ACISIYLA TATLISIYLA BİR HİKAYENİN DAHA SONUNA GELDİK. UMARIM BEĞENİRSİNİZ. KEYİFLİ OKUMALAR!
***
Genç adam avucundaki eli sıkarken bir yandan da koluna giren diğer kadına destek olmaya çalışıyordu. Yıllar sonra ayağa kalkan kadının acısını içine hissediyordu. Ağır adımlarla ilerleyen üçlü kabristanın dar yollarından geçerek varmak istedikleri mezarlığın başına gelmişti. Zeynep Hanım mezar taşında yazan ismi görünce birden sendelemişti. Bilmek başkaydı, görmek çok başkaydı. Erem annesini tutarken Hüzün elindeki çiçekleri mezarın üzerine dikmek için kenara bırakmıştı.
“Anne! İyi misin?” Zeynep Hanım ağlayarak mezarın başına çökerken Hüzün ellerini açarak dua etmeye başlamıştı. Erem küçükken annesinin ısrarı ile gittiği kursta öğrendiği Kur’an’ Kerim-i açıp okurken bir yandan da annesini kontrol ediyordu. Hüzün duasını ettikten sonra getirdiği küçük kürekle hafif çukur kazarak gül fidelerini dikmeye başladığında yengesi ile göz göze gelmişti. Kadın acı bir gülümseme ile tomurcuk olan gül fidelerine bakarken hala kulaklarında kocasının ‘Gülüm’ diye kendisine seslenişini duyabiliyordu. Erem okumasını bitirdikten sonra annesinin yanına yaklaşarak bir elini omzuna atmıştı.
“Sana ağlama diyemem anne ama babam senin ağlamana dayanamazdı.” Kadın oğluna hak verirken içi buna el vermiyordu. Mezara kısa bir bakış atarak hüzünlü bir gülümseme bahşetmişti kocasına.
“Bak Ahmet, sana oğlunla gelinini getirdim.” Hüzün duyduğu hitapla yutkunmuştu. Ahmet amcası üveyde olsa babasından daha çok babalık etmişti kendisine. Kendisine uzatılan ele doğru ilerleyen genç kız yengesinin elini tutarak yanına yaklaşmıştı. Erem sessiz kalırken tek konuşan Zeynep hanımdı.
“İkimizin de duası kabul oldu sonunda. Hüzün kızım ailemize katılıyor,” dediğinde Hüzün ağlamaya başlamıştı. Amcası ve yengesi tarafından bu kadar sevildiğini bilmek mutluluk vericiydi. Erem’in elini kendi elinin üzerinde hissedince genç kızın bakışları birleşen ellerinde takılmıştı. Zeynep Hanım ikilinin elini birleştirerek avucunun içine almıştı.
“Bu eller hiç ayrılmasın çocuklar!” dediğinde bakışları kocasının mezarına döndüğünde hüzünle devam etmişti.
“Ölüm sizi ayırana kadar, bu eller asla ayrılmasın. Tartışırsınız, kavga edersiniz… Bunlar olacaktır ama asla birbirinize olan sevgi ve saygınızı yitirmeyin.” Erem annesinin üzgün sesine karşılık bakışlarını genç kızdan çekmemişti. Başını olumlu anlamda sallarken Hüzün gözyaşlarını tutamamıştı. Bir süre daha mezarlıkta kalan üçlü eve döndüğünde kimseden ses çıkmıyordu. Zeynep Hanım odasına çekilmişti. Erem işleri olduğu için evden ayrılırken Hüzün de annesini görmek için onun yanına gitmişti. Vakit hızla geçerken, düğün için sayılı saatler kalmıştı. Aile arasında küçük bir eğlence düzenlenecekti.
Arkadaşları ve kendileri!
***
Genç adam işlerini hallettikten sonra Hüzün’ü almak için birlikte yaşamaya karar verdikleri eve giderken düşünceliydi. Mezarlık ziyareti genç adamı etkilemişti. Her fırsatta mezara gitse de bu gün ilk kez annesini götürmüştü babasına. Onun mezar başındaki güçlü hali genç adamı etkilemişti. Arabanın gazına biraz daha basarken biran önce Hüzün’ü görmek istiyordu. Araba son kavşaktan dönerek evin bahçe kapısına geldiğinde korna çalarak otomatik kapının açılmasını beklemişti. Araba büyük duvarların çevrelediği yeşil bahçeden içeriye girdiğinde ayrı bir dünyaya girmiş gibi hissediyordu. Her seferinde bu duyguyu yaşamak Erem’e iyi geliyordu. Sanki tüm sıkıntıları yüksek duvarların ardında kalıyordu.
“Erem oğlum hoş geldin.” Aynur Hanım genç adama oturduğu verandadan seslenirken Erem hızlı adımlarla onun yanına ulaşmıştı.
“Nasılsın Aynur teyze?” Erem etrafına bakınırken “Nerede bizimkiler?” diye sorduğunda kadın gülümseyerek genç adama bakmıştı.
“Üst katta Gülşen bir şeyler almış bizim kıza onlara bakıyorlar.” Erem aldığı cevapla gülümseyerek izin isteyip eve girdi. Üst kat merdivenlerinden çıkarken her adımda anne kızın sesi kulaklarını daha bir dolduruyordu.
“Anne bunları ne zaman aldın?” kulaklarına dolan meraklı ses Erem’i gülümsetmişti.
“Bu sabah çarşıya çıktım. O kadar güzel şeyler var ki Hüzün, bir ara birlikte çıkalım.”
“Anne, bunları almamalıydın. Hem ben bunları giyemem!” Erem kızın isyankar sesini duyunca merak etmişti. Kapısı aralık olan kapıya geldiğinde boğazını temizleyerek kendisini belli ederken Hüzün duyduğu sesle hızla önündeki paketleri toparlamaya çalışmıştı. Başaramayınca da son anda yatak örtüsünü üzerlerine örtmüştü.
“Erem!” nefes nefese kalan Hüzün’ün yüzü kızarmıştı. Erem etrafa bakınırken bozulan yatak örtüsü dikkatinden kaçmamıştı.
“Merhaba, nasılsınız? Ne yapıyordunuz?” Gülşen Hanım utanan kızına bakarken gülümseyerek Erem’i cevaplamıştı.
“Kızımla hazırlıklar hakkında konuşuyorduk.” Erem tek kaşını kaldırarak yüzü kızaran Hüzün’e baktı.
“Nefes nefesesin, hasta mı olacaksın?”
“Yo nereden çıkardın?”
“Yüzünde kızarmış, ateşin yok değil mi?” Erem eylenir gibi genç kızın alnına elini koyarak ateşini ölçmüştü. Hüzün onun imalı bakışları karşısında kaşlarını çatarak Erem’e baktı. Yüzünde gezinen elini elinin tersi ile vurarak uzaklaştırmıştı.
“Eylenmene sevindim. Bunun sonrasını da düşünmelisiniz Erem Bey!”
“Düşüneceğim Hüzün Hanım, hadi çıkalım son provan var.” Hüzün yerinden kalkarken annesine kaş göz işareti ile yatak örtüsünün altına tıktığı kıyafetleri gösteriyordu.
“Hadi siz çıkın, ben buraları düzeltirim.” Dediğinde Hüzün derin bir nefes almıştı. Erem ile odadan çıktıklarında kullanacakları yatak odasının son halini görmek için Erem adımlarını diğer odaya yönlendirmişti.
“Nereye, hani geç kalıyorduk?”
“Odaya bir bakmak istedim. Nede olsa yarından sonra burada kalacağım!” Hüzün genç adamın açık konuşmalarına hala alışamamıştı. Bakışlarını kaçırırken kuruyan boğazını ıslatmak için yutkunmaya başlamıştı. Kapısında kurdeleli havlu olan kapıyı araladığında bakışları hafif kayan havluya dönmüştü. Hüzün onun ifadesine gülerek “Aynur teyze astı, adetmiş yeni evlilerin kapılarına süslü havlu asılırmış.” Dediğinde Erem omzunu silkeleyerek içeriye girmişti. Evin en büyük odasıydı burası. Çift tarafından yüksek oymalı pencerelere asılan fon perdeler odaya ayrı bir hava katmıştı. Oda tamamen Hüzün’ün zevkine göre döşenmişti. Eskitme mobilya ve krem desenli duvar kağıtlarıyla oda oldukça ferah olmuştu. Bakışları odanın ortasında ki büyük yatağa ve hemen yan taraflarında duran komodinlerin üzerinde duran sarkıt abajurlara takıldı. Yerdeki krem rengi kilim ayrı hava katmıştı. Köşeden köşeye olan sürgülü dolabın hemen karışışında makyaj masası vardı. Erem dolaba doğru ilerleyerek kapısını açtığında kendisi ile Hüzün’ün kıyafetlerini yan yana asılı görünce gülümsemişti.
“Zaman çabuk geçiyor değil mi Hüzün?” genç kız sessizce onu izlerken gelen soruya hazırlıksız yakalanmıştı. Başını sallarken Erem derin bir iç çekti. Odanın penceresine doğru ilerleyerek arka bahçeye bakmıştı. Peyzaj mimarı çok güzel iş çıkarmıştı.
“Evet, çok çabuk geçiyor.” Erem ona elini uzatırken Hüzün hiç düşünmeden onun elini tutmuştu. Genç kızı yanına çekerek sırtını göğsüne yaslayıp ona sıkıca sarılmıştı. Başını omzuna yaslayarak derin bir iç çekti.
“Her zaman ailemin evinde yaşlanacağımı düşünmüştü. Ama buraya bakınca içim huzurla doluyor. Sende böyle mi hissetmiştin?”
“Evi ilk gördüğümde kendime benzetmişti. Yalnız ve yıkık! Bakım yapılınca güzelliği ortaya çıktı.”
“Yani senin de bakımın yapılınca güzelliğin ortaya çıkacak öyle mi?” Erem’in şakacı tonuna karşılık Hüzün dirseğini genç adamın karnına geçirerek “Beni yalnız ve yıkık ortaya bırakan kimdi acaba?” dediğinde Erem derin bir iç çekmişti. Genç kızdan ayrılarak yüzünü kendisine döndürdü.
“Seni yalnız bırakmak değildi amacım. Sadece güvende olmanı istiyordum.”
“Senin yanında güvende olabilirdim.”
“Benim ne olacağım belli değildi Hüzün. Sude’yi bile amcam büyüttü. Kardeşime bile bakamazken seni nasıl yanıma alabilirdim.” Hüzün’ün yanağından aşağıya bir damla yaş düşmüştü. Erem genç kızın ellerini sıkıca tutarak gözlerini gözlerine sabitlemişti.
“Bunca zaman zorunluluktan seni kendimden uzak tuttum Hüzün, ama bundan sonra senin yanımdan asla ayırmayacağım. Bana ne zaman seslensen bir adım uzağında olacağım. Sana sevgimi göstermek için elimden geleni yapacağım.” Hüzün Erem’in sözlerinde ki içtenliği iliklerine kadar hissetmişti. Kollarını genç adamın boynuna dolayarak derin bir nefes aldı.
“Bana bu tarz sözler verme Erem, her zaman yanımda olamazsın. Beni sevmeyi bırakma yeter!”
“Asla!” genç adam yemin verir gibi itiraz ederken Hüzün hafif gülümsemişti.
“Ah, inanamıyorum. Yarın çocukluk aşkımla evleneceğim.” Erem kızın sözlerine gülerken Hüzün’ü daha sıkı sarmıştı göğsüne.
“Ah yarın sevimli sapığımla evleneceğim.” Hüzün onun sözleri ile hızla kollarından çıkmıştı. Kaşlarını çatarak “Sapık mı?” diye çıkışırken Erem gülmüştü.
“Evet, sapık. Her gittiğim yerde beni takip ettiğini inkar mı ediyorsun?”
“Evet ediyordum. Seni takip etmem sapık olduğum anlamına gelmez. Hem sen de beni takip ediyordun!”
“Ben mi? Kim demiş?” ikili atışırken onları kapıdan izleyen Gülşen Hanım gülümsemişti. Tek dileği kızının bundan sonra mutlu olmasıydı.
“Geç kalacaksınız, hadi tartışmayı bırakında gidin!” Hüzün utanarak bakışlarını kaçırırken Erem gülerek onun elini tutup kapıya yönelmişti. Gülşen hanımın duymaması için sessizce kızın kulağına fısıldadı.
“Elbette takip edeceğim, sevdiğim kızın peşinde birçok çapkın vardı!” Hüzün şaşkınlıkla ona bakarken Erem gülerek kapıdan çıkıp aşağı inmişti.
“Kızım, ne bekliyorsun hadisene!” annesinin sözleri ile kendisine gelirken hızla genç adamın arkasından gitmişti. Erem’i veranda da Aynur teyzeyle konuşurken görünce gülümsemişti.
“Hadi gidelim artık.” Erem başını sallayarak kızı onaylarken izin isteyerek arabaya doğru ilerledi. İki kadının dualarıyla evden ayrılan çiftin yüzü gülüyordu.
“Nereye gitmek istersin?” Erem’in sorusunu anlamayan genç kız gözlerini arabayı kullanan adama dikti.
“Anlamadım?”
“Balayı için gitmek istediğin bir yer var mı?”
“Bunu şimdi mi soruyorsun? Yarın evleniyoruz.”
“Biliyorum, aklıma yeni geldi ne yapayım?” dediğinde Hüzün kaşlarını çatmıştı.
“Bilmiyorum, daha önce hiç düşünmedim. Sen nereye gitmek istersin?”
“Bana da fark etmez. Memleket olduğu sürece her yer güzeldir.” Hüzün gülümseyerek genç adama bakmıştı.
“Bence plansız yola çıkıp Ege bölgesini veya Akdeniz bölgesini gezelim.” Erem’in önerisine kaşlarını çatan Hüzün “Neden Karadeniz değil de bu bölgeler?” diye sordu.
“Memlekete gidince Karadeniz’i zaten gezeriz. Önce diğer bölgeleri gezelim.” Araba provanın yapılacağı gelinlikçinin önünde durduğunda Hüzün ağır hareketlerle arabadan inmişti.
“Sende gelecek misin?”
“Neden?”
“Bilmem, gelmek isteyebilirsin!” Erem başını iki yana sallayarak “Benimde provam var unuttun mu?” diye sordu. Hüzün omzunu silkeleyerek genç adama cevap verdi.
“Ne olmuş yani, sonra da oraya giderdik.”
“Hüzün yapma!”
“Ne? Hoşlanmıyorum tek başına oraya gitmenden. Hem neden erkek mağazasında bayan çalıştırılır ki?” Erem kızın asılan yüzüne gülümseyerek bakıyordu. Takım elbisesini diktirdiği mağazada çalışanların çoğu bayan çalışandan oluşuyordu. Hüzün öğrendiğinde kıskançlık krizlerine girerken Erem onun bu davranışlarına gülmeden edememişti.
“Onların fikirleri önemli Hüzün, erkek gözüyle değil de kadın gözüyle bakıyorlar!”
“Erem!” Hüzün’ün uyarıcı sesi Erem’i daha çok güldürmüştü. Eğilerek genç kızın yanağını öperken uzaklaşmadan “Kıskanmak sana çok yakışıyor!” dedi. Hüzün gözlerini kısarken intikam alırcasına “Sen bilirsin, mağazaya gelen kişilerden fikir alırım. Madem karşı cinsin fikri önemli!” dediğinde Erem dişlerini sıkarak “Karşı cins mi? Erkeğin gelinlikçide ne işi var?” diye sordu.
“Neden olmasın? Tek evlenen biz değiliz. Başkaları da provaya geliyor. Onların yanında da ya nişanlıları ya da erkek kardeşleri oluyor.”
“Hüzün, şaka yapıyorsun değil mi?” omzunu silkeleyen kız arkasını dönerek mağazaya girerken Erem’in telefonda prova saatini güncellediğini duymuştu. Gülümseyerek mağazaya girdiğinde ise şansına inanamayarak karşısında provaya gelmiş olan çifte doğru ilerlemeye başlamıştı.
“Merhaba, provanızın bitmesine çok var mı?” Hüzün’ün sorusuna karşılık çift gülümseyerek ona bakmıştı. Erem içeri girdiğinde genç kızın yanında ki adamı görünce dişlerini sıkmıştı. Hızlı adımlarla onun yanına giderken bir elini kızın beline dolayarak “Geç mi kaldık?” diye sordu. İçinde kabaran duygulara inanamıyordu. Daha önce bu şekilde kıskanç olabileceğini hiç düşünmemişti. Bakışlarını kendisine yasladığı kıza döndürdüğünde yutkunmadan edememişti. Hüzün aynı Hüzün’dü değişen neydi bir türlü anlayamıyordu. Eskiden de onu seviyordu. O kötü olay olmadan önce de onunla yakından ilgileniyordu ama şu birkaç aydır yaşadığı duyguları bir türlü çözememişti.
“Hayır, geç kalmadık. Birazdan bizim provamız başlayacak.” Erem sessizce başını sallarken kızı biraz ilerdeki bekleme koltuğuna doğru ilerletip oturtmuştu. Kendisi de yanına oturarak kolunu omzuna attı.
“Erem, bir sorun mu var?” Erem başını sağa sola sallarken Hüzün devam etmişti.
“Hani senin de provan ardı, neden gitmedin?”
“Birlikte gideriz işte, sende istemiyor muydun?” genç adamın bakışları az ilerde gelinlikli kıza gülümseyerek bakan adama takılmıştı. Onun Hüzün’e gülümseyerek cevap vermiş olmasını sindirmeye çalışıyordu. ‘Oğlum Erem iyice manyaklaştın. Ne var gülümsediyse?’ diye içinden geçirse de hemen kendisini veto etmişti. Kimse onun Hüzün’üne gülümseyemezdi. Daha fazla dayanamayan genç adam hızla yerinden kalktı. Onun bu davranışı dikkat çekerken Hüzün de onunla birlikte kalkmıştı.
“Bir sorun mu var Erem?” Hüzün ani hareket karşısında endişesini gizleyemedi.
“Ne zaman başlayacak bu prova?”
“Birazdan!” dediğinde Hüzün kendisine seslenen görevli ile bakışlarını kadına çevirmişti. İkili kadına doğru ilerlerken Erem hala dalgın bir şekilde etrafına bakınıyordu.
Hüzün giyinmek için kabine girdiğinde kendisine yardım eden kadına gülümsüyordu. Fazla kabarık olmayan gelinliğini giydiğinde aynadaki aksine şaşkınlıkla bakmıştı. Üzerine tam oturan gelinlik beklediğinden de güzel olmuştu. Son işlemeleri Hüzün’e bile sürpriz olmuştu. Birkaç ay içinde yetiştirilen gelinlik genç kızın içine sinmişti sonunda. Gelinliğin iki yanını tutarak kabinden çıktığında kendisine donmuş bir şekilde bakan Erem’i fark etmemişti bile. Ayağında gelinliği kaldırması için iki numara büyük ayakkabı ile platform üzerine çıkana kadar da fark etmemişti. Gelinliğin eteğini düzelterek aynadan kendisini süzerken hafif etrafına dönmüştü. Göğüs kısmından aşağıya sarkan inciler spot ışıklarının altında göz alıyordu. Bakışları aynadan Erem ile çalışında yutkunmadan edememişti. Kalbi göğüs kafesinden dışarıya çıkacak gibi hızlı atıyordu.
“Erem?” Erem uzaklardan gelen sesi hayal aleminde duyarken Hüzün onun şaşkınlığına gülümsemişti. Elini gelinliğin eteklerinde dolanırken görevli kızların hayranlık dolu sesleri Erem’in kendisine gelmesini sağlamıştı.
“Hüzün?”
“Erem, nasıl oldu?” Erem ne söyleyeceğini bilememişti. Boğazında ki kuruluğu gidermeye çalışırken bir yandan da genç kızı baştan aşağı süzmekten kendisini alamadı. Birkaç düzeltmenin ardından kendisine cevap vermeyen adama yaklaşmak için dikkatle iki merdiven aşağıda olana adama doğru ilerlerken ayağının burkulması ile düşerken Erem’in atik davranışı ile kendisini genç adamın kollarının arasında bulmuştu. Korkuyla gözlerini kapatan Hüzün, bedeninde beklediği acıyı hissetmeyince gözlerini araladığında genç adamın boynu ile karşılaşmıştı.
“İyi misin?” Erem’in sesinde ki titreme genç kızın dikkatinden kaçmamıştı. Adamın titreyen bedenini fark edince geri çekilerek Erem’e bakmıştı.
“Erem?”
“İyi misin?” Erem kızı kendinden uzaklaştırarak kontrol etmeye çalışıyordu. Hüzün onun korkusu karşısında üzüldü.
“Ben iyiyim, sadece ayağım burkuldu!” Erem yere eğilerek kızın ayağına bakmak istediğinde Hüzün utanarak ona engel olmaya çalışmış ama başarılı olamamıştı. Erem kızın ayağındaki büyük topuklu ayakkabıları görünce kaşlarını çatarak kıza baktı.
“Bunlar ne Hüzün, kendine kastın mı var?”
“Benim ayakkabılarım evde kaldı. İdare ederim…”
“Hemen çıkarıyorsun bunları.” Bakışlarını görevliye çevirdiğinde görevli kız korkarak bir adım geri gitti.
“Başka bir şey yoksa gelinliği hazırlarsanız sevinirim.” Erem kızı beklenmedik bir anda kucağına alarak az önce çıktığı kabine kadar taşımış sonra da yardımcı olacak kız gelince dışarı çıkmıştı. Gelinliği çıkaran kız kendi kıyafetlerini giyerek Erem’in yanına gelirken gelinliği hazırlayan kızda birkaç dakika sonra onlara doğru ilerlemişti. İkili elinde gelinlikle mağazadan çıkarak Erem’in damatlığı için yola koyulmuştu.
***
Her şey hazırdı. Eve getirilen kuaför kızı hazırlarken Erem de birkaç kapı ileride damat tıraşı oluyordu. Hüzün’ün isteğiyle gelin Erem’in baba evinden çıkacaktı. Gülşen Hanım gün yüzü görmediği kendi evinden ziyade artık birlikte yaşayacağı ve duvarlarında kahkahaların eksilmediği kayınının evinden çıkmak isteyen kızını onaylamıştı. Şimdi ise kızının hazırlıklarının bitmesini duygusal bir şekilde bekliyordu. Yatağa oturan kadın kapının tıklatılması ile ayağa kalkarak kapıya yöneldi.
“Yenge, gelebilir miyim?” Özge başını uzatarak içeriye bakarken Hüzün gülümseyerek eliyle içeri girmesini istemişti. Özge garip bir şekilde kendisine yenge demeye başlamıştı. Erem’in kendisine abilik yaptığını savunarak tüm itirazlara rağmen hitabından vazgeçmemişti.
“Çok güzel olmuşsun, Erem kuduracak.”
“Öyle söyleme,” diye itiraz eden Hüzün kadınların gülüşlerine karşılık vermişti. Kızın yüzünde son rötuşlarda yapıldıktan sonra kız ayağa kalkarak aynada kendisine bakmaya başlamıştı. Herkes beğeni ile onu süzerken Hüzün’ün tek hissettiği heyecandı. Erem’le evlendiğine hala inanamıyordu. O imzayı atmadan da inanamayacaktı galiba.
“Maşallah kızım, çok güzel oldun!” Zeynep Hanım odanın kapısından içeriye girerken Gülşen hanımda ona katılmıştı. Kızı çok güzel olmuştu.
“Zeynep anne?”
“Müsaitseniz damat Bey içeriye girecek!” Erem annesinin çağırmasını beklemeden kapıda belirdiğinde donup kalmıştı. Onu gören Özge imalı bir şekilde gülerken “Yenge, müstakbel kocan dondu kaldı!” diye şakalaşmıştı. Hüzün kapıya döndüğünde kendisinin de Erem gibi donup kalmasına engel olamamıştı. Siyah takım elbise genç adamın üzerine jilet gibi olmuştu. Saçları yukarıya doğru taranırken oldukça yakışıklı olmuştu. Hüzün kalbinin dörtnala Erem’e doğru koştuğundan habersiz nefes almaya çalışırken Erem birkaç adımda kıza yaklaşarak kızın heyecandan terleyen ellerini tuttu.
“Hayatımda gördüğüm en güzel gelinsin!”
“Teşekkür ederim, sende çok yakışıklı oldun!” Erem gülümserken Orhan kapıda görünerek ortamın ambiyansını bozmuştu.
“İzin verirseniz,” diyerek elindeki kırmızı kuşağı göstererek Hüzün’e doğru ilerledi. Genç kız gözleri yaşlı bir şekilde Orhan’a bakarken Orhan onaylamaz bir şekilde “Ağlamamalısın,” diye söylendi. Hüzün’ün beline dua ile kırmızı kuşağını takarken Erem’e dönerek yeğenine alttan sopa göstermeyi de ihmal etmedi.
“Hüzün’ün benim için Özge’den bir farkı yok Erem, kızımı sakın üzeyim deme. Onu üzersen yeğenim demem bende seni üzerim.” Erem eliyle gülmesini kapatmaya çalışırken ciddi olmaya çalışarak başını sallamıştı. Amcası oldukça ciddi konuşuyordu. Özlem bir eli karnında odadan içeriye girerken “Neden bu kadar kalabalıksınız?” diye sordu. Beş aylık olan karnı normal hamilelere göre daha çok büyümüştü. Orhan oğlu olacağını öğrendiğinde derin bir nefes almıştı. Özge’den idmanlı olan adam ikinci bir kız vakasını kaldıracak sağlam kalbe sahip olmadığını düşünüyordu. Odanın bir köşesinde kendisine gülümseyerek bakan Özge’yi görünce yine istemsiz yüzü asılmıştı. Elin oğlu gelip kızını kendisinden istemişti. Koray iki kez kapısını aşındırmış, üçüncüye geleceğini söyleyerek vermezse kızı kaçıracağını söyleyince Özlem’in daha fazla strese girmemesi için aralarında ki ilişkiyi kabul etmek zorunda kalmıştı.
“Hadi aşağı inelim, imam efendi geldi. Önce dini nikahınızı kıyacaklar. Belediye başkanı da aşağıda bekliyor.” Düğün büyük evin bahçesinde yapılacaktı. Erem’in askeriyeden birkaç arkadaşı, Hüzün’ün birkaç arkadaşı ve Koray ailesi ile katılmıştı. Koray ve Orhan nikah şehitleri olacaktı. Erem kolunu kırarak Hüzün’ün girmesini bekledikten sonra ikili odadan çıkarak nikahlarının kıyılacağı salona girmişti.
Her şey o kadar hızlı olmuştu ki çift heyecandan ne zaman evet demişler ne zaman ayağa kalkıp ortada dans etmeye başladıklarını bile anlamamıştı. Müzik sesi kısılınca kendilerine gelen ikili birbirine bakarak gülmüştü. Annelerin ve arkadaşlarının takı töreni yapmak istemesi ikisini de güldürmüştü. Hüzün’ün üzeri birden takılarla dolmuştu. Anneleri, arkadaşları ve Orhan hepsi takı takmıştı. Sonunda eğlence bitip düğün sona erdiğinde aile ile vedalaşan ikili arabasına binerek geceyi geçirecekleri otele doğru yola çıkmıştı. Sabah erkenden balayı için ege kıyılarına doğru gitmeye karar vermişlerdi.
***
Genç kız evin içinde dolanıp duruyordu. Erem gideli iki gün olmuştu ve hala bir haber alamamıştı. Sinirle merdivenlerden aşağı inerken Aynur Hanım onu durdurmuştu.
“Ne oldu güzel kızım?”
“Aynur teyze Erem evi aradı mı?” diye sordu. Kadın başını iki yana sallayarak “Hala seni aramadı mı?” diye sordu.
“İş gezisi diye çıktı ama hala beni aramadı. Eve dönsün bunun hesabını ona soracağım.” Hüzün vestiyerdeki çantasını alarak dış kapıya yönelirken Aynur hanıma da işe gideceğini söylemişti. Balayıları iki hafta sürdüğü için işleri oldukça birikmişti. Savunma bakanlığı ile yeni teknolojiler için sözleşme imzaladıkları için oldukça yoğun çalışıyorlardı. Yeni yazılımlar ve bilgisayar programları birkaç hafta sonra görücüye çıkacaktı. Uzun zamandır üzerine çalıştığı güvenlik yazılımı taslağı beğenilmişti.
“Ben çıkıyorum, ararsa beni aramasını söyle!” diyerek evden hızla ayrılmıştı.
Arabasını şirket binasının önüne park ettiğinde güvenlikte duran adam hızla yanına gelmişti. Ona selam verirken bir yandan da olumsuz bir durum olup olmadığını öğreniyordu.
“Bir sorun çıktı mı? Dün gelen adamlar geldi mi bu gün?” Genç kız çaktırmadan bir süredir şirketi izleyen adamların olduğu köşe başına bakmıştı.
“Bu gün görünmediler Hüzün Hanım!”
“Dikkatli olun, diğer arkadaş nerede?”
“Tuvalete kadar gitti, gelir biradan.” Hüzün ilk geldiği zamanlarda uyardığı adamın yine kaytardığını düşünürken adama bir şey söylememişti. Nasılsa yenilediği güvenlik kamerasından ne olduğunu öğrenirdi.
“Peki, çalışanlardan sorun çıkaran var mı?” Parmak izi uygulamasından sonra çalışanlardan tepki gecikmemişti. Şirket giriş ve çıkışlar parmak izi ile oluyordu artık. Güvenlik üst düzeydeydi. Kimse bir diğerinin bilgisayarını açma yetkisine sahip değildi. Kendisi hariç. Artık her şey kendi bilgisayarından denetleniyordu. Ağır adımlarla odasına giderken sekreteri hemen ayağa kalkmıştı.
“Hüzün Hanım?”
“Bana bir kahve, birde yeni projede çalışacak mühendis arkadaşlara on beş dakika içinde toplantı odasına gelmesini söyle!” Sekreter hızla yerinden kalkarken hala çekindiği kıza başını sallayarak cevap vermişti. Hüzün odasına girerek rahatlamak için ceketini çıkarmıştı. Masasına giderek bilgisayarını açtığında garip bir durumla karşılaşmıştı. Her zaman nişan olarak bıraktığı küçük kâğıt ‘E’ tuşunun üzerinde değildi. Sinirden dişlerini sıkarken sakin olmaya çalışmıştı. Kapısı tıklatılarak içeriye giren sekretere bakarak derin bir iç çekti.
“Masamı sen mi temizledin Meltem?” sekreter endişeyle kıza bakarak “Bir şey mi kayboldu Hüzün Hanım? Ben siz masanıza dokunulmasını istemediğiniz için sadece odayı süpürüp dolapların tozunu aldım.” Hüzün kızın tedirginliği karşısında nefesini bırakarak konuştu.
“Sorun yok, bir şey kaybolmadı. Sen işinin başına dönebilirsin.” Kız gözle görülür bir rahatlama yaşayarak odadan çıkarken Hüzün’ün bakışları sadece kendisinin bildiği masasını cephe alan kameraya kaymıştı. Bilgisayarın çift kodlu şifresini girerken kurcalayanın açıp açamadığını merak etmişti. Ekrana gelen uyarı ile gülümseyerek başını iki yana salladı. Uğraşan kişi alakasız dosyaların olduğu ikinci oturumu açmayı başarmıştı anlaşılan. Gerçek oturumunu açarak kamera kayıtlarına girmişti. İlk önce bilgisayarın diğer oturumunun saat kaçta açıldığına bakmış, sonra da kayıtlardan o saate giderek bilgisayarını kimin kurcaladığını öğrenmişti. Elleri masanın üzerinde yumruk olurken sıkıntıyla nefes verdi. Başını koltuğunun arkasına yaslayarak gözlerini kapattığında odasının kapısı açılarak kendisine doğru gelen ayak seslerini bir süre dinlemişti.
“Ortadan kaybolmadan önce bana söylemelisin!” gözlerini hafif araladığında kendisine bitkin ama gülümseyerek bakan adamı görünce başını iki yana salladı.
“Nasıl anladın?”
“Önce kokun geldi, sonra da adımların!” Erem hızlı şekilde iki gündür görmediği karısının yanına giderek Hüzün’ün itiraz etmesine fırsat bırakmadan sıkıca sarılmıştı.
“Seni çok özledim.”
“Özleseydin arardın.”
“Arayamadım, fırsatım yoktu!” Hüzün adamın sözlerinden sonra duraksamasından şüphelenerek geri çekilmişti.
“Sen neredeydin Erem?” Erem karısının elini avucunun içine alarak dudaklarına götürmüştü.
“İş seyahatine çıkmıştım.”
“Nereye?”
“Şehir dışına!” Erem’in kaçamak cevapları Hüzün’ün dikkatinden kaçmasa da kapının yeniden tıklatılması ile bir süre bu konuşmaya ara vermek zorunda kalmıştı.
“Hüzün Hanım, mühendisler toplantı odasında.” Hüzün üzerini düzelterek kapıya yöneldiğinde Erem kaşlarını çatarak “Bu mühendisler arasında bayan var mıydı?” diye sordu. Hüzün astığı ceketini alarak üzerine geçirirken imayla kocasına baktı.
“Aralarında tek bayan ben olacağım!” dedi. Erem Hüzün’ün peşinden giderek onun ardından toplantı odasına girince Hüzün inanamayarak kocasına baktı.
“Senin ne işin var burada? Bu özel bir toplantı!” sessizce Erem’e söylenirken kendilerine bakan kişileri önemsemeden ” Seni bu dallamalarla tek başına mı bırakacaktım?” diye sordu.
“Ben bu dallamalarla çalışıyorum.”
“Bunu da düşüneceğim.” Hüzün şaşkınlıkla Erem’e bakarken birkaç boğaz temizleme sesiyle yerine geçerek toplantıyı açmıştı.
“Birkaç hafta sonra sunum yapacağız. Bu yüzden mesaiye kalacaklar şirketten belge çıkarmadan burada yapacak mesaisini. Bu işin şakası yok. Bu birkaç hafta dışarıya tek bir belge bile çıkmayacak. Güvenlik arttırılacak.”
“Bu kadar tedbirin nedenini sorabilir miyiz? Bize güvenmediğinizi düşüneceğim.” Hüzün gülümseyerek kendisine soru soran adama baktı. Erem kızın gülümsemesine kaş çatarken Hüzün’ün cevabına karşılık öksürmeye başlamıştı.
“Siz olsanız size güvenir miydiniz?”
“Hüzün Hanım?” Adam hiddetle ayağa kalktığında Erem tarafından sert bir şekilde yerine oturtulmuştu.
“Otur yerine!”
“Erem, sen karışma.” Hüzün adama ve diğerlerinin üzerine bakışlarını gezdirerek bir süre susmuştu. Elindeki telefonla birkaç yere mesaj attıktan sonra tekrar adamlara dönmüştü.
“Dün gece bilgisayarıma girilmeye çalışıldı!” Kızın sözleri odaya uğultu dolmasına neden olurken Hüzün masaya elini vurarak sessizliği sağlamıştı.
“Neden bu kadar şaşırdınız? Geldiğimden beri şirkette bir sürü açık var.”
“Bundan emin misiniz? Belki de siz bilgisayarınızı açık bırakmışsınızdır.” Hüzün toplantı kapısından içeriye giren güvenlik görevlisi ile bakışları kesişince derin bir nefes aldı. Erem avını yakalamak için bekleyen avcı gibi adama odaklanmıştı.
“Buraya ilk geldiğimde sana ne söylemiştim? Gözüm üzerinde!”
“Bir sorun mu var Hüzün Hanım?”
“Tek soru, bilgisayarımda ne arıyordun?” Adam kızın sorusuna şaşkınlıkla ona baktı.
“Bir yanlışınız var, ben sizin odanıza girmedim.”
“Demek girmedin?” Hüzün masasın üzerinde olan bilgisayarı açarak elinde ki flaşı bilgisayara takıp görüntüyü ekrana vermişti.
“Bu sen değil misin?” adam dişlerini sıkarak ileri doğru atılırken Erem ondan önce davranıp adamı yere yapıştırmıştı.
“Rahat dur!”
“Ne kadar aldın?” Hüzün yerinden kalkarak adama doğru ilerledi. Erem kızın sorusunu tekrarlamıştı.
“Sana ne kadar aldığını sordu? Milli serveti satman için ne ödediler.” Herkes şaşkınlıkla onları izliyordu. Güvenlikten gelen bilgiyle adamı milli istihbarata verirken derin bir nefes almıştı.
“Bu işin şakası yok beyler, yapamayacak olan gidebilir. Sadık kalmayacaksanız sonunuz onun gibi olur. Savunma bakanlığıyla yapılan sözleşme sadece bizi değil herkesi yakar. Şimdi herkes işinin başına.” Toplantı odası boşalırken odada dolanan Hüzün sıkıntılıydı. Erem dolanan kızı durdurarak kollarının arasına almıştı. Bir ay olmuştu evleneli ve balayından döner dönmez hemen işlere odaklanmışlardı. Erem babadan kalma şirketle birlikte Ekrem’in batırdığı işleri düzeltmeye çalışıyordu. O şirket karısının üzerineydi ve Hüzün kendi işini yaparken binlerce çalışan işsiz kalmasın diye iki şirketi birleştirmeye çalışıyordu.
“Sen iyi misin?”
“Bitmeyecekler değil mi?”
“Bitmeyecekler, ama bizde burada olacağız.” Hüzün başını sallarken derin bir nefes almıştı.
“Beni boş ver, senin işler nasıl? Şirket işleri nasıl gidiyor. Çok işin var mı?” Hüzün’ün sorusu ile Erem gülümsemişti.
“Neden soruyorsun? Bir planın mı var?”
“Şu bizim işlerde bitince Akdenizi gezelim mi?” Hüzün’ün sorusu Erem’i gülümsetmişti.
“Kıskançlık krizlerine girmeyeceksen gezeriz elbet!” dediğinde Hüzün hemen kendisini savunmaya geçmişti.
“Ben mi kıskancım, sen az önce burada olanları unuttun galiba. Ayrıca ben kıskanmadım.”
“Evet, kıskanmadın. Kadının saçını tutuşturuyordun Hüzün!”
“O da kafasını her yere sokmasaymış.” Gülen adam kadının yüzünü avucunun içine alarak gözlerine odaklanmıştı.
“Senin çakmak taşıdığını bilmiyordum karıcım?”
“Ateşin ne zaman lazım olacağı belli olmaz kocacığım, test ettik ve onayladık değil mi? O da başkasının kocasına kur yapılmayacağını anlamıştır.” Erem kahkaha atarken Hüzün ondan ayrılarak “Hadi bir şeyler içelim de bana nerede olduğunu anlat.” Erem boğazını temizleyerek genç kadına bakmıştı.
“Benim gitmem gerekiyor gülüm, kısa bir süre seni görmek istemiştim.”
“Kaçıyorsun?”
“Nereye kadar kaçacağım ki, dönüp dolaşıp geleceğim yer senin yanın olmayacak mı?”
“O zaman kendine kılıf uydurmak için kaçıyorsun.” Erem gülerek karısının omzuna kolunu atıp onu ofisine kadar götürmüştü. Bir süre daha yanına kaldıktan sonra ayrılan genç adam akşam karısına sürpriz yapmak için kolları sıvamıştı. Havalar iyice ısındığı için bahçede aile için büyük bir masa düzenlemesi istemiş ve seyyar lambalarla ortama samimi ortam oluşturmuştu. Hüzün gelmeden herkesin gelmesini istemiş ve dışarıya ses sistemi kurmuştu. İlk gelen annesi ve Gülşen Hanım olmuştu.
“Hayırdır evladım, neden hepimizi topladın?”
“Bu gün Hüzün’ün doğum günü anne, ona sürpriz yapacağım.”
“Ama Hüzün kutlamayı sevmez, bilmiyor musun?” Erem yüzünü asarak başını sallamıştı. Ekrem’in tüm arkadaşlarını kovduğu o günden sonra bir daha doğum günü adını ettirmez olmuştu. Ama her şey geride kalmıştı. Erem, karısının doğum gününü kutlayacaktı.
“Biliyorum Gülşen anne, ama eskidendi artık o. Eminim sevdiklerini görünce çok mutlu olacak.”
“Keşke zamanında haber verseydin, hazırlıklarda yardımcı olurduk.” Erem her şeyi hallettiğini söyleyerek gülümserken misafirleri yavaş yavaş gelmeye başlamıştı. Hüzün’ü arayıp yolda olup olmadığını sormuştu. Orhan, Özlem, Özge, Koray ve Sude’nin yanı sıra Hilmi Bey ile Aynur hanımda hazır bir şekilde genç kızı bekliyordu. Tüm ışıklar kapatılmış, bahçe kapısından içeriye giren kızın onlara doğru ilerlemesine odaklanmıştı.
“Kim var orada?” Hüzün’ün sesi ortamda yankılanırken birden açılan ışıklarla ses sisteminden yankılanan doğum günü şarkısı genç kızı şaşkınlığa uğratmıştı. Tüm aile hep bir ağızdan Hüzün’e şarkı söylerken Erem hızlı adımlarla karısının yanına giderek sarılıp alnını öpmüştü.
“İyi ki doğdun hayatım!” Hüzün şaşkınlıkla bir kocasına bir de ailesine bakıyordu. Neredeyse heyecandan bayılacaktı.
“Erem?”
“Hayatım, hadi!” diyerek kızı kalabalığa doğru ilerletmişti. İlk önce annesine sarılan genç kız gözyaşlarını tutamamıştı. Sonrasında Zeynep Hanım ve diğerleri ile de sarılan genç kızın son durağı yine Erem’in kolları olmuştu.
“Bunu yaptığınıza inanamıyorum. Ben…” Kızın yutkunması herkesi mutlu etmişti.
“Kocana teşekkür etmelisin. Her şeyi o yaptı.” Hüzün Erem’in boynuna sarılırken gözyaşları adamın boynuna düşmüştü.
“Ağlaman için yapmadım Hüzün, mutlu olman içindi!”
“Çok mutluyum.” Bütün aile masaya geçerken herkesin yüzünde gülümseme vardı. Keyifli geçen yemekten sonra büyükler bir köşeye, gençler bir köşeye geçmişti. Özlem Orhan’ın kanatları altında ilerde nişanlısı ile neşeli konuşan kızına takılmıştı gözü.
“Şunlara bak Orhan ne kadar mutlular.” Orhan’ın kaşları çatılırken Özge’yi kendine çekip sarılan Koray’a öfkeyle çıkışmıştı.
“Çek o patilerini kızımın üzerinden!” Koray duyduğu sert sesle hızla doğrulurken Özlem dudaklarını kemirerek gülümsemesini bastırmaya çalışmıştı.
“Ama komutanım,” Koray’ın itirazı Orhan’ın bakışlarını görünce duraksamıştı.
“Ben anlamam, nikah olana kadar kızımdan uzak duracaksın.” Koray’ın yüzü asılırken Özge oldukça keyifliydi. İki ailede onun yanındaydı. Koray’ın ailesi de Özge’yi el üstünde tutarken Koray çift taraflı baskı altındaydı.
“Ben anlamıyorum ya, benim ailem senin yanında seninkiler neden beni istemiyor?”
“Şişt duyacak şimdi?” Koray çocuk gibi omzunu silkerken Erem ve Hüzün ona gülmüştü.
***
Hüzün öfkeyle yerinden kalkmıştı. Erem yine ortadan kaybolmuştu ve bu durum ayda iki kez olmaya başlamıştı. Şüpheleri elbette vardı ama böyle bir durumda Erem’in kendisine bilgi vermesini beklerdi. Bu kez üç gündür kocasından haber alamıyordu. Evden hışımla çıkarak son teknolojinin olduğu ofisine giderken tekrar tekrar kocasını aramış ama telefonu sürekli kapalı olduğuna dair bilgi almıştı. Tek çare Orhan amcasını aramaya karar verdi.
“Erem nerede amca?” selamsız, sabahsız direk konuya girmişti.
“Hüzün, bir şey mi oldu?”
“Olan bu, kocamın nerede olduğunu bilmiyorum. Erem nerede?”
“Bana neden soruyorsun? İş gezisine çıkacağını söylememiş miydi?” Hüzün öfkeyle konuşmuştu.
“Benimle oynama amca, hangi iş seyahati üç gün telefonu kapatmayı gerektirir. Kocam nereye gitti?” Orhan derin bir iç çekerken Hüzün ondan cevap alamayacağını anlamıştı.
“Nasılsa öğrenirim, yengeme selam.” Telefonu kapata genç kız önündeki arabayı sollayarak şirketin kapısından içeriye girmişti. Onun öfkeli yürüyüşünü görenler tedirgin olurken yine kime sinirlendiğini bilmemek çalışanları geriyordu. Bu şekilde ne zaman iş yerine gelse muhakkak aralarında bir hain çıkıyordu.
“Hüzün Hanım?”
“Bana sıkılmış portakal suyu getir Meltem!” Sesi farkında olmadan sert çıkmıştı. Kız hızla yerinden kalkarken Hüzün odasına girerek çantasını kanepenin üzerine sallayıp bilgisayarının başına geçmişti.
“Bakalım neredesin kocacığım.” Hüzün bilgisayarını açtıktan sonra özel olarak geliştirdiği takip programını açmış, Erem’in kolyesine koyduğu vericinin yerini tespit etmeye çalışmıştı. Sinyal evden gelince kaşları çatılan genç kız telefonunu eline alarak evi aradı.
“Aynur teyze Erem geldi mi?” diye sorduğunda aldığı cevap daha fazla sinirlenmesine neden olmuştu. Erem kolyeyi çıkarmıştı. Bu da demek oluyordu ki kocası yeniden operasyonlara katılmaya başlamıştı. Elleri yumruk olurken gözüne nikah yüzüğü gelmişti. Bir süre yüzüğüyle oynadıktan sonra eli istem dışı karnına gitmişti. Daha iki gün önce hamile olduğunu öğrenmişti. Bu haberi alırken Erem yanında değildi. Üstelik onu yalnız bırakmayacağına söz vermesine rağmen en güzel gününde yanında değildi. Aklına gelen şeyle hızla ayağa kalktı. Çantasında olan flaşını alarak bilgisayara taktığında içinden dua ediyordu.
“İnşallah yüzüğünü çıkarmamışsındır.” Her ihtimale karşı genç adamının yüzüğüne de suya dayanıklı takanın bile fark edemeyeceği küçüklükte verici yerleştirmişti. Odanın kapısı çalınıp içeriye Meltem’in girmesi ile bakışları kısa bir süre kıza çevrilmiş, sonra avını yakalamak için ekrana dönmüştü.
“Bardağı bırakıp çıkabilirsin Meltem, az önceki çıkışım içinde özür dilerim, sinirimi senden çıkarmamalıydım.” Meltem önemli olmadığını söylese de Hüzün’ün içi rahat etmemişti. Meltem odadan çıktıktan sonra Hüzün vericinin yerini tespit etmişti. Sinyal güneydoğu bölgesinden gelirken kaşları iyice çatıldı. Vericinin önceki sinyallerini kontrol ederek iki gündür sınır dışında olduğunu öğrendiğinde ise çıldırmanın eşiğine gelmişti. Şuanda ülke içinde olduğu için operasyonun bittiğini tahmin etmek o kadar zor değildi. Birkaç aramadan sonra telefonu hala kapalı olan kocasına saydıran Hüzün, Erem’in etrafındaki sinyallere ulaşmaya çalıştı. En yakın olan sinyalin sahibine ulaştığında ise aradan on dakika geçmişti. Kocasını her ihtimale karşılık yeniden arayan Hüzün her seferinde kapalı olduğunu duyması diğer sinyal sahibini aramaya karar vermişti. Telefon birkaç çalıştan sonra cevaplanırken Hüzün derin bir iç çekti.
“Kiminle görüşüyorum.”
“Kimi aramıştınız?”
“Şuanda bu tanışma faslına girecek durumda değilim. Rütbeniz nedir?” Hüzün’ün sorusu ile kısa bir sessizlik olurken karşıdaki adam kendini tanıtma gereği hissetmişti.
“Üsteğmen Ali Çavuş, siz kimsiniz?” Hüzün sıkıntıyla solurken açılıp kapanan kapı sesini duymuştu. Sonra da kendine yabancı olmayan o sesi. “Oğlum telefonla mı konuşuyorsun, hadi komutan toplantıda bekliyor.
“Tamam geliyorum,” yanındakine cevap verdikten sonra Hüzün’e dönen adam genç kızın sözleri ile duraksamıştı.
“Erem Türk, az önce yanınızda olan kişiyle konuşmam gerekiyordu. Ama daha iyi bir fikrim var, telefonu toplantı odasına götürür müsünüz? Komutanınızla konuşmam gerek!”
“Bunu yapamam, toplantı odası yasak bölge!”
“Bunu biliyorum Üsteğmenim, sadece kocam olacak adama bir ders vermek istiyorum.” Adamın yutkunması ile Hüzün adamın kararsız kaldığını anlamıştı. “Bakın siz götürmezseniz oradaki herkesi arayıp bir şekilde ona ulaşırım.”
“Sen…”
“Rica ediyorum!” adam kabul edince Hüzün kapı açılıp kapanma sesinin yanında konuşan adamların sesini duymaya başlamıştı. Birbirine şakalaşan askerler, ve kocasının sesi.
“Komutanım, şu toplantıyı yapsakta ben hemen yola çıksam. Karım bana ulaşamayınca endişelenmiştir. Bu kez canıma okuyacak!” Erem’in sözleri telefonda kulaklarına gelen Hüzün istem dışı gülümsemişti.
“Sende amma korkuyorsun hanımdan zeki çocuk.”
“Zekam onun yanında işe yaramıyor!” derken Hüzün’ün kulağına yankılanan ses genç kızı ciddileştirmişti.
“Evet, benimle konuşmak istemişsiniz. Umarım ciddi bir konudur, toplantının ortasındayım.”
“Komutanım izniniz olursa sesimi hoparlöre alabilir misiniz?”
“Kimsin?” Komutanın kaşları çatılmıştı.
“Ben yanınızda bulunan Erem Türk’ün eşi Hüzün Türk. Eşime bir çift lafım olacaktı.” Komutan şaşkınlıkla karşısında ki adama bakarken istem dışı “Peki, ses dışarda!” diyerek hoparlörü açmıştı. Herkes masanın ortasında ki telefona bakarken odada yankılanan ses dikkatleri üzerine çekti.
“Erem Türk, bir daha bana haber vermeden ortadan kaybolursan bebeğimi de alıp giderim. Beni asla bulamazsın!”
“Hü..zün…”
“Ve haklısın, çok endişelendim ve dönünce canına okuyacağım!” diyerek telefonu kapatmıştı. Ne arkasından gelen kahkahaları ne de Erem’in şaşkınlıkla arkadaşlarına ‘Bebeğim mi dedi o?’ diye sorularını duymuştu. Komutan Erem’in şaşkın bakışları arasında genç adama sarılarak tebrik ederken Erem hızla eline gelen telefonu alarak karısını aramaya başlamıştı. Hüzün kendisini arayan numara sinyalinden Erem’in olduğunu anlayarak hiçbir telefonu açmamıştı. Erem çıldırmak üzereydi. Bütün arkadaşlarının telefonu ile denemiş ama başarılı olamamıştı. Birkaç saniye sonra kendisini arayan bütün telefonlar çalmaya başlamıştı. Şaşkınlıkla bir birine bakan askerler telefonun ekranını kendilerine döndürerek garip durum karşısında telefonun sesini dışarı verip masanın üzerine koyduğunda hepsinde Hüzün’ün sesi yankılanmıştı.
“Operasyon bittiğine göre akşam İstanbul uçağına yerini ayırttım. Gelmezsen bir daha beni bulamazsın.” Kızın sesi aynı anda yedi telefonda yankılanmıştı.
“Hüzün,”
“Bana Hüzün deme? Irak’a gitmişsin! Ya sana bir şey olsaydı? Seni nerede bulacaktım?”
“Hüzün bu bizim özel konumuz, herkesin duymasına gerek yok!” derken genç kızın bilinçli mi yoksa bilmeyerek mi telefonları aradığını anlamaya çalışıyordu.
“Herkes mi?” Hüzün bilgisayar ekranına bakarken aynı anda birçok telefonu aradığını anlayınca sinirle bağırdı. “Allah seni nasıl biliyorsa öyle yapsın Erem, rezil oldum senin yüzünden. Kapatıyorum!” telefonu kapattığında Erem yine bebek meselesini soramadığı için yüzü asılmıştı.
“Karın Irak’a gittiğini nereden biliyor, bu gizli bir operasyondu?” Erem omzunu silkelerken kendinden şüphe etmeye başlamıştı.
“Kolyeyi eve bırakmıştım, kapalı telefondan sinyal almayı öğrendiyse yandık.”
“Karın, işinde oldukça iyi. Buradaki herkesin telefonuna ulaşabildiğine göre!” Erem gururla gülümsemişti.
“Bana göre en iyisi… Benden altı yıl saklanmayı başardığını düşünürsek oldukça iyi!” Asker arkadaşları ona gülerken telefonlara gelen mesaj sesi ile herkesin kafası telefona gömülmüştü. Mesajda Erem’in biletinin alındığına dair bildiri metni vardı.
“Vay canına, yenge gerçekten nerede olduğunu biliyor!”
“Bana neden mesaj atmadı da size geldi mesaj?” Erem telefonunu eline aldığında hala kapalı olduğunu görünce kendisine kızmaya başlamıştı. Telefon açılır açılmaz birçok bildirim gelirken başının dertte olduğunu anlamıştı. Komutan onun sıkıntısını anlayarak gitmesi için izin verirken Erem akşam uçağını beklemeden ilk uçakta yerini ayarlamıştı. Aslında askeri uçakla da gidebilirdi ama normal seyahat etmek daha makul gelmişti.
***
Hüzün ekrandan kocasının her hareketini izlerken derin bir iç çekmişti. Operasyona çıkmasına bir şey diyemezdi. Kocasının askeri bir kimliği vardı. Onun üzüldüğü kendisine söylememiş olmasıydı. Askeriyeyi bıraktığını söylediğinde Hüzün aslında üzülmüştü. Erem oldukça başarılı strateji kuruyordu. Sahada olmasa da masa da çalışabilirdi. Şimdi ise aslında hiç ayrılmadığını öğrenmişti. Henüz erken olmasına rağmen yorgun hissederek eve gitmeye karar verdi. Hamile bedenine ruhsal yorgunluk ağır gelmişti. Sekreterine çıktığını bildirerek evin yolunu tuttu. Eve erken dönmesi Aynur hanımın dikkatini çekerken hasta olup olmadığını sormuş aldığı tek yanıt ise yorgun oldu olmuştu. Hüzün odasına çıkarak üzerini değişip yatağına uzandı. Kocası iyi ve yolda olduğuna göre biraz dinlenebilirdi.
***
Hüzün bedenine dolanan güçlü kollarla yerinde kıpırdanırken mırıldanarak arkasını dönmüştü. Burnuna değen toprak kokusu kızın dudağını yalamasına neden olurken Erem onun bu haline içi giderek baktı.
“Hüzün, karıcım, hayatım!” genç adamın dudakları kızın yüzünde dolaşırken Hüzün kıpırdayarak Erem’e daha çok sokulmuştu. Erem henüz üzerini değişmemişti. Yola çıkarken kamuflajını çıkarıp duşunu almadan hemen sivil giyindiği için hala üzerinde toprak kokusu vardı.
“Erem?”
“Geldim canım, hadi aç gözlerini.”
“Erem, toprak!” Erem karısının ağzından toprak adını duyunca kaşlarını çatarak kızı sarsarak uyandırmıştı.
“Hüzün kalk, Hüzün!” Hüzün gözlerini açtığında kendisini acele uyandıran adama ters bir şekilde bakmıştı.
“Bu şekilde adam mı uyandırılır. Beyin sarsıntısı geçirecektim.”
“Toprak kim?”
“Kim kim?”
“Toprak diye sayıklıyordun, Toprak kim Hüzün?” Erem’in sert sesi kızı iyice uyandırmıştı.
“Bilmem, ben toprak diye birini tanımıyorum.”
“O zaman ne diye toprak diye sayıklıyorsun?” Hüzün adama sıkıca sarılarak kokusunu içine çekmişti.
“Tuş almamışsın, toprak kokuyorsun!” dediğinde Erem yutkunmuştu. Karısı onun kokusundan bahsediyordu. İyice kafayı yemek üzereydi. Kıskançlıkta sınır tanımıyordu artık.
“Şöyle desene karıcım ya, aklım çıkıyordu.”
” Aklını alırım Erem senin, neredeydin sen? Neden bana askeriyede olduğunu söylemedin? Ya sana bir şey olsaydı?” derken Hüzün çoktan ağlamaya başlamıştı.
“Ağlama güzel gözlüm, bak ben iyiyim, yanındayım. Ağlama hadi…” Hüzün bir süre ağladıktan sonra iç çekişleri başlamıştı.
“Hüzün, doğru mu?”
“Ne?”
“Bebek, bizim bir bebeğimiz mi olacak?” Hüzün sinirle telefonda kocasına bebekten bahsetmişti. Hâlbuki ne planları vardı. Artık başka sefereydi.”
“Erem, doktora gittim. Yanımda sen yoktun. Bana söz vermiştin…”
“Özür dilerim hayatım.”
“Dileme, mesleğini sevdiğini biliyorum. İçim garip oldu sadece, sadece yanımda olmanı isterdim. Doktor bebeğimin olacağını söylediğinde elimi tutmanı isterdim.”
“Özür dilerim…” Erem’in sesi üzgün çıkmıştı. “Özür dilerim Hüzün, sözümü tutamadım.” Hüzün genç adamın ağzını parmakları ile kapatarak devam etmişti.
“Seni tek şartla affederim. Oğlumuz olursa adını Toprak koyalım.” Dediğinde Erem hemen itiraz etmişti. Az önce toprağın erkek ismi olduğunu düşününce çıldıracak duruma gelmişti.
“Olmaz, başka isim koy ama Toprak olmaz. Aklımı kaçıracaktım başka adamı rüyanda görüyorsun diye.”
“O zaman Toprak Ahmet olsun?” dediğinde Erem susmuştu. Rahmetli babasının adını oğluna vermek Erem’i duygusallaştırmıştı.
“Erkek olursa düşünürüz canım.” Erem karısını daha da sıkı sararken hala baba olacağına inanamıyordu.
“Ben baba olacağım!”
“Bende anne!”
“Hala inanamıyorum.” Karısının saçlarını öperek devam etmişti. “Beni bağışladığın için teşekkür ederim Hüzün. Seni bir başına bıraktığım halde bana döndüğün için, beni seçtiğin için. Her şey için… Özellikle verdiğin güzel yuva ve bebek için. Olacak bebeklerimiz için…”
“Erem, ben ne söyleyeceğimi bilmiyorum. Sadece seni seviyorum. Seni sevmekten başka bir şey bilmiyorum.” Erem duydukları karşısında dayanamayarak akıtmıştı yaşlarını.
“Dilerim Allah’tan iki cihandan da eş olarak seni bana verir. Tek duam budur güzel karıcım. Bebeğimin nazlı annesi… Seni seviyorum. İki cihanda da seveceğim. Rabbim izin verdiği sürece yanında, yamacında olacağım. Seni de senden olanı da koruyacağım. Son nefesime kadar!
“Son nefesimize kadar… İnşallah!”
Son!
***
Bir hikayenin daha sonuna geldik. Beni bu serüvende yalnız bırakmayan herkese çok teşekkür ederim. Yorum yapan, fikirlerini sunan herkese yürekten teşekkür ederim. yeni hikayelerde buluşmak dileğiyle. aşağıdaki instagram hesabına beklerim.
mermarid.yy
Sürekli Huzune kizsamda geçmiş bölümlerde mutlu oldukları için çok severek okudum finali de çok iyiydi yeni hikayelerde buluşmak dileğiyle
Karakterler cok güçlü, olaylar cok sürükleyici,hiç bitmesin istiyorum….emeğinize sağlık
Harika bir hikaye idi eline emeğine yüreğine sağlık yazarım