Alya’nın hikayesine hepiniz davetlisiniz. Düşüncelerinizi lütfen belirtin. Keyifli okumalar!
***
Genç kız hızlı adımlarla dersine yetişmeye çalışırken oldukça heyecanlıydı. Yeni bir okul ve yeni bir ortam nedense onu heyecanlandırmıştı. Yüksek lisans için Ales’e girmiş ve oldukça iyi bir puan almıştı. O puanla Türkiye’de istediği üniversitede yüksek lisans yapabilirdi ama o Sakarya Üniversitesini tercih etmişti. Ona göre okulda verilen eğitimden çok kendi çabalarımızla öğreneceğimiz şeyler önemliydi. Kapı kapanmak üzereyken son anda anfi sınıfa girerek hocanın gözüne çarpmamak için en arka sıraya oturmuştu. Ne de olsa ilk dersiydi ve önce bir ortam araştırması yapmalıydı.
“Merhaba arkadaşlar, nasılsınız?” hocanın sorusuna birçok öğrenci aynı ağızdan cevap verince Alya ister istemez gülmüştü. Nedense kendini ilkokulda hissetmişti.
“Sen arkadaki neden güldün?” Alya etrafına bakınarak hocanın kime soru sorduğunu anlamaya çalışmış, ama bakışlarının kendi üzerinde olduğunu anlayınca sorunun muhatabının kendisi olduğunu anlamıştı.
“Efendim hocam?”
“Sana neden güldüğünü sordum? Komik bir şey mi sordum?” Alya ilk günden hocanın gözüne battığını anlayarak derin bir nefes almıştı.
“Özür dilerim hocam, sizi rahatsız etmek istememiştim.”
“Adın ne senin, sınıfta yeni olmalısın?”
“Alya Türk, dersinize ilk kez gireceğim.” Adam gözlerini kısarak genç kıza bakmıştı. Alya göz temasını kesmeden ona karşılık verince ilk bakışlarını çeken hoca olmuştu. Alya’nın sessiz kalışı ile anfideki birçok öğrenci ona bakmaya başlamıştı.
“Görüyorum ki bu yıl sınıfımıza yeni öğrenciler katılmış, umarım başarılı olurlar.” Alya önündeki deftere karalama yaparken başını olumlu anlamda sallamıştı. Onu gören birkaç kişi gülmemek için kendisini zor tutmuştu.
“Hocam, bu yıl bizi çok zorlayacak mısınız?”
“Geçen yıl zorladık mı Ahmet? Hazırlığı zor geçtiniz!” hocanın cevabı ile sınıfta birkaç kişi itiraz ederken hoca elini kaldırarak “Bu kadar yeter arkadaşlar. İlk dersimiz olsa da boş geçemez. Konumuz park bahçe bitkileri olacak. Biliyorsunuz bu yıl bazı öğrencilerle örnek bahçeler dizayn edildi. Oldukça da başarılı olduğunu söylemeliyim. Böyle giderse bahçe dizaynı yeniden okulumuza verilebilir. Adnan hoca bu yıl okulumuzda ders vermeye karar vermiş.” Alya dayısının adını duyunca gerilse de tek Adnan Hoca benim dayım değildir diyerek kendini rahatlatmaya çalışmıştı.
“Evet, bahçe düzenlemesini görenler fikrini beyan edebilir mi?”
“Bence daha iyi olabilirdi!” öğrencilerden biri elini kaldırarak konuşmuştu. Alya bahçeyi beğenmeyen çocuğa dönerek kim olduğunu anlamaya çalışmıştı.
“Öyle mi Serdar, ne gibi bir sorun gördün?”
“Daha sade olabilirdi hocam, çiçekler de çok abartıya kaçılmış durumda. Her yerde farklı renkte çiçek var. Yaz aylarında alerji yapabilir.”
“Başka fikrini söyleyecek olan var mı?” Alya bahçeyi eleştiren genç adama gözlerini dikerek konuşmuştu.
“Arkadaşın bitkileri tanıdığına emin miyiz hocam?” Hoca Alya’ya dönerken diğer öğrenciler de merakla genç kıza bakmıştı.
“Anlamadım?”
“Anlaşılmayacak bir konu yok hocam, öğrenciniz bahçeyi eleştirmek için sadece bitki fazlalığı ve farklı tür çiçek olmasını eleştiriyorsa bu işten anlamıyor demektir. Nitekim anlasaydı o çiçeklerin her birinin açma zamanının farklı dönemlerde olduğunu bilirdi. O bahçe dört mevsim boyunca çiçeklerle bezeli olacak. Ayrıca alerji yapacak türden çiçeklerde kullanılmadı.”
“Sence bahçe kusursuz mu?”
“Elbette değil, hiçbir kul yapımı kusursuz olamaz. Ama bahçede bariz olan bir kusuru söyleyebilirim. Devri daim yapan havuzların etrafına kullanılan sarmaşıklar hatalı seçim olmuş.” Derken kimsenin duymaması içinde kendi kendine ‘o kadar da uyarmıştım,’ diye söylenmişti.
“Ne bakımdan hatalı seçim olduğunu da açıklar mısınız?”
“Elbette, havuzlar sürekli açık olacağından sarmaşıklar taşlar üzerinde yosunlaşma yapacaktır. Bu da suyun kirlenmesine neden olur. Dolayısıyla devridaim borularını tıkayabilir sürekli arıza vermelerine neden olabilir!” Alya sözlerini bitirdiğinde hoca da dahil öğrenciler genç kıza şaşkınlıkla bakıyordu. Gözleri Serdar denen çocuğa takıldığında kendisine üsten baktığını görünce kaşlarını çatmıştı.
“Neyse bu konuyu sonra geniş bir zamanda tartışırız. Şimdi dersimize geçelim.” Öğrenciler hocaya isyan ederken Alya önüne dönerek defterini karalamaya devam etmişti. Anlaşılan ilk günden dikkat çekmeyi başarmıştı. Bir saatlik dersten sonra öğle arasına giren genç kız ağır adımlarla okulun kantinine doğru ilerlemeye başlamıştı. Arkasından gelen “Şişt baksana!” sözlerini umursamayarak yoluna devam etmişti. Birden önüne atlayan adamla duraksayan genç kız kaşlarını çatarak ona baktı.
“Sana sesleniyorum, neden cevap vermiyorsun?” Ahmet ders boyu dikkatini çeken kızdan gözlerini alamamıştı. Adını daha önce duyduğuna emindi. O kadar çok bakmıştı ki yanında ki arkadaşının uyarısına omzunu silkeleyerek cevap vermişti. Kızdaki tanıdıklık hissi bir kez olsun içine işlemişken bakışlarını çekmesine olanak yoktu. Üstelik geçen yıldan uyuz olduğu Serdar’a da haddini bildirişi kızı daha bir dikkat çekici yapmıştı. Kızın elini kulağına götürüp dudağını dişlemesi ile gözleri neredeyse yerinden çıkacaktı. İçine oluşan sevinçle dersin bitmesini zor beklerken hocanın sınıftan çıkmasıyla kendini Alya’nın peşinde bulmuştu.
“Adımın şişt olduğunu sanmıyorum.” Alya kenardan geçerek yoluna devam ederken genç adam yanında yürümeye başlamıştı.
“Tanışalım mı?”
“Neden?”
“Neden mi? Aynı sınıfta olduğumuz için olabilir mi?” Alya yerinde durarak bakışlarını genç adama çevirmişti.
“Bana ne faydası olacak seninle danışmak!” Alya’nın sorusu ile çocuk şaşkınlıkla ona bakmıştı. Alya onun şaşkınlığını fırsat bilerek yoluna devam ederken kantine gelerek boş masalardan birine elindeki kitapları bırakıp sıraya girerek tost ve çayını almıştı. Masasına geçtiğinde karşısında ki sandalye çekilmişti.
“Sana oturabileceğini söylemedim.”
“Burada izin alınmaz güzelim, boş yer buldun mu oturacaksın.”
“Öyle bir kural olduğunu bilmiyordum. Son olarak bana bir daha güzelim dersen sonuçlarına katlanırsın!” Alya’nın ciddi ifadesi karşısında iki elini kaldırarak geri çekilen genç adam gülümsemişti.
“Pardon, sen adını söylemeyince bende…”
“Bir daha olmasın, yılışıklıktan hoşlanmam. Adım Alya, adımı gayet iyi bildiğine eminim Ahmet!” Alya çocuğa adıyla seslendiğinde çocuk gülmüştü.
“Seni sevdim, iyi arkadaş olabileceğimizi hissediyorum.”
“Hislerine çok güvenmemelisin.” Ahmet kızın hazır cevaplığına gülmeden edememişti. Bir süre sessiz kalan ikili masadaki başka bir sandalyenin çekilmesi ile yanlarına oturan kişiye dönmüşlerdi.
“Nasılsın Ahmet, beni bekleyeceğini söylemiştin.” Alya karşısında ki adamdan hesap soran kıza gözlerini kısarak bakmıştı.
“Dersim erken bitti, kantinde beklemek istedim.” Genç kızın bakışları Alya’ya kayarken Ahmet araya girerek onları tanıştırmak istemişti.
“Bu sınıfımıza yeni gelen arkadaşlardan Alya,” dediğinde Alya elinde ki tostu masaya bırakarak ters bir şekilde Ahmet’e bakmıştı.
“Kendimi tanıtmak istersem tanıtabilirim, sana gerek yok.”
“Bu kadar ters olmak zorunda mısın?”
“Kız haklı, kendi tanışmak isterse tanışır. Anlaşılan yine arkadaş canlılığın tuttu.”
“Lütfen hayatım, ne sorun var bunda? Kimseye asılmıyorum, kibarca arkadaş oluyorum.” Alya genç adamın sözlerine gülmeden edememişti. Nedense karşısında ilkokul arkadaşı Ahmet varmış…” yutkunarak karşısında ki genç adama daha dikkatli bakmaya başlamıştı.
“Hadi canım!” Alya’nın elini masaya vurarak konuşmasıyla Ahmet tek kaşını yukarı kaldırarak ona bakmıştı.
“Ne oldu, aydınız mı Alya Hanım?” Ahmet’in imalı gülümsemesi ile Alya hızla yerinden kalkarak genç adama bakmıştı.
“Yalan, sen olamazsın değil mi?”
“Çok ayıp ama, ben seni hemen tanıdım sense yüzüme bakma tenezzülüne bile bulunmadın.”
“Ne yapmalıyım acaba Ahmet Bey, sapık gibi peşime takıldın!” dediğinde Ahmet gülerek geriye yaslanmıştı.
“Neler oluyor Ahmet, ne bu samimiyet?”
“Tanıştırayım hayatım, bu karşındaki kişi benim çocukluk aşkım,“ dediğinde yanında ki kız genç adamın kafasına çantasını geçirmişti.
“Sen benimle dalga mı geçiyorsun?”
“Elbette dalga geçiyorum, Alya ve ben çocukluk arkadaşıyız. Yıllardır görüşmüyoruz. Biliyorsun benim babam memurdu tayini çıkınca Trabzon’dan ayrılmak zorunda kaldık. Şimdi yeniden bir aradayız. Arya da burada mı?”
“Arya iki ay önce evlendi. Kendisi avukat oldu!”
“Vay canına, zaten okulda da çok zekiydiniz. Tabi hocaları kandırarak okul birincisi oluyordunuz!” Alya onun neden bahsettiğini anlayarak gülmüştü. Yeniden sandalyesine otururken bu kez Ahmet’in yanında oturan kıza elini uzatarak “Merhaba ben Alya, yüksek lisans öğrencisiyim. Trabzon da okudum burada peyzaj üzerine eğitim alıyorum.” Alya’nın eline kısa bir bakış atan genç kız elini uzatarak karşılık vermişti.
“Bende Aslı, bu dengesizin kız arkadaşıyım.”
“Öyle mi, sizin adınıza çok sevindim. Sanırım Ahmet ile aynı bölümü okuduk.”
“Ben botanik okudum sen?”
“Çevre mühendisliği ama peyzaj üzerine yüksek lisans yapacağım.” Ahmet hiç ayrılmamışlar gibi genç kızla sohbet ederken Alya tanıdık birini gördüğü için kendini şanslı hissediyordu.
“Ne dersin, elmanın diğer yarısını arayalım mı?” Alya genç adamın sözlerine gülerek başını sallamıştı. Ahmet onların hem sınıf arkadaşı hem de komşularının oğluydu. Dokuz yaşına kadar birlikte büyüyen çocuklar mecburiyetten ayrılmak zorunda kalmıştı. Alya telefonunu çıkararak ikizini ararken oldukça heyecanlıydı. Birkaç çalıştan sonra telefon açılınca Alya heyecanla ikizine bakmıştı.
“Alya, nasılsın? Nasıl geçti ilk dersin?” Arya kardeşinden cevap beklerken karşısına çıkan Ahmet ile kaşlarını çatarak ekrandan geriye çekilmişti.
“Sende kimsin? Alya nerede?” Ahmet gülerek karşısında ki genç kıza bakarken kızın sorusuna aynı gülümseme ile kamerayı çevirip “İşte burada!” diye cevap vermişti.
“Alya neler oluyor?” Ahmet dikkatle kızlara bakarken birden gülmeye başlamıştı.
“Vay canına hala bir kopyasınız, sizi ayırt etmek zor oluyordur değil mi?” Arya’nın kızdığı yüzünün ifadesinden anlaşılıyordu.
“Alya, kim bu şebek, telefonun neden onun elinde?”
“Aşk olsun Arya beni tanımadın mı?” genç kız kısa bir süre duraksadıktan sonra kaşlarını iyice çatmaya başlamıştı.
“Tanımam mı gerekiyordu?”
“Hayatım, kiminle konuşuyorsun?” Arya’nın arkasından ekrana giren Aras karısının bir erkekle görüştüğünü görünce gözlerini kısarak “Kim bu ağzı ayrık?” diye sorduğunda Alya eniştesinin benzetmesine dayanamayarak kahkaha atmıştı.
“Baldız, neler oluyor? Gider gitmez kendine manita mı yaptın?” kocasının sözlerine Arya hemen karşı çıkmıştı.
“Aras, o nasıl söz öyle, lütfen kardeşimle düzgün konuş!” dediğinde Alya telefonu genç adamın elinden alarak kendine çevirmişti.
“Bu ayrık ağız Ahmet,” dediğinde Arya’nın kendisine şaşkınlıkla bakmasını eğlenerek izlemişti.
“Hadi canım, şaka yapıyorsun?” Alya başını iki yana sallarken Arya kendini tutamayarak gülmeye başlamıştı.
“Sence şaka yapıyor gibi bir halim var mı?”
“Kızlar ayıp oluyor ama, ben Alya hanımı hemen tanıdım ama o beni tanımadı. Çok darıldım.”
“Neden acaba?” İkizler aynı anda konuşurken Aras karısının saçını öperek ikiliyi yalnız bırakıp odadan çıkmıştı.
“Hilmi amca nasıl, ya Gülay teyze?” Alya Arya’nın sorusu ile Ahmet’e dönmüştü.
“İkisi de bildiğiniz gibi, sadece biraz daha yaşlı ve huysuzlar.” Alya gülerek genç adama bakarken Aslı dayanamayarak ayağa kalkmıştı.
“Ben gitsem iyi olacak, sizde hasret giderirsiniz.” Aslı’nın ayaklanması ile Ahmet onu kolundan tutarak yerine oturtmuştu.
“Otur şuraya Aslı, dersin olmadığını biliyorum. Gereksiz kıskançlık yapmamalısın. Arya ve Alya benim kardeşim gibidir. Birlikte büyüdük.”
“Aslı kim?”
“Yengemiz!” Alya ikizine cevap verirken ekranı Aslı’ya çevirmişti. Aslı karşısında Alya’nın kopyasını görünce şaşkınlıkla “Ama siz ikizsiniz!” diye söylenmişti. Arya kızın tepkisine gülerken Ahmet sevgilisinin ifadesine karşılık yanaklarını sıkmıştı.
“Onlar bir elmanın iki yarısı…” diyerek kızı kolunun altına almıştı. Öğle arası bitmek üzereydi. Telefonu kapatan Alya yerinden kalkarak dersine gitmek için Ahmet’e bakmıştı.
“Sen derse gelecek misin?” Ahmet kız arkadaşına bakarak Aslı’nın dersi olup olmadığını sorduğunda kızın dersinin olduğunu öğrenerek Alya ile masadan kalkmıştı.
“Bu akşam bir şeyler yapalım mı? Ne zammadır görüşmedik!” Ahmet’in sorusu ile Alya sıkıntıyla nefes almıştı.
“Çok isterdim ama bu akşam ev yerleştireceğim.”
“Ev mi? Yurtta kalmıyor musun?” Alya başını iki yana sallayarak genç adama cevap vermişti. Yurtta kalmak istememişti. İmkanı varken diğer öğrencilerin önüne geçmemek için ailesiyle konuşarak uygun küçük bir ev tutmaya karar vermişti. Stajda kaldığı evi ne kadar tutmak istese de o evin sadece asistanlara verildiğini öğrenince üzülmüştü.
“Küçük bir ev tuttum, bu gün dersten sonra evi düzenlemeye gideceğim.”
“Peki eşyaların?”
“Ev sahibinin dediğine göre ev eşyalıymış!” Ahmet kaşlarını çatarak genç kıza bakmıştı.
“Evi daha görmediğini sakın söyleme, bu kadar tedbirsiz olamazsın değil mi?” Alya yüzünü asarken daha sabah geldiğini ve valizini de kantine emanet ettiğini söylemişti.
“Maalesef, sabah gelir gelmez derse girdim.”
“O zaman birlikte eve bakmaya gideceğiz, sakın tek başına gitmeye kalkma.” Ahmet’in korumacı tavrıyla genç kız gülmüştü. Ahmet kolunu Alya’nın omzuna atarken Alya’nın ters bakışlarını görünce hızla kolunu geriye çekmişti.
“Eline koluna hakim ol Ahmet, bu tarz hareketlerden hoşlanmadığımı bilmelisin!”
“Aman be hiç değişmemişsin, ilkokuldayken de böyleydin. Ne var yani arkadaşımıza sarılamayacak mıyız?”
“Git sevgiline sarıl, bana yanlış anlaşılacak hareketlerle gelme!” Ahmet iki elini de yukarı kaldırarak geri geri gitmeye başlamıştı.
“Tamam sakin ol şampiyon!” Ahmet’in gülümsemesi genç kızı da güldürmüştü. İkili hızlı adımlarla dersin işleneceği anfi sınıfına girerken Ahmet keyifle söylenmişti.
“Yüksek lisansın bu tarafını seviyorum işte, ders işlemek için sınıf sınıf gezmiyorsun, sabit bir derslikte dersini görüp gidiyorsun.”
“Sana katılmadan edemiyorum. Oh be dünya varmış!” Alya kollarını açarak temiz havayı içine çekmişti. Bölüme geldiğinde birkaç kişinin Ahmet ile ona bakarak konuştuğunu görünce iyice kaşları çatılmıştı. Ahmet’e biraz daha yaklaşarak “Sence de bize çok dikkatli bakmıyorlar mı?” Ahmet kızın uyarısı ile etrafına bakınmaya başlamıştı.
“Beni kıskanıyorlardır, hem başarılıyım hem de sınıfın en güzel kızını tavladım!” dediğinde Alya dirseğini genç adamın karnına geçirerek hızla sınıfa girmişti. Birkaç atışmadan sonra derse giren hocayla herkes susmuştu.
“Merhaba arkadaşlar, yeni döneme hazırlandınız mı?” Alya yanında kıskıs gülen genç adama bakarak susması için onu dürtüklemişti.
“Sessiz olsana, hoca bize bakıyor.” Hocanın sorusu ile ön sıralardan birkaç kız hazırlandıklarını söylediğinde Ahmet ağzının içinden “Altın kızlar onayladığına göre hazırız,” dedi. Alya genç adamın sözlerine gülmemek için başını masaya eğerken hocanın sesini duymuştu.
“Arkadaşlar derse başlamadan önce size bir duyuru yapmak istiyorum. Hocalarınızdan birinin asistanı sağlık sorunları nedeniyle asistanlıktan ayrıldı. Sınıfımızdan kendine yeni bir asistan seçmek istediğini sizlere iletmemi istedi. Aranızdan talip olanlar varsa lütfen ders çıkışı Ayfer hocanın yanına gitsin!” Alya arkadaşına dönerek sormuştu.
“Asistanlar bu şekilde mi seçiliyor?”
“Farkında değilsin ama bu sınıftakilerin çoğu başarılı öğrencilerden oluşuyor. Ayfer hoca yeni ve genç hocalardan. Okula bu yıl geldi, ve geldiği okulda bir çok projede bulunmuş. Aslında sen başvursana, belki bu şekilde asistan lojmanlarında kalabilirsin.”
“Henüz hocaların kahrını çekecek durumda değilim,” Alya Ahmet’in tavsiyesini geri çevirerek başlayan derse odaklanmaya çalışmıştı. Yaklaşık iki saatlik blok dersin ardından kafası patlayacak gibi ağrıyordu. Ders bittikten sonra ikili önce kantine giderek genç kızın valizini almış daha sonra da kiralamayı düşündüğü eve doğru yola çıkmıştı.
“Evi bu bölgede olduğuna emin misin?”
“Evet, neden sordun?”
“Bu bölgede tek başına kalamazsın Alya, lütfen şimdi ev sahibini ara ve evi tutmaktan vazgeçtiğini söyle!” Alya şaşkınlıkla arkadaşına bakarken genç adamın oldukça ciddi olduğunu anladığında gerilmişti.
“Sorun ne Ahmet, neden burada kalamazmışım?”
“Bak Alya her şehirde uygunsuz insanlar vardır, bu bölge sana göre değil. Geceleri burada ayyaşı ve bağımlısı kol gezer. Genç ve yalnız bir kızın kokusunu aldıklarında sana musallat olurlar. Lütfen bu mahallede kalmana izin veremem.” Alya genç adamın sözlerine gerilerek başını sallamıştı.
“O zaman kalabileceğim yeni bir ev bulmam gerekiyor. Böyle bir zamanda nasıl bulacağım?”
“Endişe etme, ben sana yardım ederim. Birkaç tanıdık arkadaş var, elbet sana göre bir ev vardır!”
“Umarım, bu akşam kalabileceğim güvenli bir pansiyon, otel biliyor musun?”
“Duymamış olayım, bu akşam bize gideriz. Hem annem seni gördüğüne çok sevinecektir.”
“Rahatsızlık vermeyeyim size, ben bir otelde kalırım.” Ahmet genç kızın elinden valizini alarak yoldan geçen dolmuşlardan birini durdurmuştu. İkili dolmuşa binerken Alya’ya gidebileceği yerleri gösteriyordu. Hangi arabayla nereye gideceğini anlatırken varacakları semte geldiklerinde Ahmet ineceklerini söyleyerek arabayı durdurmuştu. Alya geldikleri mahalleyi incelerken hafif gülümsemişti. Evlerin balkonlarından sarkan çiçekler mahallenin sıcak yüzünü gösterirken sokak aralarında top oynayan çocukları görünce birden memleketini özlediğini hissetmişti.
“Şu karşıda ki sarı bina bizim evi, aklında bulunsun.”
“Ahmet, bu mahallede bana göre daire yok mudur?” Ahmet genç kızın sorusuna gülümsemişti.
“Sanmıyorum, mahallede sadece aileler kaldığı için öğrenciye ev vermiyorlar.”
“Hadi ya, yazık olmuş. Bizim oraları hatırlattı buralar!”
“Öyle, bende bazen senin gibi düşünüyorum.” Ahmet’te genç kız gibi derin bir iç çekmişti. Babasının işleri yüzünden yıllardır memlekete gidemiyorlardı. Oradaki evlerini kiraya vermişler bir bakıma ayaklarını Trabzon’dan kesmişlerdi. Genç adam evin kapı ziline basınca parmağı zilde asılı kalmıştı. Alya onun elini çekmek istese de başarılı olamamıştı.
“Çek şu elini zilden Ahmet, bir gün elektrik bağlayacağım oraya çarpılıp gideceksin!” kadının kızgın sesiyle kapı birden açılmıştı. Orta yaşlı kadın oğlu ile yanında ki kızı görünce kısa bir süre duraksadı.
“Selam Gülay sultan, nasılsın?” Gülay Hanım halâ oğlunun yanında ki kıza bakarken oğlunun elinde ki valizi görünce kaşlarını çatmıştı.
“Hayırdır Ahmet, misafirimiz mi var?”
“Misafir değil Gülay sultan sana gelin getirdim, kız kaçırdım,” dediğinde Alya şok olmuş bir şekilde genç adama bakarken Gülay hanımın bir eli göğsünde oğluna “Senun bağa kastun mi var? Ula sen benü öldirecemisun, ha!” diye bağırarak kapının yanında bulunan vilada sopasını alıp oğluna vurmaya başlamıştı. Ahmet annesinden kaçmaya çalışırken kadın oğluna hem saydırıyor hem de vurmaya çalışıyordu.
“Asli kizuma nasi yaparsun buni, seni öldireceğum,” derken Ahmet son anda annesinin elini yakalayarak yüzünü buruşturmuştu. Annesi kızınca her zamanki gibi yöre ağzıyla saydırıyordu.
“Hemen fabrika ayarlarına döndün Gülay sultan, şaka yapıyordum sadece. Misafirimiz yabancı değil, memlekette Alya, Emine teyzenin kızı!” dediğinde Gülay Hanım şaşkınlıkla genç kıza bakmıştı. Alya’nın ifadesini görünce mahcup bir şekilde genç kıza bakarken güçlükle “Hoş geldin kızım, kusura bakma böyle olsun istemezdim,” dediğinde elindeki sopayı yere bırakmadan önce oğlunun bacaklarına bir tane daha vurmuştu.
“Hoş buldum Gülay teyze, nasılsınız?” diyerek kadının eline uzanıp öpmüştü. Gülay Hanım genç kıza sıkıca sarılarak onu içeri alırken oğluna ters bir şekilde bakıp elinde ki valizi aldığı gibi kapıyı suratına kapatmıştı. Alya şaşkınlıkla kadının oğlunu dışarı atışını izlerken Gülay Hanım gülümseyerek genç kızı salona geçirmişti.
“Aç mısın kızım, benim ki de soru yoldan geldin elbette açsındır.” Alya kadının kendine soru sorup sonra cevaplamasını gülümseyerek izlemişti.
“Aslında açım Gülay teyze, yoldan bu gün geldim ve henüz dinlenemedim de!” dediğinde salonun kapısına beliren Ahmet ile Alya gülmemek için kendini zor tutmuştu.
“Aşk olsun Gülay sultan beni, biricik oğlunu nasıl dışarı atarsın?”
“Sen nasıl girdin eve?”
“Anahtarımla!” Ahmet’in umursamaz cevabı ile kadın ayağında ki terliği çıkararak oğluna fırlatmıştı. Ahmet son anda eğilerek kafasına gelen terlikten kurtulurken Gülay Hanım bağırarak oğlunu azarlamaya başlamıştı.
“Madem anahtarın var ne diye elini zile yapıştırıyorsun? Bana kastın mı var evladım?” Ahmet umursamaz bir şekilde omzunu silkerken gülümseyerek annesine cevap verdi.
“Kızınca çok sevimli oluyorsun annelerin gülü!” kadın diğer terliğini de çıkardığında Ahmet hızla salondan dışarıya kendini atmıştı.
“Kusura bakma kızım, bu oğlanı bir türlü büyütemedik.”
“Suna abla yok mu?” Alya’nın sorusu ile kadın hüzünle gülümsemişti.
“Suna evlendi kızım, Ankara da yaşıyor artık.”
“Öyle mi çok sevindim. Allah mutlu etsin,” dediğinde kadın sessizce “Amin,” demişti. Alya yorgun olduğu için Gülay Hanım ona misafir odasını hazırlayarak akşam yemeğine kadar dinlenmesini söylediğinde genç kız itiraz etmeden kabul etmişti. Üzerini değiştirerek yatağa uzandığında yorgunlukla hemen uyudu.
Akşam olduğunda Ahmet’in kendisini uyandırması ile başta nerede olduğunu anlayamasa da arkadaşının şakacı sesiyle kendisine gelmişti.
“Daha ne kadar uyuyacaksın, kış aylarına da çok vardı ama…” Ahmet’in sözlerine karşılık Alya başının altında ki yastığı genç adama atmıştı.
“Senin burada ne işi var? Bir genç kızın odasına destursuz girilmeyeceğini öğrenemedin mi?” Alya’nın saldırısından kaçan genç adam gülerek kıza bakmıştı.
“Hadi kalk içeride seninle danışmak için can adan bir yakışıklı var!” Alya kaşlarını çatarak Ahmet’e bakarken Ahmet kızın merakını gidermişti.
“Babam geldi, seni bekliyoruz yemek için.” Alya hızla yerinden kalkarken üzerini düzeltmeye çalışıyordu. Adamı yıllardır görmediği gibi evinde rahatça saatlerdir uyuyordu. Mahcup bir şekilde odadaki sandalyeye bıraktığı hırkasını giyerek odadan çıkmıştı. Elini yüzünü yıkamak için banyoya kısa bir giriş yapan Alya hızlı adımlarla salona geçmişti.
“Hayırlı akşamlar herkese,” Alya’nın sesini duyan ev ahalisi genç kıza dönerken tekli koltukta oturan adamın ayağa kalkması ile Alya hızlı davranarak adamın elini öpmüştü.
“Nasılınız Hilmi amca, sizi gördüğüme çok sevindim.” Hilmi Bey çocukluğunu bildiği kızın yıllardır büyüyüp serpilmesi ile hafif gülümsemişti.
“Maşallah kızıma, nasılda büyümüş, güzelleşmiş değil mi Gülay,” dediğinde karısının da kendisini onaylaması ile Alya utanarak bakışlarını kaçırmıştı.
“Hadi çok açım sonra kıza methiyeler düzersiniz!” Ahmet’in sözleri ile Hilmi Bey ters bir şekilde oğluna bakmıştı.
“Gülay, bu çocuk hiç olmadı, acaba doğarken ebesi bunun kıçı yerine kafasına mı vurdu!” Gülay Hanım her fırsatta aynı soruyu soran kocasına gözlerini devirerek Alya’ya masaya geçmesini söylemişti.
“Neden şaşırıyorsun Hilmi, bana benzeyecek oğlum dedin tıpkı senin gençliğine benzedi işte. Şikayet etmeye hakkın yok!”
“Ama Gül sultan, ben bunun kadar değildim ya!” Alya ailenin kendisini yabancılamayıp rahat bir şekilde konuşması karşısında mutlu olmuştu. Hilmi Bey ve Gülay Hanım masanın iki başına geçerken iki gençte karşılıklı oturmuştu. Yemekler yenip, Alya’nın ev işi konuşulurken Hilmi beyin sorusu ile genç kız ona bakmıştı.
“Kızım neden asistan olmuyorsun? Hem maaş alacaksın hem de lojman verecekler.”
“Hilmi amca hocaları henüz tanımıyorum, körü körüne de birinin yardımcısı olmak istemiyorum.”
“Ahmet’in dediği gibi bayan hocaymış, sana ne yapabilir ki?” Alya adamın saf sorusuna içinden cevap verse de gülümsemekle yetinmişti. Kadının kadına yaptığını adam nereden bilecekti. İkizi zaten kıskanç kadınlar yüzünden Aras eniştesiyle evlenmemiş miydi?
“En son çare olarak başvuru yapabilirim Hilmi amca, yarın öğleden sonra dersimiz var zaten, sabah erkenden ev bakmamaya başlarım. Adam kızı başıyla onaylarken gece Alya’nın ailesini konuşmakla geçmişti. Hilmi Bey yıllar sonra oğluna adını verdiği Ahmet beyle konuşmuştu. Adam yıllar sonra arkadaşı ile konuştuğunda kendini mahcup hissetmişti. Hayat koşullarına öyle bir kendilerini kaptırıyorlardı ki en yakınlarını dahi arayıp sormaya fırsat bulamıyorlardı.
Gece geç vakitlere kadar sohbet eden aileyle oturan genç kız kendisine verilen odasına çekilirken aklında ikizini aramak olsa da onun artık evli olduğunu düşünerek bu düşüncesinden vazgeçmişti. Telefonu yan tarafına bırakacağı sırada çalmaya başladığında Alya endişeyle telefonuna bakmıştı. Arayan kişiyi gördüğünde yutkunarak telefona cevap verdi.
“Dayıcım, nasılsın?”
“Neredesin Alya?”
“Anlamadım?” Alya şaşkınlıkla telefona bakarak cevap vermişti.
“Anlamayacak bir şey yok, sana nerede olduğunu sordum. Tuttuğun eve gittim, ev sahibini aradım orada kalmayacağını söylemişsin. Evde kalmıyorsan neredesin?” Alya yutkunarak derin bir nefes almıştı.
“Bu akşam bir arkadaşımda kalıyorum dayıcım.”
“Arkadaş mı? Ne çabuk arkadaş edinip ona güvendin kızım, hemen yerini söyle seni almaya geleceğim.”
“Beni almak mı? Sen neredesin?” adamın itiraz etmez sesine karşılık genç kadın onu ikna etmeyi başarmıştı.
“Eski bir arkadaşımla karşılaştım dayıcım, ailesiyle birlikte burada yaşıyorlar. Onunlayım. Şuanda herkes uyuyor, bu saatte gelirseniz çok ayıp olur. Size konum atarım sabah beni almaya gelirsin, olmaz mı dayıcım?” Adam başta homurdansa da kabul etmek zorunda kalmıştı.
“Pekala, kim bu arkadaşın?”
“Adı Ahmet, aslında babasını sende tanırsın. Trabzon’daki yan komşumuz Hilmi amcanın oğlu!”
“Hilmi mi? Sen Hilmi’nin oğlunu nereden buldun?” Adnan’nın şaşkın çıkan sesi Alya’yı güldürmüştü.
“Aynı sınıfta okuyoruz baba, okulda karşılaştık.”
“Neyse yeğenim, sabah seni almaya geleceğim. Hem Hilmi’yi de görmüş olurum.” İkili telefonu kapattığında genç kız dayısına konum atarak yatağına uzanmıştı. Dayısının yanında Alya’nın yüksek lisans için Sakarya’da olduğunu yeni öğrenen ve tanımadığı bir adamın evinde kaldığını öğrendiği için öfkeden köpüren adamdan habersiz uykuya dalmıştı.
***
Umarım yeni karakterler ve yeni mekanlar sizi mutlu eder. Yorumlarınızı eksik etmezseniz sevinirim. Teşekkür ederim.
Ya çok güzel başladı
Ellerine emeğine sağlık
Teşekkür ederim
Alyanın kitabı muhteşem bir bölüm ile başladı ellerinize emeğinize sağlık ❤
Teşekkür ederim. Umarım devamı da güzel olur.
Ahmete bayıldım baya eğleneceğiz gibi duruyor
Emeğine sağlık Yazarcigim harika bir bölümdü ❤️
Teşekkür ederim
Sonunda adam akıllı bir hikayeye başlıyorum, senin hikayelerin olmasa ne yapacağımı şaşırırdım
Teşekkür ederim. Allah razı olsun canım. Hikayelerimi sevmenize çok seviniyorum
Ellerine sağlık çok güzel bölümdü merakla yeni bölüm bekliyorum
Bir solukta okudum…tebrik ederim sürükleyici bir gençlik dizisi gibi olmuş
teşekkür ederim. Umarım devamını da okumaya devam edersiniz.
Eline sağlık hikayeye başladım