Merhaba arkadaşlar. Hayırlı geceler! Hayırlı Sahurlar.
***
Genç kız telefonu kapattığında titreyerek sobanın arkasında ki duvara dayanıp yere çömelmişti. Yaşlı adam kızın perişan haline üzülürken ne söyleyeceğini bilememişti.
“Kızum eyi misun?” genç kız omzuna dokunan elin sahibine dönerken hızla yanağından akan yaşı silmişti. Yaşlı kadın kocasının işareti ile kızın yanına giderken çocuklar tanımadıkları kıza şaşkınlıkla bakıyordu.
“Yemek yedun mi kızum?” kadının sorusu ile Hüzün başını olumsuz anlamda sallarken kadın gülümseyerek onu çöktüğü yerden kaldırıp torunundan istediği iskemleye oturtmuştu.
“Sen uşudun ısın ben sofrayı hazirlayim.” Hüzün yaşlı kadının sözleri ile yerinden kalkarak yüzünde adı gibi bir tebessüm ile kadının peşine takılmıştı.
“Yardım edeyim nene,” dediğinde yaşlı kadın gülümsemişti. İkili oturma odasından çıkarak mutfağa geçerken genç kız birden ürpermişti. Hava soğuktu ve soğuk evi ısıtan tek şey oturma odasında ki sobaydı.
“Soğuktu değil mi? Uşudun sen geç içeriye,” Hatice Hanım genç kızı içeri göndermeye çalışırken kapının vurulması ile Hüzün kaşlarını çatmıştı. Nitekim gelen kişi alacaklı gibi kapıya vuruyordu. İstem dışı odaya girerek az önce bıraktığı çantasının ön gözünü açmıştı. Kulaklarına yankılanan öfkeli sesle duraksarken yaşlı adam acele ile yerinden kalkarak hızla dış kapıya ulaşmıştı.
“Ne oluy?” diye bağıran adama karşılık öfkeli ses Hüzün’ü duraksatmıştı.
“Tahsilata geldik amca, oğlun nerede?” yaşlı adam kapıyı zorlayan adamları dışarı tutmaya çalışırken bir yandan da onlara cevap veriyordu.
“Oğlum yok, yarun gel.”
“Yarını yok, bu akşam borcunu ödeyecek!” adam kapıyı ittirerek içeri girerken Hüzün korkuyla kapı arkasına saklanmış çocukları fark etmişti. Kendi meselesi olmasa da olanlara seyirci kalamayacağını biliyordu. Adam ayakkabılarıyla salona kadar girerken iki çocuk daha da birbirine sokulmuştu. Adam kapıdan girer girmez Hüzün ile göz göze gelmişti. Arkasından onu takip eden iki adam daha vardı.
“Bakın burada kim varmış…” adam yanında ki adamlara gülerek bakarken alaycı şekilde devam etmişti.
“Sahi kim bu yavru?” Hüzün adamın arkasına bakarak kendisine korkuyla bakan yaşlı kadına bakmıştı.
“Kıza elişmeyin, borcu verecez da! Oğlum nöbetedur!” kadını dinlemeyen adam Hüzün’e birkaç adım atarak elini yüzüne doğru uzattığında genç kız adamın elini sert bir şekilde çevirerek kafasına silahını dayamıştı. Şaşkına dönen adamlar ileri atılırken Hüzün adamın kolunu daha da çevirerek kilit yapıp şakağında ki silahın baskısını arttırmıştı.
“Kımıldarsan kafanı dağıtırım.” Yaşlı adam karısını arkasına alarak diğer adamlardan uzaklaştırmıştı. Çocuklar da dedesinin yanına koşarken Hüzün yaşlı adama baktı.
“Ne istiyor bu adamlar amca?” dediğinde Hatice Hanım konuşarak kocası yerine cevap vermişti.
“Gelinun kör olası amca çocuklaridur. Gelün ölince kan parası diye tutturdiler.”
“Kan parası?” Hüzün kaşlarını çatarak adamlara bakmıştı.
“Neyin kan parası bu? Gelini siz mi öldürdünüz?” yaşlı adam genç kızı sorusu ile acele ile cevap vermişti.
“Olur mi ole şey, ecelinlan öldi. Ama bular biz hasta ettuk öni deyiler.” Hüzün adamın kolunu iyice sıkarak hafif silkelemişti. Hayatında duyduğu en saçma olaydı bu. Adamlar cahil köylüyü kandırmaya çalışıp parasını alma derdindeydi. Dişlerini sıkarken öfkeyle konuştu.
“Bu gelinin anası babası yok mu da size düştü kanı? Utanmıyor musunuz ölünün ardından menfaat sağlamaya? Nerde görülmüş hastalıktan ölen biri için kan parası istendiği?”
“Bırak beni, yoksa fena olacak.” Adam kımıldarken Hüzün ayağının arkasına vurarak adamın yere düşmesini sağlamıştı.
“Ben kan parası verebilirim. Ama gelin için değil, senin için.” Tetiği çekerken adamlar korkuyla genç kıza bakmıştı. Bu da benim şansım sanırım, nereye gidersem bir kansız çıkıyor karşıma.”
“Etma kızum, eluni kana bulama,” yaşlı kadın yalvarırken Hüzün başını iki yana sallamıştı.
“Hatice teyze, bu adamlar sizi dolandırmaya çalışıyor, oğlun niye polise gitmedi. Hadi polis yok, jandarmaya gitseydiniz.”
“Gitsak ne olacak, bunlarun ekrabaları asker polistu.” Hüzün kadının sözleri ile dişlerini sıkarken adamın sırtına sert bir şekilde dizini geçirmişti.
“Demek akrabalarınıza güveniyorsunuz?” adamlar genç kızın her hareketinde ileri doğru atılacak oluyor ancak Hüzün’ün bakışı ile hareket edemiyordu.
“Bu yaptığın yanına kalmayacak, sen bizim kim olduğumuzu bilmiyorsun.” Hüzün adamın sözleri ile gülmüştü.
“Öyle mi? Sizin kim olduğunuz belli, bu işten yakayı sıyıramayacaksınız. Seni ve seni destekleyenleri buralardan temizlemezsem…” Hüzün sözlerini tamamlayamadan evin kapısı yeniden vurulmaya başlamıştı. Yaşlı adam endişeli bir şekilde kapıya doğru giderken adamlar da onun ardından temkinli bir şekilde bakıyordu. Birkaç dakika sonra içeriye giren kişi ile herkes şaşırmıştı.
“Bu kadar çabuk geleceklerini bilmiyordum.” Hüzün kendi kendine söylenirken adamlar sevinerek gelenlere doğru dönmüştü.
“Neler oluyor burada?”
“Oğlum Necdet, tam zamanında geldin!” Adam sevinçle üzerinde asker üniforması olan adama bakmıştı. Yaşlı adam ve kadın korkuyla kıza bakarken Hüzün adamın komutanı tanıması ile silahını indirmemişti.
“Bu soysuzların akrabası olan komutan sen misin? Utanmıyor musun üzerinde ki üniformadan. Nerde sizin yemininiz?” Komutan dişlerini sıkarak Hüzün’e bakarken öfkeyle gözleri alev almıştı.
“Yine ne yaptınız siz?” komutanın kükrer gibi çıkan sesi herkesi ürkütmüştü. Genç kız adamın olanlardan haberi olup olmadığı karşısında şüpheye düşerken konuşmasına devam etmişti.
“Kan parası diye bu zavallıları tehdit edip duruyor. Kimin kan parası? Zavallı adam hem karısını kaybetti, hem de size paramı ödeyecek. Bu iş burada bitmez komutan. Peşinizi bırakmam ben…” Adam her sözde daha da sinirlenirken sakin kalmak için derin bir nefes almıştı.
“Sen Orhan komutanın yeğeni misin?” Hüzün amcasının adını duyunca gevşemişti. Anlaşılan askerleri amcası göndermişti. Hüzün başını sallarken diğerleri şaşkınlıkla ona bakıyordu.
“Evet, sizi o mu gönderdi?”
“Öncelikle elinizdeki silahı bırakın, sonra buradan gidelim.”
“Bunlar hakkında bir şey yapmayacak mısınız?” dediğinde komutan kendisine imalı bir şekilde bakan akrabalarına bakmıştı. alaycı gülüşleri komutanın sözleri ile yüzünde donup kalmıştı.
“Yapmaz olur muyum? Bu kaçıncı oldu, duyuyordum ama ilk kez suçüstü oldu. Askerler, alın bunları ilçe karakoluna.” Askerler aldıkları emri uygularken Hüzün silahını geri çekerek beline takmıştı.
“Sizin silahı da almam gerekecek Hüzün Hanım.”
“Silahımı alamazsınız, her türlü ruhsatı var.”
“Öyle bile olsa teyit etmeliyiz.” Hüzün sıkıntıyla iç çekerken silahını içi acıyarak komutana teslim etmişti.
“Silahıma iyi davranın, başına bir şey gelmesin.” Genç kızın sözlerine istem dışı gülümseyen adam başını iki yana sallamıştı.
“Merak etmeyin, kontrol edilsin geri alırsınız. Şimdi gidelim, komutanlıkta sizi bekliyorlar.”
“Yok artık, amcam da geldi mi?”
“Hayır, başka bir misafirini var.” Hüzün iki yaşlının elini öpüp sarılarak bir sıkıntı olursa diye numarasını bırakıp evden ayrılmıştı. Arkasından kendisine minnet duyan çift başlarında ki beladan kurtuldukları için sevinçliydi. Kırsal kesimde yaşıyorlardı ve her zaman destek bulacak güçleri bulamıyorlardı. Oğulları fabrikada güvenlik görevlisi olsa da adamlar her zaman o evde olmadığı zaman gelip yaşlı cifti çocuklarla tehdit ediyordu.
Hüzün jandarma arabasında köyden ayrılırken karanlık yolda etrafı incelemeye çalışıyordu. Bu şehre nasıl geldiğini hatırlarken geri dönmek genç kız için oldukça zordu. Yaklaşık kırk beş dakikalık yolculuktan sonra askeriyenin önünde araba durmuştu. Güvenlikten içeriye girerken etraf beklenilenin aksine oldukça aydınlıktı.
“Güvenlik açısından bu kadar ışık yakmak doğru mu?” komutan kızın sözleri ile gülümsemişti.
“Normalde doğru ama bu beldede fark etmiyor.”
“Yine de karartma yapmak lazım.” Komutan arabanın durması ile inmiş, Hüzün’e de inmesini işaret ederek beklemeye başlamıştı. Genç kız sözlerini umursamayan adama sinirlense de bir şey söylememişti. Vardır bir bildiği diye düşünürken karargâh komutanlığına doğru ilerlediler. Sürekli etrafına bakınan genç kız duvarların dışarıdan görünenin aksine daha yüksek olduğunu görünce başını iki yana salladı. Etrafta ne bir tepe vardı ne de ev. Kapkaranlık orman karayolunun karşısında onlara bakıyordu. Birden ürpermişti.
“Yine de karartma olmalı.”
İkili merdivenlerden çıkarak komutanın odasına doğru ilerlerken onları gören askerler önce komutana selam veriyor sonra da yanında ki kızı hayranlıkla süzüyordu. Odanın kapısının açılması ile genç kız üzerine gelen karartı ile donup kalmıştı.
“Hüzün abla, seni çok özledim.”
“Sude?” genç kız şaşkınlıkla kendisine sarılan kızı geri çekerken onun neden burada olduğunu anlamaya çalışıyordu. Etrafına bakınırken gördüğü kişi ile kaşlarını çatmıştı.
“Bakın burada kim varmış, benim kaçak gelin sonunda saklandığı yerden başını çıkardı.”
“Koray, senin burada ne işin var, hem de Sude ile?”
“Ne yapalım, Orhan komutan çok meşguldü, beni göndermek istediğinde bu küçük kızda peşime takıldı.”
“Nasıl?”
“Bildiğin ağlayarak… Ama taktir ettim, Orhan komutanı iki gözyaşı ile dize getiren ikinci kız!” Hüzün Sude’yi kollarının arasına çekerek sıkıca sarılmıştı. Onu babasının alabilecek olması düşüncesine bile dayanamıyordu. Aklına gelenle yine öfkelenmişti.
“Yarın sabah erkenden geri dönmeliyiz, bu akşam hava şartları yüzünden gidemiyoruz.” Genç kız başını kaldırıp pencereden görünen dışarıya bakmıştı. Ne bir yağmur vardı, ne bir rüzgar. Hatta gelirken gökyüzünde yıldızları gördüğüne yemin bile edebilirdi. Ters giden bir şeyler oluyordu. İçine şüphe düşerken bedeninde ki kolların sıkılması ile Sude’nin yanında soramayacağını anlayarak susmuştu.
“Peki, bu gece burada kalacağız anlaşılan.” Komutana dönen genç kız misafirhanenin hazırlanmasının mümkün olup olmadığını söyleyeceği sırada komutan araya girerek konuşmuştu.
“Kalacağınız odalar hazır, küçük kızla birlikte kalmak istersiniz sanırım.” Hüzün başını sallarken Sude’nin yorgunluk belirtileri göstermesiyle odasına çekilmişti. Sude uyuduktan sonra odasından çıkarak Koray’ın odasının kapısını tıklatarak konuşmak istemişti. İkili rahat konuşabilecekleri bir yere giderken Hüzün’ün içi hiç rahat değildi.
“Neler oluyor Koray?” genç adam sıkıntıyla bahçedeki çardaklardan birine geçerek oturmuştu. Kısa biran etrafına bakınarak gözlerini Hüzün’e çevirdi.
“O olaydan sonra ortam iyice karıştı.” Hüzün yutkunarak genç adamdan bakışlarını kaçırmıştı.
“Babam neden hala tutuklanmadı?”
“Olayı onun gerçekleştirdiğine dair kant yok. Tır şoförü kayıp.” Hüzün oturduğu yerden hızla kalkarak arkasını dönmüştü. Gözlerine biriken yaşları saklamaya çalışırken derin bir nefes aldı.
“Ya ses kayıtları, babamın odasına dinleme cihazı koymuştum.”
“Hiçbir şey yok.” Hüzün hızla arkasını dönmüştü. Elini ortada ki masaya vurarak gözlerini genç adama dikti.”
“Nasıl yok, olmamasına imkan yok. O kayıtları ben dinledim. Ses kaydı vardı.”
“İnan bende bilmiyorum, birden her şey ortadan kayboldu.” Hüzün elini saçlarına daldırarak yerine oturmuştu. Ellerinde ki onca kanıt nasıl birden yok olurdu. Aklı bir türlü almazken bakışlarını Koray’a çevirerek gözlerini kıstı.
“Aramızda köstebek var.”
“Bende öyle düşünüyorum, ama kim olduğunu bulamadım.”
“Köstebek varsa Özge de tehlikede olabilir.” Hüzün kısa biran düşündükten sonra hızla ayağa kalkmıştı. “Özge’ye bir şey mi oldu? Amcam onun için mi seni yolladı.” Dediğinde genç adam kısa bir an duraksayıp gülmüştü.
“O cadı iyi merak etme. Üstelik güvenli bir yerde.”
“Nerden biliyorsun?”
“Biliyorum, çünkü benim evimde hapis durumda.” Sözlerini bitire genç adam kısa bir kahkaha atmıştı. Bir aydır evinde olan kızın evden kaçma çalışmalarını düşündükçe gülmeden edemiyordu. Orhan komutanın onu evine götürmesini istediğinde itiraz etmeden kabul etmişti. Özge’nin güvende olabileceği tek yer Koray’ın evi gibi görünüyordu. Ekrem kendisinden asla şüphelenmediği gibi ailesi de o deliye bayılıyordu. Üstelik kız komutanının kızıydı. Yüzünde ki ifade Hüzün’ün kendisine imalı bir şekilde baktığını gördüğünde silinmişti.
“Neden öyle bakıyorsun?”
“Bakıyorum, çünkü bu durum sana zevk veriyor.”
“Ne yalan söyleyeyim, zevk alıyorum. Her gün dişli bir rakip olmuyor karşımda.”
“Dikkat et, dişlerini sana derinlerden batırmasın.” İkili bir süre daha konuştuktan sonra odalarına çekilmiş sabah erkenden de askeri helikopterle oradan ayrılmıştı.
***
Genç kız karşısında ki adama öfkeyle bakarken bir yandan da elinde tuttuğu vazoyu sıkıyordu. Kapıdan gelen kilit sesiyle hızla yattığı yerde doğrulup gelen kişiyi hedef alabilecek vazoyu alarak beklemeye başlamıştı.
“O elindekini ne yapmayı planlıyorsun?”
“Kafanı kırmayı.” Elinde ki anahtarı cebine atarak gülümseyen genç adam ağır adımlarla kıza yaklaşmaya başladı.
“Bana yaklaşma, babam bu yaptıklarını öğrendiğinde canına okuyacak. Daha ne kadar burada kalacağım, ne kadar kilitli tutabilirsin ki beni?”
“Baban bırak diyene kadar!” Koray sıkıntıyla kızın yanına giderek elindeki vazoyu alıp yerine koymuş, kızın şaşkın bakışları altında kanepeye oturarak başını geriye yaslamıştı.
“Babam burada olduğumu biliyor mu?” Koray tek gözünü aralayarak Özge’ye bakmıştı.
“Sence bilmeme gibi bir durumu olabilir mi?”
“O zaman neden hala beni almaya gelmedi?”
“Burada güvende olduğunu biliyor Özge, az daha sabret. Yakında kurtulacaksın.” Özge genç adamın karşısına geçip oturmuştu. Yüzü asılan kız “Erem’in cenazesine bile katılamadım,” diye yüzü asılırken yanağından aşağıya bir damla yaş düşmüştü. Koray hızla yerinden kalkarak genç kızın yüzünü ellerinin arasına alıp yanağında ki yaşı silmişti.
“Ağlamakla hiçbir şeyi elde edemeyiz Özge, biraz daha dayan. Şuanda Ekrem yaralı bir aslan gibi etrafa saldırıyor. İstediğini alabilmek için hedef haline geldin.”
“Ben babamı özledim, annemi özledim.” Genç kız yeniden ağlamaya başladığında Koray ne yapacağını şaşırmıştı. Cebinden çıkardığı telefonla Orhan’ı arayarak telefonu genç kızın kulağına dayamıştı. Ağlayarak konuşan Özge karşıdan gelen sesle duraksamıştı.
“Babacım!” diye ağlaması şiddetlenen genç kız Orhan’ın telefon dışına taşan sesi ile susmuştu.
“Sana bir şey mi yaptı?” Koray duyduğu sözlerle hemen telefonu eline almıştı.
“Komutanım.”
“Kızım neden ağlıyor Koray?”
“Komutanım valla ben bir şey yapmadım. Sizi özlediği için ağlamaya başlayınca bende sizi aradım.”
“İnanayım mı?”
“Valla komutanım, alın siz sorun.” Telefonu Özge’ye veren genç adam endişeyle Özge’ye bakıyordu. Babasından korkmadığı kadar Orhan’dan korkan Koray yutkunmuştu. Bir süre Özge’nin telefonla konuşmasını dinleyen genç adam konuşmanın sonlanması ile rahat bir nefes almıştı. Acıktığını hisseden genç adam mutfağa yönelirken Özge’de onu takip etmişti.
“Dünden beri neredeydin?” Koray dolabı açarak içindeki yemeği çıkarmıştı. Evde çalışan kızlar iki günde bir geliyor, temizlik ve yemekle ilgilenerek Koray’ın gözetiminde evden ayrılıyordu.
“Sen yemek yemedin mi?”
“Bir daha kızlara yemek yapmalarını söyleme, fazla yapıyorlar kalıyor sonra.”
“Sen yapacaksan sorun yok.” Koray gülümserken ocağa koyduğu yemeği ısıtmaya başlamıştı.
“Beni geçiştirme, dün birden fırladın gittin. Nereye gittin?”
“Hüzün’ü almaya!” Koray’ın normal bir şeymiş gibi cevap vermesi Özge’nin susmasına neden olmuştu.
“Ortaya çıktı mı sonunda? Neredeymiş?”
“Bunu söyleyemem, şu kadarını bilmen yeterli, Hüzün döndü ve acımasız olacak gibi.” Özge başını sallayarak genç adamı onaylamıştı.
“Nasıldı peki, Erem onun için her şeydi.” Koray kızın sorusuyla ona dönmüştü. Samimi olup olmadığını anlamaya çalışırken ısınan yemeği tabaklara koyarak genç kızın önün sürmüştü.
“Yemeğini ye, bir şey yememişsin.” Özge cevap alamayacağını anladığında sessiz kalmıştı. Yemekler yendikten sonra Özge yorgun olduğunu söyleyerek odasına çekilmişti. Koray birkaç saat dinlenmenin ardından şirkete geçmeyi planlıyordu. Babasının telefon etmesi ile planları iptal olmuştu.
***
Hüzün karaya ayak basar basmaz önce Orhan ile görüşmüş sonra da babası ile yüzleşmek için evin yolunu tutmuştu. Annesini merak etse de önceliği Erem’in hayatına neden olan kazanın babasının eseri olduğunu kanıtlamak olacaktı. Arabasıyla hızlı bir şekilde doğduğu villanın bahçesinden içeriye girerken bahçedeki diğer arabalar dikkatini çekmişti.
“Yine ne karıştırıyorsun baba?” diye söylenerek arabadan inerken yan tarafına park eden arabadan inen genç adamı görünce duraksamıştı.
“Neler oluyor Koray?” Hüzün genç adamın yüzünden onunda neler olduğundan haberi olmadığını anlamıştı.
“Yine bir şeyler dönüyor ve sanırım başrol biz olacağız.”
“Anladım, hadi bakalım bu sefer Ekrem beyin planı ne?” ikili evin kapısından içeriye girerken salon oldukça kalabalıktı. Hüzün öfkeyle babasına bakarken annesi hızla genç kıza sarılmıştı.
“Hüzün, kızım nerelerdeydin?” kadının sesi oldukça yorgun ve üzgün çıkmıştı. Endişesi yüzünden anlaşılıyordu.
“Ben iyiyim anne burada neler oluyor?” kadın üzüntü ile kızının yüzüne bakarken başını iki yana sallayarak kızının duyabileceği bir seste konuşmuştu.
“Baban yine bir şeylerin peşinde.”
“Onu anladım…” derken Ekrem kollarını iki yana açarak genç kıza doğru ilerlemeye başlamıştı.
“Bakın kim gelmiş, benim biricik kızım.” Hüzün babasının sözleri ile çenesini sıkarken dişleri ağrımaya başlamıştı. Herkes onlara bakıyordu.
“Baba, neler oluyor?”
“Bizde ikinizi bekliyorduk. Yarım kalan nişanı konuşuyorduk.” Hüzün ürperirken Koray ile göz göze gelmişti.
“Öyle bir şey olmayacak!” dediğinde Ekrem kızına sarılarak ima ile gülümsemişti.
“Olacak kızım, tabi Sude’nin de abisinin yanına gitmesini istemiyorsan.” Hüzün duydukları ile gerilirken Koray araya girerek konuşmuştu.
“Baba neler oluyor burada? Ne nişanından bahsediyorsunuz siz?”
“Oğlum, Hüzün kızım iyileştiğine göre nişanı ertelemenin bir anlamı yok. İki aya da düğünü yaparız.” Koray ileri atılacakken genç kız kolunu yakalamıştı.
“Demek bizim adımıza karar veriyorsunuz. O zaman siz evlenin. Bizi rahat bırakın.”
“Hüzün!” Ekrem’in öfkeli sesi ortamda yankılanmıştı. Hüzün onun öfkesinden endişelenmezken annesi korkuyla geri çekilmişti. Onun bu davranışı genç kızın gözünden kaçmamıştı.
“Bu evlilik olmayacak.”
“Olacak ve iki gün sonra nişan var!” Hüzün arkasını dönüp giderken Koray da onun peşine takılmıştı. Ne yapacağını şaşırmış durumda etrafına dönüp dururken Hüzün onun dolanmasına sinirlenerek “Kes şunu,” diye bağırdı.
“Ne dediklerini duymadın mı?”
“Duydum, babam bir şeylerden emin olmasaydı bu kadar cüretkar olmazdı.” Genç kızın düşünmekten başına ağrı girmişti. Arkasından gelen annesini görünce ona dönerek sıkıca sarıldı.
“Anne babam ne planlıyor?” kadın endişe ile arkasına bakarak yeniden kızına dönmüştü.
“Sude’yi almak için dava açmış. Orhan ile soyadları tutmuyor o yüzden avukat kızı alabileceğini söylüyor.”
“Ama o da amcası?”
“Öyle bile olsa akrabalık bağı kanıtlanana kadar Sude bize verilir.”
“Bunu yapmasına izin veremem.” Koray kızın alev alan bakışlarından hiç hoşlanmayacağı sözler duyacağını anlamıştı.
“Şu nişanı yapalım, sonrasını düşünürüz.”
“Yapma Hüzün, biliyorsun ki seninle nişanlanamam.” Genç kız gözlerini kapatarak sakinleşmeye çalışıyordu. Başını iki yana sallayarak Koray’ın burnunun dibine kadar girmişti.
“Burada küçük bir çocuğun hayatı söz konusu. Bizim nişanla babamı oyalayabiliriz. En azından kanıt bulunana kadar!” Hüzün korayı ikna etmek için dil dökerken annesi kızının yine kendisini feda edeceğini anlayarak ağlamaya başlamıştı.
“Ağlama anne, sana ihtiyacım var.”
“Elimde bir şey gelmiyor Hüzün, babana engel olamıyorum.” Sonunda genç adamı ikna eden Hüzün yeni aldığı eve doğru yola çıkıştı. İki gün sonra nişanlanacaktı. İçi acırken gelişmelerden Orhan’ın haberi olması gerektiğini düşünerek amcasını aramıştı.
***
Genç kız beyazlar içinde aynanın karşısına geçtiğinde gözünden aşağıya akan yaşa engel olamamıştı. Biraz sonra istemediği bir adamla nişanlanacaktı. İki gün göz açıp kapayıncaya kadar geçmişti. Ne kadar istese de Orhan Erem’in mezarının yerin ona söylememişti. Nişan işinden vazgeçmesini söylerken Hüzün kabul etmemişti. Erem’i koruyamamıştı ama Sude’yi babasına yem etmeyecekti. Derin bir iç çekerken odanın kapısı açılarak içeriye Koray girmişti.
“Ne zaman bitecek bu işkence?” Koray’ın söylenmesi ile Hüzün’ün yüzünde buruk bir gülümseme oluşmuştu.
“Özge geldi mi?”
“Gelmez olur mu, en önde bana gözleri ile ok fırlatıyor.” Hüzün genç adamın serzenişine gülerek yeniden aynaya bakmıştı.
“Durumu ona açıklayabilirdin.”
“Kim olarak, neyi olarak?” Koray yüzü asılmış bir şekilde odadaki koltuğa oturmuştu. Genç kız ona dönerek üzgün bir şekilde baktı.
“Ona söylemelisin. Ondan hoşlandığını bilmeli.”
“Söylesem bile bir şey değişmez, yüzüme bile bakmıyor.”
“Emin misin?” Hüzün gülümsemişti Koray’ın çocuksu yakınmasına.
“Elbette, bir ay aynı evde kaldık. Sence duygusu olsa anlamaz mıydım?” Hüzün başını sallayarak onu onaylarken yeniden aynaya dönmüştü.
“Sence Erem beni görüyor mudur?” Koray kızın yine duygusal ruh haline girmeye başladığını anlayarak hızla yerinden kalkmıştı.
“Herkes bizi bekliyor, gidelim artık.” İçeriden gelen müzik sesi ile ikili odadan çıkmıştı. Koray’ın kolunda davetlilerin arasından geçen ikili hayran bakışların yanı sıra kıskanç bakışlarında hedefi olmuştu. Kalabalıktan yükselen alkış seslerini genç kız duymuyordu. Hala ne yaptığının bilincinde değildi. Kulaklarına dolan mikrofon sesi ile düşüncelerinden çıkan genç kız babasının keyifle konuşma yaptığını görmüş nefretle ona bakmıştı. Elinde değildi. Bakışlarına engel olamıyordu. Koray kolunu dürterek onu uyarırken Hüzün omzunu silkeleyerek umursamadığını belli etmişti.
“Yüzündeki ifadeyi değiştirmelisin, baban kötü bakıyor.”
“Umurumda değil.” İkili konuşurken kulaklarına “Yüzükleri takması için belediye başkanının davet edildiği anonsu gelmişti.” ikili yan yana dururken Ekrem kızının son anda vazgeçmesini engellemek için tehdit yapar gibi annesinin yanında durmasına sinir olmuştu. Kısa bir konuşma yapan başkanın yüzükleri takmak için yüzükleri istemesi ile ortam hareketlenmişti.
“Yüzükler nerede?” Ekrem’in sorusu ile herkes ona bakmıştı. Hüzün babasına aldırmayarak gülmüştü.
“Sana sordum, yüzükler nerede?”
“Bana mı? Yüzükler damat tarafından alınmayacak mıydı?” Ekrem kızına gözlerini dikerken Koray’ın babası oğluna dönmüştü.
“Oğlum yüzükleri ne yaptın, rezil oluyoruz.” Koray babasına mahcup bir şekilde bakarak konuşmuştu.
“Bende değil baba.”
“Sende değilse kimde?” adamın sorusunu sert ama bir o kadar öfkeli ses bölmüştü.
“Yüzükleri mi arıyorsunuz?” Hüzün duyduğu sesle kaskatı kesilirken herkes şaşkınlıkla sesin sahibine dönmüştü. bir kolu hala alçıda olan Erem’i gören herkes şok olmuştu. Hüzün kulaklarına dolan sesin sahibine bakmaya korkuyordu. Ya hayalse, ya her zamanki gibi kaybolursa diye. Koray kızın titrediğini fark edince onu kendisine yaslamıştı.
“Koray bu ses…”
“Sakin ol.” Erem ağır adımlarla Ekrem’e doğru ilerlerken Ekrem yutkunarak genç adama bakmıştı.
“Sen… sen ölmüştün.”
“Bu sefer başaramadın Ekrem, bu sefer olmadı.”
“Ne dediğini bilmiyorsun?” Erem gülümserken içeriye doluşan polisler etrafı sarmıştı.
“Ekrem Türk, kasten ve planlayarak adam öldürme suçundan, ayrıca cinayete teşebbüs suçundan tutuklusunuz. Konuştuğunuz her şey aleyhinizde delil olarak kullanılacaktır.” Polis adama haklarını sayarken Erem hala kendisine bakmayan genç kıza bakmıştı.
“Hüzün?” Erem’in seslenmesi ile genç kızın titremesi artmıştı. Başını iki yana sallayarak Koray’ın göğsünde saklanmaya çalışırken birden etraf hareketlenmişti. Ekrem’in sesi yankılanırken panikleyen insanlar etrafa koşuşturmaya başlamıştı.
“Seni öldüreceğim, bu kez kimse seni elimden alamaz.” Ekrem silahını çekerek etrafa doğru saldırmaya başlamıştı. Kalabalığın karışması polisin işini güçleştirirken kendisine gelen Hüzün babasının elindeki silahı görünce tiz bir çığlık atmıştı. Davetliler dışarıya doğru kaçışırken Ekrem Erem’e hedef aldığı sırada Hüzün’ün ileri atılmasıyla silah sesi kulakları delip geçmişti. Erem üzerine yığılan ağırlıkla gözlerini kapatırken insanların çığlıklarını duymuyordu bile.
“Hü..üzün!”
****
Yorumlarınızı esirgemezseniz sevinirim. Erem ölmedi ama Hüzün ölebilir…yeter kızın çektikleri.
Hüzün;((