Merhaba arkadaşlar. Okuyucular sanırım okul tatili olduğu için eskisi gibi siteye giremiyor. Sitenin okuyucu trafiği azalınca bazı arkadaşlar siteyi bulmakta zorluk çekiyor sanırım. Belki bilmiyorsunuz ama ne kadar çok siteye giriş olursa diğer okuyuculara o kadar fazla ulaşılır. Birde hangi site olursa olsun, reklam varsa o sitede site sahiplerinin emekleri için en az bir reklama tıklamadan çıkmayalım. Ben ister kitap sitesi olsun ister araştırma sitesi olsun muhakkak bir reklama tıklayıp çıkıyorum. Biliyorum ki benden küçük bir mb yada bilgisayara indirdiğiniz fotoğrafa giden internet kadar netim gitmeyecek. Lütfen ister bu site olsun ister diğer okuma siteleri olsun bu konuda duyarlı olalım. Teşekkür ederim. Keyifli okumalar!
****
Genç kadın arabasından inerek karşısında ki eve hüzünle bakmıştı. Yıllardır bu eve gelmiyordu. Çocukluğunun geçtiği evi üzgün bir şekilde incelerken yanağından aşağıya akan yaşı hızla sildi. Ev terk edilmiş gibi boynunu bükmüş bir görüntü sergilemişti genç kadına. İçine dokunan bu durum arabadan dışarıya çıkan çocuklarının sesini duyana kadar sürmüştü.
“Ayne, biz burada mı kalacağız?” Dilay küçük oğlunun saçlarını okşayarak ona cevap vermişti.
“Bir süre tatil yaptığımızı düşünün olmaz mı? Burası senin dedenin evi,” dediğinde ikizler gözlerini büyüterek kocaman eve bakmıştı. Etrafı yüksek duvarlarla çevrili iki katlı ev çocukların hoşuna gitmişti anlaşılan. Ev çiftlikten farklı olarak tamamen betondan yapılsa da alt katta ki boydan cam duvarlar eve farklı bir hava katıyordu. İçeride temizlik yapan kadınların sesini duyunca ağır adımlarla cam sürgülü kapıdan içeriye girmişti.
“Kolay gelsin hanımlar.” Dilay’ın sesini duyan kadınlar hızla genç kadına dönerken Dilay onlara gülümseyerek bakmıştı.
“Az kaldı, işimiz bitmek üzere Dilay Hanım.”
“Acele etmenize gerek yok, rahat olun lütfen. Üst katta ki odalar temizlendi mi?” diye sorarken diğerlerinden daha büyük olduğunu düşündüğü kadın öne çıkmıştı.
“Her yer temizlendi, sadece salonda birkaç yer kaldı,” dedi. Dilay başını sallarken arkasında saklanan ikizlere bakarak gülmüştü.
“Siz neden saklanıyorsunuz bakayım?” Süreyya annesinin eteğine yapışmış bir şekilde başını kaldırarak gülümseyen Dilay’a bakmıştı.
“Ayne, burada kalmak zoyunda mıyız?”
“Neden? Sevmediniz mi? Arka bahçesi çok güzeldir. Hem anneniz de burada büyüdü,” dediğinde ikizler heyecanla kadına bakmıştı.
“Sen burada mı oynadın?” diyerek eliyle salonu işaret ederken Dilay’ın gözünün önüne küçükken yaptığı yaramazlıklar gelmişti. Annesinin peşinden koşturması, babasıyla atçılık oynadığı zamanlar. Şimdi kısa süreliğine de olsa çocukları kendi oynadığı bahçede oynayacaktı.
“Dilay abla, bunları nereye koyayım?” Aslı’nın sesini duyan genç kadın ona dönerek merdivenleri işaret etmişti. Alt katta iki oda büyükçe bir mutfak ve içinde yemek odasının bulunduğu kocaman bir salon vardı. Salonun bir bölümü tamamen cam duvarlardan oluşuyordu. Mahremiyet yok gibi görünse de dışarıdan kimsenin içeriyi göremeyeceği büyüklükte özel bir bahçeye sahipti.
“Onları üst kata çıkaralım Aslı, çocuklar yorulmuştur. Önce onlara duş aldıralım, sonrada yemek söyleriz,” dedi. Aslı elinde ki iki valizle merdivenlerden yukarıya çıkarken Dilay çocukların elinden tutarak onun arkasından gitmişti. Merdivenlerin başında çift taraflı kapıların olduğu geniş bir hol bulunuyordu. En uçta bulunan kapıysa evin arka tarafına bakan büyük odaya aitti. O odada eskiden annesi ve babası kalıyorlardı. İçinden gelen hisle “Aslı, valizleri sonda ki odaya bırakacağız, orayı kullanacağım,” dedi. Aslı gösterilen odaya girerken ağzı şaşkınlıkla açılmıştı. Odanın ortasında duvara dayalı oymalı dört direkli gösterişli bir yatak vardı. Oldukça büyük olan yatağa beş kişi rahatlıkla sığabilirdi. Yatağın karşısında duvarı kaplayan televizyon, kenarlardaki işlemeli komedinler ve büyükçe ayna ile oldukça sade döşenmişti. Mobilyalar ne kadar gösterişli olsa da odanın büyüklüğü onları sade göstermişti. Ayrıca özel banyosu ve giyinme odası mevcuttu.
“Valizleri nereye bırakayım abla?” Aslı odayı hayranlıkla izlemeyi bırakarak kendine geldiğinde Dilay’a dönmüştü. Dilay’ın buruk bir gülümsemesi ile odayı incelemesi kızın dikkatinden kaçmamıştı.
“Evimi çok özlemişim Aslı, boşandıktan sonra buraya mı taşınsam?” diye sorduğunda Aslı yutkunmuştu.
“Ama çocuklar çiftliği seviyor Dilay abla, ya Mehmet Bey ne olacak?”
“Farkında değil misin Aslı, o ailede uzun süredir fazlalık olarak kaldım. Mehmet babam beni kendi kızı gibi görüyor olabilir ama değilim. Yakında Selim yeniden evlenecek. Çocuklarımı onların yanına bırakamam. Onlar da alışacak yeni duruma, alışmak zorunda kalacaklar.”
“Üzgünüm abla, sen nasıl uygun görürsen öyle olsun. Üzülecekler ama anneleri yanlarında olduğu için alışacaklardır.” Aslı kadının sözlerini hem üzülmüş, hem de hak vermişti. Dört yıldır onların yanında çalışıyordu. Üniversiteye başladığından beri ikizlerle ilgileniyordu. Dilay ona kendi kardeşlerinin göstermediği yakınlığı göstermişti. Derin bir nefes alarak odanın içinde bulunan kapıları açarak giyinme odasının hangisi olduğunu bulup valizleri oraya bırakmıştı. İkizleri banyo yaptırmak için valizlerden kıyafet seçen genç kız odaya girdiğinde Dilay’ı pencereden dışarıyı izlerken bulmuştu. İkizler ise büyük yatakta zıplayarak eğleniyordu.
“Hadi çocuklar banyo zamanı,” diyerek banyoyu hazırlamak için diğer kapıya yönelen genç kız Dilay’ın dikkatini çekmişti. Banyo neredeyse küçük bir oda büyüklüğündeydi. İçinde hem küvet hem de duşa kabin vardı. Dört ayaklı küvet oldukça cazip göründüğünden içini su doldurmaya başladı. İkizleri üzerinde küçük bornozu ile kapıda görünce gülümseyerek kollarını açıp onları davet etti. İkili koşarak Aslı’ya sarılırken Aslı ikisini de öperek küvetin içine sokmuştu. Oyun oynayarak banyolarını yaptırırken Dilay odadan çıkıp telefonla yemek siparişi vermişti.
***
Genç adam duvardaki saate bakarak salonda oturan babasına döndü. Sabahtan beri çocukların gelmesini bekliyordu. Sıkıntıyla yerinden kalkarak salonda dolanırken Mehmet Bey oğlunun derdini bildiğinden alaycı bir şekilde bakmıştı.
“Ay Selim, başımı döndürdün, ne dönüp duruyorsun?” Elmas’ın sözleri ile Selim bakışlarını kadına çevirmişti. Kadına kısa bir bakış atarak yönünü merdivenlere çevirip üst kata doğru ilerledi. Teras daireden ses çıkmıyordu ama Dilay’ın geldiğinde bazen arka kapıyı kullanarak üst kata çıktığını kısa sürede o da öğrenmişti. Gelmiş olabileceklerini düşünerek dairenin kapısını açtığında kendisini derin bir sessizlik karşıladı. Dairenin salonuna kısa bir bakış attıktan sonra yönü çocukların odasına doğru olmuştu. İkizlerin çift renk boyanmış odasından içeriye girdiğinde gözlerini huzurla kapattı. Çocukların mis gibi bebek şampuanı kokusunu içine çekerek onların gelmemiş olduğunu anladığında tüm huzuru kaybolmuştu.
Yeniden alt kata inerken yüzü asılmıştı. Saat epey geç olduğu için şimdiye kadar gelmeleri gerekiyordu. Acaba başlarına bir şey mi gelmişti. Endişeyle salona girerken kardeşinin çoktan geldiğini gördü. Seyhan kendisine kızgın bir şekilde bakıyordu.
“Çocuklar geldi mi?” Seyhan abisinin sorusuna gülmüştü.
“Sence?”
“Ne demek istiyorsun?”
“Dilay abla, çocuklarıyla evden ayrıldı.” Selim kardeşinin cevabıyla donup kalırken şüphesiz bu durumdan tek mutlu olan Elmas’tı.
“Zaten eski kocasının evinde kalması hataydı.”
“Sen kes sesini Elmas,” Selim’in sert sesi ortamda yankılanırken genç adam devam etmişti.
“Kime sordu da çocuklarımı götürdü. Hangi hakla!” diye bağıran adam herkesi şaşırtırken Seyhan birden gülmeye başlamıştı.
“Neden götürmesin, çocukların senin için bir önemi yok ki? Sana şu kadını gönder demişti,” derken parmağıyla Elmas’ı işaret etmişti. “Sense çocuklarını korumak yerine sevgilinin yanında durdun. Dilay abla çocuklarını zarar gelebilecekleri bir ortamda asla bırakmaz. Siz gidene kadar çiftliğe dönmeyecekler.” Elmas öfkeyle dişlerini sıkarken Selim’in de ondan aşağı kalır yanı yoktu.
“Baba sen bir şey söylemeyecek misin?”
“Ben söyledim gitmesini, torunlarımın güvenliği her şeyden önemli.”
“Siz iyice kafayı yediniz, onlara kim zarar verecek? Elmas mı? Ben mi?” Selim sesini yeniden yükseltirken Seyhan abisine cevap vermişti.
“Daha önce yapmadıkları şey değil. Unutuyorsun galiba, bu kadın kızını neredeyse dövecekti, ayrıca kendi yetmezmiş gibi cani ablasını da ikizlerin olduğu ortama soktu,” dediğinde Selim iyice çileden çıkmıştı.
“Kendine gel Seyhan, abinle konuşuyorsun.”
“Kiminle konuştuğumun farkındayım. Sen neden döndün ki? Ne güzel mutlu mesut yaşıyorduk. Geldiniz çiftliğin huzurunu kaçırdınız.” derken sözlerinden pişman olsa da geri adım atmamıştı. Selim’in yüzü kardeşinin sözleri ile allak bullak olmuştu. Mehmet Bey iki oğluna üzgün bir şekilde bakarken Elmas ayağa kalkarak Seyhan’a çıkışmıştı.
“Kendi evine gelmek için senden mi izin alacaktı. Senin ne kadar hakkın varsa bu çiftlikte Selim’in de hakkı var,” derken Seyhan kahkaha ile gülmeye başlamıştı.
“Doğru, benim ne kadar hakkım varsa onun da o kadar hakkı var, yani hiç!” dediğinde Elmas gözlerini büyüterek genç adama bakmıştı.
“Selim ne diyor kardeşin? Çiftlik sizin değil mi?” Mehmet Bey onaylamaz bir şekilde oğluna yaparken susması için ona işaret ediyordu. Selim babasının işaretinden rahatsız olduğunu anladığında Selim araya girmişti.
“Çiftlik ipotekli,” dediğinde Elmas tiz bir çığlık atmıştı.
“Ne? Nasıl ipotekli? Sizin koskoca fabrikanız var, çiftliği ipotek ettirmekte nerden çıktı?” Selim babasının gözleri ile ‘gördün mü?’ şeklinde işaret etmesi Selim’in canını sıkmıştı. O da bazı şeylerin farkındaydı. Ama müdahale etmenin zamanı olduğunu düşünmüyordu. Şuanda ne Elmas umurundaydı, ne de başka bir şey. Düşündüğü sadece ikizlerin evde olmayışıydı.
“Neden şaşırıyorsun? Fabrika için kredi çektik bu yüzden de çiftliği ipotek ettirdik,” dedi Seyhan. Kadının neredeyse bayılacak gibi olması karşısında genç adam keyif alıyordu. Tam da tahmin ettiği gibiydi Elmas, kendi eski sevgilileri gibi paragöz…
“Dilay nerede? Çocukları nereye götürdü?”
“Neden sana söyleyeyim?” Mehmet Bey oğluna sorarken Selim sinirle saçlarını geriye atmıştı.
“Baba beni sınama, biliyorsun sabırlıyım ama sınanmaktan hiç hoşlanmam. Çocuklarımı nereye götürdü?”
“Siz gidene kadar baba evinde kalacak. Ona da bir değişiklik olur.”
“Nasıl bu kadar rahat olabiliyorsun anlamıyorum?” Selim ellerini öne doğru sallayarak konuşmuştu. Gerçekten babasının rahatlığına anlam veremiyordu.
“Neden rahat olmayayım? Sen fazla ciddiye almıyor olabilirsin ama biz alıyoruz. Gözüm hep üzerinizde olacak. Özellikle sevgilinin. Son olanlar hiç hoşuma gitmedi bilesin. Eğer bir daha torunlarımın kılına senin yüzünden dokunan olursa Selim seni evlatlıktan reddederim. Malımdan hiç bir şey alamazsın,” dedi. Selim babasının sözlerinde ciddi olmadığını biliyordu. Hatta çoktan mirasını yazıp avukatına verdiğini de biliyordu. Ağzından çıkanlar tamamen Elmas odaklıydı.
“Selim, lütfen bırak nereye giderse gitsinler.”
“Sen karışma Elmas, ayrıca o ablan olacak kadını bir daha buralarda görmek istemiyorum.”
“Saçmalama Selim, o benim tek akrabam. Kardeşinin evine elbette gelecek.”
“Buraya değil, İstanbul’a gidince gelebilir.”
“Bu konuyu sonra konuşalım Selim,” diyerek genç kadın konuyu kapatmak istemişti.
“Konuşulacak bir şey yok. Ben son sözümü söyledim. Hem hastanede Engin beyin söylediği sözleri de araştıracağıma emin olabilirsin. Eğer doğruysa onunla bağını keseceksin.” Elmas öfkeyle bir şeyler söylemek istemiş ama ağzına geleni geri yutmak zorunda kalmıştı. Hızla salondan ayrılırken Selim babasına dönmüştü.
“Gerçekten nereye gittiler?”
“Söyledim ya, Süha beyin evine gittiler.”
“Baba, orası hiç güvenli değil. Sende biliyorsun amcası onu rahatsız edecektir.”
“Merak etme, evinin dışında korumaları var. Ayrıca ev güvenlik sistemi de yenilendi.” Mehmet Bey oğluna bakarken Selim yerinde duramıyordu.
“Onları görmem gerekiyor,” diyerek kapıya yöneldiğinde Seyhan babasına bakarak gülümsemişti.
“Dur abi bende geleyim,” dedi. Selim kardeşinin de arabaya binmesiyle hızla yola çıkmıştı. Yıllardır gitmediği eve doğru yola çıkarken aklı karma karışıktı. O eve en son Süha beyin cenazesi için gitmişti.
“Babamın haklı olduğunu biliyorsun değil mi?” Selim buruk bir şekilde gülümseyerek başını salladı.
“Babamın haklı çıkmadığı bir zaman biliyor musun?”
“Şuana kadar görmedim. Ne yapacaksın?”
“Hangi konuda?” Selim kardeşine kısa bir bakış atarak yola bakmaya devam etmişti.
“Elmas ve ablası konusunda… Bak abi, başkası ile evlenmene karşı değiliz, sende biliyorsun ama Elmas olmak zorunda mı? O kadını sevdiğine inansaydım inan karışmazdım.”
“Düşüneceğim!” Seyhan başını iki yana sallayarak abisine bakmıştı.
“Umarım kararın çocukların zarar görmesinden önce olur. O ikisi çok tehlikeli. Ablasını biraz araştırdım. Kadın Engin Korhan adında bir iş adamıyla evliydi. Çocukları kaza sonucu sakat kalmış. Engin o günden sonra kadını hemen boşadı. Sence neden?” dediğinde Selim’in beyninde hastanede ki adamın sözleri yankılanıyordu. ‘Kendi kızını merdivenlerden yuvarladı’ diye.
“Neyse bunları sonra konuşalım, şimdi çocukları görmek istiyorum.” Araba hızlı bir şekilde hedefine ilerlerken geride bıraktıkları tozlu yoldan asfalt yola çıkmışlardı. Yaklaşık yarım saat sonra yüksek duvarların önüne geldiklerinde demirden yapılı güvenlik kapısının açılması için korna çaldılar. Güvenlik kulübesinde ki adam dışarı çıkarak arabadaki iki adama bakmıştı.
“Birine mi bakmıştınız?”
“Dilay hanımı ve çocukları görmeye geldik.” Seyhan’ın cevabı karşısında Selim gözlerini devirmişti.
“Kim diyelim?”
“Sen ona Seyhan geldi de…” adam kulübeye giderken Selim kardeşine bakarak “Bu neydi şimdi?” dedi.
“Babam ayarladı, bahçeye herkesi almıyorlar abicim. Güvenlik meselesi.” Adam demir kapıyı açarken Selim arabayı bahçeye sokarak evin kapısına kadar ilerlemişti. Bir süre arabanın içinden büyük evi incelerken sıkıntıyla nefesini dışarıya verdi. Seyhan abisinden önce arabadan çıkarak seslerin geldiği arka bahçeye doğru ilerledi. Selim kardeşinin gittiği yöne doğru ilerlerken oldukça tedirgindi. Dün gece olanlardan sonra çocukların ondan korkmasını istemiyordu.
“Bakın burada kim varmış?” Seyhan’ın gür sesi bahçede yankılanırken salıncakta sallanan ikizler amcasını görünce çığlık atarak ona doğru koşmaya başlamıştı.
“Amcam geldi…” ikizler genç adamı yere devirerek üzerine çıkarken yanakları kıpkırmızıydı. Süreyya önüne düşen gölgeyi görmek için başını geriye attığında Selim ile göz göze gelmişti.
“Aaa Selim gelmiş,” dediğinde ne söylediğini fark ederek hemen amcasının üzerinden kalkıp eve doğru koşmaya başladı. Selim kızının arkasından üzgün bir şekilde bakarken bu kez bakışları kardeşinin arkasına saklanan oğluna kaymıştı. Selim bu görüntü karşısında canı yanarken küçük çocuğa nasıl yaklaşması gerektiğini düşüyordu. Yardım hiç beklemediği kişiden gelmişti.
“Hoş geldin Selim, nasılsın?” Dilay kızının kaçar gibi kendisine doğru koşup arkasına saklanması ile şaşırmıştı. Seyhan’ın geldiğini çocukların çığlıklarından anlamıştı. Zaten güvenlikten geçebilmesi için kendisine haber vermeleri gerekmişti. Ama kızının korkuyla “O geldi,” diye söylenmesi Dilay’ı şaşırmıştı. Bahçe kapısına çıktığında ise genç adamın üzgün bir şekilde oğluna baktığını görünce o da üzülmüştü. Genç adama yakın davranırsa çocukların da ona yaklaşmasını sağlayabilirdi.
“Pek hoş bulmadım,” diyen genç adama oğlunu işaret ederek sözünü kesmişti.
“Biz de çocuklarla yemek yiyecektik, hadi içeri geçelim.” Seyhan yeğenini omzuna alarak içeri girerken Selim ve Dilay karşılıklı birbirine bakıyordu.
“Neden buradasınız?”
“Mehmet babanın sana anlattığına eminim, bir süre burada kalacağız.”
“Burası çocukların evi değil,” derken genç kadına yaklaşmıştı.
“Yanlış, benim olan her şey çocuklarımın. Buranın da olduğu gibi…” Dilay arkasını dönerek salona girerken çocukların çoktan masaya geçip beklemeye başladığını görünce gülümsemişti.
“Hadi yemeğimizi yiyelim, Aslı gelir misin?” Aslı’ya seslenen genç kadın mutfaktan çıkan genç kıza masayı göstererek “Hadi sende otur,” dedi. Aslı başta tedirgin olsa da Dilay’ın ısrarlı bakışları karşısında ne yapacağını bilememişti. Daha önce Dilay ablası ile birçok kez birlikte yemişti ama patronun oğulları ile aynı masada yememişti.
“Ne bekliyorsun otursana,” diyen Seyhan kendi yanında ki sandalyeyi çekince Aslı çocukların yanına geçerek Seyhan’ın yanını es geçmişti. Genç adam homurdanırken Selim kardeşinin davranışlarını gözlemlemeye başlamıştı. Kendisi masanın başına geçerek Dilay’ın tam karşısına oturdu.
“Neden evden ayrılacağını söylemedin?”
“Sana söylemek zorunda olduğumu bilmiyordum.” Dilay soruya gayet sakin bir şekilde cevap vererek ikizlere tartışmadan uzak tutmak istemişti.
“Gün boyu çocukları getirmeni bekledim,” Selim’in sözleriyle genç kadın başını kaldırarak Selim’e bakmıştı. Onun bakışları ise sessizce yemeğini yiyen ikizlerin üzerindeydi. Dilay boğazını temizleyerek onun dikkatini kendi üzerine çekmişti.
“Görmeyi o kadar çok istiyorsan gündüzleri fabrikanın yuvasında olacaklar, gelir görürsün.” Selim aldığı cevapla kaşlarını çatarken tam cevap vereceği sırada Süreyya annesine bakarak sormuştu.
“Ayne ben bitirdim, sallanabilir miyim?” dedi. Dilay kızının tabağına bakarak gülümsemişti.
“Aferin güzelime, hadi önce ellerini yıka sonra sallan,” dediğinde Aslı da ayaklanmak istemiş ama Dilay’ın uyarısı ile oturmuştu.
“Bırak Selim halletsin,” dediğinde Süreyya annesine bakmıştı. Selim ise şaşkınlıkla yerinden kalktı.
“Ama ayne?”
“Hadi kızım, Selim senin ellerini yıkasın.” Süreyya babasına alttan alttan bakışlar atarken Seyhan küçük kızın durumuna üzülmüştü.
“İstersen ben yıkayayım ellerini,” diye araya girdiğinde Dilay’dan kesin bir veto yemişti.
“Otur yerine Seyhan, yeniden tekrarlamayacağım. Hadi Selim,” diyerek kızını göstermişti. Küçük kız endişeli bir şekilde arada arkasına dönerek annesine bakarken Dilay onu cesaretlendirmek için hafif gülümsemişti. Kızı önde Selim arkada ilerlerken Seyhan ablasına bakarak sessizce sormuştu.
“Ne yapıyorsun?”
“Çocuklar ona alışmalı Seyhan, aralarına girme.”
“Ama…” Dilay genç adama buruk bir şekilde gülümseyerek “Lütfen,” dedi.
Selim kızının peşinden giderken onun küçük adımlarına hayran kalmadan edemiyordu. Tepesinde bağlanmış saçları yürüdükçe sallanıyordu. Selim o saçları sevmemek için kendini zor tutarken Süreyya’nın banyo kapısı olduğunu düşündüğü bir kapıyı açmaya çalışması ile ona yaklaştı. Ağır kapıyı açmak küçük kız için hiçte kolay değildi. Kızının geriye bakarak “Selim,” diye seslenmesi genç adamın kulağına melodi gibi gelmişti.
“Söyle hayatım.”
“Kapıyı açamadım,” derken yüzü asılmıştı. Selim daha fazla dayanamayarak küçük kızı kucağına alıp yanaklarını sulu bir şekilde öpmüştü. Süreyya kıkırdayarak yanaklarını silerken genç adam bir kez daha kızına aşık olmuştu.
“Ya Selim,” diye nazlanan küçük kızın sesi salona kadar gelmişti. Dilay kızının babasını hemen affedeceğini biliyordu. Onun çekindiği her zaman oğlu olmuştu. Kızı kendisine ne kadar benzediyse huy olarak oğlunun kime benzediğini kestiremiyordu. Küsünce kolay barışmıyordu. Barışmış gibi yapıp karşısındaki kişiyi resmen sınıyordu. Mehmet babası bu huyunu Selim’den aldığını söylese de Dilay bilmediği için cevap verememişti.
“Senin kız yelkenleri hemen indirdi.” Seyhan’ın sözlerine Dilay gülmüştü. Masada sadece Aslı konuşmuyordu. Bu durum Seyhan’ın gözünden kaçmazken boğazını temizleyerek onu sohbete katmak istemişti.
“Bu yıl senin son yılın değil mi?” Aslı gelen soruyla başını kaldırıp karşısında ki genç adama baktı.
“Evet Seyhan Bey,” dediğinde genç adam ağzının içinden homurdanmıştı.
“Okul bitince ne yapmayı düşünüyorsun?” diye sordu.
“Henüz karar vermedim, belki memlekete dönerim.”
“Burada çalışmak istemez misin? Mesleğini burada da yapabilirsin.” Aslı adamın sözlerine karşılık kısa biran duraksadıktan sonra başını sallayarak cevap verdi.
“Şuanda böyle bir karar veremem. Önceliğim okulu bitirmek.” Dilay da kızı onaylarken Seyhan’ı yüzü asıldı.
“Ayne, ben bitirdim,” Süha araya girerek konuşmuştu.
“O zaman sende banyoya geç, elini yüzünü yıka.” Annesinin sözleri ile Süha omzunu silkmişti.
“Onlar gelsin giderim,” dediğinde Seyhan ve Dilay göz göze gelmişti.
“Neden yanlarına gitmiyorsun?”
“İstemiyoyum, sen gel.” Seyhan yeğeninin asılan yüzüne dayanamayarak yerinden kalkmıştı.
“Korkma Selim abim sana bir şey yapmaz. Hem o seni çok seviyor.”
“Sevmiyor, sevseydi o kadını evimizden gönderirdi. Onun yüzünden dedemden ayrıldık,” diyerek hızla salondan çıkıp gitmişti. Dilay üzgün bir şekilde oğlunun arkasından bakarken kapıda konuşmaları duyan Selim ile göz göze gelmişti. Adamın gözlerinden üzgün olduğu anlaşılabiliyordu. ‘zaman’ dedi Dilay içinden. Oğluna biraz zaman tanımaları gerekiyordu. Nasılsa o da babasına dayanamayarak onu affedecekti. Selim oğlunun peşinden gitmek istediğinde Dilay gitmemesini söylemiş, onu durdurmuştu. O saatten sonra kimseden ses çıkmamıştı. Bir süre daha kızı ile vakit geçiren genç adam saatin geç olmasıyla hiç istemese de çiftliğe doğru yola çıkmışlardı. Geride üzgün küçük kalpler bırakarak.
***
Umarım bölümü beğenmişsinizdir!
Yorum yapmayı lütfen unutmayın!
Siteden çıkarken reklama tıklamadan çıkmayın!
Haftaya görüşmek üzere!
Yaaaa çok güzeldi doyamadım okumaya bitmesin istedim ama hemencecik bittiii…ellerinize emeğinize sağlık ❤❤❤
Selim bile bile neden elmasla anlamadım eline emeğine sağlık
Selim neyin inadını yapıyorsa. Elmas tehlikeli biri. Kör olmuş gözleri.
Süha çektirecek tabi ki.. Oh olsun Selim e de, hakketti…
Çok güzeldi ellerine emeğine sağlık
Acaba Enginle araları nasıl olacak
Gelecek haftayı sabırsızlıkla bekliyorum
Afferim Süha ya çektir babana çok güzel bir bölümdü emeğine sağlık
Süha bir tanesin sen paşam çektir biraz babana da anlaşın artık herşeyleri elmas diye diretip durmasın uzak tutsun onu sizden çok güzel bir bölümdü yazarcim ellerine emeğine yüreğine aklına sağlık okumaya doyamadım her zaman ki gibi
İçim gitti sühaya yavrum içinde çok büyük korkuları var sadece kendisi için değil kardeşini de koruyammaktan korkuyor sanki
Yine harika bir bölümdü ama bu Selimin aptallığı ne olacak böyle giderse başını çoook taşlara vuracak gibi görünüyor seviliyorsun yazarcığım
Süha Selim hakkında en doğru cümleyi söyledi
Güzel bir bölüm olmuş emeğine sağlık bize bir daki bölümleri up uzun yazman dileğiyle
Çocuklar için oldukça üzücü bir durum Selim bazı şeylerin farkında ama onu harekete geçirmeyen nedir anlamış deģilim yani ćözemedkm inşallah geć kalmaz sonra son pişmanlık fayaca veemiyor émeğine sağlık çok güzel bir bölümdü herzamankiki gibi
İlk defa yorum yapıyorum harika bir bölümdü sevgili yazarım keyifle okudum ama bu bölüm hiç Engin yoktu oysa geçen hafta bölüm Enginle bitti belki Dilayla biraz daha satırları olur sandım ama hevesim haftaya kaldı
Emeğine sağlık Yazarcigim harika bir ❤️ aferin Süha böyle devam 😀 Selim her şeyin farkında ama neyi bekliyor anlamdım bu beklemesi umarım çocuklar veya Dilay’a bir şey olmasına sebeb olmaz :/. Ayrıca Yazarcigim Engin yoktu üzüldüm bir tık 🙂 ❤️❤️
Emeğine sağlık Yazarcigim ❤️ Selim her şeyin farkında ama neyi bekliyor anlamdım bu beklemesi umarım çocuklar veya Dilay’a bir şey olmasına sebep olmaz :/ ayrıca Engin yoktu üzüldüm bir tık Yazarcigim:-) ❤️ Aslı umarım burada kalmaya karar verir 🙂
Kıyamam size yaaa
İnşallah dila bu selimi affetmez çok sinir oluyorum onun yerinde olsam bir gram bile acımazdım tekrar beraber olmaya kalkismazlar insallah Dila dan beklentilerim büyük beni hayal kırıklığına uğraşmasın hayatında elma sahibi basit kadın olan biri dilayi kesinlikle haketmiyor gitsin elmastan belasını bulsun inşallah bölüm harikaydı ellerine emegine saglik
Gerçekten artık Selime sinir oluyorum
Umarım Dilay Enginle yakınlaşır
Tüm yazdıklarınız gibi bu da çok güzel. Severek okuyorum