İntikam 35. Bölüm


Merhaba arkadaşlar. Keyifli okumalar. Yorumlarınıza cevap veremesem de okuyorum. Yorumlar biraz olsun yazmaya teşvik ediyor. 

****

Genç adam aldığı haberden sonra bir türlü Hüzün ile konuşmayı başaramamıştı. Sanki köşe kapmaca oynuyorlardı. Bir yandan Ekrem’in hareketlerini takip ederken diğer yandan da genç kızın hazırlıklarını gözlemliyordu. Uzaktan onun başkasının yanında olduğunu görmek Erem’in canını yaksa da elinden bir şey gelmezdi. En azından şimdilik Erem sakin kalmalıydı. Sonunda beklediği an gelmişti. Hüzün’ün nişanına doğru yola koyulurken bir süre sonra tanıdık gelen yol genç adamın nefesini kesmişti. Gözünün önüne gelen görüntüler de nefesi daralırken, kulaklarına anne ve babasının çığlıkları yükseliyordu. Ailesi ile kaza yaptığı sapakta ilerlediğini fark ettiğinde çok geçti. Kulağına yankılanan telefon sesi ile kendine gelirken acele ile arayana cevap vermişti.

“Amca?””

“Erem neredesin?” Orhan’ın sesi endişeli geliyordu. Son anda kendisini arayan arkadaşından aldığı haberle hemen yeğenini aramıştı.

“Yoldayım amca, nişana gidiyorum.”

“Erem, Ekrem planı devreye soktuğunu söyledi!” Erem amcasının sözleri ile kısa bir duraksama yaşamıştı.

“Ne planı? Amca, ne yapacağını söyledi mi?” Orhan derin bir nefes alırken Erem görüyormuş gibi başını iki yana sallamıştı.

“Ne olduğunu söylemediler ama… Dikkatli ol Erem!” Erem arabanın hızlandığını fark edince gerilmişti. İçine düşen şüpheyle gaz pedalından ayağını yavaşça çekerken araba yavaşlamak yerine daha da hızlanmıştı. Frenlere asıldığında ise bir değişiklik olmadığını anladığında derin bir iç çekmişti. Amcası yine yapmıştı yapacağını…

“Ne planladığını sanırım biliyorum! Amca, frenler tutmuyor!” Erem sanki normal bir şey söylüyormuş gibi amcasına cevap verirken Orhan’ın endişeli sesi arabanın içinde yankılanmıştı.

“Neredesin?”

“Aynı yolda, babamın öldüğü yolda…” Erem aptallığına dişlerini sıkarken nasıl olmuştu da bu tuzağa düştüğünü anlamadığı için kendisine kızıyordu.

“Tam olarak neredesin Erem, hemen geliyorum.”

“Amca, olurda bir şey olursa, Sude ve Hüzün sana emanet.”

“Saçmalama Erem, hemen yola çıkıyorum. On dakikaya yanında olurum!” Erem amcasının sözleri karşısında hafif gülümsemişti. Anlaşılan amcasının planı vardı. Sakin olmaya çalışarak normalden daha hızlı giden arabanın hakimiyetini kaybetmemeye çalışıyordu. Şansına bulunduğu şeritte fazla araba yoktu. Telefonda amcasının konuşması ile daha da rahatlarken önündeki araçlara makas atarak ilerlemeye devam etti. İlerde gördüğü tabela ile yolun çift yöne döneceğini anladığında ise sıkıntıyla nefes verdi. ,

“Amca, yol çift yön oluyor.”

“Korkma oğlum, hemen arkandayım.” Erem aynadan arkasına bakarken Orhan onun ne yaptığını anlamış gibi gülümsemişti.

“Yukarıya bak!” tepesinde dönen helikopteri gören Erem iyice rahatlamıştı. Ama rahatlaması üzerine doğru gelen tırı görene kadar sürdüğünde Orhan’ın tiz sesini duydu.

“Erem, dikkat et!” genç adam Orhan’ın bağırmasıyla hızlı hareket ederken amcasına bir kez daha arabasını değiştirdiği için teşekkür etmişti. Her şey birkaç dakika içinde olmuştu. Erem arabasının üst kapağını açıp hareket edene kadar tır arabanın üzerinden geçerek geride hurda yığınını bırakmıştı.

***

Hüzün aldığı haberle deli gibi etrafa saldırırken hızla odasından çıkarak salonun kapısına doğru ilerliyordu. Başını iki yana sallayarak sürekli Erem’in ölmüş olamayacağını sayıklayıp durdu. Özge onun perişan halini gördükçe içi acısa da kendisi de ne olduğunu bilmediği için ona teselli edecek sözler söyleyemiyordu. Genç kızın telefonu çalınca hızla açtı.

“Anne, olanlar doğru mu?” Özlem kızını endişeli sesi karşısında yutkunmuştu.

“Orhan cevap vermiyor Özge, ama araba Erem’in.”

“Anne, Erem iyi de… Lütfen, babama ulaş ve iyi olup olmadığını öğren. Biz yola çıkıyoruz.”

“Özge, sizi olay yerine sokmazlar. Sakinleş ve eve git.”

“Anne sen ne dediğinin farkında mısın?”

“Kızım sana ne diyorsam onu yap. Ortalık iyice karıştı. Doğruysa Orhan’ı senden başka kimse sakinleştiremez.” Özge yanağından akan yaşa mani olamazken kendisine bakan Hüzün ile yutkunarak gözlerini kapatmıştı. Onun bu hareketi Hüzün’ün ortama yayılan “Erem!” çığlığı ile son bulmuştu.

“Hüzün, kızım kendine gel.”

“Anne, sonunda başardı. Babam Erem’i öldürdü!” genç kız kendisini izleyenlerden habersiz etrafa bağırarak konuşurken salondan çıkanlar şaşkınlıkla ona bakıyordu.

“Hüzün, kendine gel!” Ekrem milletin salon dışına toplanmış bir şekilde etrafa bakınarak konuşmasını görünce hızla onların arasına katılmıştı. Az önce aldığı haberle keyifliyken birden yakalarına yapışan ellerle duraksamıştı.

“Katil!” genç kız babasını görmesi ile hızla ona saldırmıştı.

“Katilsin sen… Önce kardeşimi, sonra amcamı şimdide Erem’i öldürdün! Katilsin!” herkes Hüzün’ün sözleri ile şaşkınlık nidaları çıkarırken Ekrem öfkelenerek genç kıza sert bir tokat atmıştı. Aldığı darbe ile yere düşen genç kız ateş saçan bakışlarını babasına çevirmişti.

“Katil! Bu yanına kalmayacak. Yemin olsun, babam olduğunu unutup seni ben mahvedeceğim.” Özge onu yerden kaldırarak Koray’ın yanlarına getirdiği arabaya bindirirken hala sayıklıyordu. Ellerini yukarıya doğru açmış sanki kan varmış gibi bakarken konuşmaya devam etti.

“Hepsi benim suçum. Benim yüzümden!” Özge bir bayılıp bir ayılan kızın sayıklamaları karşısında kendisini tutamıyordu. Hüzün’ün hali genç kıza dokunmuştu. Koray aynadan arka koltukta oturan iki kıza bakarken derin bir iç çekti.

“Haber var mı? Orhan komutan ne olduğunu bilir.”

“Babama ulaşamıyoruz. Bizi olay yerine götür.”

“Bu bence iyi fikir değil. İnternette arabanın ne halde olduğunu sende görmüşsündür. O arabadan sağ çıkmasına olanak yok.”

“Umurumda değil, ben oraya gitmek istiyorum.” Koray ona laf anlatamayacağını anladığında istediğini yaparak kazanın olduğu yere doğru yola çıktılar. Bir şey bulacaklarını sanmıyordu ama görmek istiyordu. Araba yarım saat sonra olay yerine geldiğinde ortalık fena karışık duruyordu. Trafik tek taraftan kapatılmış, korna sesleri ortamı inletiyordu. Bu durum genç kızın öfkesini daha da arttırmıştı. Arabadan inerek hızlı adımlarla diğer arabaların arasından geçerken Koray son anda arabasını uygun bir yere çekerek hızla genç kızın peşine takılmıştı. Hüzün hala baygın bir şekilde arabanın arka koltuğunda yatıyordu. Onun varlığını ikisi de unutmuştu.

Koray Özge’ye yetişebilmek için adımlarını hızlandırırken onun yolun ortasında donmuş bir şekilde kıpırdamadan nereye baktığını görmek için genç kızın yanına yaklaşmıştı. İleride sırtı kendisine dönük bir şekilde çökmüş, bir eli yüzünde siyah bir ceset torbasının başında bekleyen adamı tanıması için yüzünü görmesine gerek yoktu. Dudaklarının arasından çıkan ‘Komutanım’ sözleri genç kızın transtan çıkarmışçasına kendisine gelmesini sağladı.

“Baba!” Özge bağırarak Orhan’a doğru koşarken kendisine engel olmaya çalışan polislerin elinden kurtulmaya çalışıyordu. Orhan kulaklarına yankılanan sesle arkasını dönerken omuzları çökmüş, yıkılmış gözlerle kızına bakmıştı. Eliyle polislere çekilmelerini işaret ederken Özge koşarak babasına sarılmıştı.

“Baba?”

“Buraya gelmemeliydin!” Etrafta çekim yapmak için doluşan kameralara tedirgin bir şekilde bakarken Özge’nin yüzünü saklamak için hızla onu göğsüne saklamaya çalışmıştı.

“Buraya gelmemeliydin, nasıl böyle tedbirsiz davranırsın?” Özge babasını duymuyordu bile. Adamın kolunun arasından yerdeki siyah torbaya bakarken gözlerinden sicim gibi yaşlar akmaya başlamıştı.

“Erem?” Özge’nin ağzından çıkan fısıltı gibi isim başka bir haykırışla bölünmüştü.

“Erem!” Hüzün kendisine geldiğinde nerede olduğunu anlayarak hızla arabadan inip, kalabalığın arasına karışmıştı. Yerden kaldırılan torbayı görünce kendisinden geçercesine çığlık atmaya başlamıştı. Polislerin arasından sıyrılarak ambulansa koyulan ölü bedene ulaşmak için koşarken Orhan kolları arasındaki kızını Koray’ın göğsüne saklayarak “Onu sakla, görmesinler,” deyip hızla Hüzün’ü yakalamıştı. Orhan’ın kollarında çırpınarak ambulansa girmeye çalışan genç kız çıldırmış gibi davranıyordu.

“Bırak beni amca, bırak… Erem!” Ambulansın kapıları kapanarak hızla oradan uzaklaşırken Hüzün daha da agresif hareket ediyordu.

“Sakinleş Hüzün, yapacak bir şey yok.”

“Hayır… Hayır! Onu koruyacağını söylemiştin. Onu koruyacaktın!” Orhan göğsüne inen yumrukları hissetmiyordu bile. Hüzün’ün sözleri kalbine mızrak gibi delerken ne söyleyeceğini bilmiyordu. Kolları arasında baygınlık geçiren kızı son anda yere düşmekten kurtaran Orhan sağlık görevlilerini çağırmıştı. Hüzün başka bir ambulansa alınırken Orhan onu yalnız bırakmamak için ambulansa binerek oradan ayrılmıştı.

Koray göğsünde sakladığı genç kızı kalabalıktan uzaklaştırması gerektiğinin bilincinde hareket ederken kameralar sürekli onları çekmeye çalışıyordu.

“Koray Bey?”

“Sakın yerinden kıpırdama.” Koray usulca ceketini çıkararak Özge’nin başına atarken bir kolunu beline dolayarak onu iyice kendisine çekmişti.

“Sakin ol ve bana ayak uydur. Seni tanımamalılar.”

“Koray Bey, yanınızdaki bayanın Erem beyle nasıl bir bağlantısı var? Koray Bey bu akşam nişanınız olmayacak mıydı, neden buradasınız?” Özge o ana kadar neden saklanması gerektiğini anlayamamıştı. Erem… Erem ile bağlantısı ortaya çıkarsa sonraki hedef kendisi olacaktı. Yaptığı aptallığa kızarken bir yandan da Erem’i düşünüyordu. Babası bir ceset torbasının başında bekliyordu. Aklından kötü düşünceler geçirmek istemezken bir süre sonra düşünme yetisini kaybetmişti.

“Babamın beni bıraktığına inanamıyorum.” Özge söylenirken Koray onu daha sıkı sararak kameramanların arasından geçirerek güçlükle arabasına bindirmişti. Yüzü hala ceketin altında saklıydı. Arabayı çalıştırarak hızla oradan uzaklaştırırken Orhan komutanı arayarak ne yapması gerektiğini öğrenmeye çalıştı. Orhan kızını güvenli bir yere götürmesini isterken bir süre gözden uzak olmasını da söylemişti. Ertesi gün büyük bir olay patlak verecekti.

***

Evinin balkonunda oturmuş iki tepenin ardında alçalan güneşin kızıl parıltıları içini ısıtırken bedeni buz tutmuş bir şekilde elinde ki kahve kupasını sıkıca avucunun içine hapsetmişti. Gözleri uzak diyarlara konuk olurken nefes almakta zorlanıyordu. Kendini tecrit edilmiş gibi hissediyordu. Bu onun için zor değildi, yeter ki kaybolmak istesin. O kara hatıraların beynine yerleştiği günü unutmasına imkan yoktu. Derin bir nefes alarak buz gibi havanın ciğerlerini yakmasına izin verdi. Kazanın üzerinden tam bir ay geçmişti. Yaşayan ölü gibi sağa sola yalpalamıştı ilk günlerde. Sonra geride yapacak bir şey kalmadığını düşündüğü bir anda kendiyle dalga geçerek her şeyi ardına bırakarak kimseye haber vermeden ortadan kaybolmuştu. İçinde biraz Allah sevgisi olmasaydı ölmeyi bile düşünecek kıvama gelmişti. Ama Zeynep annesi ona canı verende alanda Allah’ın olduğunu iyice belletmişti. Allah kimseye taşıyamayacağı yükü vermez derdi. Kulağına yankılanan sözleri hala ona nefes aldırırken başını iki yana sallamıştı.

“Rabbim bana güç ver!” tüm teknolojiden uzak, ne telefon ne bilgisayar! Dışarıyla tüm bağı eski antenli radyoydu. Teknoloji uzamanı küçük bir radyo ile ajans dinleyerek zaman geçiriyordu.

“Keşke yanımda olsaydın!” akşam haberleri için bir saati daha vardı. Dışarıda müthiş bir kızıllık vardı. Gün boyu güneş olsa da Karadeniz’in değişken havasına güvenemezdi. Hava karardıkça bulutlar toplanmaya başlamıştı bile. Gece fırtına gelecekti anlaşılan. Pencereleri kontrol ederek ahşap kapakları kapatmaya başlamış, gaz lambasını yakmak için havanın iyice kararmasını bekliyordu. Aklı sürekli Erem’i kaybetmiş olduğu ile meşgulken ne yapacağını düşünüyordu. Babası olacak adam hala dışarıda serbest bir şekilde dolaşıyordu. Haberlerde hala kendisinden kayıp sosyete güzeli olarak bahsedilirken sürekli hayaller kuruyordu.

Bazen kalabalık fakir bir ailenin üyesi olduğunu bazen de köyde çalışan bir çiftçi olduğunu hayal ediyordu. Hayalleri sürekli değişse de değişmeyen tek şey ailenin reisi her zaman Erem oluyordu. Hayaller rüyaya dönerken, rüyalar kabuslarla son buluyordu. Hüzün içi yanarak gözyaşları içinde uyanıyordu.

Bir ay önce gözlerini hastanede açtığında etrafında kimse yoktu. Soğuk hastane odasında tek başına gözlerini aralamıştı. Kolundaki serumu çıkarıp hastane koridorunda morga doğru bilinçsiz bir şekilde ilerlerken ne görmeyi beklediğini bilmiyordu. O an düşündüğü tek şey ölü de olsa Erem’i son kez görmek ve inanmaktı. Morg görevlisi genç kızı gördüğünde önce şaşırmış, sonra yakınının ölmüş olabileceğini düşünerek ona yardımcı olmak istemişti. Sonunda kazada ölen kişinin adli tıp morgunda olduğunu öğrendiğinde ise son arzusunun da gerçekleşmeyeceğini anlamıştı.

‘Ölüsüne bile yaklaşamadım!’ diye düşündüğünü hatırlamıştı. O an ne yaptığını bilmeden kendisini hastaneden dışarıya atarak oradan uzaklaşmıştı. Aklı başına geldiğinde bu kez de acıdan nefes alamadığını hissetmeye başlamıştı. Bu şehir ondan her şeyini almıştı. Kalmak için hiçbir sebebi kalmamıştı. Her şeyi geride bırakarak kimseye haber vermeden şehri terk etmişti. Onun için önemli olan tek kişi kalmıştı, Sude. Ama onun karşısına nasıl çıkacağını bilmiyordu. Toparlanıp, Sude’yi yanına almayı planlıyordu. Hava iyice karardıktan sonra tek odalı evinin içine girerek kapatılacak tüm kapakları kapatıp sürgüsünü çekmişti. Gaz lambasını yakarak küçük yemek masasının üzerinde ki radyosunu açarak haberleri dinlemeye başlamıştı. Birçok kaza haberi, dış güçlerin askeri haberlerinin yanı sıra dikkat çekebilecek haber olup olmadığını anlamaya çalışıyordu. Kayda değer bir şey bulamayınca bir süre daha ses olması için radyoyu açık bırakmıştı.

Bir süre sonra sıralı müzik çalımı biterek dj mikrofonu devralmıştı. Oldu olası sevdiği parçaların arasına mantar gibi biten djlerden haz etmezdi. Tam kendisini şarkıya kaptırıyordu ki birden araya giren program sunucusu tüm dikkatini dağıtmıştı.

“Evvet sayın dinleyiciler bu akşam biraz geç kaldı yayınımız ama bomba dedikodularla geliyoruz.” Hüzün radyonun kapatma düğmesine uzanırken kulaklarına yankılanan “Kaçak sosyete gelini hakkında ne düşünüyorsunuz?” diye sorunca eli havada asılı kalmıştı. ‘Sosyete gelini’ kimdi acaba diye düşünürken kendi adını duyması ile sinir katsayıları artmıştı.

“Bu akşam kuzeninin elim bir kazada ölmesinin ardından birden ortadan kaybolan sosyete güzeli Hüzün Türk hakkında konuşuyoruz. Hastagımız belli, kaçak gelin tagı ile bize yazın. Sizce neden ortadan kayboldu?” Hüzün şaşkın bir şekilde etrafına bakarken sanki yanında biri varmış gibi söylenmeye başlamıştı.

“Hiç işiniz yok değil mi? Ne zamandan beri sosyete gelini oldum ben acaba? Siz anca konuşun!” Hüzün söylemlerine devam ederken müzik arası veren djin şarkı bitiminde gelen mesajları okuması Hüzün’ü programı dinlemeye karar verdirmişti.

– O değil de çocuk öldü ya, onun gibi zekiler çok fazla gelmiyor. Ah ah…

– Kız belli ki acısına dayanamadı

– Ne zamandan beri sosyetede bu kız?

Sorular ardı ardına gelirken Hüzün ilk kez yanında telefon almadığı için pişman olmuştu. en azından sunucunun okumadığı mesajları okuyabilir, belki de geride kalanlardan haber alabilirdi.

– Kız nişanlanacağı gün kuzeninin öldüğünü öğreniyor. Babasına katil diye bağırması sizce de dikkate alınmalı değil mi? Üsteli yıllar önce ailesi de aynı yerde can verdi?

Hüzün şaşkınlık ve biraz da merakla soruyu soran kişiyi görecekmiş gibi radyoya daha da yaklaşmıştı. Dj okuduğu son yorumda duraksayarak kendince yorum yapmaya başlamıştı.

“Bu yorumu bende çok düşündüm açıkçası. Olayın üzerinden bir ay geçmesine rağmen hala bir gelişme olmadı. Üstelik kız babasına ‘katil’ diye bağırdıktan sonra birden ortadan kayboldu. Emniyet bu işin üzerinde durmalı. Üstelik son gelen bilgilere göre babası yeğeni için velayet davası açmaya hazırlanıyor. Sizce sonuç ne olur?” Hüzün velayet davası olayını duyunca hızla oturduğu sandalyeden kalkmış, sandalye geriye doğru devrilmişti.

“Asla, Sude’yi asla alamayacaksın. Onu sana yem etmeyeceğim!” havanın kararmış olmasına aldırmadan acele bir şekilde hazırlanarak gaz lambasını söndürerek beline taktığı silahı ile kulübesinden ayrılmıştı. Karanlık orman yolunu aydınlatan cılız fener ışığı ile ormandan gelen seslere aldırmadan bir saatlik bir yolu geride bırakmıştı. Uzaktan görünen evlerin ışıkları ile derin bir nefes alırken önüne gelen ilk evin kapısını çalmıştı. Uzaktan gelen konuşma sesleri ile etrafına bakınırken ahşap kapı gıcırtı ile açılmıştı.

“Buyur kizum?” kapıyı aralayan yaşlı kadın tanımadığı Hüzün’e merakla bakarken Hüzün derin bir nefes alarak konuşmuştu.

“Teyze benim telefona ihtiyacım var.”

“Sen korukta kalan bacci değil misun? Bu saate buraya ne araysun?” Hüzün kadının ağızla konuşmasına istem dışı gülümsemişti.

“Telefonun var mı teyze? Acil araba bulmam gerek.” Kadın kapı ağzı konuşmasına sıkılarak Hüzün’ü içeri davet etmişti.

“Evun sıcağuni kaçurduk, geç içeriye,” dediğinde Hüzün itiraz etmeden eve girmişti. Bu bir aylık zamanda sadece ihtiyaçları için ilçeye inmişti. Bu zaman içinde halkının zararsız ve sıcakkanlı olduğunu anlamıştı. Yabancı olduğu için başta kendisine temkinli yaklaşsalar da bir süre sora alışmışlardı. Eve giren ikili içerden gelen sesle sesin sahiplerinin olduğu odaya girmişlerdi.

“Hatçe, kimdu?”

“Koruktaki geldi?”

“Ha, buyursun sobanun yanina…” Hüzün sobanın etrafında olan üç çocuğa bakarken sadece yaşlı bir çiftin olduğu evi mesleki alışkanlıkla incelemeye başlamıştı.

“Amca, benim telefona ihtiyacım var, sizde varsa kullanabilir miyim?”

“Telefoni olmayan mi kaldi? Habu uşaklarun bile vardur.” Küçük çocukları göstererek yaşlı adam gülümsemişti.

“Kadir ver abulana telefonuni,” dediğinde içerinde en büyük olduğunu düşündüğü çocuk ona telefonunu uzatmıştı.

“İnternetum da var, istersan bakabilirsun.” Genç kız çocuğun sözleri ile gülümsemişti. Sırf merakla twetterda paylaşılan mesajları okumaya başlamış, bir süre sonra ise sıkılarak ezberinde olan tek numarayı aramıştı. Bir süre çalan telefon ile ayağını yere vurmaya başladığında derinden gelen tok sesle duraksamıştı.

“Alo?”

“Amca?”

“Hüzün! Sen misin*” Hüzün kendisini hemen tanıyan Orhan’ın şefkatli ses tonu karşısında duygulanmıştı. Yaşaran gözlerini saklamak isteyerek arkasını döndüğünde yutkunmuştu.

“Hüzün cevap ver, neredesin?”

“Amca doğru mu? Babam Sude’yi almaya mı çalışıyor?”

“Sen bunu düşünme, korkacak bir şeyi yok. Sude’yi almasına imkan yok.”

“Ama amca?”

“Sen neredesin, geri dönmelisin. Annen iyi durumda değil.” Hüzün yanağından aşağıya akan yaşı elinin tersi ile silerken konuşmuştu.

“Amca, orada nefes alamıyorum. Erem’i düşündükçe boğuluyorum.”

“Hüzün, bilmediğin şeyler var, geri dön!” genç kız ne söyleyeceğini bilememişti. Gözleri yaşlı bir şekilde olduğu yere çökerken kulaklarına yankılanan sesle ağlaması hızlanmıştı.

“Yapamam!”

****

Küçükte olsa beğendiysen pamuk parmaklarla kısa bir yorum yazıver… birkaç saniyenizi alır. 

14590cookie-checkİntikam 35. Bölüm

2 yorum

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir