Merhaba arkadaşlar. Öncelikle herkesin Üç Ayları Mübarek olsun. Bu gün güzel bir gün. Bol dua edelim beni de dualarınızda eksik etmeyin lütfen. Umarım bölümü seversiniz. Keyifli okumalar!
***
Ayaklarını uzatmış geriye bıraktıkları yolu izleyen genç kız sarsıntının etkisiyle ağzından kaçan küçük iniltiye engel olamamıştı. Arabanın ön koltuğunda oturan abisi hemen kendisine dönerken endişeli bakışlarına karşılık genç kız hafif gülümsedi.
“İyiyim abi, endişelenme.” Selim önüne dönerken oldukça sıkıntılıydı. Hafta sonu olduğu için hastane çıkış vermemişti. Bu yüzden Alya’nın çıkışı sabah erkenden doktorun muayenesinden sonra hemen yapılmıştı. Henüz saat 10:00 geliyordu ve Alya çok acıkmıştı.
“Dayı, açıktım, eve gitmeden simit mi alsak?”
“Deniz Hanım ayarlamıştır merak etme, kadın sabahtan beri kaç kez aradı.” Alya aldığı cevapla hafif gülümsemişti. Cuma akşamı Deniz teyzesi yanında kalmıştı. Hafta sonu ise Alya onu zorla eve göndermişti. Araba evin önüne geldiğinde genç kız derin bir nefes aldı. Arabaya çıkmak ayrı bir olayken nasıl ineceğini şimdiden düşünmeye başlamıştı. Arabanın sesini duyan Deniz Hanım ve Alya’yı karşılamak için gelen arkadaşları evden dışarıya çıkarken Alya onlara inanamıyormuş gibi baktı.
“Siz neden buradasınız? Dersiniz yok muydu?”
“Boş ver dersi, seni bekledik,” diyen Ahmet ile genç kız gülümsemişti. Evden Cenk hocanın da çıktığını görünce genç kızın kaşları iyice çatılmıştı. Onun da derste olması gerekiyordu.
“Alya kızım, aşağıya inmeyecek misin?” Alya kendisine seslenen kadına bakarken başını iki yana sallamıştı. Dalgınlaştığının farkında değildi. Ahmet ve diğerleri ona bakarken genç kızın yüzü asıldı.
“Dayı ben nasıl ineceğim,” dediğinde Adnan yeğenine doğru ilerlemişti. İlk kez arabasının yüksekliğinden şikayet eden Adnan Bey, Selim’e dönerek konuştu.
“Selim, gel de kardeşini sırtına al,” dediğinde Selim dayısına gülmekle yetinmişti. Adnan Bey kısa olmamasına rağmen Selim kadar uzun da değildi. Selim kardeşinin önüne gelerek ona uzandı.
“Alya, bacaklarını aşağıya salmadan öne doğru uzat canım, hadi,” dediğinde Alya abisinin dediğini yapmıştı. Selim kardeşinin kollarının altından tutarken Alya da kollarını abisinin boynuna dolamıştı. Alya garip bir şekilde bu durum karşısında mutlu olmuştu. En son abisini onu ne zaman kucağına aldığını bile hatırlamıyordu. Küçükken Arya ile koşturarak Selim’in boynuna atladığı günleri hatırlayınca gözleri yaşarmıştı. Selim kardeşinin ağladığını ensesine değen ıslaklıkla anlarken derin bir iç çekti.
“Kocaman kız oldun artık, seni taşımak hiç kolay değilmiş,” dediğinde aslında kardeşinin neye duygulandığını anlamıştı.
“Eskisi kadar güçlüsün abi, yoksa beni nasıl bu kadar kolay kucağına alabilirdin,” dedi. Alya’yı eve doğru götürürken Deniz Hanım hemen kendi kapısını açmıştı.
“Aa, kahvaltı yapmadan mı yukarı çıkacaksınız? Hem sizin evde alafranga yok,” dediğinde Adnan Bey kadının hevesini kırmamak için yeğenine “Selim, kahvaltı yapınca yukarıya çıkarız,” dedi. Selim dayısının sözleriyle kardeşinin Cenk hocanın evine sokmuştu. Ayaklarını çıkarırken Alya’nın ayağının bir yere çarpmaması için dikkat ediyordu.
Alya abisinin kollarında salona girerken gözleri sürekli onu izleyen arkadaşları ve Cenk hocanın üzerinde dolaştı. Cenk ile göz göze geldiklerinde Alya hızla gözlerini kaçırmıştı. Abisi onu kanepeye bıraktığında Deniz Hanım hemen ayağının altına kırlent koymuştu. Geriye doğru yaslanan genç kız kendisine üzgün bir şekilde bakanlara kaşlarını çatarak baktı.
“Şu yüzünüzün ifadesini değiştirin lütfen, ben ölmüyorum,” dediğinde Akasya hızla genç kızın yanına ulaşmıştı.
“Allah korusun o nasıl laf?” dedi. Deniz Hanım kızlarla masayı kurarken Alya uzaktan onları izliyordu. Kendisine hazırlanan tepsiyi kucağına bıraktıklarında Alya’nın gözleri bayram etmişti. Tepside bir kuş sütü eksikti.
“Deniz teyze, ben bunların hepsini yiyemem ki?” diye söylenen genç kız kadının saçını okşaması ile ona bakmıştı.
“Ne kadar yiyebilirsen canım, ama pekmezi bitireceksin. Kan yapar sana,” dedi. Herkes masaya geçerken Alya bardağında ki meyve suyundan bir yudum alıp sessizce kahvaltısını yapmaya başlamıştı. Karnını doyurduktan sonra ilacını alarak geriye yaslandığında dayısı karşısına geçip ona bakmaya başladı.
“Bir ay dinleneceksin Alya, Trabzon’a dönelim mi?” Adnan beyin sorusu ile Alya bakışlarını kaçırdı. Eve dönmek istemiyordu.
“Oraya gidersek aileme yük olurum. Düğün hazırlıkları olacak. Ben olursam Annem beni bırakıp hazırlıklara yardım edemez. Hem Akasya ailesinden izin almış benimle kalacak.”
“Emin misin Alya, annen sonradan çok üzülür.”
“Eminim dayıcım. Beni merak etmeyin. Biraz sıkılacağım ama en azından burada kalabalık olmayacağı için kendimi korumak zorunda kalmayacağım,” dedi. Selim kardeşinin gelmeyeceğini zaten tahmin edebiliyordu. Ama ağzından duymak içini acıtmıştı.
“Benim senelik iznime daha çok var, iznim olsaydı ben yanında kalırdım,” dedi Selim dayısının yanına otururken.
“Beni düşünmeyin artık, başımın çaresine bakarım. Olmadı Arya ne güne duruyor. Gelir karşılıklı yatarız,” dediğinde hepsi gülmeye başlamıştı. Hala Arya’nın o kadar uzaktan kendi acısını hissedebilmesine inanamıyordu. Masa toplandıktan sonra iki kız bulaşıkları hallederken Deniz Hanım genç kızın önünde ki tepsiyi alarak gülümsemişti.
“Bir isteğin var mı kızım?” dediğinde Alya başını iki yana sallamıştı.
“Otur artık Deniz teyze, çok yoruldun kaç gündür.”
“Ben iyiyim kızım, sen iyi ol başka ne isterim.” Selim ve Adnan Bey ikilinin arasında oluşan bağın farkındaydı. Ama ne boyutta derin olduğunu hala kestiremiyordu. Bir süre daha oturduktan sonra Selim kardeşini kucağına alıp eve çıkarmak için kapıya yöneldiğinde Deniz hanımın tüm itirazlarına rağmen kadının elinden kurtulabilmişlerdi.
Adnan kapıyı açıp Selim’in eve girmesini sağlarken hemen ardından arkadaşları da eve giriş yapmıştı. Hep birlikte Alya için salonda yatak yapılırken genç kız derin bir nefes aldı. Selim doğrulduğunda belini tutarken Alya gülerek abisine “Ne oldu, yoruldun mu abi?” diye sordu. Selim kardeşinin imalı bakışları altında kaşlarını çatarak “Kilo mu aldın kızım sen?” dediğinde Alya’nın yüzü asılmıştı. Eliyle kendini kontrol ederken salonda olanları tamamen unutmuştu.
“Yo almadım, alsam anlardım,” dedi. Başını kaldırdığında kendisine dikkatle bakan kişileri görünce utanarak bakışlarını kaçırmıştı. Onun haline gülen kızlar Alya’nın yerleşmesine yardımcı olurken Adnan Selim’e dönerek “Bugün usta gelecek, tuvaleti alafranga yaptırıyorum. Alya daha rahat eder bu şekilde,” dediğinde Alya şaşkınlıkla dayısına bakmıştı. Sabahtan beri onun yanındaydılar, ne ara bu işi hallettiğini merak etmişti. Tüm zaman boyunca sessiz kalan Cenk boğazını temizleyerek dikkatleri üzerine çekmişti.
“Ben artık gideyim, bir şeye ihtiyaç olursa ararsınız hocam, sana da tekrar geçmiş olsun Alya,” diyerek kapıya yönelmişti. Selim genç adamı geçirirken ona teşekkür edip kapıyı kapattığında kardeşinin evini incelemeye başladı. Alya’nın anlattığı kadar vardı ev. Oldukça kullanışlı ve sevimliydi. Salona girdiğinde kardeşinin uzandığı koltuğun koluna oturarak Alya’nın saçını okşamıştı.
“Dinlenmen gerek Alya, çok yoruldun,” dedi. Alya başını sallarken Ahmet ve Aslı gitmek için ayaklanmıştı.
“Sende benim odamda yatabilirsin abi, gece uçağın var,” dedi. Selim ertesi gün dersi olduğu için Trabzon’a dönmek zorundaydı. Aynı şekilde Adnan da onunla gidecekti. Onunda iki gün boyunca dersi vardı. Alya’nın gösterdiği odaya giden genç adam kardeşinin düzenine gülümsemişti. Kendini yatağa atarken karısını arayarak bir sorun olup olmadığını sormuştu. Daha beş gün olmuştu karısı ve çocuklarından ayrılalı ama onları çok özlemişti.
***
Cenk üzerine ceketini alarak dışarıya çıktığında merdivenlerden inen öğrencileri görünce durup onları bekledi. İkili genç adamın yanına durduğunda Cenk başını sallayarak “Nereye, bırakayım sizi?” dediğinde Aslı ve Ahmet okula gideceklerini söylemişti. Genç adam kedisinin de okula gideceğini belirterek onları arabaya yönlendirirken oldukça düşünceliydi. Alya’nın durumu onu düşündürüyordu. Adnan hocası ve abisi gidecekti. Alya’nın tek başına kalması hoşuna gitmiyordu. Okula yakın bir ilçede oturdukları için yol sorunu yoktu. Kısa süren yolculuk sessiz geçmişti. Aslı ve Ahmet arabadan indiklerinde kendi bölümlerine doğru ilerlemeye başlamıştı. Cenk ise dersi öğleden sonra üçte olduğu için odasına giderek biraz notlarına bakacaktı.
“Cenk hocam, sabah sizi göremedim?” Cenk kapısını açıp içeriye gireceği anda yan tarafında ki odanın kapısı açılmıştı. Ayfer hoca merakla genç adama bakarken Cenk başını sallayarak onu onaylamıştı.
“Sabah bir işim vardı hocam. Bir isteğiniz mi vardı?”
“Sadece merak ettim. Geçenlerde öğrenciler sizinle hastaneye gelmiş. Bir rahatsızlığınız yoktur umarım.”
“Yok çok şükür. Alya küçük bir kaza geçirdi onu ziyaret ettik. Öğrenciler onu tanıyordu.” Ayfer Alya’nın adını duyunca duraksamıştı. Kısa sürede kendini toparlayarak hızla Cenk’in peşinden odaya girmişti.
“Öyle mi çok üzüldüm. Alya ile sizin ilgilendiğinizi bilmiyordum.” Cenk kadının sözlerinden hoşlanmamıştı. Elindeki çantayı masasının üzerine bırakarak bilgisayarının ekranını açmıştı. Yerine oturduğunda teklifsizce oturan kadına döndü.
“Alya benim eski öğrencimdir biliyorsunuz. Burada olduğu sürece bize emanettir. Elbette ilgileneceğiz.” Cenk’in kati sesi kadının geri adım atmasına neden olmuştu.
“Beni yanlış anladınız, sadece merak ettim. Benim yapabileceğim bir şey var mıydı?”
“Teşekkür ederim, şuanda bir ihtiyaç yok,” dediğinde şifresini girerek maillerine bakmaya başlamıştı. Uzun süredir gönderdiği araştırma yazısının dergiye kabul olup olmadığına dair mail bekliyordu. Bir süre maillerini kontrol ettikten sonra yeniden kadına dönmüştü. Gitmeye niyeti yok gibiydi.
“Çay içer misiniz Ayfer Hanım?” kadın bu teklifi bekliyormuş gibi hemen cevap vermişti.
“Elbette, benim dersime daha var. Yapacak işimde yok,” dediğinde Cenk kaşlarını çatmamak için kendini zor tutmuştu. Bir eğitimcinin okulda yapacak işi olmaması garip gelmişti. Telefonla kantinden iki çay isterken oldukça yorgun hissetmişti. Dün gece meraktan doğru düzgün uyuyamamıştı. Üstelik eve gittiğinde annesinin söylenmelerini dinleyeceğine de emindi. Derin bir iç çekerek geriye yaslandığında karşısında ki kadın merakla ona baktı.
“İyi olduğunuza emin misiniz hocam?” Cenk başını sallarken kapının tıklatılması ile cevap vermekten kurtulduğu için rahatlamıştı. Adam çayları masaya bırakırken başka bir şey isteyip istemediğini sorarak odadan çıkıp gitmişti. Ayfer hoca ile Cenk aynı dersleri farklı şubelere veriyordu. Biri A şubesine ders verirken diğeri B şubesine giriyordu.
“Sınav sorularını birlikte hazırlayalım mı hocam?” kadının sorusu ile Cenk ona baktı.
“Elbette hocam ancak sizin anlattığınız konular geride biraz. Eğer konuları tamamlarsanız aynı soruları sorabiliriz.” Kadın Cenk’in sözlerine bozulsa da belli etmemeye çalışmıştı.
“Öyle mi? Geçen hafta ders yapamadım ondan geride kaldık. Bu hafta sizi yakalayacağımıza eminim.” Cenk çayından bir yudum alarak kadına bakışlarını çevirdi.
“Slaytların da yenilenmesi lazım, biliyorsunuz bazı bilgiler güncellendi.” Ayfer adamın sözleri ile iyice Cenk’e dönmüştü.
“Öyle mi haberim yoktu,” dediğinde Cenk hem şaşırmış hem de içinden kadına söylenmişti. Daha konuların genişletildiğinden bile haberi olmaması Cenk’e mantıklı gelmiyordu.
“Aslında geçen toplantıda bölüm başkanı açıklama yapmıştı ama siz o kısmı kaçırmışsınız anlaşılan.” Kadın gittikçe morarırken yerinden kalkarak “Neyse ben gideyim dersime az kaldı,” diyerek Cenk’in cevap vermesine fırsat tanımadan hızla odadan çıkmıştı. Cenk kadının arkasından onaylamaz bir şekilde başını iki yana sallarken sınıfı hakkında şimdiden üzülmeye başlamıştı. Öğrencilere yazık olacaktı. Genç adam çayını yudumlamaya devam ederken diğer yandan da okuması gereken dosyayı açarak tüm dikkatini ona vermeye çalışmıştı. Genç adam bir türlü okuduğuna odaklanamayınca sinirlenerek yerinden kalkmıştı. Odasının penceresinden aşağıya baktığında ise aklında sadece genç kız vardı.
“Acaba ağrısı başladı mı?” diye kendi kendine sorarken telefonunun çalması ile masanın üzerinde bulunan telefonunu eline almıştı. Arayanı gördüğünde hızla cevaplama tuşuna basarken “Bir şey mi oldu anne?” diye sordu. Karşıdan kısa bir sessizlik olduktan sonra kadın cevap vermişti.
“Yok oğlum, gelirken sütlaç alır mısın diye soracaktım.”
“Anne sen sütlaç sevmezsin ki?”
“Alya için istiyorum, dayısı söyledi sütlacı çok seviyormuş. Kızın yüzü gülsün,” dediğinde Cenk sıkıntıyla ensesini sıvazlamıştı.
“Anne, abisine söyleseydin ya?” dediğinde kendine kızsa da annesinin önünü almak istiyordu. Kadın yeniden sessizleşirken Cenk yanlış bir şey söylediğini düşünerek yeniden nefesini dışarıya vermişti.
“Tamam evladım, ben başkasına aldırırım.”
“Anne?”
“Sen zahmet etme Cenk tamam mı oğlum.” Deniz Hanım oğluna sitem ederken genç adam teslim olmuştu.
“Tamam anne, alıp geleceğim. Sen kimseyi arama,” dedi. Telefonu kapattığında başını pencereye yaslayarak dışarıda birbiriyle şakalaşarak eğlenen öğrencilerini izlemeye başlamıştı. Yorgundu, ama yorgunluğu bedenen değil tamamen ruhen bir yorgunluktu. Henüz otuzuna gelmeden kendini yaşlı hissetmesi normal miydi? Geriye dönerek odasının kapısını içeriden kilitleyerek telefonda bir saat sonraki dersi için alarm kurup döner koltuğuna oturarak diğer sandalyeye de ayaklarının uzatmıştı. Gözlerini kapattığında biraz olsun beynini boşaltabilmeyi diliyordu.
***
Elinde demli çayı pencerenin kenarına geçerek dışarıda patlak veren yağmuru izliyordu. Öğle saatlerinde hava birden kapatmış ve şiddetli bir şekilde sağanak yağmaya başlamıştı. Yağmur bereketti ama içinde bulunduğu ruh haline hiç uygun değildi. Derin bir iç çekerek çakan şimşekle birlikte irkilmişti. Başını yukarıya doğru çevirdiğinde yüzüne buruk bir gülümseme yerleştirdi. Canı iyice sıkılınca elinde ki bardağı masanın üzerine bırakarak kapıya yönelmişti. Portmantoda ki şemsiyeyi alarak evden dışarı çıkıp merdivenlere yöneldi. Gün içinde birkaç kez yukarıya çıksa da içi bir türlü rahat etmiyordu. Kadın en üst kata çıkarak kapıyı çaldığında içeriden gelen seslenme ile hafif gülümsemişti.
“Deniz teyze, hoş geldin,” Akasya açtığı kapıdan geriye çekilerek kadına yol vermişti.
“Nasıl oldu Alya?” diyerek salona geçtiğinde Alya’nın uyuduğunu görünce sessizce mutfak bölümüne geçerek genç kızın da yanına gelmesini beklemişti.
“Çay demlemiştim, içer misin?” kadın sessizce başını sallarken durgunluğu Akasya’nın dikkatini çekmişti.
“Bir şey mi oldu Deniz teyze? Neden bu kadar durgunsun?” kadın genç kızın sorusu ile ona dönmüştü. Derin bir iç çekerek “Adnan Bey ile Selim gitti mi?” dedi.
“Evet, yarım saat önce yola çıktılar, İstanbul’a akşamdan sonra gideceklerdi.”
“Keşke Alya bizde kalsaydı, böyle içim hiç rahat değil,” dediğinde Akasya kadının derdini anlamıştı. Önüne çayını bırakıp karşısına geçerek oturmuştu.
“Bu kadar düşünme Deniz teyze, sende hasta olacaksın. Alya iyi, ben yanında kalacağım. En azından ona bu şekilde yardımcı olmak bana iyi gelecek. Biliyorsun, şuanda hastanede değilsem Alya sayesinde.” Kadın genç kızın elini tutarak şefkatle ona bakmıştı. Akasya gülümseyerek kadının elini sıkarken Alya uyanana kadar sohbet etmişlerdi.
Alya gözlerini araladığında mutfak tarafından gelen konuşmaları duyunca yerinde gerinmişti. Birkaç dakika sessiz bir şekilde yattığı yerden tavanı izlerken çay kaşığı sesini duyunca canı acayip derecede çay istemişti.
“Akasya, bende çay alabilir miyim?” genç kızın seslenmesi ile Deniz Hanım hemen salona geçmişti.
“Ah kuzum uyandın mı? Nasıl oldun ağrın var mı?” diye sorduğunda Alya başını iki yana sallayarak kendisine endişeli bakan kadına gülümsemişti. Genç kız biliyordu ki asıl ağrısı gece olacaktı. Hastanede hep böyle olmuştu.
“İyiyim Deniz teyze, endişelenme artık.” Akasya genç kızın çayını getirip önüne bırakırken Alya’nın sözlerini duyunca gülmüştü.
“Sen bu dediğine inanıyor musun?” Alya arkadaşına hak verirken kapının çalınması ile Akasya kapıya yönelmişti. Genç kız kapıyı açtığında Alya gelen kişiyi merak etmişti.
“Saat kaç Deniz teyze?” kadın akşama yaklaştığını söylediğinde Alya sıkıntıyla nefesini dışarıya vermişti.
“Ne oldu?”
“Acaba mest etsem olur mu?” kızın sözleri ile kadın duraksamıştı. Genç kızın yanına giderek saçlarını okşarken salona giren adamla ikisi de toparlanmıştı.
“Cenk hoca geldi Alya, sütlaç getirmiş,” dediğinde Alya’nın gözleri parlarken Akasya kızın sevinci karşısında şaşırmıştı.
“Teşekkür ederim hocam, çok severim…” dediğinde Cenk gün boyu aklını kurcalayan kızın parlayan gözlerle kendisine bakması karşısında yutkunmadan edememişti.
“Önemli değil, afiyet olsun,” dedi.
“Oğlum üzerin ıslanmış, hadi git üzerini değiştir,” dediğinde Alya ilk kez adamın ıslandığını fark etmişti.
“Yağmur mu yağıyor?”
“Evet, sen uyuduktan sonra başladı.”
“Abimlerden haber var mı? Yola çıktılar mı?” Cenk sorunun kendisine geldiğinin farkında olarak “Ben çıkarken onlarda İstanbul’a doğru yola çıktılar. Sana selamları var.”
“Akasya telefonumu getirir misin?” dediğinde Akasya genç kızın telefonunu almak için odasına gitmişti. Cenk izin isteyerek eve inerken Deniz Hanım da onunla birlikte aşağıya inmişti. Genç kız ikilinin arkasından kısa bir bakış atarken onlar için üzülmeye başlamıştı. Nedense Alya’ya anne oğul çok yalnız görünmüştü. Deniz teyzesinin anlattığına göre geniş bir ailesi yoktu. Kendi tarafından iki erkek kardeşi olmasına rağmen görüşmüyorlardı. Aynı şekilde kocasının iki kız kardeşi vardı ve onlarda çok sıcakkanlı insanlar değildi. Oğlu ve bir kızı vardı ve evli olan kızıyla şuana kadar telefonda bile görüştüklerini duymamıştı. Bir onları düşünmüş bir de kendi ailesini. Aile konusunda oldukça şanslı hissediyordu. Belki şuanda yanında kimse yoktu ama biliyordu ki ‘gel’ dese tüm ailesi yanına doluşurdu.
“Ne düşünüyorsun?” Akasya ona telefonunu uzatmış genç kıza merakla bakıyordu.
“Deniz teyze son birkaç gündür çok yıprandı, ona üzülüyordum. Cenk hoca da annesi üzüldüğü için kötü durumda.”
“Evet, kadın seni kendi kızından ayırmıyor, çok şaşkınım.” Alya buruk bir şekilde arkadaşına hak vermişti.
“Belki de bende görüşemediği kızını görüyordur Akasya. Ben burada yalnızım, onun kızı da bir yerlerde yalnız.” Akasya başını sallarken soğuyan çaya kaşlarını çatarak bakmıştı.
“Çayını içmemişsin.”
“Dalmışım, neyse bizimkilerle konuşayım sonra birlikte keyif yaparız,” dedi. Genç kız mutfağa giderken Alya da ailesini arayarak görüntülü olarak konuşmaya başlamıştı. Emine Hanım uzaktan kızı için üzülse de Alya onu iyi olduğuna dair ikna etmişti. Emine Hanım Akasya ve diğer arkadaşlarına dua ederek telefonu kapatırken Akasya da elinde sıcak çayla salona girdi.
“Biliyor musun Alya, sana imrenmeden edemiyorum. Ailenden uzakta olman elbette kötü olmuş ama tek başına ayaklarının üzerinde durman imrenilecek bir durum. Ben ailem istediği için yakın bir üniversite yazdım. Gerçi uzak şehir yazsam da gidemezdim. Malum ekonomik durumlar belli. Ama burada kendi evinde kalman bile çok güzel. Sen ben yanındayım diye üzülüyorsun ya üzülme, bu benim içinde bir fırsat. En azından birkaç sokak da olsa ailemden uzakta kendi başımın çaresine bakmayı tecrübe etmiş olacağım,” dediğinde Alya kıza gülümsemişti.
“Canın sıkılmayacak mı?”
“Televizyon ve internetin yok ama sıkılmayacağıma eminim. Hem bu şekilde ders çalışmış olurum.”
“Konuları bana söylersen birlikte çalışabiliriz. Ayrıca internet olayını hemen çözebiliriz. Cenk hocanın internetine bağlanabilirsin. Ortak ödemeye karar verdik.”
“Öyle mi, bu güzel işte, en azından ödev araştırması için eve gitmek zorunda kalmam,” diyerek devam etmişti. “Birazdan bizimkiler gelir, çok yoruldun dinlenmelisin. Uykuların hep kısa sürdü Alya, bir ihtiyacın var mı?” Alya başını iki yana sallayarak çayını bitirip bardağını genç kıza uzattı.
“0 zaman birlikte çalışırız seninle. Sen notlarını alırsın ben de sana yardımcı olurum. Bu şekilde sıkılmamış da olurum.”
“Sen bunları düşünme, sıkılmana izin vermem merak etme. Ayrıca Deniz teyze de sürekli yanında olacaktır.” Akasya’nın sözlerinin bitmesi ile kapıdan gelen tıkırtıyla genç kız kapıyı işaret ederek ‘gör bak’ der gibi gülümsemişti.
“Kızlar, ben geldim.” Deniz Hanım kapıdan seslenirken Akasya gülmemek için kendini zor tutmuştu. Arkadaşına yaklaşarak sessizce “Kurtuluşun yok senin Alya, bu kadın seni oğluna alır,” dediğinde Alya dehşetle gözlerini büyütmüştü. Tam itiraz edecekken Deniz Hanım salona girmişti.
“Ne yapıyorsunuz? Yemek yedin mi kızım akşam olmak üzere,” dediğinde kadına gülümseyerek başını iki yana salladı.
“Aç değilim, sonra yerim ben. Siz Akasya ile yiyebilirsiniz teyze,” dediğinde Deniz hanımım yüzü asılmıştı.
“Sen bilirsin, o zaman sonra beraber yeriz,” dediğinde Alya da üzülmüştü.
“Bu şekilde davranmayın lütfen, kendimi aciz hissediyorum. Çok şükür iyiyim, zaten mahcubum size bir de bu şekilde davranırsanız daha da üzülürüm.” Deniz Hanım kızın sözlerine daha da üzülmüştü. Genç kızın yanına giderek başını göğsüne çekmişti. Alya’nın saçlarını öpüp okşarken derin bir nefes bıraktı. İçi daralıyordu kadının. Alya onun kızı gibi olmuştu ve kızını bu şekilde yatarken görmek kadının içini daraltıyordu.
“Kusura bakma kızım elimde değil ne yapayım. Ben senin kadar dirayetli değilmişim demek ki? Haklısın seni fazla darlıyoruz,” dediğinde genç kızda kadının sarılmasına karşılık vermişti.
“Siz üzülünce ben daha çok üzülüyorum ama Deniz teyze, yapmayın.” Kadın söz verirken Akasya ikisine uzaktan gülümseyerek bakıyordu. İkili ayrıldığında Akasya kapıdan çıkarak içeri seslenmişti.
“Tatlı getireyim, madem yemeği sonra yiyeceksiniz,” dedi. İkili Akasya’nın seslenişine gülmüştü. Alya’nın gülümsemesine iç çekerek baktı kadın.
“Sen hep gül kızım, gülmek sana çok yakışıyor.” Alya kadının sözlerine utanırken bakışlarını kaçırdı.
***
Genç adam kanepede uzanmış bir şekilde açık olan televizyona boş boş bakıyordu. Oynayan sahnelerin farkında bile değildi. Bedeni burada olsa da aklı kesinlikle onunla değildi. Sıkıntıyla yüzünü sıvazlayarak annesi yukarı çıkmadan önce demlediği çaydan bir bardak almak için yerinden doğrulmuştu. Mutfağa geçeceği sırada kapının çalınması ile genç adam kapıya yönelmişti. Kapıyı araladığında karşısında ki genç adama tek kaşını kaldırarak bakmıştı.
“Hayırdır Ahmet, evleri mi karıştırdın?” Ahmet Cenk’in sözleri ile yüzünü asarak ona cevap vermişti.
“Ne yapayım hocam, yukarısı kadınlar matinesine döndü. Kısa bir geçmiş olsun dileyerek bende aşağıya indim. Rahatsız mı ediyorum?” diye sordu.
“Yok geç içeri hadi, çay içer misin?” Ahmet ayaklarını çıkararak salona geçerken Cenk mutfağa yönelip çay doldurmuş, yanına da aldığı küçük tatlılardan koyarak genç adamın yanına gitmişti. İkili aralarında ki resmiyeti bir kenara koyarak koyu bir sohbete dalarken zamanın nasıl geçtiğini anlamamıştı. Birkaç saat sonra kapıdan gelen sesle Ahmet ayaklanıp Aslı ile oradan ayrılmıştı. Deniz Hanım eve geldiğinde ise oğlunun yanına giderek adamın şaşkın bakışları arasında genç adama sarılırken derin bir nefes aldı.
“Sen olmasan ben ne yapardım evladım. Allah senden razı olsun,” dediğinde Cenk annesinin sözlerine hem şaşırmış hem de mutlu olmuştu.
“Senden de anacım, senden de…”
***
Bir kaç bölüm sonra hikaye hareketlenecek… Umarım yorumlarınızla beni yalnız bırakmazsınız. Okuyan herkese çok teşekkür ederim 🙂
9. BÖLÜM <<<<<—–>>>>> 11.BÖLÜM
Ellerine emeğine sağlık çok güzeldi
Bakalım bizi neler bekliyor
Emeğine sağlık Yazarcigim harika bir bölümdü ❤️ Deniz teyze ve Cenk’e üzülüyorum ya kimseleri yok cidden ;-( Alya onlara iyi gelecek ❤️ . Ayfer ne kadar gıcık ya öğretmenliği bile iyi yapmıyor yazık öğrencilerine Cenk en azından farkında bir şeylerin ❤️
Çok güzel bir bölümdü yazarcim ellerine emeğine yüreğine aklına sağlık deniz gerçekten Alyayi kızı gibi görüyor ne güzel
Ellerinize emeğinize sağlık çok güzel bir bölüm olmuş yine yeniden…❤❤❤
Emeğine sağlık güzel bir bölümdü
Emeğine yüreğine sağlık canım
Üç aylarımız mübarek olsun eline emeğine sağlık
Bölümü görünce çok mutlu oldum teşekkürler
Bölümü görünce çok mutlu oldum teşekkürler yeni bölümleri merakla bekliyorum
Üç aylarımız mübarek olsun ellerine emeğine sağlık yeni bölümleri merakla bekliyorum
Çok güzel bir bölümdü kimsesizlik zordur insan en çok böyle zamnlarda hisseder Deniz hanım ve Çenk hoca bu açıdan şanssızlarmıs umarım umarım Alya güzel ve kalabalık ailesine karışırlar emeğinize sağlık
Çok zor gurbette muhtaç olmak kıyamam yaaa
Cok guzel emeginize saglık
Alya kurtuluşun yok. Deniz hanım bırakmaz seni