Merhaba arkadaşlar. Nasılsınız? Ben oldukça yoğunum. Bu aralar uzun yolculuk için hazırlanıyorum. Ayrıca Final sınavlarım için çalışmaya başladım. Üstüne bir de tez hazırlığım var. Bu yüzden oldukça yoğunum ve son yayınladığım bölümleri kontrol etmeden öylece yayınlamak zorunda kalıyorum. Hatalar varsa lütfen yorumla ya da mermarid.yy instagram adresine mesaj atarak bana hataları bildirebilirsiniz. Elimden geldiğince düzeltmeye çalışacağım. Sözü fazla uzatmadan Keyifli okumalar!
***
Dilay yaklaşık bir saattir odasında dönüp dururken hala Selim’in sözlerini düşünüyor, düşündükçe çıldırıyordu. Oğlunun onun için umut olmasına karşı çıkan adama içinde öfke biriktirirken daha fazla dayanamayarak odasından çıkıp hızla alt kata Selim’in odasına gitmişti. Kapıyı çalmadan sert bir şekilde açtığında yatakta uzanan adam yerinden sıçramıştı.
“Dilay?” Selim uyku sersemi genç kadına bakarken Dilay’ın griye dönen alev almış gözleriyle yutkunmuştu.
“Sen… Sen bu kadar bencil miydin Selim? Çocuklarını babasız bırakacak kadar kötü kalpli misin?”
“Konumuzun bununla alakası yok Dilay,”
“Neyle alakası var? Sence ben çocuklarıma zararı olacak bir konuya olur verir miyim?” Dilay yataktan kalkan adama yaklaşarak burnunun dibine kadar gitmişti.
“Anlamıyorsun!”
“Neyi anladığımı sana söyleyeyim Selim. Sen çocukları babasız bırakmak için her şeyi yapacak kadar düşüncesizsin. Ben ikizlerime korkak bir adamın çocuğu olduklarını söyleyemem. Şuanda ihtiyaç olmasa da olurda ameliyat gerekirse karşı çıkmayacaksın Selim. Oğlum babasına iliğini vererek onu hayata tutunduracak. Sende iyileşmek için elinden geleni yapacaksın. Beni anlıyor musun? Eğer sende biraz pes etmişlik görürsem çocuklarımı alıp giderim buradan. Sende istediğin gibi ölebilirsin.” Dilay adamın konuşmasına izin vermeden geldiği hızla odadan çıkıp gitmişti. Selim arkasından giderken kendilerine şaşkınlıkla bakan kişileri görmemişti. Dilay odasına gitmek yerine uyuyan ikizlerin odasına geçip bir süre çocuklarını izlemişti. Onların babasız kalmaması için elinden geleni yapacaktı. Üstelik Selim’e karşı yapacaktı bunu.
***
Genç kız heyecanla yanında ki adama kaçamak bakışlar atarken genç adamın da içi içine sığmıyordu. Seyhan evden çıktıklarından beri içten içe gülümsese de gidecekleri yere kadar sessizdi. Yanında ki kızın varlığına inanmak istiyor ama bir türlü inanamıyordu. Arabayı manzarası güzel olan bir kafenin önüne park ettiğinde yana dönerek kendisini izleyen genç kızla göz göze gelmişti. Aslı utanarak bakışlarını kaçırırken Seyhan dayanamayarak genç kızın çenesini tutup kendisine bakmasını sağlamıştı.
“Benden gözlerini kaçırma Aslı’m,” dediğinde kız daha da utanmıştı. Seyhan onu daha fazla utandırmamak için arabadan inerek kızın kapısını açıp aşağı inmesine yardım etmişti. Bu zaman zarfında ikisi de sessizdi. Kafeye grip boş bir yere karşılıklı oturduklarında Seyhan gülümseyerek genç kıza baktı.
“Hala hayal gibi geliyor burada olman,” dedi.
“Seyhan, benim seninle konuşmam gerekenler var,” diyen kız adamın dikkatini çekmişti. Seyhan kızın elini tutarak kendine bakmasını sağlarken Aslı derin bir nefes alıp ailesi hakkında her şeyi anlatmıştı. Seyhan genç kıza yapılan haksızlık karşısında sinirlense de bir şey söylememişti. Aslı konuşmasını bitirdiğinde ıslak gözleriyle adama baktı.
“Bir şey söylemeyecek misin?”
“Aslı kimse ailesini kendisi seçemez. Bize düşen onlara anlayış göstermek. Ben seni seviyorum, ailen yüzünden senden vazgeçmeye niyetim yok.”
“Ama onlar sizi de bunaltacak.”
“Sence bizim hayatımız güllük gülistanlık mı? Biz hiç mi zor zamanlar geçirmiyoruz. Aslı halledebileceğimiz sorunlar yüzünden mutsuz olmamalıyız. Sen okuluna odaklanmalısın. Aileni halledeceğimize eminim.” Aslı buruk bir şekilde genç adama gülümserken içinden şükretmişti.
“Teşekkür ederim,” diyen kızın yanağından aşağıya bir damla yaş akarken Seyhan uzanarak kızın yaşlarını usulca silmişti.
“Sen üzülme artık, ben her şeyi yoluna koyacağım. Yeter ki sen elimi bırakma.” Aslı mahcupça bakışlarını kaçırarak gülümsemişti. İçinden bu mutluluğunun bozulmaması içi dua ediyordu. Seyhan kızın elini bırakmadan ayağa kalkarak onunda kalkmasını sağlamıştı.
“Madem işimiz yok, bu gün beraber Bursa’nın altını üstüne getirelim,” dedi. Aslı genç adama ayak uydururken gün boyu ikili güzel vakit geçirmişlerdi. Akşam ezanı okunduğunda eve dönme zamanlarının geldiğini düşünen ikilinin de yüzü asılmıştı.
“Hafta sonu yine gezeriz. Hem ilk günden Emine teyzeyi kızdırmayalım değil mi?” genç adamın sözleri ile Aslı gülümsemişti. Başını sallayarak genç adamın açtığı kapıdan arabaya binerken Seyhan gün boyu yüzünden eksik etmediği gülümsemesi ile direksiyona geçmişti. Günün anısına Aslı’nın tuvalete gittiği bir zaman diliminde aldığı küçük kolyeyi genç kızın gözlerinin içine bakarak izin istemeksizin boynuna takarken Aslı yutkunarak genç adama bakmıştı. Fazla pahalı bir hediye değildi, biliyordu ki pahalı olsaydı Aslı hediyesini almak istemezdi. Kolyenin klipsini takıp geri çekildiğinde kızın şaşkın bakışlarına gülümsemişti.
“Bunu ne zaman aldın? Çok güzelmiş,” dediğinde genç kız boynunda ki şeffaf dünya küresi içinde ki yarım ay görünümlü kolyeye bakıyordu. Etrafı küçük taşlarla çevrili olan ay çam kürenin içinde parıldıyordu.
“Beğenmene çok sevindim. Bu güzel günden bir anı kalsın istedim.” Aslı başını sallarken ilk randevusunun bu kadar güzel geçmesine inanamıyordu.
“Çok teşekkür ederim,” genç adam geri çekilerek arabayı çalıştırdığında eve doğru yola çıkmıştı. Gün boyu çiftlikteki olayları unutmuş olan Seyhan aklına gelenle yüzünü asmıştı. Acaba babası ve ağabeyi ne yapmıştı. Yarım saat sonra eve geldiklerinde Dilay ve Selim’in tartıştığını görünce şaşkınlıkla onlara bakmıştı. Ablası merdivenlerden dairesine çıkarken onun peşinden gitmek üzere olan abisinin kolunu tutarak “Neler oluyor ağabey?” diye sordu. Selim’i gözlerinde ki endişe Seyhan’ı sarsmıştı.
“İkizlere test yaptırmış,” Seyhan bildiği bir şey olduğu için sadece başını sallamıştı. Ama konu bu olmasa gerekti.
“Evet, sorun ne?”
“Sorun ne mi? Çocukların acı çekmesini istemiyorum Seyhan. Dilay bunu anlamıyor.” Seyhan tek kaşını kaldırarak ağabeyine bakmıştı. Başını iki yana sallayarak genç adama konuşmuştu.
“Sence bunca yıl çocukların tırnağı kırılsa canı yanan kadın, çocuklarına zarar gelecek bir şeye izin verir mi? Süha iyi durumda merak etme. Üstelik henüz tedavin ilik nakline kadar gelmedi. Bu neyin tartışması?”
“Anlamıyorsun Seyhan, o kocaman iğne benim oğlumun bedenine girmeyecek.”
“Asıl sen anlamıyorsun, o iğne oğluna bir şey yapmayacak. Hissetmeyecek bile ama sen böyle yaparsan onlara daha fazla zarar vereceksin. Bırak zamanı gelince bu konuyu tartışalım.” Selim kardeşinin arkasından bakarken üzüntüyle yüzünü sıvazlamıştı. Çaresiz bir şekilde babasının odasına giderken onları duyan Mehmet Bey odasına giren oğluna üzgün bir şekilde bakıyordu. Dilay ilk anlattığında o da küçücük çocuğun soğuk ameliyathaneye girmesine sıcak bakmamıştı. Ancak bir süre sonra Dilay’ın sözleriyle ikna olarak derin bir nefes almıştı. Aynı duyguyu oğlunun gözlerinde de görebiliyordu.
“Korkma Selim, Süha’ya bir şey olmayacak.” Selim babasının sözleri ile hıçkırarak adamın yanına gidip elini tutmuştu. Başını yaşlı adamın yatağına yaslayarak utanmadan babasının yanında içindeki zehri gözyaşlarıyla dökmeye başlamıştı.
“Baba, korkuyorum. Elimde değil.”
“Bu şekilde devam edersen çocukları da korkutursun. Bırak henüz olmayan bir şey için huzurumuz kaçmasın.” Selim başını kaldırarak babasına bakmıştı. Adamın gözlerinde ki hüzün genç adamı da üzüyordu. Başını sallayarak yeniden başını adamın eline yasladığında bir süre öylece sessizliği dinlemişti.
“Seyhan’ı bu gün hiç görmedim nerelerdeydi?” Selim babasının sorusuyla gülümsemişti.
“Küçük Bey Aslı hanımı kandırdı sanırım. Birlikte geldiler eve,” dediğinde yaşlı adam tek kaşını kaldırmıştı. Oğlunun muzip bir ifadeyle kendisine bakması karşısında Mehmet Bey gülmüştü.
“Desene ortalığı boş bulunca hemen işini halletmiş.” Selim başını sallarken yaşlı adam daha da keyiflenmişti.
“Öyle, eve geldiklerinde ikisinin de yüzü gülüyordu.” Selim ne ara fark ettiği gerçeği dillendirirken derin bir nefes almıştı. En azından kardeşi mutlu olacaktı.
“İnşallah mutlu olurlar, Aslı çok iyi kalpli bir kız. İncinmesini istemem.”
“Seyhan onu seviyor baba, biz ne kadar emin olmasını istesek de o duygularını göstermekten geri kalmıyor. Bırakalım doğruyu yanlışı kendileri yapıp hayatlarını kursunlar.” Yaşlı adam oğluna hak verirken gözleri kapanmaya başlamıştı. Hastaneden çıktığından beri birçok kötü haber almıştı. Bedeni ilaçların etkisiyle iflas bayrağını çekerken Selim babasının dinlenmesi için izin isteyerek odadan çıkmıştı.
Odanın kapısında duraksayan genç adam ne yapacağını düşünürken çocukları görmek için merdivenlere yönelmişti. Yorgun olsa da onları görmeden uyumak istemiyordu. Sessizce üst dairenin kapısından içeriye girerek aynı sessizlikle yönünü ikizlerin odasına çevirdi. Yavaş bir şekilde kapıyı açıp ikizlerin odasına girdiğinde Dilay’ı çocukları izlerken bulmuştu.
Genç kadın dalgın bir şekilde çocuklarını izlerken odanın kapısının açıldığını duysa da tepki vermemişti. Kimin geldiğini adı gibi biliyordu. Genç adama bakmadan sessizce konuşmuştu.
“Onlara iyi bak Selim, onları babasız bırakmak isteyip istemediğinden emin ol.” Dilay adamın konuşmasına fırsat vermeden odadan çıkarken derin bir nefes almıştı. Ev üzerine doğru geliyordu. Hızlı adımlarla kendini evin dışına attığında ortalık zifiri karanlıktı. Sadece çiftliğin dış kapı ışıkları yanıyordu. Evin etrafında birkaç tur attıktan sonra içinin sıkıntısı geçmeyince ne yapacağını şaşırmış bir durumda yerinde duraksamıştı. Bağırıp çağırmak istiyor ama cesaret edemiyordu. Gözleri karşıdan gelen zayıf ışığa takılınca hiç düşünmeden çitlere doğru yürümeye başlamıştı. Karanlık yolu cebinden çıkardığı telefonun feneri ile aydınlatırken her adımda daha da hızlanıyordu. Çitlerden geçerek karşı çiftliğin bahçesine doğru ilerlerken sıkıntıyla nefes almıştı. Evin kapısına geldiğinde aklı başına gelen genç kadın geri döneceği sırada kapının açılmasıyla duraksamıştı.
“Dilay, bir şey mi oldu?” Engin şaşkınlıkla genç kadına bakarken evin etrafında gördüğü zayıf ışığın kaynağının Dilay olduğunu elinde ki telefonun hala açık olan flaşından anlayabilmişti. Kadının üzgün bakışları genç adamın canını yakarken hiç düşünmeden Dilay’ı kendisine çekerek sıkıca sarılmıştı. Dilay bu sarılmayı beklercesine birden ağlamaya başladığında Engin’in içi kavrulmuştu.
“Ne oldu?” genç kadını eve sokmadan arka bahçedeki oturma bölümüne götürerek oturtmuş kendisi de hemen önüne çömelerek kadının ellerini kavramıştı.
“Çok yoruldum,” diyen kadının içten feryadı Engin’i gafil avlamıştı.
“Dilay?”
“Güçlü durmaktan çok yoruldum. Her şeyi düşünmekten, bu gün çocuklara bir şey olacak mı diye endişe etmekten, onların babasız kalabileceği düşüncesi beni çok korkutuyor.” Engin masanın üzerinde ki sürahiden ters duran bardağa su doldurarak genç kadına uzatarak içmesini sağlamıştı. Dilay suyu içerken biraz olsun kendisine gelmişti.
“Hadi anlat bana, evde bir şey mi oldu?”
“Selim, Süha’nın iliğinin kendisine uyduğunu öğrenince test yaptırdığım için çok kızdı. Oğluma kötü bir şey olmasına izin vermeyeceğimi anlayamıyor.”
“Dilay, sakin ol biraz,” genç kadının hızlı hızlı konuşmasıyla Engin onu sakinleştirmeye çalışmıştı. Nitekim Dilay konuşurken nefes almayı dahi unutuyordu.
“Ne yapayım Engin, çocuklar babalarına kısa sürede çok alıştı. Süha başta temkinli yaklaşsa da son zamanlarda hissetmiş gibi sürekli babasını sorar oldu. Ortalıkta babamın kahramanı olacağım diyerek dolaşıyor.” Engin küçük oğlanın o hallerini hayal ederken gülümsemişti.
“Seni anlıyorum Dilay ama Selim’i de anlıyorum. Ben aynı durumda olsaydım sanırım başta aynı tepkiyi verirdim. Nisan’ın o soğuk ameliyat odasında olmasına dayanamazdım. Ama anlayacak, belki ihtiyaç bile olmayacak ama zamanla anlayacak. Sen üzülme. Hem bu şekilde kimseye faydan olmaz.” Dilay biraz olsun sakinleşirken mahcup bakışlarla genç adama bakmıştı.
“Özür dilerim, seni de bu saatte rahatsız ettim. Gidecek başka bir yerim yoktu.” Engin kadının sözlerine mutlu olurken yüzünde büyük bir gülümsemeyle kadını oturduğu yerden kaldırarak eve yönlendirmişti.
“Hadi içeri girelim, hava iyice soğudu.” Dilay itiraz etmezken Engin onu salona götürüp oturmasını sağlamıştı. Birkaç dakika içinde yanından ayrılarak elinde iki fincan çayla geri dönmüştü. Elindeki çayı genç kadına uzatırken Engin konuşmuştu.
“Sen gelmeden önce çay demlemiştim, uyku tutmayınca iyi geliyor,” dediğinde Dilay tek kaşını kaldırarak genç adama baktı.
“Genelde çayın uyku kaçırdığı söylenir,” dediğinde Engin başını sallayarak “Ben o kişilerden değilim,” dedi. Dilay adamın sözlerine geldiğinden beri ilk kez gülümsemişti.
“Teşekkür ederim, seninle konuşmak iyi geldi.” Engin sessizce kadına bakarken Dilay başını kaldırarak etrafını incelemeye başlamıştı.
“Eşyaları değiştirmemişsin,” dediğinde birkaç küçük ayrıntıdan başka salonda değişiklik olmadığını görünce şaşırmıştı.
“Eşyalar eski olsa da oldukça kullanışlılar. Sadece yatak odalarında değişiklik yaptım. Şimdilik bu halini seviyorum.” Dilay yerinden kalkarak ilerde şöminenin üzerinde ki fotoğraf çerçevelerine yakından bakmaya başlamıştı. Genelde genç adam ve Nisan’ın olduğu resimlerden başka bir kaç tane çerçevede de daha önce görmediği bir çift vardı.
“Bunlar kim?” Engin genç kadının yanına gelerek gösterdiği resme bakmıştı.
“Onlar annemle babam. Şu da dayım. Maalesef üçü de yaşamıyor.”
“Allah rahmet eylesin, eminim seninle gurur duyarlardı. Harika bir babasın ve iyi bir iş adamısın.”
“Teşekkür ederim,” Engin kadının övgüsü karşısında gülümsemişti. Dilay çayı bitince bardağı masanın üzerine koyarak yerinden kalkmıştı.
“Ben artık gitsem iyi olacak, evden çıkarken kimseye haber vermedim.”
“Merak etme, Selim’e mesaj attım. Burada olduğunu biliyor.” Dilay şaşkınlıkla genç adama bakarken yutkunmuştu.
“Bunu neden yaptın?” Dilay anlamakta güçlük çekiyordu. Engin’in bazı davranışları onu şaşırtsa da anlam vermek için çabalamaktan yorulmuştu.
“Zor zamanlar geçiriyorlar Dilay, birde seni merak etmesini istemedim.” Dilay başını sallayarak derin bir nefes aldı.
“Ben artık gideyim.” Genç kadın kapıya yöneldiğinde Engin de peşinden gitmişti. Dilay’ın çitlere doğru yöneldiğini gören Engin seslenerek onu durdurmuştu.
“Arabaya geç Dilay, seni bırakayım. Bu karanlıkta yürümemelisin.””
“Gideceğim yer şurası Engin, merak etme bir şey olmaz.”
“Olsun, ya arabayla geçeriz çiftliğe ya da bende seninle yürürüm.” Dilay arabaya binmek istememişti. Yürümeyi tercih ederek genç adamın evden fener almasıyla birlikte eve doğru yürümeye başladılar. İkisi de sessizdi. Beş dakika sonra çiftliğin kapısına geldiklerinde Engin ‘iyi geceler’ dileyerek geri dönmüştü. Belki çok fazla vakit geçirmemişlerdi ama Dilay’a bu kısa zaman dilimi yetmişti. Ağır adımlarla kendi dairesine çıkarken oldukça düşünceliydi. Sabah erkenden toplantısı vardı ve bir süre işlerini müdürlerine bırakacaktı. Bu zaman zarfında evde babasının yanında kalmak istiyordu.
“Geldin mi?” Dilay dairesine girdiğinde salonda oturan Selim’i görünce duraksamıştı.
“Neden hala buradasın?”
“Seni bekliyordum, konuşmamız gerek.”
“Çok yorgunum Selim, tartışacak gücüm yok.” Dilay kendini kanepeye bırakırken başını geriye yaslayarak gözlerini kapatmıştı.
“Tartışmak istemiyorum Dilay, sen haklıydın. Çocukların bana benimde onlara ihtiyacım var. İyileşmek için elimden geleni yapacağım. Ameliyat son çaremiz olacak. O zamana kadar başka donörler de bakacağım.” Dilay gözlerini aralayarak genç adama bakmıştı.
“Sen bilirsin, istediğini yapabilirsin.” Dilay yeniden gözlerini kapattığında Selim buruk bir şekilde yorgun görünen kadına gülümsemişti.
“Özür dilerim, seni üzmek istememiştim.”
“Beni değil, kendini düşünmelisin Selim. Bu beni daha mutlu eder.” Selim dizlerine hafif vurarak oturduğu yerden kalkarken Dilay hareketlenme ile gözlerini aralamıştı.
“Ben artık gideyim sende iyice bir dinlen. Allah rahatlık versin.”
“Sana da!” Selim daireden ayrılırken Dilay yorgun olduğu için olduğu yerde kıvrılıp gözlerini kapatmıştı. Evde çocuklar olduğu için merkezi ısıtma sistemi çalışıyordu. Ev sıcak olduğu için üzerine sadece koltuğun üzerinde olan tv örtüsünü örtmüştü. Kısa sürede uykuya dalan genç kadın gözlerini araladığında karşısında kendisine bakan iki çift gözle gülümsemişti.
“Anne neden burada uyudun?” Süreyya’nın sorusuyla kollarını açarak onu kendine davet etmişti. Süreyya hemen annesine sarılırken salondan içeriye Aslı girmişti.
“Dilay abla iyi misin? Salonda uyuya kalmışsın.”
“O kadar yorgundum ki odama gitmeye üşendim,” diyen kadına gülümseyen Aslı ikizleri alarak üzerlerini değiştirmek için odalarına götürmüştü. Dilay onların gidişini izledikten sonra yerinden kalkarak duş almak için banyosuna gitmişti. Gün içinde oldukça yoğun olacaktı. Üzerine rahat bir pantolon ceket takımı giyerek aşağıya kahvaltıya indi. Masada uzun zaman sonra babasını gören genç kadın neşeyle adamın boynuna sarılmıştı.
“Afiyet olsun babacım, masamıza şeref verdin.” Adam kadının sözlerine gülerek karşılık vermişti.
“Gel beraber olsun kızım, bu gün erkencisiniz.”
“Benim toplantım var baba, yoğun bir gün olacak. Sonra iki hafta evdeyim,” dediğinde Selim genç kadına tek kaşını kaldırarak bakmıştı.
“İki hafta mı? Fabrika ne olacak?”
“O kadar müdüre boş yere maaş vermiyorum Selim, bir sorun olursa zaten haber ederler.”
“Sen bilirsin,” diyen adam kahvaltısına döndüğünde ikizler koşarak babalarına sarılmıştı. Selim yaşadığı mutlulukla gülümserken çocuklar birçok soru sormaya başlamıştı.
“Hadi kahvaltınızı yapın bu gün birlikte oyun oynayacağız.”
“Ama annem senin yorulmaman gerektiğini söyledi,” diyen Süha’ya bakan genç adam gülümsemişti.
“Merak etmeyin yorulmadan da sizinle oynayabilirim.” Dilay konuşmaları sessizce dinlerken kahvaltısını yapıp Aslı’ya çocuklarla alakalı yapması gerektiğini söyleyerek evden ayrılmıştı. Genç kadının evden ayrılmasıyla bakışlar Seyhan’a döndü. Genç adam babasının sorgular bakışları karşısında yutkunurken bakışlarını kaçırmıştı.
“Ee Seyhan efendi, senin söyleyeceğin bir şey yok mu?”
“Ne gibi baba?”
“Aslı kızımla aranda olanlar gibi,” dediğinde Seyhan boğazını temizleyerek babasına bakmıştı.
“Biz ciddi düşünüyoruz baba,” diyen oğluna Mehmet Bey anında çıkışmıştı.
“Birde düşünmeseydin, kızımı sana ezdirmem Seyhan!” diyen adamla Seyhan gözlerini büyütmüştü.
“Baba bazen bizim mi yoksa kızların mı babası olduğunu şaşırıyorum.”
“Sizin babanız olmam kızlarıma yanlış yapacağınız anlamına gelmez. Mutlu edemeyecekseniz onlara ümit vermeyin.”
“Baba lütfen, ikimizde neyin ne olduğunu bilecek yaştayız. Aslı okulunu bitirince ailesiyle tanışmaya gideceğiz.” Adam oğlunun sözlerine gülümseyerek bakışlarını Selim’e çevirmişti.
“Sen ne yaptın, ne zamandır Elmas’ı göremedik.” Selim Elmas’ın adını duyunca dişlerini sıkmıştı.
“Elmas ile ayrıldık baba, o kadının adını anmazsan sevinirim.” Mehmet Bey şaşkınlıkla oğluna bakarken bir yandan da geç olmadan Selim’in gözünün açılmasına sevinmişti.
“Üzüldüğümü söyleyemeyeceğim oğlum, senin adına sevindim.”
“Bende,” derken Selim oldukça ciddiydi. Mehmet Bey dikkatle oğluna bakarken Seyhan abisini kurtarmak için araya girmişti.
“Abi bu gün fabrikaya gelecek misin?” genç adamın sorusuyla babası araya girmişti.
“Abin bundan sonra fabrikaya gelmeyecek. En azından tedavisi bitene kadar tozlu ortamlardan uzak durmalı.” Seyhan başını sallayarak cevap verirken abisinin hastalığını biran olsun unuttuğu için kendisine kızmıştı.
“Merak etme Seyhan, evden sana yardımcı olacağım. Teknoloji gelişti artık, ofisi eve taşıyabilirim.”
“Kendini yormana gerek yok abi, sen iyi ol gerisini ben hallederim.” Seyhan üzgün bir şekilde yerinden kalkarak, “Ben artık gideyim. Size afiyet olsun,” dedi. Selim kardeşinin arkasından bakarken yanında ki çocuklarının üzüldüğünü görünce kaşlarını çatarak seslenmişti.
“Seyhan, bir şey unutmuyor musun?” Seyhan abisinin işaret ettiği yere bakarken gülümseyerek ikizlere kollarını açmıştı.
“Hadi bakalım güzellerim, amcanızı yolcu edin.” İlk önce Süha koşarak amcasına sarılırken Süreyya da ikizine katılmıştı.
“Amca bizimle artık oynamıyorsun.” Seyhan küçük kızın sözlerine üzülürken haklı olduğunu biliyordu.
“Hayatım, işlerim çok oldu, bitireyim istediğiniz kadar sizinle oynayacağım.” Seyhan küçük çocukların anlayacağı bir basitlikle anlatmaya çalışmıştı derdini.
“Söz mü?”
“Söz güzelim, işim bitsin seni parka götüreceğim tamam mı?”
“Hep Süreyya’nın dediğini yapıyorsun, hani beni at binmeye götürecektin?” Süha’nın sözleriyle Seyhan yeğenini kaldırıp omzuna oturtmuştu.
“Seninle ne anlaşmıştık aslanım, önce bayanların gönlünü alacaktık. Onlar mutlu olduktan sonra biz oynayacaktık.” Süha gülerek amcasının başına tutunurken kapıdan onları izleyen genç kıza gözleri takılan Seyhan Aslı’ya göz kırparak devam etmişti.
“Hem siz şimdi Aslı yengenizle oynayın!” Aslı duyduğu hitapla gözlerini büyütürken Seyhan onun kızaran yanaklarına hayranlıkla bakıyordu.
“Ama Aslı bizim yengemiz değil ki, ablamız.”
“Bundan sonra ona yenge dersiniz,” dediğinde Aslı daha fazla dayanamayarak ileri atılıp ikizleri genç adamın kollarından almıştı.
“Siz amcanıza bakmayın çocuklar, bana her zamanki gibi abla deyin.” Seyhan etrafına bakınarak genç kıza yaklaşıp yanağına dudaklarını değdirdiğinde Aslı donup kalmıştı.
“Hayırlı sabahlar canım, ben çıkıyorum. Çocuklar sana emanet,” diyerek hızla oradan ayrılmıştı. Genç kız şaşkınlıkla adamın arkasından bakarken elini çekiştiren küçük kızın sırıtan ifadesiyle Seyhan’a içten içe söylenmeye başlamıştı.
“Aslı abla, sen amcamla mı evleneceksin?” Aslı kızın sorusuyla yutkunurken çareyi konuyu değiştirmekte bulmuştu.
“Hadi yukarıya önce elinizi yüzünüzü yıkayalım sonra bahçede oyun oynarız.” Süreyya yüzünü assa da Süha kızın dediğini hemen yaparak merdivenlere koşmuştu.
“Koşma Süha, düşeceksin.” Aslı çocukların peşinden giderken Mehmet Bey ve Selim konuşmaların tamamına şahit olduğu için gülümsüyordu.
“Senin oğlan yürümüyor koşuyor resmen baba,” dediğinde Mehmet Bey huzurla iç çekmişti.
“Çok rahatladım, kötü karakterli birini başımıza gelin getirecek diye korkuyordu. Çok şükür, darısı başına artık,” dediğinde Selim buruk bir şekilde gülümsemişti.
***
Dilay üretim bölümünü dolaşırken banttan çıkan ürünleri kontrol ediyordu. Yanında üretim sorumlusu mühendisle yükleme alanına giderken yeni siparişler için kesim programları hazırlanmaya başlamıştı.
“Dilay Hanım, elimizde iki iş kaldı sadece, yeni bir sipariş almamamızı söylediniz.” Dilay yanındaki adama bakarak gülümsemişti.
“Geçen gün önümüze gelen iş beni şüphelendirdi, onu almayacağız. Makineler ve bant bakıma girecek. Bu zaman zarfında çalışanların bir aya yakın izin kullanmasını istiyorum. Geri döndüklerinde her zamankinden daha yoğun olacağız.” Adam Dilay’ın sözlerine şaşırmıştı. Henüz fabrikada senesini doldurmadığı için böyle bir şey beklemiyordu.
“Bir ay çok uzun bir süre değil mi?”
“Önceki çalıştığınız firmada nasıl yapıyordunuz bilmiyorum ancak bizler her yıl fabrikada makineleri bakıma sokarız. Bu şekilde çalışanları toplu bir şekilde tatile gönderiyoruz. Ben tatile çıktım sen çıkmadın tartışmasına da son vermiş oluyoruz. Bu yıl birçok ihaleye gireceğimiz için çalışanların iyice dinlenmesi gerekiyor.” Adam kadının sözlerine başını sallarken aklı karışmış gibiydi. Yükleme bölümüne giderek siparişleri kontrol ettikten sonra teslim fişiyle birlikte ofisine geçmişti. Biriken işlerini halleden genç kadın sekreterine bölüm yöneticilerini toplantıya çağırmasını söyleyerek geriye yaslanmıştı. Yaklaşık yarım saat sonra toplantı odasına girdiğinde işe yeni aldığı iki müdürde dahil tüm yöneticiler ve asistanları karşısında duruyordu.
“Arkadaşlar bu toplantının amacı birkaç hafta burada olmayacağımı bildirmektir. Öncelikle bir yere gitmeyeceğim burada olacağım için her hangi bir sorunda bana ulaşabileceksiniz. Biliyorsunuz babam ciddi bir ameliyat geçirdi bu süre zarfında yanında olmam gerekiyor. Sizlere her zamanki gibi güveniyorum. Güvenimi boşa çıkarmayacağınızı umuyorum. Son olarak herkes bölümünde çalışan elemanlarına gelecek ay tatile çıkacaklarını bildirsin. Bakım zamanı geldi sizde biliyorsunuz. Maaşlarını ikramiyeleriyle alacaklar. Birde iyice dinlensinler önümüzdeki sezon oldukça yoğun geçmesini umuyorum. Teşekkür ederim şimdi işinizin başına dönebilirsiniz.” Genç kadın sözlerini bitirdiğinde ayaklanan müdürleri tek tek Dilay’a geçmiş olsun dileğinde bulunarak odadan çıkmıştı.
“Dilay Hanım?”
“Gel Sevim,” yardımcısı yanına gelerek elindeki dosyayı genç kadına uzatmıştı.
“Aylık raporları ve çalışanların mesailerinin saatlerini istemiştiniz. Hepsi burada yazılı.”
“Teşekkür ederim, hafta içinde kime ne kadar mesai ödemesi yapılacağını sana göndereceğim. Muhasebeden bizzat takip etmeni istiyorum. Geçen yıl olanlar gibi insanlar mağdur olmasın.” Dilay yerinden kalkarak elinde dosyayla odasına giderken Sevim de onu takip ediyordu.
“Dilay Hanım havayolu şirketinden size davetiye geldi. Açılışa katılmanız için göndermişler.” Dilay masasına bırakılan davetiyeyi alarak gülümsemişti. Anlaşılan Engin resmi bir davette bulunmak istiyordu.
“Açılış ne zaman olacak?”
“Gelecek hafta sonu olduğu yazıyor.” Dilay başını sallayarak kıza çıkabileceğini işaret ederken telefonunu eline alarak Engin’i aramıştı.
“Dilay nasılsın?”
“Elimde açılış davetiyen var,” diyen kadınla karşı taraftan kısa bir sessizlik olmuştu.
“Davetiyeyi sana kendim verecektim, anlaşılan listedeki herkese davetiye gitmiş.” Dilay adamın sözlerine gülümseyerek cevap vermişti.
“Gelmeye çalışacağım, umarım mobilyalarda bir sorun çıkmadı.”
“Hepsi istenilen ölçüde ve kalitede geldi Dilay, teşekkür ederim.” Engin kısa bir duraksamanın ardından devam etmişti.
“Akşam yemek yiyelim mi?”
“Çok isterdim ama çocuklara sözüm var. Onlarla vakit geçireceğim.”
“Akşam çocukları da al bize gelin. Nisan da çok mutlu olacaktır.” Dilay bir süre düşündükten sonra cevap vermişti.
“Şimdilik söz veremem Engin, eve geçince duruma göre bakarız. Olmadı hep birlikte bizde yemek yeriz. Babam da yalnız kalmamış olur.” Dilay’ın önerisini kabul eden genç adam telefonu kapattığında ofisinin kapısı tıklatılarak içeriye sekreteri girmişti.
“Engin Bey, Esma hanımın avukatı olduğunu söyleyen bir adam geldi. Ne yapmamı istersiniz?”
“İçeriye al ve Ali’ye haber ver yanıma gelsin,” dediğinde sekreter dışarı çıkarak adamı içeriye göndermişti.
“Merhaba Engin Bey, ben eşinizin avukatı Sertaç Gün,” diyerek Engin’e elini uzatan adama Engin karşılık vermişti.
“Eski eşim Sertaç Bey, sizi buraya ne getirdi?”
“Esma Hanım kızı için velayet davası açıyor. Davardan önce sizinle anlaşmak için geldim. Kızınızın rahatsız olduğunu duydum, onu mahkeme köşelerinde süründürmek zalimce olur.”
“Peki kızımın rahatsızlığının kimin yüzünden olduğunu da duydunuz mu?” adam Engin’in sözlerine şaşırarak adama bakmıştı.
“Ne demek istediğinizi anlayamadım. Kızınız çok küçük, annesine ihtiyacı olduğunu sizde tahmin edersiniz…”
“Evet, kızımın bir anneye ihtiyacı var ama Esma’ya değil. Esma görmüş olabileceğiniz en acımasız kadındır. Onun anne olmak gibi bir niyeti yok.”
“Buna siz karar veremezsiniz!” Engin derin bir iç çekerek adama buruk bir şekilde gülümsemişti.
“Kızımla alakalı her şeye ben karar veririm. Esma kızıma yaklaşmayacak. Size tavsiyem öyle bir kadının avukatlığını yaparak kariyerinizi lekelemeyin.”
“Engin Bey, müvekkilime hakaret etmeniz için sizi ziyaret etmedim. Bir orta yol bulmamız için geldim. Ben de bir baba olarak kızınızın fazla yıpranmaması için uğraşıyorum.” Engin adamın sözlerinden sonra bilgisayarında birkaç dosyaya girerek adama dönmüştü. ,
“Siz bir baba olarak kızınızı böyle bir kadına verir miydiniz?” Engin adama bilgisayar ekranını çevirerek videoyu oynattığında adamın değişen ifadesiyle yüzünü iyice sertleştirmişti.
“Bu nasıl olur?”
“İnanın ben de ilk izlediğimde kızımın başına gelenlere inanamamıştım. Benim kızım bu kadın yüzünden en güzel zamanlarını tekerlekli sandalye üzerinde geçirdi. Ne siz ne de Türkiye’nin en iyi avukatı dahi gelse bu kadına benim çocuğumu veremez.” Adam yerinden kalkarken hala izlediği videonun etkisindeydi. Esma’ın nasıl acımasız bir şekilde kendi küçük kızını merdivenlerden aşağıya attığını kanı donarak izlemişti.
“Ben özür dilerim, sizin çocuğu annesinden zorla alıp kaçırdığınızı söylemişti. Böyle bir olaya şahitlik edeceğimi bilmiyordum.”
“Sizi anlıyorum. Esma’ya söyleyin tacizlerine devam ederse onu kasten adam öldürmeye çalışmak suçundan hapse attırırım. İnanın ona karşı artık sabrım kalmadı. Kızımın karşısına çıkıp onu korkutmaktan da vazgeçsin. Nisan onun yüzünden her akşam uykusundan korkarak sıçrıyor.” Adam odadan çıkarken Ali hızla genç adamın yanına gelmişti.
“Neler oluyor? Sekreter Esma’nın avukatı geldi dedi!”
“Artık değil, adam izlediği videodan sonra ona avukatlık yapmaz. Çiftliğin etrafına korumalar yerleştirin,” dediğinde genç adamın telefonu acı haber verecekmiş gibi çalıyordu. Kim bilir alacağı haber genç adam kadar başkalarının da canını yakardı!
***
Umarım bölümü beğenmişsinizdir. Yorumlarınızı bekliyorum. Hemen Gelincik Çiçeğinin bölümüne başlayıp en azından yarına kadar bölümü yarılamak istiyorum.
BÖLÜM BİTTİ, REKLAM ZAMANI! LÜTFEN REKLAMA TIKLAMAYI UNUTMAYIN! ANLAYIŞINIZ İÇİN TEŞEKKÜR EDERİM!
23. BÖLÜM <<<<<—–>>>>> 25. BÖLÜM
Şiddet yanlısı değilim ama Esma’yı bir temiz dövmek istiyorum. Dilay’a sarılıp her şey güzel olacak demek istiyorum
Emeğine sağlık Yazarcigim ❤️ gelen her avukat gerçeği öğrenince gidecek hiçbiri savunmak istemez pislik Esma ‘yi 😡 . Dilay uzulunce nasıl da gitti Engine ❤️ Aslı ve Seyhan harika ya ❤️ . Telefon niye çaldı kim acaba arayan Nisan’a bir şey olmamıştır inşallah
Yaaaa çok güzeldi doyamadım okumaya bitmesin istedim…ellerinize emeğinize sağlık muhteşemdi ❤
Para para para… Esma gibilerinin dini imanı, anası babası evladı para olur sadece…
Dila Selime çok güzel söyledi inşallah nisaya bir şey olmaz
Çocuklara bir şey olmaz umarım ellerine emeğine yüreğine aklına sağlık yazarcım çok güzel bir bölümdü
Telefon kimden geldi ki? Güzel bir bölüm su. Eline sağlık.
Mehmet ne güzel bir baba evlatlarını seviyor değer veriyor.
Engin gelen avukatı en güzel şekilde gönderdi adam öyle bir kadının avukatlığını yapmaz artık. Esma ve kardeşini bir güzel dövmek lazım da işte. Engin attır hapse gitsin kadın beladan başka bir şey değil .
Yine muhteşem emeğine yüreğine sağlık canım ✌️
Ellerine emeğine sağlık çok güzeldi
Bu Esma’yı varya
Yeni çiftimiz de hayırlı olsun
Ya telefonda ne haber alacak çok merak ettim umarım yinede kötü bir haber değildir.Çok güzel bir bölümdü emeğinize sağlık ❤
[…] Dilay Hanım 24. Bölüm […]