****
Zeynep Hanım yanında ki kızın kendisine bakıp bakıp gülümsemesi ile meraklanmıştı. Hüzün elleriyle gözlerini kapatıp açmaya başladığında dayanamayan Zeynep Hanım sormuştu.
“Ne yapıyorsun?”
“Gerçek olduğuna inanmaya çalışıyorum. Yanımdasın!” onun bu sözleri kadının gülmesine neden olmuştu. Yıllardır bitki gibi yaşadıktan sonra şimdi bu şekilde konuşmak şükür sebebiydi. Bir de kızını görebilseydi! Kadının yüzü asılınca Hüzün de yüzünü asmıştı.
“Ne oldu, neden astın gül yüzünü?”
“Sude’yi özledim. Beni görünce vereceği tepkiden korkuyorum. Henüz çok küçük!” dediğinde Hüzün anlayışla yengesine bakmıştı.
“Yenge, o artık genç kız oldu, eminim seni görünce çok sevinecek.” Dediğinde Zeynep Hanım başını sallamıştı. Duvardaki televizyona gözü takılan genç kız ortamın havasını değiştirmek için “Film izleyelim mi?” diye sormuş cevap beklemeden de yan tarafında ki komodinin üzerinde olan kumandayı alarak televizyonu açmıştı. Gözüne takılan alt yazı ile hızla televizyonun sesini açarken ürperdiğini hissetmişti.
“Bir süre önce kardeşine suikast düzenlediği gerekçesi ile tutuklanan ünlü iş adamı Ekrem Türk, cezaevinde ağır şekilde yaralandı. İş adamını yaralayan kişinin daha önceden işten attığı çalışanı olduğu söylentiler arasında.” Haberi sunan spikerin sesi genç kızın kulaklarında yankılanırken Zeynep Hanım endişelenerek hızla Hüzün’e dönmüştü. Kapıdan içeriye giren Özlem ile göz göze gelince yanağından aşağıya akan yaşa engel olamamıştı. Hüzün kendisine doğru ilerleyen kadına acı bir fısıltı ile tek bir soru sormuştu.
“Öldü mü?” Özlem genç kızın sessiz çığlığını içinde hissetse de Ekrem gibi bir adamın Hüzün gibi bir kızı olduğuna inanamıyordu. Özlem bilgisi olmadığı için başını iki yana sallayarak “Bilmiyorum!” dediğinde Hüzün yatağına uzanarak örtüyü başına kadar çekmişti. Sesi çıkmasa da örtünün altında ki bedenin sarsıntısı ağladığını belli ediyordu. Özlem kıza içi giderek bakarken Zeynep Hanım üzgün bir şekilde yerinde doğrulmuştu.
“Durumunu öğrenmenin bir yolu yok mu?” Özlem’e sorduğu soruyla kadın bakışlarını yeniden Hüzün’e çevirmişti. Kızın gizlenme çabası bile yıllardır değişmemişti.
“Orhan’dan öğreneceğim.” Odadan çıkan genç kadın üzgündü, üzüntüsü kısa sürede öfkeye dönüşmüştü. Adamın varlığı sürekli sorun çıkarıyordu. Eline aldığı telefonla kocasını ararken odanın kapısını iyice kapatmıştı. Orhan telefonunu açmayınca Erem’i aramıştı.
Erem aldığı haberle hızla Ekrem’in kaldırıldığı hastaneye gitmişti. Hastanenin etrafı geniş güvenlik çemberine alınmıştı. İçeri giren çıkan kontrol ediliyordu. Ekrem’in ameliyatta olduğunu öğrenen Erem, hızla ameliyathanenin önüne geldiğinde dışarıda bekleyen jandarmalarla duraksamıştı.
“Nasıl oldu bu?” Erem’in sorduğu soruyla iki jandarma da birbirine bakmıştı. Sivil olan Erem’e aldırış etmeseler de hemen ardından gelen Orhan’ı gören askerler hemen hazır ola geçmişti.
“Komutanım!”
“Rahat, durum nasıl?”
“Doktorlar ameliyata aldılar. Henüz bilgi alamadık.”
“Nasıl oldu bu? Tek kişilik hücrede kalıyordu, nasıl oldu da yaralandı?” iki jandarmanın da başları öne eğilmişti.
“Tuvalet ihtiyacını giderirken olmuş.”
“Nasıl? Onun tuvaleti odasında ayrıydı!” dediğinde sesi sert çıkmıştı. Ekrem’in durumu askeriyeyi de ilgilendiriyordu. Arazide ki kimyasal madde için soruşturma altındaydı.
“Odasında ki tıkalıymış, bize öyle söylendi!” Orhan şüpheli bakışlarını yeğenine çevirmişti. Bu işte bir iş vardı.
“Erem söyle tedbirler iki katına çıkarılsın. Kuş uçmayacak bu hastaneden. Ekrem’in hangi odaya alınacağını öğren ve camının altı da dahil her yeri kuşatılsın.” Erem amcasının sözleri ile gerilmişti. Olanların oyun olma olasılığı ikisini de öfkelendirmişti.
“Hastanenin otoparkına da asker yerleştirin. Sağlık çalışanı da dahil bu hastaneden çıkmayacak. O adam ameliyattan çıkıp odasına alınana kadar kimse çıkmayacak!” dediğinde Erem koşturarak gitmişti. Çalışanlardan ameliyatın başka çıkış kapısı olup olmadığı öğrenilmiş ve tüm hastane abluka altına alınmıştı. Orhan işini şansa bırakmak istemiyordu. Durup dururken Ekrem’in yaralanması ona mantıklı gelmiyordu. Duvarın dibindeki banka oturarak beklemeye başlamıştı. Cebinde hissettiği titreme ile telefonunu eline alıp cevap vermişti.
“Özlem?”
“Hüzün öğrendi, durumlar nasıl?”
“Bilmiyorum, ameliyata alındı bekliyoruz.” Orhan’ın cevabından sonra Özlem kısa bir süre susmuştu.
“Orhan, durumu nasıl? Sence…” Kadının yutkunuşu telefonun diğer tarafında duyulmuştu. Orhan derin bir nefes çekerek karısına cevap vermişti.
“Durumu nasıl bilmiyorum ama bu durum benim midemi bulandırdı. Umarım düşündüğüm şey değildir.” Ameliyat kapısının açılması ile hızla yerinden kalkmıştı. Doktorun karşısına geçerek sesinin sakin çıkmasına özen göstererek “Durumu nasıl?” diye sorduğunda doktor başında ki boneyi çıkararak adama cevap vermişti.
“Karın boşluğunda kesici aletle yapılan derin bir yaralanma ile geldi. Kanaması olsa da öldürücü bir yara değildi. İlk müdahale zaten revirde yapılmış. Bizde kanamayı durdurmak için ameliyata aldık. Durum stabil, uyandırma odasında uyandırıldıktan sonra normal odaya alınacak. Duruma göre birkaç güne çıkabilir.” Orhan başını sallarken aklına gelen şeyle doktorun önüne geçmişti.
“Oda numarası belli mi?”
“Bu tip yaralanmalar genelde ikinci kata alınır!” Orhan kaşlarını çatarak devam etmişti.
“Ne kadar sürede uyanır peki?”
“Hastanın bünyesine göre değişiyor. Fazla sürmez ama.” Orhan doktorun peşinden giderken başhekimliğe doğru ilerlemişti. Beş katlı hastanenin en uygun odasını ayarlamak için en yetkiliye çıkmıştı.
Erem tüm tedbirleri aldıktan sonra ameliyathanenin hasta çıkış kapısında beklemeye başlamıştı. Ameliyat görevlilerinin sedyede götürdüğü Ekrem’i görünce peşlerine takılmıştı. Biran olsun yanından ayrılmayı göze alamıyordu. İkinci katta olan odanın kapısına geldiklerinde Orhan onları odanın kapısında bekliyordu.
“Hastayı yanlış odaya getirdiniz!” dediğinde adamlar şaşırmıştı. Kendisine söylenen odaya hastayı getirdiklerini biliyordu.
“Bize bu oda söylendi!” Orhan birkaç adım öne çıkarak iki adamın karşısına dikelmişti.
“Kimliklerinize bakabilir miyim? Bu hastanın özel durumu var, başhekime çıkabilirsiniz. Hasta dördüncü katta 410 nolu odaya alınacak.” İki adam birbirine bakarak hastayı yeniden asansöre alarak dördüncü kata çıkarmıştı. Ekrem yatağına yerleştirildikten sonra tek kolu yatağa kelepçelenmiş, ayılana kadar başına asker bırakmışlardı. Orhan ve Erem odanın dışına çıkıp konu hakkında birbirine bilgi verirken etrafa göz gezdirmeyi de ihmal etmiyordu.
“Hüzün babasını öğrendi, onun yanına gitmelisin!”
“Şimdi değil amca, şimdi gidemem.”
“Eğer şimdi o kızın yanında olmazsan geri dönüşü olmayan bir yola girersiniz. Git kızın yanında dur.”
“Ama…”
“Sana dediğimi yap. Eğer o kızla bir gelecek düşünüyorsan yanında olmalısın. Daha ne kadar kendisini geride bırakan birine güvenini koruyacak?” Erem amcasının sözleri ile bakışlarını kaçırmıştı. İlk kez ondan utandığını hissetti. Erem’in utandığını anlayan Orhan kendisini hakim olamayarak kahkaha atarken Erem kaşlarını çatarak ona baktı.
“Ne gülüyorsun?”
“Utangaç olabileceğine inanamıyorum. Oldukça eğlenceliymiş.”
“Amca!”
“Burayı ben hallederim, hadi git. O kızı bir daha yalnız bırakırsan yanına yaklaşamazsın.” Erem sıkıntıyla nefesini dışarı vererek başını sallamıştı. Birkaç adım attıktan sonra amcasına dönerek sırıtmaya başladı.
“Ne oldu?”
“Yakında kızını el oğluna kaybedeceksin amca, bence sen yenge ile çocuk çalışmalarına başla!” Orhan başta ne dediğini anlayamasa da Erem’in imasıyla sinirlenmişti. Sesi gür bir şekilde koridorda yankılandı.
“Kim ulan o hergele!” Erem arkasını dönerek hızlı adımlarla oradan uzaklaşırken Orhan arkasından bağırıyordu.
“Gel buraya, bana kim olduğunu söyle!” Erem arkasını dönmeden elini kaldırarak salladı. Amcasının görüş açısından hala arkasından söylendiğini biliyordu. hastanenin çıkışına kadar etrafı gözlemleyerek çıkarken karşıdan gelen yengesini görünce duraksamıştı.
“Yenge?”
“Erem, nasıl oldu?” Kadının sesinde ki korku Erem’in dikkatinden kaçmamıştı.
“Merak etme, durumu iyi!” Gülşen hanımın rahatlamasını bekleyen genç adam onun gerginliğinin geçmediğini görünce duraksamıştı.
“Sen iyi misin yenge?”
“Nasıl olayım Erem, hala başımıza bela olmaya devam ediyor. Bu gün evin etrafında adamlar dolanıyormuş.”
“Sen eve mi gittin?” Erem kadının sözleri ile endişelenmişti.
“Yok çocuğum, evdeki yardımcı haber etti. Hastanedeydim. Sağ olsun Özlem Hanım bizi misafir ediyor.” Erem başını sallarken bir yandan da yengesinin kendisine hitap şekli tuhafına gitmişti. Onun yengesi sosyete mensubuydu. Çok nadir kendisine samimi konuşurdu. Hatta hiç konuşmaz keskin bakışlarla kendisini incelerdi.
“İstersen onu görebilirsin. Amcam kapısında…” Genç adam hafif eğilerek sesi kısık bir şekilde devam etti. “…dördüncü katta kalıyor,” dedi. Kadın başını sallarken hastanenin içindeki güvenlik güçleri dikkatini çekmişti. Bu kadar asker ve polisin olmasına şaşırmıştı. Onun bakışlarını fark eden genç adam üzgün bir şekilde kadına baktı.
“Tedbirli olmalıyız yenge, amcam içerde olsa da hala dışarıda adamları var.” Kadın başını sallayarak genç adama bakmıştı.
“Sen nereye gidiyorsun?”
“Hüzün’ün yanına gidiyorum. Çok durmayacaksan seni de bekleyeyim?”
“Yok, sen git. Ben biraz kalırım burada.” Erem yengesine veda ederek hastaneden ayrılırken Gülşen Hanım danışmadan bilgi alıyordu.
***
“Yenge sence nasıl olmuştur?” Hüzün bir süre ağladıktan sonra uykuya dalmıştı. Birkaç saatlik uykudan sonra uyandığında dayanamayarak Zeynep hanıma sordu. Kadın ne diyeceğini bilememişti. Karakteri gereği kimsenin kötü olmasını istemezdi. Yumuşak huylu bir kadındı. İnançlarını yaşarken merhamet duygusu sürekli öne çıkıyordu.
“Bilmiyorum kızım, inşallah iyi olur!” dediğinde Hüzün inanamayarak yengesine bakmıştı.
“İyi olması için dua mı ediyorsun, o adam senin kocanı öldürdü. Seni de neredeyse öldürüyordu!” dediğinde Zeynep Hanım buruk bir şekilde gülümsemişti.
“Ölüm Allah’tan gelir Hüzün, amcan öldü sebebi ne olursa, kim olursa olsun. Vadesi o kadardı. Demek ki bizim vademiz dolmadı. Babana gelince, o cezasını adalet önünde verecek. Ahirette de Allah’a hesabını verecek.” Hüzün yengesine hayranlıkla bakarken susmuştu. Odaya giren hemşire genç kız heyecanlandı.
“Haber var mı?” hemşirenin yüzündeki ifade genç kızında yüzünü asmıştı.
“Ben Zeynep hanımı fizik tedavi için almaya gelmiştim.” Kadın başını sallarken bir yandan da genç kızı odada yalnız bırakmak istemiyordu. Hemşireye dönerek konuştu.
“Sonra gitsek,” hemşire kadına anlamaz gözlerle bakarken odanın kapısından içeri giren oğlunu görünce yerinde doğrulmuştu.
“Geldin mi oğlum?” Erem ikiliye dikkatle bakarken “Bir şey mi oldu?” diye sormuştu.
“Yok oğlum sen geldiğine göre biz gidebiliriz.” Hemşire kadının yataktan kalkmasına yardım ederken Erem hemen diğer tarafına geçerek ona yardım etmişti.
“Nereye gidiyorsunuz?”
“Fizik tedaviye götürecek, Hüzün yalnız kalacak diye sonra demiştim ama sen geldiğine göre gidebiliriz.” Erem daha ne olduğunu anlamadan hemşireyi acele ettirerek odadan çıkmıştı Zeynep Hanım. Genç adam şaşkınlıkla annesinin arkasından bakıyordu.
“Bir haber var mı?” Hüzün’ün sesi ile kendisine gelen genç adam yatağın kenarına oturarak cevap verdi.
“Endişelenecek bir durum yok, ameliyat başarılı geçti. Duruma göre iki gün içinde taburcu olacak.”
“Yani?”
“Yanisi öyle, karın boşluğundan yaralandı, kanamasını durdurdular. Hayati bir tehlikesi yok.” Hüzün rahat bir nefes alırken bir yandan da utanmıştı. Erem’in yaşadıklarını düşündükçe geriliyordu. Bakışları genç adamın koluna takılınca nişanda o kolun sargıda olduğunu hatırlayarak “Kolun iyileşmiş,” dediğinde genç adam kolunu oynatarak başını sallamıştı.
“O arabadan nasıl sağ çıktın?” Erem gelen soruyla yutkunmuştu. Biran öleceğini sanmıştı ama amcası sayesinde kurtulmuştu.
“Araba amcamın hediyesiydi!” dediğinde sesi hayıflanır gibi çıkmıştı. Hüzün onun cevabına karşılık kaşlarını çattı.
“Sana arabanı kim aldı diye sormadım. Arabayı gördüm Erem, onun içinden sağ çıkmana olanak yoktu. Kağıda dönmüştü!” dediğinde Erem hafif gülümsemişti.
“Ekrem’in bir şeyler planladığını sende biliyordun Hüzün, tetikteydik.”
“Bu sorumun cevabı değil Erem, ne kadar korktum haberin var mı? Seni de kaybettim sandım,” dediğinde genç kız bakışlarını kaçırarak başını öne eğmişti. Erem yerinden kalkarak genç kızın yanına yaklaşıp yere çöküp yüzünü görmeye çalışmıştı.
“Bana bak Hüzün,”
“Artık dayanamıyorum Erem, bazı şeyler ağır geliyor. Sürekli benden bir şeyler saklıyorsun, sorularıma cevap vermiyorsun ve en önemlisi de kendinden uzak tutuyorsun. Bir karar ver artık!” dediğinde Erem genç kızın ellerini tutarak kendisine bakmasını sağlamıştı.
“Araba özel bir arabaydı. Her türlü tehlikeye karşı modifiye edilmişti.”
“Anladık, lüks kurşun geçirmez bir araba, başka ne özelliği olacaktı!” dediğinde Erem tek kaşını kaldırarak genç kıza gülmüştü.
“Kurşun geçirmez ve fırlatma koltuğu olan bir araba…” genç adam Hüzün’ün şaşkın bakışlar karşısında gülümsemişti.
“Fırlatma…” genç kız elini kurtararak yukarıya doğru sallamıştı. Hala Erem’in dediği şeyi anlamaya çalışıyordu. Genç adam başını sallarken Hüzün dayanamayarak kahkaha atmaya başlamıştı.
“Peki kendini fırlatmayı başardıysan nasıl kolunu kırdın?” dediğinde Erem bakışlarını kaçırarak yüzünü astı.
“Fırlatmak kolaydı da paraşütün azizliğine uğradım. Sert iniş oldu benim ki.” hüzün başını iki yana sallayarak gülmüştü.
“Hala paraşütle sorun mu yaşıyorsun?” Erem’in askeri eğitimde zorunlu paraşüt eğitimlerinde her zaman sorun yaşadığını biliyordu.
“Sanırım yer çekimi beni seviyor, bu yüzden inişlerim sert oluyor!” dediğinde Hüzün gülmüştü. Onun içten gülüşüyle Erem iç çekmişti.
“Uzun zamandır seni böyle gülerken görmemiştim.” Erem’in sözleri ile genç kızın gülümsemesi yüzünde asılı kaldı.
“Uzun zamandır bu kadar huzurlu olmadım.”
“Bunun için üzgünüm. Yanında olamadığım için…” Hüzün onun sözlerini başını iki yana sallayarak kesmişti.
“Öyle söyleme, sen yapman gerekeni yaptın.”
“Hayır, yapmadım. Kendi acıma gömülerek seni yalnız bıraktım.” Elini sıkan elle genç adam susmuştu. Başını eğerken utancı gün yüzüne çıkıyordu.
“Belki de babam yüzünden beni görmeye dayanamıyordun!” Hüzün’ün sözleri ile Erem hızla başını kaldırmıştı.
“Asla, asla anladın mı? Babanın yaptıkları yüzünden ne seni ne de yengemi asla suçlamadım. Bunu sakın bir daha söyleme. Kendimce seni korumaya çalışıyordum. Benim yanımda olmazsan sana dokunamaz diye düşündüm ama yanıldım. Bu birlikte geçireceğimiz yıllara neden oldu.” Erem’in sözleri Hüzün’ün içini rahatlatmıştı. Yıllardır Erem’in kendisini suçlayabiliyor olacağını düşünüp durmuştu. Üzerinden büyük bir yük kalkmıştı. Birkaç dakikalık sessizlikten sonra genç kız için yemek gelmişti. Yüzünü asan Hüzün Erem’in zorlaması ile yemeğini yerken genç kız sordu.
“Sude’yi ne zaman getireceksin?”
“Yarın pedagog ile geleceğiz. Umarım sakin olur.”
“O çocuk olsa da olgun düşünüyor Erem. Eminim aklı karışmayacaktır. Ona düzgün bir şekilde anlatırsanız anlayacaktır.”
“Bilmiyorum. Annemin öldüğünü öğrendiğinde daha çok küçüktü. Şimdi genç kız oldu ama…”
“Ama hala bir çocuk! Onu korumak istiyorsun biliyorum ama bir gün daha annesinden ayrı geçirmemeli. Özellikle Zeynep anne gibi bir anneden. Annen çok üzülüyor. Kızını özledi. Bu ikisine de haksızlık.” Erem başını sallayarak yerinde doğrulmuştu. Genç kızın sözlerine hak veriyordu ama bir türlü fırsat bulup da Sude’ye gerçeği söyleyememişti.
“Halledeceğim.”
Erem’in Orhan’dan aldığı bilgileri Hüzün’e aktarması ve olaylar silsilesi içinde ayrı kaldıkları zamanları konuşarak bir süre daha vakit geçiren ikili Zeynep hanımın gelmesi ile susmuştu. Kadının yorgun olduğu her halinden belliydi. Egzersizler onu yoruyordu. Erem annesi ile de sohbet ettikten sonra izin isteyerek hastaneden ayrılmıştı.
***
Karargâhın kapısından içeriye girerken oldukça kararlı adımlar atıyordu. Kaldıkları lojmanın kapısına geldiğinde ise derin bir nefes alarak cesaret toplayıp zili çaldığında kapı anında açılmıştı.
“Abim geldi!” Sude’nin kucağına atlaması ile geriye sendeleyen genç adam gülümseyerek kızı kollarına sardı.
“Koca kız oldun, artık taşıyamıyorum.”
“Ağır değilim ama, amcam taşıyor sende taşırsın.”
“Sen bu yaşta amcamı zorlamamalısın.” Erem’in azarı ile Sude’nin yüzü asılmıştı.
“Ama abi, sıkılıyorum. Sizde yoksunuz. Amcam geldiğinde en azından benimle oynuyor, siz odanıza çekiliyorsunuz.” Sude arkasını sönerek salona girip kanepeye oturarak kollarını bağlamıştı. Yüzünü diğer tarafa çevirdiğinde Erem’in içi acımıştı. Kardeşi bir tabur askerle yaşıyordu. Okula bile askerle gidiyor ve arkadaşlarıyla oynayamıyordu. Yalnızdı!
“Özür dilerim abicim, söz yakında her şey daha güzel olacak. Evimize döneceğiz.”
“Ne zaman? Hüzün ablada bizimle kalacak mı?” Erem başını sallayarak kardeşini onaylamıştı.
“İsterse kalabilir tabi, ama önce seninle bir yere gitmemiz gerekecek.” Sude yüzünü asarak genç adama bakarken salona Özge’den önce sesi gelmişti.
“Sude kapıyı kim çaldı?”
“Şimdi mi aklına kimin geldiği geldi!” Sude’nin salona girmesi ile azarı yemesi bir olmuştu.
“Kim gelebilir ki sanki? Babamın askerleri!”
“Özge!” Erem’in kızgın sesi genç kızın geri adım atmasına neden olmuştu.
“Tamam, söylemedim say. Hüzün nasıl oldu? Geçen gün ziyaret kısa sürdü.”
“Duydum, kuyruğunla gitmişsin ziyarete?” dediğinde Özge alaycı bir şekilde gülerek cevap vermişti.
“Kuyruğumla değil, Hüzün’ün nişanlısı ile gittim.” Erem’in gözleri duydukları ile kararmıştı.
“Özge, damarıma basma.”
“Yalan mı?”
“Özge dedim!” genç kız susarak bir adım geri atmış ve tekli koltuklardan birine oturmuştu. Yüzü asılırken bu durum Erem’in gözünden kaçmamıştı.
“Ne oldu, neden yüzün asıldı?” Özge küçük kıza bakarak bakışlarını Erem’e çevirmişti. Durumun ciddi olduğunu düşünen genç adam kardeşine dönerek “Sude, sen hazırlan canım, Hüzün ablanı görmeye gideceğiz.” Dediğinde küçük kız sevinçle ayağa kalkıp odasına gitmişti.
“Şimdi anlat, ne oldu?” Özge derin bir nefes alarak cevaplamıştı.
“Hastanede Hüzün’ün annesi ile karşılaştım.”
“Kötü bir şey mi oldu?” Erem endişeyle kıza bakmıştı. Gülşen yengesi kırıcı sözler etmekte ustaydı. Şu sıralar iyi huylu olsa da sinirlenince ağzından çıkana dikkat etmiyordu.
“Babama benzemediğimi söyledi!” genç kızın sözleri ile duraksayan Erem başta olayı anlamamıştı.
“Eee, sen zaten annene benziyorsun. Bunda ne var?”
“Anlamıyorsun, ben gerçek babamın neye benzediğini bile doğru düzgün bilmiyorum. Annem tüm resimlerini yırttı.” Erem anladığını belirterek başını sallamıştı.
“Amcamdan isteseydin? Onda muhakkak vardır!” dediğinde Özge’nin yüzü düşmüştü.
“Ne söyleyip isteyecektim. Baba, gerçek babamın resmi var mı sende diye mi soracaktım. Sence ne hissederdi. Beni o büyüttü, baba diye her zaman onu bildim. Ama…”
“Ama, babanın neye benzediğini bilmek istiyorsun.” Genç kız susunca Erem yerinden kalkarak genç kızın dizinin dibine çökmüştü.
“Bu senin en doğal hakkın Özge, onu tanıman, neye benzediğini bilmek senin hakkın. Amcam anlayış gösterecektir.”
“Ya beni sevmeyi bırakırsa.”
“Saçmalama Özge, bazen küçük bir çocuk gibi davranıyorsun.”
“Anlamıyorsun. Bu yaşa kadar sadece onun sevgisinden güç aldım. Bazen beni annemden daha çok sevdiğini hissederdim. Annem disiplinliydi, anlıyorum yalnızdı ama Orhan babam bir taneydi. Askerleri onun hakkında konuşunca kıskanırdım. Bir tek ben çocuğu olmak isterdim. Sonra siz geldiniz ben yine kıskandım. Annem hep meşguldü, işi zordu ama Orhan babam her zaman bana zaman ayırırdı. Annemle yapamadığım her şeyi onunla yapıyordum.” Özge’nin gözleri dolmuştu. Yutkunarak devam etmek istediğinde omzundan aşağıya uzatılan resimle donup kalmıştı. Erem gülümseyerek bir süre önce salona giren amcasına bakarken Özge yutkunarak başını kaldırıp elin sahibine bakmıştı.
“Görmek istemiyor muydun?”
“Baba?” Orhan genç kızın acısını içinde hissetmişti. Elindeki resmi göstererek “Hadi al bak canım, ortadaki senin baban,” dediğinde genç kız hızla yerinden kalkarak Orhan’ın boynuna sarılmıştı.
“Özür dilerim baba, ben…”
“Hadi ama ağlama, demek ki dediğin kadar iyi bir baba değilim. Kızım benden çekinip hakkı olanı isteyemediğine göre dediğin kadar iyi değilim.” Özge başını iki yana sallayarak ağlamasını sürdürürken Orhan genç kızın omzunun üzerinden yeğenine bakmıştı.
“Hayır, sen harika bir babasın. Lütfen öyle söyleme.” Orhan geri çekilerek genç kızla birlikte kanepeye oturmuştu. Erem baba kızı yalnız bırakırken kardeşini alarak evden ayrılırken son duyduğu amcasının sert bir şekilde “Kim o hergele!” dediğini duymuştu.
***
Sude ve Erem el ele askeri hastaneden içeriye girerken genç kız endişeli bir şekilde etrafına bakınıyordu. Onları hastanede Özlem karşılayacaktı. Erem yengesini arayarak geldiklerini bildirdiğinde onları bulunduğu kata yönlendirmişti. İkili Özlem’in geçici olarak kullandığı odaya girdiğinde yanında kendi yaşlarında başka bir doktor daha vardı.
“Yengecim?” Sude Özlem’e sarılırken abisine dönerek kaşlarını çatmıştı.
“Hani Hüzün ablayı görecektim, beni kandırdın mı?” Erem bakışlarını Özlem’e çevirerek konuşmuştu.
“Canım, Hüzün ablanı göreceksin ama öncesinde seninle önemli bir şey konuşacağız.” Sude abisinin yönlendirmesi ile ikili koltuğa oturmuştu.
“Ne oluyor?” Sude’nin tedirgin sorusu ile Özlem araya girerek kızın karşısına geçmişti.
“Bu doktor benim arkadaşım canım. Seninle konuşurken yanımızda olacak.”
“Yenge kötü bir şey mi oldu? Hüzün ablam iyi mi?” dediğinde Sude ağlamak üzereydi.
“Hayır, hayır o iyi. Sakin ol hayatım. Şimdi sana bir soru soracağım. Sana okuduğum anne kız hikayesini hatırlıyor musun?” Sude kısa bir duraksamanın ardından başını hızla sallamıştı.
“Evet, neden yeni bir hikaye mi buldun?”
“Hikayeyi sana anlattığımda bana ne söylemiştin, onu hatırlıyor musun?” küçük kızın yüzü asılarak yine başını sallamıştı.
“Evet, keşke benim annem de mucize olsa demiştim.” Özlem yutkunarak son aşamaya gelmişti.
“Annenin mucize olduğunu söyleseydim ne yapardın?” Sude hızla yerinden kalkmıştı. Yüzünde ağlamakla gülmek arasında bir ifade ile yengesine bakıyordu. Heyecanla odada dolanmaya başlamıştı. Özlem bir süredir küçük kıza internette güzel bir hikaye buldum diyerek annesinin hikayesini mucizeye tutunuş diye anlatıyor, Sude’nin neşelenmesini sağlıyordu. Hikayesinde kötü bir kaza geçiren karı kocayı anlatıyor, kadının çok hasta olduğunu ve oğlunun onu yıllar sonra hastanede bulduğunu anlatarak Sude’yi gerçekle yüzleşmeye hazırlıyordu. Erem şaşkın bir şekilde yengesiyle kardeşine bakıyordu.
“Yenge, annem mucize oldu mu?” dediğinde Özlem ağlayan kıza gülümseyerek başını sallamıştı.
“Annen mucize oldu ve oğlu onu buldu!” dediğinde Sude ağlayarak abisine bakmıştı. Odadaki diğer doktor sessizce küçük kızın tepkilerini izliyordu. Özlem arkadaşından onayı alarak Erem’e bakmıştı.
“Erem, kardeşini mucizesine götür.”
“Yenge?”
“Hadi Erem, anneni daha fazla bekletme.” Erem şaşkınlıkla olayı kardeşine nasıl anlattığını bile anlamadığı yengesine bakmıştı. Sude abisinin koluna asılarak ağlayarak bakmıştı.
“Anneme gitmek istiyorum, abi…” Erem kardeşinin ağlamasına dayanamayarak kollarının arasına almıştı.
“Ama ağlarsan annemi de üzersin. O gördüğünde gülmelisin ki mutlu olsun.” Sude hızla başını sallayarak abisinden ayrılmıştı. İki kardeş odadan çıkıp annesinin yanına giderken Özlem kendi kızını görmek için eve gitmeye karar verdi.
Hızlı adımlarla koridoru adımlayan ikili heyecanlıydı. Annesi çok mutlu olacaktı. Sude’nin bu kadar kolay anlaması hala aklına yatmıyordu. Bir ara kardeşine sormaya karar vererek odanın kapısında duraksamıştı.
“Neden durduk abi?”
“Sude, annem ve Hüzün ablan içeride. Annem senin geleceğini bilmiyordu, seni çağırana kadar burada bekler misin? Sürpriz olsun!” Sude hızla kafasını sallarken yüzünde güller açıyordu. Yıllardır annesini görmemişti. Resimleri olmasaydı yüzünü bile hatırlayamayacak gibi hissediyordu. Tek hatırladığı annesinin sevgi dolu seslenişleri, uyurken kendisine ninni söylemesiydi. Erem odaya girdiğinde Hüzün sesi kısık bir şekilde televizyon izlerken annesinin uyuduğunu görmüştü. Yüzü asılan genç adam Hüzün’ün fısıltısı ile ona baktı.
“Ne oldu?”
“Sude burada ama annem…”
“İçeriye al, uyanınca ilk onu görsün!” Erem genç kızı onaylayarak kardeşini sessizce odaya almıştı. Küçük kız uyuyan annesini görünce birden ağlamaya başlamıştı. Kızın sessiz ağlayışı ikili gülümsetirken Sude hızla annesinin yatağına yaklaşarak uyuyan kadının yanına uzanmıştı. Zayıf bedeni zorlukla kadının yanına sığarken Erem uyanmak üzere olan annesinin ilk tepkisini bekliyordu. Zeynep Hanım yanına uzanan kızın varlığını hissettiğinde gözleri kapalı olsa da kimin olduğunu anlamıştı. Yanağından aşağıya akan yaşa aldırmadan “Kızım, Sude’m” fısıldamasını Erem ve Hüzün de duymuştu. Kadın gözlerini açmadan yatağını yoklarken rüyada olmamayı diliyordu. Kolları arasına sığınan zayıf bedenden aldığı kokuyla kadın hıçkırmıştı. Gözlerini aralayarak kendi kopyası olan gözlere takılmıştı bakışları.
“Sude’m”
“Annecim!”
****
Anne kız sonunda buluştu. Darısı buluşamayan ailelerin başına inşallah.
Ağlıyorum resmen;)