İntikam 29. Bölüm

keyifli okumalar!!


Uzun beyaz renk koridordan ilerlerken ortamın sessizliği gerilmesine neden oluyordu. Derin bir nefes alırken adım seslerinin bile duyulmadığı bu yolda elinden sadece dua etmekten başka bir şey gelmiyordu. Yoğun bakımın önüne geldiğinde kısa bir duraksama yaşarken sessizliği bozan doktor olmuştu.

“Şuanda yanına giremezsiniz ancak pencere arkasından görebilirsiniz.” Orhan başını olumlu anlamda sallarken gergindi. Bölüm kapısından içeriye girip özel olarak ayrılan pencereli odaların kapısının önünden geçerken sonunda doktorun durması ile cesaretini toplayarak pencereden içeriye bakmıştı. Bedeni kablolarla dolu olan kişiye baktığında içi yeniden acımıştı. Yıllardır bir umut beklediği kişi karşısında gözleri kapalı bir şekilde yatarken istem dışı yanağından aşağıya akıttığı yaşı hızla silmişti. Gözleri ağır bir şekilde aralanan gözlerle karşılaştığında ise çocuk gibi ağlamak istemişti. Eli pencereye dayanırken kendisine korku dolu gözlerle bakan kişiye hafif gülümsemişti.

“Yenge!” genç adam sessizce fısıldarken doktor bir elini onun omzuna koyarak destek amaçlı sıkmıştı.

“Merak etme, bunca yıldır pes etmedi, bundan sonrası daha kolay olacak.” Orhan başını sallarken doktor camın ardında yatan hastasına bakmıştı.

“Peki ne zaman tam olarak iyileşir?”

“Bunun için konuşmak erken, ama yıllar sonra bir tepki verdi. Bizi anlayabiliyor.”

“Bu durum şimdilik aramızda kalsın. Bir şey olursa beni arayın.” Doktor genç adamı onaylarken Orhan tekrar gözlerini kapayan yengesine bakarak yoğun bakım ünitesinden ayrılmıştı. İçi uzun zaman sonra ilk kez rahatlamıştı. Hastaneden dışarıya çıkarken yüzünde hafif bir gülümseme vardı.


Hüzün otel odasında dosyalarına gömülmüş bir şekilde çalışırken çalan telefonu ile duraksamıştı. Saat epey geç olmuştu ve o saatte gelen bir telefonun hayırlı olma olasılığını düşünemiyordu. Dosyalarını kapatarak eline aldığı telefonla arayan kişiye baktı. Arayan kişiyi görünce derin bir iç çekerek meşgule vermişti. Gece gece kimseyi çekecek durumda değildi. Birkaç dakika sonra telefona gelen mesaj sesi ile gerilmişti.

Annem: Telefonu aç, önemli.

Hüzün okuduğu mesajla annesini arayarak telefonu elinde odasının penceresine doğru ilerlemişti. Cadde üzerinde olan otelin dışında vızır vızır arabalar geçerken içeriye ses girmemesi müşteriler için büyük rahatlıktı. Çalan telefonun açılması ile genç kız gerilmişti.

“Bu saatte önemli olan ne anne?”

“Kızım konuşmamız gerek.”

“Seni dinliyorum.” Karşıdan gelen birkaç tıkırtı sesi ile annesinin kısılan sesi genç kızı şüphelendirmişti.

“Yarın seni bekliyorum, mutlaka gelmelisin!” diyerek telefonu kapatmıştı. Hüzün kulağından uzaklaştırdığı telefona bakarken babasının yine bir şeyler çevirdiğini düşündü. Annesi bunca yıldır kendisini düşünmezken birden bu şekilde kendisine ulaşmaya çalışmasının ardında ister istemez bir şeyler arıyordu. Yorgun olan beyni tam olarak düşünemiyordu. Odanın banyosuna girerek işlerini halledip yatağına girerken hala aklında annesinin kısık sesle konuşmasını düşünüyordu. Bir süre sonra gözleri kapanırken hala aklında ertesi gün olabilecekler vardı.

Genç kız odasının kapısının sert bir şekilde çalınması ile gözlerini aralamıştı. Kalın perdelerden içeriye süzülen gün ışığı sabah olduğunu belli ederken alacaklı gibi çalan kapıya yönelerek kim olduğunu görmek için kapıyı açtı. Kendisini iterek içeriye giren annesi ile şaşırırken kapıdan dışarıya uzanarak başka kimsenin gelip gelmediğini anlamaya çalışıyordu.

“Kapat şu kapıyı.” Hüzün odanın kapısını kapatarak annesine dönmüştü. Odanın ortasında sağa sola hızla dönüp duran kadın bir süre sonra durarak kızına bakmıştı.

“Neden buradasın, ben gelecektim.”

“Gerçekten gelecek miydin?” Kadının sesinde ki tını Hüzün’ün dikkatinden kaçmamıştı. Gülşen Hanım ne yapacağını kestirmeye çalışırken dayanamayan Hüzün araya girmişti.

“Neler oluyor anne?” Kadın derin bir nefes aldıktan sonra konuşmaya başladı.

“Buradan hemen gitmen gerek.”

“Anlamadım?”

“Bu şehirden gitmeni istiyorum. Hatta ülkeden gitmelisin.” Kadın elini sürekli sallayıp derdini anlatmaya çalışıyordu. Hüzün annesinin endişesi karşısında şaşkındı.

“Sakin ol ve ne olduğunu anlat. Şu gitme saçmalığı da nedir?”

“Baban, baban bir şeyler planlıyor. Bu sefer olmaz. Bir kez daha çocuğuma dokunmasına izin veremem.”

“Anne, bunca yıl bir kez olsun beni arayıp sormadın, şimdi neden kıymete bindim?” Gülşen Hanım üzgün gözlerle kızına bakarken onun haklı olduğunu biliyordu. Ne söylemesi gerektiği hakkında fikri olmasa da tek düşündüğü kızının biran önce uzaklaşması gerektiğiydi.

“Bu konuda tartışacak zaman yok.” Kadın genç kızın yüzünü avuçlarının arasına alarak kendisine bakmasını sağlamıştı. Hüzün annesinin gözlerindeki doluluk karşısında nefesini tutmuştu. Bunca yıllık hayatında ilk kez annesi ile benzer bir nokta bulduğu için gafil avlanmıştı. Çocukluğundan beri kendisi ile göz göze gelmeyen kadın ilk kez tam anlamı ile gözlerine bakıyordu. Hem de öyle bir bakıyordu ki genç kız o an annesi ne isterse yapacak durumdaydı. Bir tarafı sevgiye aç olan genç kız yutkunarak annesine baktı.

“Git buradan, uzaklaş.”

“Neden?”

“Nedenini bilmene gerek yok, lütfen git buradan.”

“Anne, babam yine ne planlıyor?” kadın gözlerini kaçırırken bu kez genç kız annesinin yüzünü avuçlayarak kendisine bakmasını sağlamıştı.

“Söyle bana, ne yapmayı planlıyor?”

“Bilmiyorum, ama korkuyorum. Ne planlıyorsa bu kez sende işin içindesin. Kardeşini elimden aldı, seni almasına izin vermeyeceğim.” Hüzün duydukları karşısında geri çekilerek sırtını annesine dönmüştü. Odanın penceresinden aşağıya bakarken aşağıdaki hareketlilik dikkatini çekmişti. Siyah lüks arabadan inen babasını görünce birden gerildi.

“Babam geldi.” Kadın hızla kızının yanına giderek dışarıya baktığından geç kaldığını düşünerek korkmaya başlamıştı. Hüzün’ün kolunu yakalayarak “Gidiyoruz!” dedi. Hüzün annesinin kendisini çekiştirmesi ile kapıya giderken duraksayarak kadına bakmıştı. Korkuyordu! Annesi gerçekten de korkuyordu.

“Anne, ben bir yere gitmeyeceğim.”

“Lütfen, hadi gidelim. Gelmek üzereler.”

“Bu yaşıma kadar beni hiç düşünmedin, şimdi ne değişti? Babamla başa çıkabilirim.”

“Anlamıyorsun değil mi? Seni ondan korumanın tek yolu buydu. Onun için bir önemin yok. Kendi kanından olmanın bir önemi yok.”

“Neden?”

“Kahretsin, çünkü erkek değilsin. İstediği tek şey bir varisti ama olmadı. Kız olduğunu öğrendiğimizde seni aldırmamı söyledi ama deden mani olmuştu. Şimdi ise seni kullanmayı düşünüyor. Hadi gidelim buradan!” Genç kız duydukları karşısında şaşkındı. Dedesi sayesinde yaşadığını biliyordu ama bu kadarını da tahmin edememişti. Kapıyı açmak üzere olan kadın kapının tıklatılması ile korkuyla kızına baktı. Geç kalmıştı. Kızını kaçırmak için geç kalmıştı. Hüzün annesinin ıslak yanaklarına bakarken hala şaşkındı. Tekrar yumruklanan kapıya döndüğünde annesinin kolunu tutarak onu yandaki ek odaya sokup “Ne olursa olsun, sakın dışarıya çıkma,” dedi. Kadın kızına engel olmak istese de Hüzün onu odaya sokarak kapıyı kapatmıştı.

“Aç şu lanet kapıyı!” Babasının gür sesini duyunca derin bir nefes alan genç kız sakinleşerek kapıyı aralamıştı. Kapının açılması ile geriye doğru savrulan Hüzün babasının odanın ortasına kadar girmesini izlemişti.

“Seni buraya hangi rüzgar attı?” Ekrem Bey kızına dönüp baktığında ona baştan aşağıya küçümseyerek bakmıştı.

“Konuşmamız gerekiyor.”

“Bizim konuşacak bir şeyimiz yok.”

“Öyle mi dersin?” adam elinde ki telefonu kızına doğru uzatarak hafif gülümsemişti.

“İstersen bu kadar emin olma…” Hüzün eline aldığı telefona baktığında beyninden vurulmuşa dönmüştü. Ekranda görüntülü bir görüşme vardı. Sude’nin yanında bir adam vardı ve kendisine küçük kızın selam vermesini istiyordu. Üstelik Sude’nin üzerinde kırmızı noktalar üzerine doğrultulan silahın varlığını da gösteriyordu.

“Sude, canım senin orada ne işin var.”

“Hüzün abla, bu amcalar seninle konuşmamı istedi.” Sude neşeli bir şekilde konuşurken Hüzün öfkeyle babasına dönmüştü.

“Senin derdin ne? Bu kadar aptal olamazsın değil mi? Sude’ye bir şey olursa Erem seni öldürür. Erem’den önce Orhan amca seni mahveder.”

“Ona bir şey olmaması senin elinde.”

“Ne istiyorsun? Şirketi istiyorsan çok geç. Tüm hisselerimi devrettim.” Ekrem duyduğu şeyle çılgına dönmüştü.

“Ne yaptım dedin?”

“Hisselerimi Erem’e verdim. Benden alabileceğin bir şey yok yani.” Adam öfkeyle genç kızın yüzüne sert bir tokat atarken Hüzün alaycı bir şekilde babasına gülümsemişti.

“İstediğini alamayacaksın Ekrem Bey.”

“Bunun hesabını vereceksin. Ama önce sana söyleyeceğimi yapacaksın. Tabi çocuğa bir şey olmasını istemiyorsan.” Hüzün babasının sözlerindeki ciddiyet karşısında ürpermişti.

“Yapmazsam ne yapacaksın? Yoksa amcam gibi onu da mı öldüreceksin?”

“Demek öğrendin.”

“Sadece ben değil, Erem ve Orhan amca da biliyor. Sonun yakın, vazgeç artık pis işlerden.”

“O ikisini öldürmek için iyi bir sebep daha verdiğin için teşekkürler kızım.” Adam cebinden çıkardığı resmi genç kıza uzatırken gülümsüyordu. Hüzün istem dışı kendisine uzatılan resmi alırken kaşlarını çatmıştı.

“Kim bu?”

“Evleneceğin adam.” Hüzün babasının cevabı karşısında donup kalmıştı. Adam kızının etrafına dönmeye başladığında bir elini çenesine koyarak küçümseyici bir şekilde konuşmaya başlamıştı.

“Adı Koray, babası ile iş yapacağız. Adam iş birliği karşılığında oğluna seni istedi.” Hüzün elinde ki resme dikkatle bakarken kendisine tanıdık gelen yüzü hatırlamaya çalışıyordu. Kim olduğunu bir türlü hatırlayamazken dişlerini sıkmaya başlamıştı.

“Evlenmezsem!”

“Sen bilirsin…” Eline aldığı telefonu kıza döndürerek adamına konuşmuştu.

“Kızı götürün, ne yapacağınızı biliyorsunuz.”

“Hayır!” Hüzün ileri atılırken Ekrem Bey acımasızca kızına bakıyordu.

“Yapma, kısa bir süre düşünmeme izin ver.” Ekrem gözlerini kısarak kızını süzerken telefonu kapatarak kapıya yönelmişti. Hüzün güçlü durmak için elinden geleni yaparken babasının kapıdan çıkmadan önce son sözlerini işitmişti.

“İki gün sonra aile yemeğine geldin geldin, gelmedin kız ölür!” Hüzün kapı kapanana kadar olduğu yerde donup kalmıştı. Sude’ye nasıl ulaştıklarını anlamamıştı. Orhan amcası nasıl dikkatsiz davranırdı. Öfkeyle telefonunu eline alırken odadan çıkan annesi ile göz göze gelmişti. kadın ıslak gözlerini kızına dikerek konuştu.

“Yapma, hayatını karartma.”

“Duymadın mı, Sude’yi öldürecek.”

“Ne yapacağı umurumda değil, o adamı tanıyorum. Adam psikopat olduğunu söylüyorlar.  Oğlunun da ondan farkı yoktur.” Hüzün annesinin sözleri ile ürperirken içinden babasına söyleniyordu. Telefon çalıyor ama açılmıyordu. Cevap alamadıkça genç kız gerilirken annesi yanına gelerek telefonu kızının elinden aldı.

“Kızım yapma, git buradan.”

“Bunu benden nasıl istersin. Sude…”

“Sude, Sude, Sude yeter artık. Kendini düşün, anlamıyor musun hayatın mahvolacak.”

“Anne, bir kardeşim öldü, diğerinin ölmesine izin veremem.” Kadın hıçkırarak ağlarken Hüzün annesini sakinleştirmeye çalışıyordu. İlk kez onu bu kadar perişan görürken, dünya yansa umursamayan annesi onun için gözyaşı döküyordu. Kadını oturtarak eline bir bardak su veren genç kız derin bir iç çekmişti.

“Ağlama artık, merak etme başımın çaresine bakabilirim.” Kadın kızının elini yakalayarak sıkmıştı.

“Biliyorum, sana annelik yapamadım, izin ver bu kez sana yardım edeyim.”

“Bu işe karışmamalısın. Babam öğrenirse seni rahat bırakmaz.”

“Umurumda değil, yıllarca babana olan nefretimi senden çıkardım. İzin ver sana yardım edeyim.”

“Bana yardım etmek istiyorsan bu işten uzak dur anne. Babamın sonu belli, yakında hapse girecek. Sen bu işe karışırsan…”

“Hapis mi?” Hüzün annesinin dehşete düşen yüzüne alaycı bir şekilde bakmıştı.

“Ne bekliyordun anne? Babam amca mı ve yengemi öldürttü. Kim bilir kaç kişiyi daha… Üstelik şirkette yasa dışı işler yapıyor. Geçen gün suçu bana atmaya çalışarak hapse girmem için uğraştı.” Kadın hayretle ağzını kapatırken endişeyle ayağa kalkmıştı.

“Bunu yapmış olamaz.”

“Neden şaşırıyorsun ki? Onun yapacaklarının sınırı yok.”

“Öyle bile olsa evlenmemelisin.” Hüzün bir yandan annesi ile konuşurken diğer yandan da Erem ile Orhan’a ulaşmaya çalışıyordu. Genç kız cevap alamadıkça korkusu artıyordu. Daha fazla dayanamayarak çantasını eline alıp kapıya yönelmişti.

“Nereye gidiyorsun?”

“Sude’nin iyi olduğundan emin olmalıyım. Sen neyle geldin?” Kadın kızına bakarken Hüzün sözlerinin saçmalığını fark ederek susmuştu.

“Taksiye bindim.”

“Ne yaptın?”

“Taksiye bindim. Şoför buraya geldiğimi babana yetiştirirdi.” Hüzün başını sallarken annesiyle otelden ayrılmıştı. Kadını eve yakın bir yerde bırakırken direksiyonu büyük eve doğru kırmıştı.


Orhan bahçe kapısından içeriye girerken dikkatini çeken sessizlikle duraksamıştı. Sessizlik hiç normal değildi. Hızla eve doğru ilerlerken bir yandan da etrafı kollamaya çalışıyordu.

“Özlem, Sude!” genç adam evin içine girerken karısı ve yeğenine seslenmeye başlamıştı. Cevap alamadıkça gerilen Orhan evin bütün odalarını dolaşmış ama kimseyi bulamamıştı.

“Özlem, Sude!” Orhan cevap alamadıkça delirmenin eşiğine gelmişti. Bahçeye çıkarak etrafa bakınırken bahçe kapısından içeriye giren arabayla hızla arkasına dönmüştü.

Hüzün, Orhan’ın endişeli halini görünce hızla arabasından inerek adamın yanına geldi.

“Amca, Sude nerede?”

“Bilmiyorum, eve geldiğimde kimse yoktu!” Hüzün adamın sözleri ile gerilmişti. Orhan genç kızın değişen ifadesinden şüphe ederek sormuştu.

“Ne oldu?” Hüzün sessiz kalırken Orhan gergin bir şekilde yeniden sormuştu. “Sana ne olduğunu sordum?” dedi.

“Babam bu gün otele geldi. Adamlarından biri Sude’nin yanındaydı.”

“Ne? Bana niye haber vermedin?”

“Seni aradım, Erem’i aradım ama açmadınız telefonlarınızı. Sude onun elinde olabilir.”

“Onu öldüreceğim!” Orhan öfkeli bir şekilde arabasına doğru ilerlerken kapıdan içeriye giren ikiliyi görünce derin bir iç çekmişti.

“Özlem!” Arabasının kapısını sert bir şekilde kapatarak Özlem’e doğru koşmuştu. Karısının kucağında ki küçük kızı kendi kollarına alırken bir yandan da diğer kolunu karısına sarmıştı.

“Çok şükür iyisin… Çok şükür!” Özlem acıyla inlerken Orhan geri çekilerek karısına bakmıştı.

“Ne oldu?” Orhan geri çekilerek acıyla yüzünü buruşturmuş karısına bakmıştı. Daha önce fark etmediği sargı ile duraksamıştı.

“Ne oldu sana?” Orhan karısının duraksaması ile bakışlarını Hüzün’e sarılan küçük kıza çevirmişti.

“Sonra anlatırım.”

“Ne demek sonra? Ne zaman oldu bu?”

“Sen hastaneye gittiğinde!” Orhan şaşkınlıkla karısına bakarken Özlem başını iki yana sallayarak kocasının duyacağı şekilde fısıldamıştı.

“Bunu da sonra konuşacağız.” Orhan karısının eve girişini endişeli bir şekilde izlerken Hüzün’ün kollarında olan yeğenini sararak eve doğru ilerlemeye başladı. Küçük kız etrafa bakınarak abisini ararken Orhan ve Hüzün onun davranışlarını izliyordu.

“Sude, amcacım…”

“Abim nerede amca?”

“Abin birazdan gelir hayatım. Söyle bakalım bu gün ne yaptınız?” Sude amcasının sözleriyle korkarak Hüzün’ün arkasına saklanırken Orhan şaşırmıştı.

“Hayatım, ne oldu?”

“Abim gelsin, ben abimi istiyorum. O da babamın gittiği yere gitti değil mi? Gelmeyecek değil mi?” Küçük kızın sözleri ikiliyi şaşırtırken Orhan saklanmaya çalışan yeğenini sıkıca kollarının arasına almıştı.

“Bunu sana kim söyledi Sude?”

“O amca dedi ki, ablam dediklerini yapmazsa abim de ben de babamın yanına gidecekmişiz. Amca, babamı görecek miyim?” Orhan duydukları karşısında kanı kaynayarak başına çıkmıştı. Dişlerini sıkarken öfkesini sakinleştirmeye çalışıyordu.

“Korkma canım, kimse ne sana ne de abine dokunamayacak. Korkma canım…” eve giren üçlü etrafa şüpheli gözlerle bakarken genç adam Sude’yi Hüzün’e bırakarak karısının yanına odasına çıkmıştı. Kapıdan içeriye girdiğinde Özlem omzundaki bandaja dikkat ederek üzerini değiştirmeye çalışıyordu. Yüzünü acıyla buruştururken Orhan ile göz göze gelmişti.

“Orhan?” adam hızla karısının yanına giderek giymeye çalıştığı gömleğini çıkararak omzunda ki sargıya bakmıştı.

“Ne kadar kötü?” Özlem kocasının sözlerine gülümseyerek ona bakmıştı. Asker olmak böyle bir şeydi işte. Hayatları her zaman pamuk ipliğine bağlıydı. Endişesini saklamak onlar için bir görevdi sanki.

“Merak etme, kemik iyi durumda. Birkaç haftaya iyileşir.”

“İlaç…” Özlem onun sorusu karşısında iyice keyiflenmişti. Tek kaşını kaldırarak kocasına bakarken Orhan derin bir nefes almıştı.

“Haklısın, saçma bir soruydu. Doktora ilaç sormak.” Özlem yatağın üzerine oturarak endişeli olan Orhan’ın elini tutup yanına oturtmuştu.

“Ne oldu?”

“Bu gün Sude’yi kaçırmaya çalıştılar. Küçük bir çatışma sadece.” Orhan başını sallarken Özlem başını kocasının göğsüne yaslayarak sormuştu.

“Yengen nasıl oldu?” Orhan hızla geri çekilerek karısına baktığında Özlem “Ne, neden öyle bakıyorsun?” diye sordu.

“Biliyor muydun?”

“Orhan, askeri hastanede yatıyor, sence kocamın hastasını bana bildirmezler mi? Durumu nasıl oldu?”

“Bu gün gözlerini açtı, ama hala tepki vermiyor.”

“Peki ne zaman söyleyeceksin?”

“Henüz değil, çocuklara bir yıkımı daha yaşatamam. Yengem biraz daha iyi olunca onlara söyleyeceğim. Çocuklar annelerini görecek.”

“En azından Erem bilmeli…” Orhan karısının sözlerini onaylasa da henüz ona da söyleyemezdi. Orhan karısının omzunu incelerken kapı ağzında kendilerine şok olmuş bir şekilde bakan kişiyi görünce duraksamıştı. 

Kendilerine şok olmuş bir şekilde bakan genç kız Orhan’ın hızla ayağa kalkmasına neden oldu.

“Sen ne zamandır oradasın?”

“Yeterince!” Özlem üzerini toparlarken genç kız hızla odaya girerek kapısını kapatmıştı.

“Sana kaç kez buraya gelmemeni söyledim?” Özlem kızını azarlarken Özge annesini duymuyordu bile. Hala yatakta oturan kadına yaklaşarak kendisinden saklamaya çalıştığı kolunu usulca açığa çıkarmıştı.

“Ne oldu?”

“Önemli bir şey değil.” Özlem kızının suskunluğu karşısında yutkunurken Orhan hala endişeli bir şekilde genç kıza bakıyordu. Bir tepki vermesini beklerken derin bir iç çekti.

“Özge?”

“Nasıl yaralandın?” Özge umursamazca Orhan’ı duymazdan gelirken genç adam kızı kolundan tutarak hızla kendisine çevirmişti.

“Bırak beni!” Orhan duyduğu sesle hızla Özge’nin kolunu bırakırken bir adım geri atmıştı. Az önce sakince duran genç kız öfkeyle karşısında ki ikiliye bakıyordu. Orhan ne diyeceğini bilemezken Özlem araya girmek için konuşmak istediğinde Özge onu durdurmuştu.

“Bana bunu neden yapıyorsunuz? Sürekli beni kendinizden uzak tutuyorsunuz. Şu haline bak! Vurulmuşsun ve ben gelmeseydim haberim bile olmayacaktı. Ne zaman küçük bir kız olmadığımı anlayacaksın? Beni daha fazla ne kadar dışlayacaksınız?”

“Kızım!”

“Kızım? Özlem Hanım kızım demeyi bilir miydi?” Özlem kulaklarına yankılanan sözlerle kanının çekildiğini hissetmişti.

“Özge ileri gidiyorsun!”

“Sen karışma, bu annemle aramızda olan mesele!” Özlem kızının her tepkisine daha da şaşırıyordu. Onu neyin bu kadar öfkelendirdiğini anlamaya çalışsa da Orhan’a karşı olan tutumu sinirlenmesine neden olmuştu.

“Orhan’la düzgün konuş.” Özge gülerek annesine bakmıştı. Gözleri dolu bir şekilde bakışlarını Orhan’a çevirdiğinde genç adam yutkunmadan edememişti. İlk kez o gözlerde yıllar önce kollarında şehit olan arkadaşını görmüştü. Bir adım daha geri atarken Özge kendini terkedilmiş gibi hissediyordu. Orhan bakışlarını kaçırıp Özlem’e çevirerek “Ben sana ilaç getireyim,” diyerek kapıya yöneldiğinde Özge’nin hıçkırıkları artmıştı. Orhan odadan çıkarken Özlem ağlayan kızına bakmaya devam ediyordu. Ağır bir şekilde yerinden doğrularak odanın ortasında durup kapıya ağlayarak bakan kızına yaklaştı. Sağlam kolunu kızının omuzuna atarak Özge’yi kendisine çekip sarıldığında genç kız daha da şiddetli ağlamaya başlamıştı.

“Ağlama artık, geçti. Sadece küçük bir yara!” Özge omzunu silkelerken Özlem derin bir iç çekti.

“Az önce yaptığın şeyde neydi öyle?” Özge başını küçük bir çocuk gibi annesinin göğsüne saklarken Özlem daha da sıkı sarmıştı kızını.

“Orhan ona karşı olan davranışını hak etmiyor, biliyorsun değil mi?” Özge yine başını sallarken Özlem kızını konuşturamayacağını düşünmeye başlamıştı.

“Yapma Özge, bunu yapma!”

“Ölebilirdin!”

“Bir gün öleceğiz Özge.”

“Vuruldun!”

“Doktorda olsam ben askerim kızım.” Özge hıçkırarak geri çekilirken annesinin gözlerine bakmaya başlamıştı.

“Ya seni kaybedersem, ya babamı yeniden kaybedersem?” Özge’nin derdini anlayan genç kadın hafif gülümsemişti.

“İkimize de bir şey olmayacak. Allah nasip ederse tabi olmayacak.” hafif gülümseyerek kızının yüzünü avuçlarını arasına alıp yanaklarını silmişti. İçi yanarken kızının hıçkırıklarının dinmesini bekliyordu. Başını iki yana sallayarak gülümsemeye çalışmış ama yüzünde eğrelti duran gülümseme kızının sorusu ile gerçek bir gülümsemeye dönmüştü.

“Orhan abi benimle konuşmayacak değil mi? Artık babam olmayı da kabul etmez!” Özlem kızının sözlerine gülümserken başını iki yana sallayarak yeniden ona sarılmıştı.

“Şu halinle hiç büyümeyen küçük bir çocuk gibi davranıyorsun, sonra da sana çocuk muamelesi yapıyoruz diye kızıyorsun. Orhan sen ne yaparsan yap senden vazgeçmez. Ama bu kez ileri gittin, çok üzüldü.” Özge yeniden ağlamaya başlayacağı sırada Özlem kızını uyarmıştı.

“Ama en çok seni ağlarken görürse üzülür.” Genç kadın kızıyla yatağa oturarak bir süre duvardaki resimlere bakmaya başlamıştı. Orhan ile evdeki hazır olan tek odada kalıyordu ve duvarlarda Erem’in annesinin el işlemesi olan pano duruyordu.

“Yengem gerçekten yaşıyor mu?” Özlem birden ürpererek kızına bakarken Özge annesinin tedirginliği karşısında gözlerini ona dikmişti. “Erem bilmiyor değil mi?” Özlem başını sallarken Özge duraksamıştı.

“Bu haksızlık! Annesinin yaşadığını bilmeye hakkı var.”

“Sen bu işe karışma Özge, Orhan zamanı geldiğinde söyleyecek.”

“Zamanı ne zaman gelecek anne, Erem ailesini öldürdüğü için amcasına kin güdüyor. Olan ise şu aşağıda ki kızla ona oluyor.” Özlem kızının yine dik başlılık yapmaya başladığını görünce gözlerini kızına sabitledi.

“Bu işe karışma Özge, bak kadın hastanede komadaydı. Yaşayıp yaşamayacağı belli değildi. Daha bu gün bir tepki vermiş. Öldü bilinen kadının yaşadığını o adam öğrenirse tekrar deneyecektir. Zeynep Hanım biraz kendine gelsin Erem’e de Sude’ye de söyleyecek. Bu yüzden sen bu işten uzak dur. Büyük acılar çekmiş o kadın için…” Özge annesini dinledikçe hak verse de iki çocuğa yapılan haksızlığa anlam veremiyordu. Öz babası yaşasaydı belki de onu görmek isteyecekti. Orhan aklına gelince düşüncelerinden utanmıştı. Öz babası da olsa hiçbir adamı Orhan’ın yerine koyamayacağını biliyordu. Yerinden doğrularak hızla kapıya yönelmişti. Özlem endişeli bir şekilde kızını takip ederken onu durdurmak istemiş ama başaramamıştı. Evin her bir tarafını arayan genç kız bahçede düşünceli bir şekilde oturan Orhan’ı görünce yeniden ağlamaya başlamıştı. Adam sanki tüm dertler omzuna yüklenmiş gibi duruyordu. Yavaş adımlarla adamın arkasına kadar gelmişti. Normalde varlığını hemen hisseden adam onu fark etmemişti.

“Babacım?” Orhan duyduğu sesle hızla arkasını dönerken Özge ağlayarak adama bakıyordu. Özlem ikiliyi uzaktan izlerken sessiz kalmayı tercih etmişti. Orhan tedirgin bir şekilde genç kıza yaklaşırken arkada kendisine bakan karısı ile göz göze gelince duraksamıştı. Kadının omuz silkerek gülümsemesi ile yeniden genç kıza dönen adam kollarını açınca Özge hızla adamın kollarına atılmıştı.

“Özür dilerim babacım. Ben…” Orhan kızına sıkıca sarılırken rahat bir nefes almıştı. İçi rahat bir şekilde karısına döndüğünde Özlem onlara doğru ilerlemişti. Orhan iki kadını da kollarında sararken yeniden şükretmişti. Özlem acı içinde geri çekilirken eve gelen Erem hızla onların yanına gelmişti.

“Özlem abla, ne oldu sana?”

“Önemli bir şey değil.” Amcasına bakan Erem onunda cevap vermeyeceğini anladığında bu kez Özge’ye dönmüştü.

“Özge, ne oluyor?”

“İnan bende bilmiyorum, yeni geldim bende.” Erem sıkıntıyla ikiliye bakışlarını gezdirirken dişlerini sıkmaya başlamıştı.

“Bu işte amcamın parmağı var mı?” Özlem bakışlarını kaçırırken Erem hızla amcasına dönmüştü.

“Sude nerede?”

“Odasında, Hüzün’le oynuyor.”

“Hüzün burada mı?” Özlem başını sallarken aklı zehir gibi çalışan genç adam hızla eve yönelmişti.

Hüzün yatağına uzanmış bir şekilde küçük kıza sarılırken aklı gün içinde olanlardaydı. Babasının şakası yoktu. Derin bir çekerek küçük kızı daha sıkı sarmıştı. Kollarında uyuyan Sude’nin başına dudaklarını kondurarak “Sana dokunmasına izin vermeyeceğim,” dediğinde kendisini izleyen gözlerden habersizdi. Erem askerliğin verdiği eğitimle sessizce ikiliyi izlerken fısıltı ile konuşan genç kızı dinliyordu. Elleri iki yanında yumruk olurken arkasını dönerek geldiği sessizlikle odadan çıkıp amcasının yanına gitti.

“Sizi dinliyorum.”

“Anlatacak bir şey yok Erem!”

“Olduğunu biliyorsun amca. Özlem abla nasıl vuruldu?” Özlem bakışlarını kaçırırken Orhan derin bir nefes almıştı.

“Vurulduğunu nereden çıkardın? Basit bir yara.”

“Amca, karşında küçük çocuk yok. Nasıl olduğunu anlatmazsanız öğrenebileceğimi biliyorsun.” Erem dikkatle ikiliye bakarken Özge de merakla cevabı bekliyordu.

“Bir operasyon oldu.”

“Operasyon? Benden habersiz!” Erem imalı bir şekilde ikiliye bakarken sıkıntıyla yüzünü sıvazlamıştı.

“Bana yalan söylemeyi bırakın amca, Özlem abla ne olduğunu anlatmazsan bir daha yüzünüze bakmam. Bu işin şakası yok biliyorsunuz.”

“Tamam, sakin ol.” Özlem derin bir iç çekerek konuşmaya başladı.

“Bu bahçede oynarken Sude ile bir adamın konuştuğunu görünce kim olduğunu sormak istedim. Sude adamın elini tutarak bahçeden çıkınca peşlerine takılıp nereye gittiklerini öğrenmeye çalıştım. Küçük bir kovalamacadan sonrası…” omzunu işaret ederek “… sonuç,” dediğinde Erem öfkeyle yerinden kalkmıştı.

“Sen neredeydin amca?”

“Askeriyeden çağırdılar.” Orhan kısa bir cevap verirken Özge ikilinin Erem’e anlattıklarını yorum yapmadan dinliyordu. Annesine daha da sokularak kadının varlığını hissederken Erem “Yarın gidiyorsunuz!” diye buyurmuştu.

“Olmaz, Ekrem iyice çıldırmış durumda. Özellikle şirket hisselerinden sonra…”

“Biliyorum, artık uzatmayacağım. Elimde yeterince delil var, yakında hapse girecek.”

“Madem delilin var, neden bu kadar zorluyorsun?” Erem sessizce amcasına bakarken Orhan’ın ısrarcı bakışları karşısında cevap vermek zorunda kalmıştı.

“Korkmasını istiyorum… Anne ve babam gibi korkudan titremesini istiyorum. Zaman uzadıkça ailemin yaşadığı korkuyu iliklerine kadar hissetmesini istiyorum. Annemin korkudan nasıl ağladığını, bize bir şey olacak diye nasıl babama yalvardığını bilmiyorsunuz. Onunda yalvarmasını istiyorum.” Erem’in sözleri Özlem ile Özge’nin duygulanmasını sağlarken Orhan kaşlarını çatarak yeğenine bakmıştı.

“Bu zamana kadar  babamı tanıyamamışsın demek ki!” Hüzün duydukları karşısında dişlerini sıkmıştı. Grup genç kıza bakarken Hüzün’ün tek odak noktası Erem’in gözleri olmuştu.

“Sen Ekrem beyi hiç tanımamışsın. O korkmaz, bir şekilde işin içinden sıyrılmayı başarır. Yani boş yere bekliyorsun.” Hüzün üzgün bir şekilde ardına dönerek dış kapıya yöneldiğinde Erem’in sözleri ile duraksamıştı.

“Senden ne istedi?” Hüzün duraksarken Erem devam etmişti. “Bu gün olanlar, Sude… Senden ne istedi de bu kadar çabuk bıraktı kardeşimi!” Özlem ve Orhan şaşkın bir şekilde Erem’e bakarken Hüzün derin bir iç çekerek kapıda doğru ilerlemeye devam etmişti.

“Sana bir soru sordum Hüzün, baban senden ne istedi?” Erem’in sesi yüksek ve bir o kadar sert çıkarken genç kız olduğu yerde kalmıştı. Birkaç saniye cesaret toplamak için bekledikten sonra arkasına dönerek parlak gözlerini genç adamın gözlerine dikmişti. İçleri dolu dolu olsa da akıtmamak için direniyordu.

“Önemli bir şey istemedi.” Erem ona inanmayarak bakarken Hüzün odada olan diğer kişilere dönmüştü.

“Bu gün olanlardan sonra Sude’nin burada kalması tehlikeli olabilir. Lütfen geri dönün!” Orhan genç kızın sesinde ki tınıdan şüphelenerek öne çıkarken Hüzün başını iki yana sallayarak “Benim gitmem gerek, iyi geceler!” dedi. Kapıdan çıkıp giderken Erem hala kapalı olan kapıya bakıyordu. Orhan hızla genç kızın peşinden giderken Erem dişlerini sıkarak bir zamanlar babasının kullandığı çalışma odasına giderek telefonuna sarılmıştı.

“Hüzün.” Orhan koşarak arabaya binen kızın kolunu yakalamıştı. Genç kız yanağında ki ıslaklığı hızla silerek adama döndü.

“Şimdi değil amca, sonra konuşalım.”

“Sonra çok geç olmayacak değil mi Hüzün?” Hüzün hafif gülümseyerek başını sallamıştı.

“Bu kez olmayacak, ne olursa olsun olmayacak amca.” Genç kız arabaya binerek oradan ayrılırken Orhan eve dönerek Erem’in karşısında dikilmişti. Yeğeninin yaralı aslan gibi odada dolanıp durduğunu görünce kısa bir süre sakinleşmesini bekledi.

“Daha ne kadar bekleyeceksin? Az önce bu kapıdan çıkıp giden kızı daha ne kadar üzeceksin?”

“Onu ben üzmüyorum.” Orhan tek kaşını kaldırarak genç adama bakarken Erem bakışlarını kaçırmıştı.

“O kız kendisini hiçbir yere sığdıramıyor. Sürekli dışlanıyor ama sen… sen bunu göremeyecek kadar körsün. Onu kaybedeceksin.” Erem dişlerini sıkarken Orhan sözlerine devam etmişti. “Onu kaybedeceksin ve bunun nasıl olduğunu anlamayacaksın bile.”

“Amca, yapma…”

“Asıl sen yapma. Biliyorum, aileni kaybettin ama hiç düşündün mü geride kalanlar için ne yaptığını. Sude senden ayrı yaşıyor. Hüzün ayrı yaşıyor ve sen hala kedi fare oyunu oynuyorsun. Artık oyununa son ver. O adam korkmaz. Çünkü kaybedecek değerli bir şeyi yok.”

“Hayır var, para… Ekrem parası olmadan yaşayamaz.” Orhan başını iki yana sallayarak kapıdan çıkmadan son kez konuşmuştu.

“Yarın seni bir yere götüreceğim, eminim yarından sonra fikrin değişecektir.”

****

Umarım bölümü beğenmişsinizdir. Kitaplar hakkında güncel bilgiler aşağıdaki instagram hesabında bulabilirsiniz. 

@mermarid.yy


14250cookie-checkİntikam 29. Bölüm

Bir yorum

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir