Merhaba arkadaşlar. Bir çok kişi soruyor. Dreame de yayınladığım daha önce bitmiş olan hikayelerimdir. Burada yayınladıklarım yeni hikayelerim ve burada yayınlanmaya devam edecek. Umarım beni yalnız bırakmazsınız.
***
Genç adam aldığı telefonla toplantı odasından çıkarak hızla arabasına binmişti. Şoförü arkasından seslese de adamın duyacak hali yoktu. Araba son sürat yolda ilerlerken on dakika sonra gideceği yerin yol ayrımına girmiş, arkasına büyük toz bulutu bırakarak yoluna devam etmişti. Yaklaşık kırk dakika sonra ulaşmak istediği yere ulaştığında arabasından hızla inerek kendisini bekleyen kişiye doğru ilerlemişti.
“Kızım nerede?” adamın alev alan gözleri etrafı tararken kadın korkuyla geri adım atmıştı.
“Engin Bey, ben tuvalete gitmiştim. Nisan’ı yardımcıya emanet ettim ama geldiğimde yoktu.”
“Ne demek yoktu? Size söylemedim mi bir dakika yanından ayrılmayacaksınız diye?” adam hızla kapalı haraya girerken deli gibi etrafa dönüp duruyordu. Bir yerden o naif sesi duymak için çıldırıyordu. Çitin içindeki atların üzerlerini kontrol ediyor ama bir türlü aradığını bulamıyordu. ,
“Bakın orada ki yardımcıya Nisan’ı emanet etmiştim.” Engin duyduğu şeyle hızla başka bir çocuğu atla gezdiren adama doğru yürümüştü. Genç adamın karşısına dikildiğinde “Buraya giremezsiniz beyefendi, atları korkutacaksınız,” diye çıkışan genç adamın yakalarını tutarken öfkeyle konuştu.
“Kızım nerede?”
“Kızınız mı?” genç adam etrafa bakınırken az ilerde gördüğü kadın ile kaşlarını çatmıştı.
“Siz küçük Nisan’ı arıyorsunuz galiba? Attan korkunca onu Dilay Hanım yanına aldı.”
“Dilay Hanım?” Engin dişlerinin arasından konuşurken kulaklarına yankılanan “Baba?” seslenmesiyle kendisine gelmişti. Genç adam hızla arkasını dönerken yabancı bir adamın kucağında olan kızını görünce hızla ona doğru ilerlemişti.
Seyhan ve Dilay çocukların tayı yeterince sevdiğini düşünerek yeniden haraya dönerken emanet aldıkları küçük kızı da bakıcısına teslim etmeyi düşünmüşlerdi. Zamanın ne kadar çabuk geçtiğinin farkında bile olmayan ikili üç çocukla haraya döndüklerinde yardımcılardan birinin yakasına yapışan adamı görünce ikisi de duraksadı.
“Neler oluyor burada?” Seyhan yanında ki kadına sorarken ikizler annesinin eteğine yapışarak geriye saklanmıştı.
“Anlarız şimdi.” Genç kadın öne çıkarken Seyhan’ın kucağında ki küçük kızın seslenmesiyle duraksamıştı. Adamın hızla geriye dönüşünü ve kızına doğru ilerleyişini izleyen genç kadın kaşlarını çatarken Seyhan adamın bakışlarından ürküp geri gitmemek için kendini zor tutmuştu.
“Nisan, babacım,” Seyhan’ın kollarından hızla alınan küçük kız babası tarafından sarmalanırken Dilay hala arkasına saklanan çocuklarına gülümseyerek bakmıştı. Anlaşılan ikizler bu adamdan korkmuştu.
“Kızım çok korktum, neredeydin?” kızının başına öpücükler konduran adamı tanıyan hiç kimse onun bu haline inanamazdı. Adam iş dünyasında korkulan iş adamlarından biriydi.
“Taya bakmaya gittik baba, çok güzeldi biliyor musun? Siyah ama başında beyazları var.”
“Kızım bu yaptığın çok yanlış, neden tanımadığın insanlarla gidiyorsun?” baba kızın konuşmasını dinleyen genç kadın kaşlarını çatarak adama bakıyordu.
“Hadi çocuklar siz atlarınıza binin!” Dilay ikizleri yardımcıya teslim ederken Seyhan’ın yanına yaklaşarak kollarını göğsünde bağlamıştı. Buzdan gözleri adamı hedef alırken Seyhan yengesine bakarak “Dondum yenge, şöyle bakmayı nasıl başarıyorsun?” diye onunla şakalaşmıştı.
“Sen sus Seyhan, çok sinirliyim.”
“Şimdi ne oldu?”
“Görmüyor musun? Çocuklarımı korkuttu!” Seyhan susarak geride durmuştu.
“Beyefendi, bir daha ki geldiğinizde lütfen davranışlarınıza dikkat edin. Burada onca çocuk var, onları korkutmaya hakkınız yok.” Dilay’ın sert ve bir o kadar buz gibi sesi ortama yankılanırken Engin kızının boynuna soktuğu yüzünü çıkararak genç kadına dönmüştü. Gözleri bir çift buz kütlesiyle çakışırken içinin üşüdüğünü hisseden adam dişlerini sıkarak Dilay’a doğru birkaç adım atmıştı.
“Siz kızımı habersiz alıp götürmeseydiniz kimsenin korkmasına gerek kalmayacaktı.”
“Kızınızı çok düşünüyorsanız onu dadısıyla değil göndermek yerine siz getirirsiniz.” Engin bir adım öne atarken Seyhan endişeyle genç kadını önüne geçmişti.
“Mesafenizi koruyun lütfen!” Seyhan sesini alçak tutsa da gözlerinde ki tehdit elle tutulur nitelikteydi.
“Baba, Dilay ablayla çok eğlendik biliyor musun?” küçük kız gergin ortamı az da olsa yumuşatırken Dilay onun tanında tartışmamak için geri adım atmıştı. Az önceki buz kütleleri Nisan’a dönünce şefkatle yumuşarken onun ifadesine genç adam şaşırmıştı.
“Bana söz ver canım, bir daha Nuray ablandan ayrılmayacaksın.”,
“Ama Nuray ablam atlardan korktuğu için benimle kalamıyor ki?” küçük kızın itirafıyla Engin’in bakışları kapı ağzında duran kadına dönmüştü.
“Nuray Hanım, bu doğru mu?” kadın mahcup bir şekilde başını sallarken Engin dişlerini sıkmaya başlamıştı.
“Bunu bana daha önce söylemeniz gerekirdi, kızımın yalnız kalmaması gerektiğini biliyordunuz.”
“Özür dilerim Engin Bey, ben…” kadın ağladı ağlayacak duruma geldiğinde Dilay araya girmişti.
“Boş yere kadına kızmayın, dadısı oldun olmasın böyle bir zamanda kızınızın yanında olmanız gerekirdi.” Engin genç kadına cevap verecekken ikizlerin neşeli sesi ortamda yankılanmıştı.
“Ayne, bak ben ellerimi bıyaktım,” Süha’nın sesi genç kadına ulaşırken Dilay gülümseyerek oğluna bakmıştı. Onu taklit etmeye çalışan Süreyya ise başaramayınca ağlamaya başladı. Seyhan öne atılırken Dilay onu durdurarak kızına doğru yaklaşmıştı.
“Canım niye ağlıyorsun?”
“Eylerimi bıyakamadım.”
“Ama hayatım Süha ile sen aynı değilsiniz sana anlatmıştım. Erkekle kızlar farklıdır.”
“Ama ayne bu çok zor değil ki?” Dilay kızının ısrarı ile gülümseyince yardımcının yanına giderek Süreyya’yı midillinin üzerinde çekip almıştı. Kızının saçlarını öperken bir yandan da onu ikna etmeye çalışıyordu. Dilay söz konusu ikizler olunca etrafında ki her şeyi unutan kadınlardandı. Kendisini şaşkınlıkla izleyen kişilerden habersiz ikizlerle eğlenirken ortamın sessizleşmesi ile bakışları kendisini izleyen kişilere dönmüştü. Seyhan yengesinin sevgisi karşısında iç çekerek ona bakıyordu. Aynı şekilde kızını tekerlekli sandalyeye yerleştiren adam da kadının içten gülümsemesine takılı kalmıştı. Az önceki soğuk kadından tamamen farklıydı.
“Seyhan, çocuklar yoruldu bu kadar yeter eve geçelim.” Seyhan hemen kadının yanına giderek Süha’yı atından alıp yere indirmişti. Süha itiraz etse de annesinin bakışlarını görünce susmak zorunda kalmıştı. Dilay ne kadar sevgi gösterse de çocukları üzerinde ki etkisi oldukça baskındı. Çocuklar annelerini o kadar çok seviyordu ki ağzından çıkan her şeye itirazsız evet diyorlardı. Çocuklarıyla alandan çıkan ikili oldukça sessizdi. Seyhan sessizleşen genç kadına bakarak seslendi.
“Ne düşünüyorsun abla?”
“Sence abinler gitmiş midir?”
“Sanmıyorum,” Seyhan’ın üzgün çıkan sesine karşılık Dilay oldukça normal konuşuyordu.
“Neden geldi bunca yıl sonra anlamadım?”
“Abla sana bir şey söyleyeceğim ama üzülmeyeceksin.” Dilay ikizlerin kemerini bağladıktan sonra arabanın kapısını kapatarak genç adama dönmüştü.
“Sorun ne Seyhan, benden bir şey mi saklıyorsunuz?”
“Bunu eve gidince konuşalım mı? ayak üstü anlatılacak mevzu değil.”
“Tamam, ama bana söz ver Seyhan, o adam ikizlere yaklaşmayacak.” Seyhan kadının isteği karşısında üzülmüştü. Abisi hak etmese de çocukların babasıydı ama ablasını da karşısına alamazdı.
“Sen nasıl istersen abla,” diyerek direksiyona geçtiğinde arabasına doğru ilerleyen baba kıza bakmıştı. Dilay da genç adamın baktığı yöne bakışlarını çevirdiğinde bir adam keskin maviyle çakıştı gözleri. Adamı bir yerden tanıdığını düşünmeden edememişti.
“Şu adam, sinir bozucu gibi olsa da kızına düşkün görünüyor.”
“Bizi ilgilendirmez Seyhan, hadi gidelim.” Seyhan arabayı çalıştırarak yola çıkarken yanından geçtiği adama korna çalarak selam vermişti. Dilay’ın bakışlarını görünce omzunu silkeleyerek “Ne, adama selam da mı vermeyelim?” dediğinde Dilay başını iki yana sallamıştı. Araba sessizce yolda ilerlerken bozuk yollardan her salladığında ikizler eğlenceli sesler çıkarıyordu.
“Acıktınız mı çocuklar?”
“Evet…” İkizler uzatarak bağırırken Dilay onlara bakarak gülmüştü. Seyhan arabayı çiftliği yoluna sokarken ağaçlar arasında ilerlemeye devam etti. İki tarafı kavak ağaçlarıyla kaplı yol arabanın içinde parlayan güneşin ışınlarını kesik kesik gösteriyordu. Seyhan arabayı doğal bir yeşil yolda ilerleterek büyük evin bahçesine park etmişti. Dilay arabadan inip arkada oturan ikizlerin kemerini çözmeye çalışırken Seyhan da az ilerde oturan kişilere gözlerini kısarak bakıyordu. Daha önce görmediği birkaç kadın kendi evinin bahçesinde oturmuş kahkahalarla gülüyordu.
“Kim bunlar?” Dilay’ın sorusu ile Seyhan bilmediğini belirtirken içlerinden biri dönerek onlara bakmıştı. Gözleri iyice kısılan Seyhan tanıdığı kadınla bedeni iyice gerilmişti.
“Bunun burada ne işi var, dahası Elmas denen kadının yanında ne işi vardı?”
“Seyhan, hayatım sonunda gelebildin.” Seyhan kendisine doğru gelen kıza dişlerini sıkarak bakarken Dilay olacakları izlemeye başlamıştı.
“Burada ne işin var senin?”
“Aşk olsun hayatım o nasıl söz?” Seyhan kadının kolunu sıkarken bahçe kapısından elinde kahve tepsisi ile çıkan Aslı’ya gözü takılmıştır.
“Hayırdır Aslı, sana kahve yapmanı kim söyledi?” Seyhan’ın sert sesi ile genç kız korkarken Dilay kızın korkusunu fark ederek “Seyhan,” diye genç adamı uyarmıştı.
“Götür onları içeri, bir daha kimseye hizmet ettiğini görmeyeceğim,” dediğinde yanında ki kız Aslı’ya düşmanca bakışlar atmaya başlamıştı.
“ama Seyhan Bey…” Aslı itiraz etmek için ağzını açtığında Seyhan onun sözünü kesmişti.
“Senin işin sadece ikizlerle ilgilenmek, gereksiz insanlara hizmet etmek değil,” dediğinde Elmas denen kadın oturduğu yerden kalkarak onların yanına gelmişti.
“Sen kime gereksiz diyorsun, ben senin yengenim.” Kadının sözlerine karşılık Seyhan tiz bir kahkaha atmıştı.
“Sen şimdi bu ev üzerine de söz sahibi olduğunu söylersin.”
“Elbette,” dediğinde Seyhan kadının üzerine doğru birkaç adım atarak öfkeyle konuşmuştu.
“Haddini bil, sen bu evin hiçbir şeyi değilsin. Ben abime benzemem, o gözlerinde ki para hırsını görmediğimi mi sanıyorsun? Şimdi gidene kadar edebinle otur yoksa ben seni göndermesini bilirim.” Seyhan’ın tehditkar sesi karşısında Elmas sinirden köpürse de Dilay yerinde duramayan ikizleri alarak çiftliğe doğru ilerlemeye başlamıştı.
“Ayne, o kadın kim?” Süreyya’nın sorusu ile Dilay kızına buruk bir şekilde gülümseyerek cevap vermişti.
“Misafir hayatım,” dediğinde onun sözlerine Elmas daha da sinirlenmişti.
“Ben misafir değilim, yakında göreceksiniz. Bu eve çok fazla alışmayın, yakında hepiniz buradan gideceksiniz.” Dilay kadının kendinden emin konuşmasına karşılık duraksamıştı. Bu kadına bu şekilde konuşma cesaretini veren adama içinden saydırsa da dışından gülümseyerek kadına dönmüştü.
“Hayal kurmak güzeldir, devam edin,” diyerek onun bağrışlarına aldırış etmeden çiftlikten içeriye girmişti. Salonda oturan Mehmet Bey torunlarını gördüğünde yüzüne oluşan aydınlanmayla onlara seslenmişti. ,
“Dede…” ikizler koşarak dedelerine sarılırken Dilay salonda bulunan diğer kişiyi görünce gerilmişti. İkizlerde adamı görünce ona doğru şaşkınlıkla bakarken Dilay onları biran önce alıp dairesine çıkmamak için kendisini zor tutuyordu. Bu karşılaşmanın bir gün olacağını biliyordu elbet ama bu şekilde değil. Bu kadar çabuk değil.
“Dede, bu amca kim?” Süha başını iyice geriye atarak farkında olmadığı kopyasını dikkatle izlemeye başlamıştı. Selim’in boyu oldukça uzundu ve genç kadın kabul etmek istemese de kocası olacak adam oldukça yakışıklıydı.
“Bu adam benim oğlum…” Mehmet Bey gelinine bakarak devam etmek istediğinde Dilay başını iki yana sallayarak yapmamasını istemişti.
“Öyle mi, ama daha önce onu göymemiştik,” Süreyya hayranlıkla genç adama bakarken Selim şaşkınlıkla ikizleri izliyordu. Hayatında çok az şeye şaşırmıştı ama çocukları daha yakından görünce oğlanla arasında ki benzerlik karşısında gafil avlamıştı. Fark ettiği gerçekle hızla Dilay’a dönerken yutkunmadan edememişti.
Çocuklar onun çocuklarıydı! Varlığından haberdar olmadığı çocukları vardı. Öfke tüm bedenini sararken Dilay adamın bakışlarını umursamayarak ikizlere yönelmişti.
“Hadi çocuklar, dedenizi öpün eve çıkalım. Acıkmadınız mı?” Dilay’ın sorusu ile ikizler neşeli bir şekilde dedelerini öpüp annelerinin aynına gitmek istemişlerdi. Süha merakına yenilerek yeniden dedesine dönmüştü.
“Dede, amca senin oğlunsa bizim neyimiz oluyor?” Dilay oğlunun sorusuna cevap vermeye hazırlanan adamın gözlerine bakarak soğuk bir şekilde cevap vermişti.
“O amca sizin bir şeyiniz olmuyor canım, o bir yabancı. Bana ne söz vermiştiniz…” dediğinde ikizler aynı anda cevap vermişti.
“Yabancılarla konuşmıycaz.” Dilay ikilinin başını okşayarak elinden tutup Mehmet beyden izin isteyerek salondan ayrılmıştı. Kadının gözden kaybolmasıyla genç adam hızla babasına döndü.
“Bu da ne demek oluyor? Bu çocuklardan benim neden haberim yok?” Selim’in yüksek çıkan sesine karşılık Mehmet Bey oldukça sakin cevap vermişti.
“Telefonlarımıza cevap verseydin olurdu, şimdi kalkıp kimseye hesap soramazsın.”
“Baba sen ne diyorsun?” genç adam elleriyle yüzünü kapatarak olayları anlamaya çalışıyordu.
“Duydun Dilay’ı çocukların bir şeyi değilsin, sakın onlara yaklaşmaya çalışma. Nasılsa yakında çekip gideceksin.” Selim yaşadığı bozgunla ne yapacağını şaşırmıştı. İki tane çocuğu vardı… Başını iki yana sallarken dışarıdan gelen seslerle hızla bahçeye çıkmıştı.
“Neler oluyor burada?” Selim sesini yükseltirken Elmas genç adamın yanına giderek şikayetine başlamıştı.
“Kardeşin olacak kişi misafirlerimi kovuyor, olan bu Selim,” dediğinde Selim’in bakışları Seyhan’a çevrilmişti.
“Seyhan, doğru mu?”
“Yabancıların çiftlikte elini kolunu sallayarak dolanmasına dibinden beri karşı olduğumuzu sen benden daha iyi bilirsin abi, şimdi söyle şu kadına yabancıları evimden göndersin.”
“Selim bir şey söylesene…” Selim öğrendiği gerçeklerle bir eliyle yüzünü sıvazlarken başı ağrımaya başlamıştı.
“Elmas, gönder arkadaşlarını. Dün bir bu gün iki, gelir gelmez kimseyi çağırmamalısın. Babam bu konularda hassastır.”
“Ama Selim…” kadın gözlerini kısarak genç adama duygusal sömürü yapmaya çalışsa da başarılı olamamıştı. Öfkeli bir şekilde Seyhan’a bakarken Seyhan tek kaşını kaldırarak yanından geçen kadına sessizce fısıldamıştı.
“Fazla alışmasan iyi olur, burada kalıcı değilsin.” Elmas adamın sözleri karşısında sinirlense de bir şey söylememişti. Yanından geçip giden adamın arkasından bir süre kızgınlıkla bakarken Selim kulaklarına dolan neşeli sesleri takip ederek çiftliğin arka kısmına doğru ilerlemeye başlamıştı. Çocukların sesi terastan geliyordu. Dilay’ın onlarla oyun oynadığı çocukların konuşmalarından belli oluyordu. Sıkıntıyla iç çekerek yeniden eve girerken odasına geçip bir süre dinlenmek istemişti. Tam gözlerini kapattığında üst kattan gelen sesle hızla yerinde doğruldu. Ardından ağlama sesi yükselirken endişeyle hemen odasından teras kata doğru koşmuştu. Kapıyı sert bir şekilde çalarken Dilay kucağında ağlayan oğlunu sakinleştirmeye çalışarak kapıyı açarak gelen kişiye bakmıştı. Gözleri anında buz gibi olurken “Senin ne işin var burada?” diye sordu.
“Ne oldu, çocuk yaralandı mı?” Selim kızın sorusunu duymayarak telaşla sormuştu. Süha’ya uzanmak isterken Dilay hızla oğlunu geri çekmişti.
“Önemli bir şey yok, sandalye düşünce korktu sadece.” Genç adam içli içli ağlayan oğlanı kucağına almak istiyordu ama Dilay’ın bakışları ona engel oluyordu. Belki de Selim’in en samimi olduğu duygusu çocuklara karşı hissettiği sevgiydi. Zamanı geldiğinde baba olmayı çok istiyordu ama bu şekilde değil. Karşısında ki kadının kucağında ki çocuk kendi kanındandı ama ona dokunamıyordu.
“Şimdi gidersen oğlumla ilgilenmem gerek,” diyerek adamın yüzüne kapıyı kapatmıştı. Selim kızgınlıkla elini yumruk yaparken hızla merdivenlerden aşağıya inmişti. Yıllar çiftlikte çok şey değiştirmişti. Etrafına bakındığında çiftliğe eklenen yenilikler hemen göze çarpıyordu. Asansörden bahçedeki çocuk oyun bahçesine kadar çok şey eklenmişti. Ama onu en çok bir zamanlar annesinin olan çiçek bahçesinin eski güzelliğine kavuşmuş olmasıydı. Odasının penceresinden bakarken annesinin o bahçede nasılda mutlulukla dolaştığını hatırlayabiliyordu. Zaten çiftliği asıl bırakmasının nedeni bu değil miydi, bir zamanlar mutlu olduğu yer şimdi annesinin acı hatıralarıyla doluydu.
Sıkıntıyla nefesini dışarıya verirken bahçede kulağında telefonla dolaşan kadına dikkat kesilmişti. Elmas, iki yıldır hayatındaydı. Onun varlığına alışmıştı. İçinde ki ihtiyacın aşkla alakası yoktu ama Elmas’a değer veriyordu. Kadın arkasını dönüp kendini gördüğünde kısaca el sallamıştı. Selim ona gülümsemek istese de yapamadı. Camın önünden ayrılarak yeniden yatağa uzandığında gözünün önüne annesinin kopyası olan küçük kız geldi. Lüle saçları nasılsa sırtında sallanıyordu. Başını iki yana sallayarak bir kolunu gözlerini üzerine kapatıp uyumaya çalıştı. Akşama kadar dinlense onun için iyi olacaktı.
Genç adam gözlerini büyük bir çığlıkla açarken hızla yerinden doğrulmuştu. Elmas’ın sesi tüm evde yankılanıyordu. Koşarak odadan çıktığında Elmas’ı küçük kıza bağırırken bulunca kendine hakim olamamıştı.
“Elmas, neden bağırıyorsun?” Selim’in bakışları gözleri dolu olan kızına kayınca hızla ona doğru giderek kızı kucağına almıştı. Hissettiği şeyle sarsılırken boynuna dolanan küçük kolların verdiği huzuru ilk kez yaşıyordu.
“Tamam canım, yok bir şey,” diyerek Süreyya’yı sakinleştirirken boynuna değen ıslaklıkla donup kalmıştı. Küçük kızın sesi çıkmasa da ağladığını anlayan Selim’in içini tarifi imkansız bir acı sarmıştı.
“Selim, küçük şeytan üzerime su döktü.” Selim kadının sözleri ile ona dönünce kadın adamın bakışları karşısında susmak zorunda kalmıştı.
“Bu kadar bağırtıyı bir su için mi çıkardın?” Selim’in sesi alçak olsa da onu tanıyan biri sözlerinde ki vurgunun ne denli tehditkar olduğunu anlardı.
“Selim…” genç adam dişlerini sıkarak kollarını daha çok sıkan kızın boynunu öperek yeniden kadına dönmüştü.
“Kes sesini ve hemen buradan çık. Bir daha böyle bir olay görürsem acımam bilesin.” Elmas adamın dişlerinin arasında konuşmasıyla susması gerektiğini anlayarak hemen merdivenlere yönelmişti. Elmas’ın gitmesiyle iç çeken küçük kızı geri çekerek ıslak gözlere bakmıştı.
“Neden ağlıyorsun küçüğüm?” diye sorarken sesinde ki şefkat elle tutulur şekildeydi. Süreyya burnunu çekerek adamın gözlerine bakmıştı. Selim kendi gözlerinin kopyası olan gözlerle vurgun yerken bundan sonra hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağının da farkındaydı.
“Ben bişey yapmadım, o bana çarptı,” dediğinde Selin kızın tatlı sesi karşısında hafif gülümsedi.
“Biliyorum küçüğüm, hadi sil bakalım yanaklarını,” dediğinde kendi eliyle kızın ıslak yanaklarını silmişti. Süreyya’nın kendisine hayran bir şekilde baktığını görünce yüzü daha da aydınlanan adam kızla birlikte salona girerek kanepeye oturmuştu.
“Annen nerede, neden burada yalnızsın?”
“Aynem Süha’yı yıkıyo akıllım. Hem ben büyüğüm,” dediğinde Selim küçük bir kahkaha atmıştı. Kızı sarıp sarmalamak içine katmak istiyordu. Kollarına ki beden kendi kızına aitti. Bir süre küçük kızla sohbet edip onunla keyifli zaman geçirdikten sonra salona giren kadınla duraksamıştı.
“Süreyya, neden ağladın kızım?” Dilay hızla kızını adamın kucağından alırken dikkatle küçük kızın yüzünü inceliyordu.
“Ağlamadım ki?”
“Süreyya, ne demiştik anneden saklanmak yok,” Dilay kızının sessiz ağla huyundan hoşlanmıyordu. Öyle zamanlar oluyordu ki kızının acısını duyamadığı için kendini suçluyordu. Süha ne kadar sesli ağlıyorsa Süreyya’nın ağlamasını asla duyamazdınız. Nasıl başardığını bilmediği bir şekilde oluk oluk yaş akıtıyor ama sesi hiç çıkmıyordu.
“O abla bana kızdı,” dediğinde Dilay hızla Selim’e dönmüştü.
“Neden hayatım?”
“Suyu döktüm, ama bu amca beni ondan kurtardı,” dediğinde Dilay dişlerinin arasından Selim’e tıslamıştı.
“Sakın bir daha çocuklarıma yaklaşmasın, acımam Selim,” dediğinde gülümseyerek kızına dönmüştü.
“Ayne, ben korktum.”
“Korkma canım, kimse sana bir şey yapamaz. Annen buna asla izin vermez.” Kızını alarak yemek bölümüne geçerken aile üyeleri yavaş yavaş toplanmaya başlamıştı. Masa başına geçen Mehmet Bey ikizlerin sessiz olduğunu görünce kaşlarını çatarak onlara bakmıştı.
“Çocuklar, neden konuşmuyorsunuz?” Süreyya küsmüş gibi omuzlarını silkerken Dilay kızının huyunu bildiği için bir şey söylememişti. Süha da ikizi ağladığı için konuşmak istemiyordu. Çocukları konuşturamayan dedeleri bu kez Dilay’a bakmıştı.
“Hayırdır kızım, çocuklar neden konuşmuyor?”
“Sorun yok baba, bu gün olanların bir daha olmasına asla izin vermeyeceğim. Herkes haddini bilecek,” derken sert bakışları karşısında kocasıyla yan yana oturan kadına odaklıydı. Elmas umursamaz bir şekilde konuşmaya başlamıştı.
“Çocuklarınızı ayakaltında dolaştırmamalısınız, başlarına bir şey gelebilir.” Kadının sözleri hiç beklemedikleri bir yerden gelmişti. Selim elini masaya vururken ikizler ürkerek geri çekilmişti. Adamın bakışları ağır bir şekilde yanında oturan kadına dönerken Dilay umursamaz bir şekilde onlara bakıyordu.
“Bu söylediğini bir daha duymayacağım Elmas, çocukların evin neresinde dolaştığı kimseyi ilgilendirmez. Bir daha onlar hakkında kötü bir yorum yaparsan üzülen sen olursun.” Elmas adamın değişen tavrına anlam veremiyordu.
“Onları mı savunuyorsun Selim, hem aile masasında bunların ne işi var?” dediğinde Seyhan tek kaşını kaldırarak abisine bakmıştı.
“Sen mi cevap verirsin yoksa o zevki ben mi yaşayayım.”
“Seyhan sen karışma.”
“Neden? Ne olduğu belirsiz servet avcısı bir kadını koluna takıp buraya getiriyorsun, yetmedi karının masasına oturtuyorsun. Üstelik çocuklarına bağırmasına izin veriyorsun!” dediğinde Dilay kayınına sert bir şekilde bakarak konuşmuştu.
“Seyhan, o adam benim çocuklarımın hiçbir şeyi değil. Lütfen ikizlerin yanında bir daha bu konuyu açma.” Elmas duyduklarıyla hızla yanında ki adama dönmüştü.
“Ne yani bunlar senin…”
“Bir şeyi değil dedim size!” kadının sözlerini Dilay sertçe kesmişti. Sözünün kesilmesine sinirlenen kadın hızla ayağa kalkarak öfkeyle konuşmuştu.
“Sen ne yüzsüz bir kadınsın ya, seni istemeyen bir adamın evinde hala ne yüzle duruyorsun? Birde kimden peydahladığın belli olmayan çocukları Selim’e kakalamaya çalışıyorsun!” Elmas’ın sözleri masada soğuk duş etkisi yaparken kapıdan geçen Aslı hızla içeriye girerek ikizleri salondan çıkarmıştı. Dilay sakin olmak için elinden geleni yapıyordu ama çocuklarına uzanan dili keserdi. Hızla yerinden kalkarak karşısında ki kadına uzanıp başını sertçe masaya eğmişti. Hayatında aldığı dersler hariç ilk kez birine şiddet uyguluyordu. Yanında ki servis bıçağını alarak kızın boğazına dayarken Dilay öne atılan adamlara aldırış etmeyerek konuşmaya başlamıştı.
“Bir daha çocuklarıma laf edersen o yılandilini söker alırım ağzından. Ne sen, ne de işe yaramaz sevgilin çocuklarıma yaklaşmayacaksınız. Bunca yıl sonra neden geldiğiniz umurumda değil ama çocuklarıma bulaşırsanız ikinizi de affetmem. Şimdi adamlıktan nasibini almamış sevgilini de al defol git evimden.” Seyhan korkuyla yengesine bakarken kurtulmaya çalışan kadından bakışlarını abisine çevirmişti. Abisi gözlerini ayırmadan Dilay ablasına bakıyordu. Dilay kadının başını sertçe bir kez daha masaya vurarak tiksinir gibi aynı sertlikte bırakmıştı.
“Ben evime çıkıyorum baba, mümkünse onlar gitmeden bir daha bu masada oturmak istemiyorum.” Mehmet Bey bir şey söyleyemeden Dilay hızla salondan çıkıp gitmişti. Elmas’ın ağlaması ortamda yankılanan tek sesti.
“Ben yengeme baksam iyi olacak.” Seyhan hızla Dilay’ın arkasından giderken Mehmet Bey oğluna acıyarak bakıyordu.
“Selim, duydun mu bize ne dedi? Sen de hiçbir şey yapmıyorsun.”
“Sus Elmas, hatalı olan sendin. Eğer alttan almazsan Dilay boşanma kağıtlarını asla imzalamaz.” Kadın boşanma lafını duyunca hemen kulaklarını dikişti. Selim’in doğru söylediğini düşünerek hemen ağlamasını kesmişti. Mehmet Bey ikiliyi umursamadan masadan kalkıp gitmişti.
“Şimdi ne olacak?”
“Çocuklara yaklaşmayacaksın Elmas, inan bana onlara kötü davranırsan Dilay’a kalmaz cezanı ben veririm. Biliyorsun çocuklar benim hassas noktam.” Elmas adamın huyunu elbette ki biliyordu. Sokak çocuklarına bile merhametle yaklaşan Selim’e bazen inanamıyormuş gibi bakıyordu. Üzerlerinde ki çamurlara rağmen pahalı kıyafetleriyle çocukları kucaklayarak sevebiliyordu. Başını sallayarak “Elimden geleni yaparım, ama sende çocuğun olduğunu bana söylemedin,” dedi. Adam başını iki yana sallayarak “Bende yeni öğrendim,” dediğinde Elmas’ın gözleri parlamıştı.
“Belki de senden değildir, olamaz mı?” Selim kadının sözleri ile dişlerini sıkarken başını iki yana sallamıştı. Küçük oğlana bakınca bile babasının kendisi olduğunu anlamayan olamazdı. Selimden ayrılan tek özelliği annesinden aldığı griye çalan göz rengiydi.
“Saçmalama Elmas, bir kör bile ikizlerin benim olduğunu anlayabilir.” Elmas yüzünü asarken Selim kadını da alarak odalarına çekilmişlerdi. Bu saatten sonra yemek yiyecek hal kimse de kalmamıştı. Genç adam kadını arkasına bırakarak odada ki banyoya girerek kısa bir duş almıştı. Yatağına uzanırken kadını sırnaşmalarına tepkisiz kalarak düşünceler içinde gözerini yummuştu.
***
Genç kadın sabah erkenden kalkıp çocuklarını da hazırlayarak Aslı ile birlikte çiftlikten ayrılmıştı. Aslı arabanın arkasında uyuklayan ikizlere üzüntüyle bakmıştı.
“Abla bundan sonra böyle mi olacak?”
“Nasıl?”
“İkizleri her gün şirkete mi götüreceksin?” Dilay çocuklarına kısa bir bakış atarak derin bir nefes almıştı.
“O kadın ve Selim gidene kadar böyle olmak zorunda. Çocuklarım o kadının yanında güvende değil. Ayrıca yakında senin okulun açılacak, şimdiden kreşe alışsalar iyi olur.” Şirkette çocuklu çalışanlar için Dilay kreş yapılmasını istemişti. Böylelikle kadın çalışanlar için çocuklarını bırakabilecekleri güvenli bir alan oluşturmuştu. Bu durum kendi hamileliği ortaya çıktığında aklına gelmişti. Oldukça da yerinde bir karar olduğunu kreş açıldığında anlamıştı. Küçük çocuklarını evde bırakan kadınlar ek bakıcı ücreti vermekten kurtulmuştu. Aralarda çocuklarıyla ilgilendikleri için çocuklar da anneleri ve babalarıyla daha çok zaman geçiriyorlardı. Kreşte bir çocuk için her türlü oyuncak ve bakım alanı vardı.
“Peki ben ne yapacağım?”
“Sende çocuklar alışana kadar onlarla ilgilenir sonra da sessiz bir yere geçer ders çalışırsın. Bu yıl son senen biliyorsun.” Aslı kadının sözleri ile başını sallayarak ona cevap vermişti. Araba şirketin güvenlik kapısından girerek kreş bölümüne doğru ilerlerken Dilay uyuya kalan ikizlerine bakmıştı. Aslı ve Dilay onları uyandırmadan kucaklarına alarak kreşe girmişti. Özellikle çocukların uyku saatini geçirdikleri odaya giren ikili ikizleri yatırırken Dilay sessizce yanında ki kızla konuşmuştu.
“Onların yanında kal Aslı, uyandıklarında yabancı yerde oldukları için korkarlar. Sonra da benim yanıma getir. Beni gördükten sonra yeniden kreşe dönerler.” Aslı sessizce onaylarken Dilay ikizleri öperek odadan çıkmıştı. Koridorda kreşin sorumlusu ile karşılaşınca kadın patronlarını görünce şaşırmıştı.
“Dilay Hanım?”
“Merhaba, ikizler bir süre burada kalacak, haberiniz olsun.”
“İkizler?” kadın şaşkınlıkla sorarken Dilay dişlerini sıkmıştı. Kadın onun ikizleri olduğunu bilmeyebilirdi. Daha yeni işe girmiş kadına çocuklarını bırakıyordu.
“İkizler, benim çocuklarım. Bir süre burada kalacaklar. Yanlarında Ablaları var ama siz yine de diğer çocuklarla onları kaynaştırırsanız çok sevinirim.”
“Elbette, elimizden geleni yaparız.”
“Teşekkür ederim,” Dilay kreşten çıkarken arkasından şaşkınlıkla bakan kadın kafası karışmış bir şekilde çocukların uyku bölümüne geçmişti.
Dilay hızlı adımlarla yönetim bölümüne geçerken yüzündeki ifade oldukça donuktu. Dışarıdan buz gibi görünen gözleri dikkat çekerken hızlı adımlarla odasına doğru ilerledi. Arkasından asistanı Sevim de odaya girmişti.
“Bu gün program ne Sevim? Umarım çok yoğun değildir.”
“Havayolları şirketinin sahibi aradı Dilay Hanım, işi yapmayacağımızı onlara ilettikten sonra size ulaşmak istedi ama hafta sonu olduğu için bunun mümkün olmadığını kendisine bildirdim. O da bu gün için toplantı istedi.”
“O iş bitti Sevim, toplantıya gerek yok. Ara başka firma ile çalışmalarını söyle.” Sevim genç kadının milyonluk projeyi elinin tersi ile itmesine inanamıyordu. Bu durumun şirkete bir zararı olup olmayacağını kestirmek ise Sevim’in kavrayabileceği bir noktadan çok uzaktı.
Masasının üzerinde ki bilgisayarını açarken aklına yeni gelmiş gibi karşısında ki kıza dönerek ikizler şuanda kreşte, yanıma gelecekler. Ne olursa olsun, toplantıda bile olsam onları yanıma getirmeni istiyorum. Yabancı bir yerdeler korkamamalılar. Ayrıca mutfaktaki ablaya da söyle onla için sandviç malzemesi ısmarlasın faturayı da şirkete değil benim adıma alsın.” Sevim ikizlerin geldiğini duyunca gözleri parlamıştı. Patronunun çocuklarını ne zamandır görmemişti. Aslında yıllardır görmemişti, büyümüş olduklarını tahmin edebiliyordu. Genç kız elinde not defteri ile odadan çıkarken Dilay içinde yoğun bir hafta başlamış olmuştu. Odanın dahili telefonu çalınca eline alarak önündeki bilgisayara bakarak cevapladı.
“Ne vardı Sevim?”
“Dilay Hanım, Engin Korhan adında biri sizinle görüşmek istiyor.” Dilay adamın adını hatırlamaya çalışmıştı.
“Randevusu var mıydı?”
“Hayır efendim, randevusuz geldi ama acil olduğunu söylüyor.”
“Ne hakkında olduğunu sor, sonra da boşluk varsa onunla görüşebileceğimi söylersin.” Telefonu kapatan Sevim genç kadının programında oluşan yarım saatlik boşlukta adamı görüştürebileceğini bildirerek genç kadının odasına girmişti. Dilay onu onaylayarak adamı içeri almasını söylediğinde Dilay bakışlarını kapıdan içeriye girecek kişiye çevirmişti. Ama kapıdan giren kişiyle yerinde kasılıp kalmıştı. Kaşları olabildiğince çatılırken Dilay yerinden kalkarak adamın kendisine doğru yaklaşmasını bekledi. Adamın da şaşırdığı yüzünde ki ifadeden anlaşılıyordu.
“Engin Korhan?” Dilay sorarcasına konuşurken adam birkaç adamın daha genç kadına yaklaşarak kadına elini uzatmıştı. İkisinin de gözleri savaş halindeydi.
“Size nasıl yardım edebilirim?”
“İptal ettiğiniz siparişim hakkında bana yardımcı olalar!” Dilay gözlerini kısarak adamın hangi siparişten bahsettiğini anlamaya çalışmıştı. Sonradan yaşadığı aydınlanma ile kaşlarını daha da çatarak “O konuda yapabileceğim bir şey yok, iptalin sorumlusu tamamen sizin şirketinizdir.” Engin kadının soğuk sesi karşısında üşüdüğünü hissetmişti. Tam bir şey söyleyecekti ki odanın kapısının hızla açılarak içeriye koşup annesinin bacaklarına dolanan ikizleri görene kadar. Dilay’ın ani ifade değişimi adamı gafil avlarken Dilay eğilerek ikizlerin boyuna kendini yaklaştırmıştı.
“Günaydın Ayne?” ikili aynı ağızdan konuşurken genç kadının gülerek ikisini de öpüp “Günaydın canlarım,” dediğinde odadaki herkes kadının sıcaklığına şaşırıp kalmıştı. Bir kişi hariç, o da ablasını iyi tanıyan Aslı! İkizlerden ayrılan Dilay kapı ağzında ki Sevim’e dönerek “Onları toplantı odasına alıp kahvaltı yaptıklarından emin ol Sevim, Aslı sende onunla birlikte git.” Aslı ablasına başını sallarken Sevim sevimli ikizleri de alarak odadan çıkmak istediğinde Süreyya gördüğü adamla ağzı açık kalmıştı.
“Aa Süha bak Nisan ablanın babası,” dediğinde Engin kendini tanıyan ikizlere gülümseyerek karşılık vermişti. Dilay bu durumdan hiç hoşlanmazken Sevim’e bakarak çocukları götürmesini işaret etti.
“Sizi dinliyorum Engin Bey,” …
-***-
Lütfen yorum yapmadan geçmeyin. Saatlerce zaman ayırıp yazmaya çalışıyorum. Umarım beğenir fikrinizi söylersiniz. Teşekkür ederim.
Bölüm için teşekkürler harikaydi ❤️ne kadar pislik bu iki sevgili ya birisi evli olduğu halde başkasını almış yanına yok evleneceğiz deyip yatıyordur bir de Allah bilir diğeri desen evin hanimagasi gibi davranıyor yüzsüz metres olmuş 😡 . Çocukları görmüş bir de sevmeye kalkıyor onca yaptıklarından sonra .
Asli ve Seyhan çok hoşuma gidiyor ya ❤️o:-) . Engun’i sevdim Dilay ve Engin tam birbirlerinin aynısını bulmuşlar yalnız ikisi de aynı biraz zor olacak gibi ama Nisan ve ikizler halleder bu işi 😀
Harika bir bölümdü
Engin mi Selim mi? Dilay ‘ı hangisi hak edecek acaba? Selim i süründürsün Dilay . Selim de kafasını duvarlara vursun aptallıkları yüzünden
Ellerine emeğine sağlık çok güzeldi
Bakalım yeni gelen kişi bizi Nasıl süprizlere hazırlayacak
Ne bölümdü. Kaçınılmaz karşılaşma gerçekleşti. Dilay iyi ders verdin. Engin bey merak konusu
Okumaya doyamadım çok güzeldi ya…..ellerinize sağlık ❤
Teşekkür ederim 🙂
Dolay ‘ın anneliği ne bayıldım selim daha fazlasını hak ediyor eline sağlık
Teşekkür ederim. 🙂