizin için hiç iyi olmaz.”

“Sen de kim oluyorsun da bana ne yapacağımı söylüyorsun?”

“Ben Hüzün Hanımın avukatıyım. Bundan sonra dedesinden kendisine kalan mirası bizzat yönetecek.”

“Ne dedin?” Ekrem öfkeyle Ali’nin üzerine yürürken Hüzün araya girerek onu durdurmuştu.

“Sakın ona dokunmayın Ekrem Bey, bundan sonra dedemin baba bıraktığı her şeye sahip çıkacağım!” dedi. Başını kaldırarak etrafına bakınırken başını iki yana salladı. “Bu ev sizde kalabilir. Burada hiç güzel anım yok.”

“Seni gebertirim!” Genç kız kendisine doğru hamle yapan adamdan son anda kaçmıştı.

“Bana bir şey olursa elinize hiçbir şey geçmez. Eğer bana dokunursanız tüm mal varlığım hayır kurullarına verilecek. O yüzden iyi düşünün Ekrem Bey!” Hüzün ailesinin yanına geldiğinde az da olsa olan umudunu tamamen kaybetmişti. Gülşen Hanım bir köşede ağlarken Ekrem Bey öfkeyle sağa sola saldırıyordu. Ali’ye dönen genç kız başını sallayarak “Gidelim Avukat Bey,” dedi. İkili evden çıkarken arkalarından planlar yapmaya başlayan Ekrem’in yeni hamlesini bekleyeceklerdi.

Erem yıllardır gelmediği aile evinin bahçesinden içeriye girdiğinde gözünün önüne anne babasının bahçede oturup gülümseyerek onları izlediği an gelmişti. O kardeşi ile oyun oynarken ailesi onları seyrederek sohbet ederdi. Mutluydular! Hem de hiç olmadıkları kadar çok mutluydular!

Başını yıllar önce kaldığı odasının penceresine çevirdiğinde gözünden aşağıya bir damla yaş akmıştı. Evi kimin satın aldığını hala öğrenememiş olmak canını yakıyordu. Ailesinin evini geri almak zorundaydı. Yanına gelen adamla bakışları ona döndü.

“Buldun mu kime ait olduğunu?” Adam ümitsiz bir şekilde başını iki yana sallarken nasıl oldur da bu bilgiye erişemediklerini anlayamıyordu. Onlar ki birçok gizli bilgiye ulaşmışlardı ama bir evin sahibine ulaşamadılar.

“Nasıl bulamıyorsunuz?”

“Erem Bey, kim aldıysa tapuda adının saklanmasını sağlamış. Bilinen kişi paravan biri, asıl sahibinin kim olduğunu söylemiyor.”

“Onunla konuşmam gerek. Bana adamı getirin.” Erem’in sözleri ile yanında ki adam giderken genç adam evin etrafında dolanmaya başlamıştı. Her bir adımda gözünün önüne bir anısı geliyordu. Bakışları evin arka bahçesinde ki salıncağa kayınca duraksadı. En son orada Hüzün ile vakit geçirmişti. Aklına Hüzün gelince yüzünde istem dışı bir gülümseme oluşmuştu. Onun iyi olduğunu bilmek, görmek gibi olmuyordu. Bunca yıl içinde hep bir endişe ile yaşamıştı.

“Erem Bey?” Erem bakışlarını daha önce görmediğini düşündüğü adama çevirince tek kaşını kaldırarak ona baktı.

“Sizi tanıyor muyum?”

“Hayır, size bunu vermek için geldim.” Erem kendisine uzatılan dosyayı alırken oldukça dikkatliydi.

“Bu nedir?” Adam bir şey söylemeden arkasını dönüp giderken Erem etrafına tedirgince baktı. Birisi onu izliyordu ve o bunu anlayamayacak kadar anılarına dalmıştı. Açık hedef halinde olduğunu fark edince kendisine kızmaya başladı. Etrafına kısa bir göz atıp eline bırakılan dosyayı açtı. Avucuna düşen anahtarla gözlerini kısarken anahtarı incelemeye başladı. Ne kadar zaman geçerse geçsin anahtarı tanımamasına olanak yoktu. Üzerinde hafif bir plastik baskı olan anahtar ona aitti. Avucunun içine sıktığı anahtarla evin kapısına doğru ilerleyerek kapıyı açarken anahtarı kimin gönderdiğini düşünecek durumda değildi. Heyecanla evin içine adım atarken daha ilk anda hiçbir şeyin değiştirilmediğini anlamıştı. Evinde tek değişen içinde ki insanların olmayışıydı. Cebinde titreyen telefonunu eline aldığında mesaj kutusunu açıp gelen mesajı okuyunca yüzünde hafif bir gülümseme oluşmuştu.

“Evine hoş geldin!” Amcasının mesajı ile derin bir iç çekerek rahatlarken evi onun almış olabileceğini düşünerek az da olsa rahatlamıştı. Etrafı inceleyerek evi dolanırken her köşesinde annesinin sesini duyuyordu. Pencereler açılmış, içerisi havalanmaya bırakılmıştı. Ağır adımlarla odasına doğru ilerlerken her adımda içi buruluyordu. Sonunda hasret kaldığı odasına girdiğinde ilk olarak ailesinin resmi gözüne takılmıştı. Eline aldığı çerçeve ile gözünden aşağıya bir damla yaş akarken derin bir iç çekti. Ailesi ne kadar güzeldi. Annesi ne kadar güzel gülümsüyordu.

Evin toparlanması için temizlik şirketinden birkaç temizlikçi ayarlarken amcasına haber vermek için telefonu eline aldı. Kısa bir çalmanın sonunda açılan telefondan gür bir ses beklerken kardeşinin cıvıl cıvıl sesini duyunca yeniden hüzünlenmişti.

“Abicim?”

“Sude nasılsın?”

“Amcam bizim evimizde olduğunu söyledi. Ben ne zaman geleceğim?”

“Sude bunu konuşmuştuk. Zamanı gelince sen de buraya geleceksin.”

“Ama ben seni şimdiden özledim. Hem Hüzün ablamda dönmüş. Onu gördün mü?” Erem duyduğu sözler karşısında duraksamıştı. Hüzün geri döndüyse ailesinin yanına gitmiş olmalıydı. Onu orada görmek istemiyordu. Amcası olacak adamla hesaplaşırken Hüzün’ün acı çekmesine izin veremezdi.

“Hayır güzelim onu henüz görmedim.”

“Ama…” Sude konuşmayı keserek telefonu amcasına vermişti. Orhan endişeli bir şekilde telefonu alırken Erem sakindi.

“Kendine dikkat et Erem, Ekrem senin döndüğünü çoktan duymuştur.”

“Merak etme, bizzat ben gidip ona kendimi göstereceğim.”

“Sakın bunu yapma!” Orhan sesini yükseltirken Erem düşmanına olabildiğince yakın olmayı planlıyordu. Ertesi gün şirkete giderek yeni ortağının kim olduğunu ona gösterecekti. Ayrıca babasının dişi ile tırnağı ile kazandığı şirketinin yeniden güç kazandığını öğrendiğinde yüzündeki ifadesini görmek istiyordu. Batırmak için uğraştığı şirket kat be kat güçlenerek kendisine rakip olmuştu.

“Sen merak etme Amca, bana dokunamaz.”

“Erem kendini düşünmüyorsan Sude’yi düşün.”

“Onu düşündüğüm için Ekrem’in yok olması gerekiyor.” Orhan yeğenini vazgeçiremeyeceğini anlayınca susmak zorunda kalmıştı. Birkaç dakika daha konuştuktan sonra telefonu kapatan Erem kendisini yatağının üzerine bıraktı. Ellerini başının altında birleştirirken çocukken annesinin tavana yapıştırdığı yıldızları seyretmeye başlamıştı. Büyümesine rağmen onları çıkarmaya eli gitmemişti. Kısa bir sürede uykuya dalarken saatler sonra kapı zilinin çalınması ile uyanmıştı.

Evin camlarının açık olduğunu gören komşulardan biri yıllardır boş olan eve kimin geldiğini öğrenmek için gelmişti. Erem kapıda beliren kadına şüphe ile bakarken kadın gülümseyerek genç adama elinde ki içi kurabiye ile dolu tabağı uzatmıştı.

“Merhaba, evin pencerelerini açık görünce yeni komşularımızı merak ettim.” Erem konuşmazken kadın onun suskunluğuna karşılık yeniden konuşmuştu.

“Uzun zamandır bu ev boştu. Satılık olduğunu duymuştuk ama sizi görünce…”

“Ev satılık değil, ayrıca tanımadığım kişilerden ikram almam. Düşünceniz için teşekkürler.” Kadın soğuk bir şekilde kendisine cevap veren adama kaşlarını çatarak bakmıştı.

“Komşuluk nedir bilir misiniz?”

“Hayır, daha önce komşum olmamıştı.” Erem kadının kim olduğunu bilmeden ona karşı savunmaya geçmişti.

“Anlıyorum, demek ki ormanda yaşamışsınız.”

“Anlamadım?”

“Yani bu yaşa kadar kimseyle karşılaşmadıysanız ya çölde yaşamışsınız ya da ormanda.”

“Bakın bayan, sizinle harcayacak vaktim yok. Şimdi giderseniz sizin için daha iyi olacak.” Kadın kendisini kovan genç adama ters bir şekilde bakarak yüzünü asmıştı.

“Sadece size yardım etmek için gelmiştim. Ama siz kaba bir şekilde beni kovuyorsunuz. Umarım eşiniz sizin gibi kaba değildir.”

“Sizden yardım istediğimi hatırlamıyorum. Ayrıca eşimin sizi ilgilendirdiğini de. Şimdi iyi akşamlar!” diyerek kadının yüzüne kapıyı kapatmıştı. Elinde tabağı ile kapıda kalan kadının sinirle kapıya vurduğunu duyunca yeniden kapıyı açıp kadına dik dik bakmaya başlamıştı.

“İnsanların yüzüne kapı kapamamalısınız. Özellikle bir bayanın. İyilik olsun diye size yardıma geliyorum ve aldığım tek cevap yüzüme kapı kapanması oldu. Sen kendini ne sanıyorsun?” Erem bıkkınlık ile kadına bakarken derin bir iç çekti.

“Yardım istemiyorum. Lütfen evimden ve bahçemden çıkar mısınız? Yoksa polisi aramak zorunda kalacağım.”

“Ara polisi… Hem nereden bileyim evin sana ait olduğunu? Evi bir kız satın almıştı!” Erem şaşkınlıkla kadına bakarken kulaklarında sadece ‘evi bir kız satın almıştı’ sözleri dolanıyordu. Kadın arkasını dönüp giderken hala söyleniyordu. Karşılaştığı muamele onu oldukça sinirlendirmişti. Erem kendisine geldiğinde hızla bahçe kapısına yaklaşan kadının arkasından gitti.

“Ne dediniz?”

“Ne demişim?”

“Evi bir kızın aldığını söylediniz? Nasıl bir kızdı?”

“Sana ne? Ev senin değil mi? Az önce beni kovuyordun!” Erem kendisine diklenen kadına sabrının sonuna kadar dayanmaya çalışıyordu.

“Size bir soru sordum ya cevap verin ya da sizi hapse atayım!” Erem kadını korkutmak için ona polis olduğunu ima ederken amacına ulaşmıştı.

“Hapis mi? Ama ben bir şey yapmadım ki?

“Size sorduğum soruya cevap verin. Evi bir kızın satın aldığını söylemiştiniz. Nasıl bir kızdı?”

“Ne yapacaksınız?

“Soruma cevap verin!” Erem heyecanla cevap beklerken cevap hiç beklemediği birinden gelmişti. Duyduğu sesle nefes almaya çalışırken gözlerini sıkıca kapatmıştı. Sesin sahibine dönmek için yavaş davranırken karşısında ki kadının parmağını uzatarak “Bu kız almıştı!” dediğini duydu. 

****

yorumlarınızı bekliyorum!

13820cookie-checkİntikam 19. Bölüm

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir