İntikam 30. Bölüm


Keyifli Okumalar!!

****

Genç adam uzun koridorda ilerlerken hala neden buraya geldiklerini anlamaya çalışıyordu. Amcası dün gece son sözünü söyleyip odasına çekildiğinden beri gözüne uyku girmemişti. Şimdi ise yol boyunca sormasına rağmen nereye gittiklerini söylemediği gibi neden askeri hastaneye geldiklerini de söylemiyordu.

“Amca neden buradayız?”

“Biraz sabret!” Orhan yeğeninin yol boyu sorgulamasını sabote etse de artık söylemesi gerektiğini biliyordu. Derin bir nefes alarak yeğenine döndüğünde Erem’in duraksamasına neden oldu.

“Amca?”

“Bunu sana daha önce söylemek isterdim ama ikinci kez aynı yıkımı yaşamanı istemedim. Umut yok diye söylense de ben umutsuzluk nedir bilmem. Şimdi…” Orhan susarak geldikleri odanın kapısını gösterip Erem’e bakmıştı.

“Bu kapıdan içeriye girdiğinde sakin olmanı istiyorum, sakin olacaksın ve dışarıya çıktığımızda bana istediğini söyleyeceksin.”

“Amca beni korkutuyorsun? Birine bir şey mi oldu?” Erem korkuyla Orhan’a bakarken Orhan onun korku dolu bakışları arasında kapıyı açarak içeri girmesini istemişti. Hastanenin diğer bölümlerine nazaran burası daha fazla ilaç kokuyordu. Yanına yaklaşan doktoru gören Orhan endişeliydi ama endişesi doğruyu yapıp yapmadığından kaynaklanıyordu. Yengesi gözlerini açsa da hala tam olarak tehlikeyi atlatamamıştı.

“Orhan komutanım?” doktor ikilinin yanına geldiğinde Erem’e bakarak duraksamıştı.

“Onu görmesini istiyorum, bir sakıncası var mı?” Doktor kısa bir an sessiz kalsa da hemşireyi çağırarak Erem’in hazırlanmasına yardım etmesini istemişti. Erem şaşkındı, hala neden burada olduklarını anlamaya çalışıyordu. Erem sterilize kıyafetle yanlarına geldiğinde doktor onu durdurarak konuşmuştu.

“Ne olursa olsun ona yaklaşmamalısınız. Şuanda nefes alışınızdan bile etkilenebilir. Bedenindeki komplimanlar hala tam olarak iyileşmedi. Aslında izin vermemeliydik bu duruma.” Orhan araya girerek doktora “Bu durum tehlikeli ise uzaktan görsün!” dediğinde doktor ne yapacağını şaşırmıştı. Onları takip eden Özlem uzaktan ikiliyi izlerken bir doktor olarak araya girdi.

“Uzaktan bakmasında yarar var, Erem göreceği kişi ile kendisine hakim olamayabilir. Ayrıca hastayı da heyecanlandırmamalıyız.” Erem anlamadığı konuşma karşısında sinirlenmeye başlamıştı.

“Biri artık ne olduğunu söyleyecek mi?” dediğinde Orhan yeğeninin omuzlarını tutarak kendisine bakmasını sağladı.

“Erem, sen bana kardeşimin emanetisin. Bunca yıl sizin için elimden geleni yapmaya çalıştım. Sizi ve onu korumak için elimden geleni yaptım. Şimdi içerde yatanı gördüğünde sakin olmanı ve beni azda olsa anlamanı diliyorum.”

“Amca?” Erem yutkunarak amcasına bakarken Orhan doktorun girdiği odanın kapısını kapatarak bir süredir önünde durdukları camın jaluzilerini açmıştı. Erem ağır bir şekilde arkasını dönüp camdan içeriye baktığında donup kalmıştı. Orhan yeğeninden bir tepki bekliyor ama saniyeler geçtikçe gelmeyen tepki endişelenmesine neden oluyordu.

“Erem?” genç adam omzunu sıkan elin varlığı ile girdiği şoktan çıkarken ağır bir şekilde başını iki yana sallamıştı.

“Anne!” sesi boğazını yakacak kadar sert, bir o kadar da fısıltı ile çıkarken nefesi tıkanmış, yutkundukça boğazına takılı kalmıştı.

“Amca!” Orhan sendeleyen yeğenini kollarının altından tutarken Erem hala hayal gördüğünü düşünüyordu.

“Erem, sakin olmaya çalış…” Erem bir elini güçlükle kaldırarak camdan görünen annesini gösterirken yanağından aşağıya akan sicim gibi gözyaşları ile amcasına bakmıştı.

“Amca, hayal değil mi? Orada yatan annem olamaz değil mi?” Erem ne düşüneceğini, ne hissedeceğini bilmiyordu. Tek düşünebildiği bir rüyada olduğuydu.

“Erem, yapma… Biliyorum zor…”

“Zor mu? Bu imkansız gibi, mucize gibi. Annem hayatta…” Erem sözlerini fark edince hızla amcasına dönmüştü. Elleri yumruk olmuş bir şekilde amcasının göğsünde sekerken Orhan aldığı darbelerle yerinde kalmaya çalışıyordu.

“Bunca yıl, neden? Öldü dediniz… Ben…” Erem ellerini göstererek amcasına bakmıştı. “Ben bu ellerle onun toprağını kazımaya çalıştım, bir şey söylemedin. Neden? Ya Sude… Sude’ye de mi acımadın?”

“Erem, annen daha iki gün önce gözlerini açtı. Ölüden bir farkı yoktu. Yaşadığını bilseydiler yeniden deneyeceklerdi.” Erem amcasının sözlerine hak verse de içindeki acı geçmiyordu. Dizlerinin üzerine çökerek bağıra bağıra ağlamak istiyor ama annesi sesini duyar diye yapamıyordu. İçi ferahlamıştı. Gözleri kapalı kadının kıpırdayan kirpikleri araladığında tam karşıda ki cama takılı kalan bakışlarını fark etmeyen grup ağlaşmasına devam ediyordu. Erem yerden amcası ve yengesine bakarken annesinin gözlerini araladığının farkında bile değildi.

“Özlem abla?”

“Erem, annenin yaşayıp yaşamayacağı belli değildi. Bu yüzden kendisine gelene kadar size söyleyemedik.”

“Nasıl?” Orhan çaresiz yeğeninin yanına çökerek ona sarılmıştı.

“Kemeri takılı değildi, kazayla arabadan dışarıya fırlamış. Ama sert düştüğü için durumu ciddiydi.”

“Peki babam?” Erem umutla amcasına bakarken Orhan başını iki yana sallayarak ona cevap vermişti.

“O şanslı değildi. Çarpma ile kaza yerinde ölmüştü.” Erem hıçkırarak ağlarken birden gülmeye başlamıştı.

“Annem hayatta… Annem yaşıyor. Bunca yıl dayandı, bundan sonra da dayanacak. Ona ihtiyacımızın olduğunu biliyor.” Erem amcasına sıkıca sarılırken ikili ayağa kalkmıştı. Erem yeniden annesine baktığında karşılaştığı gözlerle yüzündeki gülümseme daha da büyümüştü. Bir eli camda “Anne!” diye fısıldarken onu duymuş gibi kadının gözleri oğluyla birleşmişti.

Zeynep Hanım sis perdesi ardında sürekli gözlerini açıp kapatıyor ama nerede olduğunu idrak edemiyordu. Kulaklarına yankılanan sesler onu korkutsa da kısa bir an yeniden uykuya dalıyordu. Güçlükle gözlerini araladığında gözleri cam arkasında kendisine bakan tanıdık gözleri görünce heyecanlanmıştı. Gözler tanıdık olsa da gözlerin sahibi onun hatırladığı kişiye benzemiyordu. Yüzünde hafif kirli sakal, gözleri ıslak ve hüzünlü bir gülümseme ile kendisine bakıyordu.

“Erem!” Zeynep Hanım dudaklarını kıpırdatmış olsa da sesi dışarıya çıkmamıştı. Üzerine bağlı olan makinelerin sesi yükselince Erem endişe ile cama yapışmış annesine bağırıyordu. Doktorlar durumu kontrol altına almaya çalışırken Orhan da yeğenini sakinleştirmeye çalışıyordu.

“Amca,”

“Sakin ol Erem, sakin ol. Annen seni böyle görünce daha da heyecanlanıyor.”

“Amca dayanamam, bir kez daha dayanamam.”

“Tamam sakinleş…” Orhan odanın kapısının açılması ile hızla yerinden doğrulmuştu. Özlem gülümseyerek kocasına bakarken Erem hızla atılarak Özlem’in önüne dikilmişti.

“Özlem abla, annem nasıl?” genç kadın derin bir nefes alarak konuşmuştu.

“Merak etme, heyecanlandı ama durumu iyi. Hatta doktoru heyecanlanmasının onun durumunda bir hasta için ilk kez sonuç verdiğini söyledi. Beyinde bir sıkıntı yok, seni tanımış. Ama yıllar geçtiği için senin bu halin…” Özlem genç adamın dış görünüşünü kastederek devam etmişti. “Bu halini yadırgamış olabilir,” dedi.

Erem rahat bir nefes alarak yeniden camdan içeriye baktığında gözünden aşağıya akan yaşın farkında değildi. Tek hissettiği katıksız mutluluktu. Gözleri kapalı olan annesine bakarken şükrediyordu.

“Gitmemiz gerekiyor, burada uzun süre kaldık.” Erem ne kadar kalmak istese de amcasına hak vermek zorundaydı. Başını sallarken doktorla son durum hakkında konuşarak hastaneden ayrılmışlardı.

“Sude çok mutlu olacak.”

“Şimdi değil Erem, şimdi olmaz.”

“Ama amca…”

“Biliyorum, bu senin için büyük şok oldu, mutlusun ama Sude daha çok küçük. Ağzından kaçıracağı bir söz annenin hayatını riske sokar. Zaten sizin için endişeliyim.” Erem amcasının karşısına dikelerek dikkatle ona bakmıştı. Orhan ne söyleyeceğini beklerken hızla boynuna sarılan kolların varlığı ile şaşırmıştı. “Çok teşekkür ederim amca, bu yaptığını asla unutmayacağım. Benim için ne kadar önemli olduğunu asla bilemezsin.”

“Hadi gidelim artık, Sude’yi Özge ile bıraktım.” Erem dün olanlardan sonra kardeşinin tehlikede olduğunu biliyordu. Arabaya binen üçlü hızla eve doğru ilerlerken Orhan’ın aklı hala Hüzün’de kalmıştı. Sıkıntıyla iç çekerken onun sıkıntısını fark eden Özlem elini genç adamın vitesteki elinin üzerine bırakarak “Endişelenme artık,” dediğinde Orhan karısına kısa bir bakış attıktan sonra hala yüzünde gülümseme olan arkada oturan yeğenine bakmıştı.

“Hüzün’ü düşünüyordum, Ekrem onu rahat bırakmayacak.” Erem genç kızın adını duyunca dikkat kesilmişti.

“Sence ondan ne istedi?”

“Sence?” Erem birkaç gün önce kendisine davetiye getiren adamı hatırlayınca ürpermişti. Dişlerini sıkarken elleri istemsiz şekilde yumruk olarak arabanın kapısına sert bir şekilde vurmuştu. Ani gelen tepki ile ürken genç kadın geriye bakarak Erem’le göz göze gelmişti.

“Biraz sakinleş.”

“O adamı öldürürüm.” Erem dişlerinin arasından konuşurken Orhan tek kaşını kaldırarak alaycı bir şekilde gülümsemişti.

“Hiç bir şey yapamazsın. Ekrem onun babası, ayrıca Hüzün kendi kararlarını verecek yaşta.”

“Öyle bir şey yok. Hüzün evlenmeyecek!”

“Öyle mi? Buna sen mi karar veriyorsun?”

“Amca!” genç adamın öfkeli çıkan sesi ile Orhan kahkaha atmıştı. Erem daha da sinirlenerek amcasına bakmıştı.

“Kenara çek amca, biraz yürüyeceğim.” Orhan onun lafını ikiletmeden arabayı kenara çekerken alaycı bir şekilde konuştu.

“Arabamın masrafını karşılayacaksın.” Erem göçen arabanın kapısına bakarak hafif gülümsemişti.

“Faturayı gönderirsin.” Orhan arabanın kapısını sert bir şekilde kapatan yeğeninin arkasından söylenmeye başladığında Özlem kendini tutamayarak gülmeye başlamıştı.

“Ne gülüyorsun?”

“Çocuk gibisiniz.” Başını iki yana sallarken Orhan karısının elini tutup imalı bir ifade ile gülümsemişti.

“Çocuk dedin ya, ne aman Özge’ye kardeş yapıyoruz!” Özlem gelen soruyla nefesi boğazına kaçarak öksürmeye başladığında Orhan telaşla arabayı kenara çekerek karısına dönmüştü.

“Özlem?”

“İyiyim, sadece biran nefes alamadım.”

“Nefesini kesiyorum yani…”

***

Hüzün uyandığından beri saatler geçmesine rağmen yatağından çıkamamıştı. Aklı karman çorman düşüncelerle dolarken babasının sözleri kulaklarından yankılanıp duruyordu.

‘Bu akşam evleneceğin adamla tanışacaksın,’ demişti. Sıkıntıyla tek kolunu alnına koyarak tavanı izlemeye devam ederken çalan telefonuna bile cevap verecek hali yoktu. Uzun süre çalan telefona daha fazla kayıtsız kalamayarak yerinden doğrulup telefonuna uzanmıştı.

“Efendim?”

“Neredesin?” Kulaklarına yankılanan öfkeli sesle duraksayan genç kız, telefonun ekranına bakarak arayan kişiden emin olmaya çalışmıştı.

“Erem?”

“Sana nerede olduğunu sordum.” Hüzün yerinde iyice doğrularak telefona cevap verirken bir yandan da sakin kalmaya çalışıyordu.

“Neden beni arıyorsun? Şuanda oteldeyim, birazdan evimin son halini görmeye gideceğim.”

“Bekle beni geliyorum.” Hüzün telefonu kapatarak hazırlanmaya başladığında oda servisinden kahvaltı istemişti. Erem gelene kadar midesine birkaç lokma koysa iyi olacaktı. Uzun bir günün başlangıcını yapmak için enerji depolaması gerekiyordu.

Kapının ısrarla vurulmasıyla Erem’in geldiğini anlayan genç kız derin bir nefes alarak odanın kapısını aralamıştı.

“Neden kim olduğumu sormadan açtın?” Erem sinirliydi ve sinirini çıkaracak yer arıyordu.

“Neden sorayım, kimin geldiğini biliyordum.”

“Biliyormuş, bir daha sormadan kapıyı açma.”

“Erem, neden geldin?” Hüzün arkasını dönerek kahvaltısının başına geçerken başını genç adama kaldırarak “Bir şey ister misin?” diye sordu.

“Senden ne istedi?”

“Anlamadım?” Hüzün Erem’in neyi sorduğunu gayet iyi bilse de cevap vermekten kaçınıyordu. Erem eğilerek genç kızın oturduğu koltuğun koçanlarından tutarak yüzüne yaklaşmıştı. Hüzün yutkunarak genç adama bakarken Erem dişlerinin arasından sormuştu.

“Ekrem senden ne istedi?”

“Bir şey istemedi…”

“Bana yalan söyleme Hüzün?” diye öfkeyle genç kızın sözünü keserken sesi oldukça sert çıkmıştı. Hüzün daha fazla dayanamayarak Erem’i itip ayağa kalkmıştı.

“Neden bu kadar dert ediyorsun? Ne istediyse istedi…”

“Hüzün? Ekrem senden ne istedi?”

“Ekrem dediğin kişi benim babam!” Hüzün’ün sesi de en az Erem kadar sert çıkmıştı. Yatağın üzerinde ki çantasını alarak kapıya yönelirken “Ben çıkıyorum, geleceksen gel, gelmeyeceksen de kapıyı kapattığından emin ol.” Hüzün kapıdan çıkıp giderken Erem daha da öfkelenerek onun peşine takılmıştı.

“Hüzün?”

“Beni rahat bırak Erem, senin başka işin yok mu?” Erem adımlarını hızlandırarak genç kıza yetişirken otelin önünde duran araba dikkatini çekmişti. Takip ediliyordu…

Sessiz bir şekilde genç kızın kolunu tutarak onu kendi arabasına doğru yönlendirmişti.

“Sessiz ol ve benimle gel.” Erem’in şüpheli davranışları genç kızın dikkatinden kaçmazken ikili arabaya binerek yola çıkmıştı.

“Nereye gidiyoruz?” Hüzün arabanın kendi evine gitmediğini anlamıştı. Erem sürekli dikiz aynasından geriden gelen siyah camlı arabayı gözlemlerken onunla birlikte genç kızda aynaya bakmıştı.

“Takip ediliyoruz değil mi?”

“Evet, birazdan onu atlatırız.”

“Gerek yok, yolumuza devam edelim.” Hüzün’ün rahat hareketleri Erem’i iyice şüphelendirmişti. Hüzün sakindi… Fazla sakindi!

Araba bir süre ilerledikten sonra Hüzün’ün işyerinin önünde durmuştu. Genç kız kafasını eğerek işyerine bakarken Erem ondan önce arabadan inerek etrafı kolaçan edip kızın kapısını açmıştı.

“Eve gidecektim ben.”

“Burası senin için daha güvenli. Ben etrafa bakınacağım.” Hüzün istemeye istemeye içeriye geçerken çalışanlar ona temkinli bir şekilde selam veriyordu. Son olanlardan sonra genç kız çalışanların gözünü korkutmuştu. Yardımcısı olacak çalışanı çağırarak tüm personelin yarım saat içinde toplantı odasına gelmesini istemişti. Odasına girdiğinde ise kendisini bekleyen sürprizden habersizdi…

****

Normalde final yapacaktım ama bir kaç bölüm daha uzatmaya karar verdim. Umarım yorumlarınızla beni yalnız bırakmazsınız. Şimdiden teşekkür ederim…

14440cookie-checkİntikam 30. Bölüm

2 yorum

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir