S.S. Kalpler 8. Bölüm

Merhaba arkadaşlar. Çok fena grip oldum en azından ben öyle olmayı umut ediyorum. Müthiş bir baş ağrısı çekiyorum. Bildiğiniz bedenim dökülüyor derler ya o durumdayım. Bu bölümü nasıl bitirdim inanın bende anlamadım. Bu yüzden hatalar varsa af fola. İyi okumalar!

*****

Genç adam odasına girdiğinde karısını yatağına uzanmış bir şekilde oğlunu uyuturken bulmuştu. Yüzüne oluşan gülümsemeyi perdeleyerek yatağa oturup sırtını başlığa yasladı. Çisem genç adamın dalgın ifadesine merakla bakarken sormadan edememişti.

“Bir şey mi oldu Erhan?” genç adam kendisine bakan berrak mavi gözlere hafif gülümseyerek bakarak başını iki yana salladı.

“Yarın yorucu bir gün olacak, Evin’i yalnız bırakmazsın değil mi?” Çisem yerinde doğrularak kocası gibi sırtını yatağın başlığına dayamıştı. Ortada uyuyan bebeği uyandırmamak için sessizce konuşuyorlardı.

“Amcanla yengenin yaptıklarına inanamıyorum. Neden Evin ve Dicle’yi ayırıyorlar? İkisi de onların evladı değil mi?” Erhan başını olumlu anlamda sallayarak derin bir iç çekmişti.

“Kendimi bildim bileli Evin hep iyi niyetli ve merhametli olmuştur. Bir sıkıntısı olsa kimseye söylemezdi. Hani derler ya kızılcık şerbeti içip belli etmeyenler, işte onlardan biri de Evin’di. Eskiden beri kardeşinden çok bizim kızlarla zaman geçirirdi. Dicle doğduktan sonra tüm ilgi ona kaydı ve yengem iki kızından birini kendine benzetmeyi başardı. Ama içim rahat şimdi. Gürsel çocukken de onu korur kollardı. Hatta onu evlendirdiklerini duyunca delirmişti. Konakta terör estirmişti,” dediğinde Erhan kendini tutamayarak gülmüştü.

“Sence Gürsel Evin’e karşı bir şey hissediyor olabilir mi?” Erhan omzunu silkeleyerek “Bilmiyorum, bildiğim tek şey eskiden beri Gürsel’in Evin’in üzerine titrediği,” dediğinde Çisem derin bir iç çekmişti.

“Yarın ne olacak? Gidecekler mi?”

“Önce resmi nikahları kıyılacak, sende birkaç günlük valiz hazırlarsan iyi olur. Birkaç günlüğüne çiftliğe gideceğiz. Arazileri kontrol etmem gerek, sende o arada biraz hava alırsın.” Çisem adamın sözleriyle başını sallamıştı. İki çocuğu da buradan uzaklaştırmak iyi olacaktı. Erhan yerinden kalkarak dolaptan pijama takımını alarak banyoya geçmişti. Kısa bir duşun ardından odaya döndüğünde dolaptan yastık ve örtü alarak odlukça geniş olan kanepeye doğru ilerlerken Çisem’in boğazını temizlemesiyle ona dönmüştü.

“Bir şey mi oldu?”

“Sence böyle bir zamanda kanepede yatman uygun mu?” Erhan kadının sözleriyle duraksamıştı. Elindekilere bakıp yeniden karısına dönmüştü. Başını olumlu anlamda sallayarak aldıklarını yerine yerleştirerek yatağa doğru ilerlemişti. Çisem haklıydı, şuanda konak karışmış durumdaydı ve birileri onları ayrı yatarken basabilirdi. Genç adam yatağa uzandığında aralarında uyuyan küçük çocuk dönerek küçük elini genç adamın koluna sarmıştı. Çisem yutkunarak oğluyla kocasına bakarken bakışlarını hemen kaçırıp başını yastığa koymuştu. Erhan kolunda ki temasın sahibine dönerek usulca saçını okşamaya başlamıştı. Belki kısa süredir bir aradaydılar ama her geçen gün Cihangir’in kendisine alıştığını görebiliyordu. Özellikle eve geldiğinde bebeğin neşeli bir şekilde ona gitmek istemesine bayılıyordu. Gözlerini kapamadan önce bebeğin başını öperken gözleri Çisem’e takılmıştı. Genç kadının mavi gözleri ıslansa da akmamıştı.

“İyi geceler,” diyerek yerine yattığında derin bir iç çekti. İkisinin de huzurlu bir uykuya teslim olması uzun sürmemişti.

***

Genç adam sabah odasına yankılanan gürültüyle uyanınca yerinden zıplamıştı. Odasının kapısı sert bir şekilde açılırken Erhan hemen kişiye dönmüştü.

“Babaanne ne yapıyorsun?” Çisem adamın sert sesiyle uyanırken odadaki yaşlı kadını görünce örtüyü hemen üzerine çekmişti.

“Nedret Hanım, hayırdır bu saatte baskın yapar gibi?” Erhan yataktan kalkıp babaannesinin koluna girerek onu odadan salon olarak kullandıkları odaya geçirmişti. Bu şekilde Çisem’in rahat bir şekilde üzerini değiştirmesine olanak sağlamak istemişti.

“Babaanne ne yaptığını sanıyorsun?”

“Asıl siz ne yapıyorsunuz? Gürsel’in Araf’ı nüfusuna geçirmek istemesi ne demek?” Erhan kadının derdini anlayınca derin bir nefes almıştı.

“Ne var bunda babaanne, Araf’ta sizin torununuz?”

“Damarlarında bizim kanımız akmayan hiçbir çocuk bizim torunumuz değildir.”

“O damarda Evin’in de kanı akıyor. Bu karar tamamen kardeşime ait babaanne o nasıl isterse o şekilde olacak. İster nüfusuna alır kendi büyütür, ister ben nüfusuma alırım yine kardeşim büyütür. O çocuk kimliksiz kalmayacak.” Erhan’ın sert sesiyle yaşlı kadın kaşlarını çatarken elinde ki bastonunu yere vurarak sesini yükseltmişti.

“Oldu olacak sende karının çocuğunu nüfusuna geçir tam olsun!” dediğinde Erhan kadının sözlerine imalı bir şekilde gülümseyerek karşılık vermişti.

“Almadığımı ne biliyorsun?” dediğinde odanın kapısında kucağında Cihangir ile çıkan Çisem şok olmuş bir şekilde kocasına bakmıştı.

“Ne dedin sen?” Erhan Çisem’in araya girmesiyle yutkunmuştu. Bu konuyu onunla henüz konuşmamıştı. Yaşlı kadın öfkeli bir şekilde torunundan bakışlarını çekerek Çisem’e dönmüştü.

“Amacına eriştin sonunda he mi?” diye çıkışan kadınla Çisem’in kaşları çatılmıştı.

“Amacım mı? Ne amacından bahsediyorsunuz Nedret Hanım?”

“Çocuğunu torunuma yamamayı başardın, amacın bu değil miydi? Günay aşiretine varis yapabilmek.” Çisem kadının suçlamasına şaşırırken onun kendisine üsten bakarak aşağılamaya çalışmasına katlanamamıştı.

“Sizin mirasınıza benim oğlumun ihtiyacı yok Nedret Hanım. Çok şükür oğluma yetecek kadar param var. Ailem sizin kadar zengin olmayabilir ama çocuklarımıza ömür boyu yetecek kadar birikimi de var Elhamdülillah,” dediğinde kadın kaşlarını çatarak Çisem’e bakmaya devam ediyordu. Erhan’a dönen genç kadın dişlerinin arasından ‘Seninle sonra konuşacağız bu konuyu’ diyerek hızla Narin’in odasına geçmişti.

“Valiz hazırlamayı unutma karıcım,” diye arkasından seslenen adamla neredeyse sinirden yerinde tepinecekti.

“Ne demek oluyor bu Erhan, o çocuğu aile kütüğüne nasıl geçirirsin?” dediğinde Erhan babaannesine daha da yaklaşarak sadece ikisinin duyacağı bir şekilde cevap vermişti.

“Zamanında amcamı nüfusunuza nasıl geçirdiyseniz öyle babaanne,” dediğinde kadının yüzünün rengi atmıştı. Yaşlı kadın yutkunarak genç adama bakarken… “Sen…” diye konuşmak isterken Erhan geri çekilerek sormuştu.

“Bilmediğimi mi sanıyordun babaanne, öğrenmeyeceğimi mi sanıyordun? Benim anlamadığım ne biliyor musun babaanne, amcamı kendi doğurduğundan daha fazla düşünmen. Bunun nedeni nedir? Yoksa dedem seni kuma aldı diye mi bu öfken?” dediğinde kadın iyice kızarmaya başlamıştı.

“Bunu kim biliyor!” kadının sert sesiyle Erhan omzunu silkmişti.

“Şimdilik sadece ben ve birkaç kişi daha… Babama henüz söylemedim. Bunca yıl kuzenini kardeşi olarak bilmesi gerçekten çok şaşırtıcı, nasıl başardınız bunu. Babam neredeyse otuz yıldır bu aşirete ağalık yaptı ama kendi ailesinde olan bitenden haberi olmadı. Seni uyarıyorum babaanne, ne planlıyorsan vazgeç. Üzülen siz olursunuz.” Kadın hırsla arkasını dönüp odadan çıkacakken Erhan son kez konuşmuştu.

“Babaanne gözüm üzerinizde olacak, ayrıca halalarıma söyle hazırlanıp evlerine gitsinler. Konak yeterince kalabalık!” dediğinde kadın kapıyı sert bir şekilde vurup daireden çıkmıştı. Kapı sesini duyan Çisem Narin’in odasından çıkarak kolları bağlı bir şekilde kocasının karşısına dikildi.

“Seni dinliyorum?” Erhan kadının ciddiyeti karşısında neredeyse gülecekti.

“Ne anlatmamı istersin?”

“Erhan benimle alay mı ediyorsun? Cihangir’i nüfusuna almakta ne demek?” Erhan omzunu silkerek kanepelerden birine oturmuştu. Çisem genç adamın başında kolları bağlı bir şekilde beklerken bir ayağıyla da yere ritim tutuyordu.

“Oturmaz mısın karıcım?”

“Erhan beni deli etme, bir açıklama bekliyorum.” Genç kadının çıkışıyla Erhan derin bir nefes almıştı.

“Duydun daha neyi öğrenmek istiyorsun?” Erhan yerinden kalkıp orada bulunan masanın çekmecesini açarak içinden bir zarf çıkarmıştı. Zarfı genç kadına uzatarak kalktığı yere yeniden oturmuştu.

“Nedir bu?” Zarfı açan genç kadın içinden çıkan kimliği görünce yutkunmadan edememişti. Kimlikte Cihangir Ayaz Günay yazıyordu ve baba adına Erhan’ın adı yazılıydı.

“Cihangir sekizinci ayına girdi Çisem, Soner’in soyadını almak isteseydin şimdiye kadar kimliğini çıkarabilirdin. Yasal olarak buna hakkın vardı sende biliyorsun. Ne de olsa Cihangir doğduğunda siz hala evliydiniz.”

“Öyle bile olsa kendi soyadımı oğluma vermek isteyebileceğimi düşünmedin mi?” diye söylenen genç kadın Erhan’ın hiç düşünmeden oğlunu nüfusuna alması karşısında ne hissedeceğini bilememişti.

“Olabilir, zaten şuanda kendi soyadını taşıyor. Sen Çisem Günay’sın, unuttun mu?” dediğinde Çisem yutkunarak genç adama bakmıştı.

“Yine de Narin’in…” Erhan kadının ne söyleyeceğini anladığında elini kaldırarak onu susturmuştu.

“Narin’in hakkı yasalarla korunabilir. Ben ne kızımı ne de ilerde olacak çocuklarımı…” dediğinde Çisem gözlerini kısarak genç adama bakmıştı.

“Doğacak çocukların mı?” dediğinde Erhan kızın ifadesine gülerek başını iki yana salladı.

“Neden şaşırdın karıcım, zamanla birbirimize alıştığımızda elbette bizimde çocuklarımız olur.” Çisem adamın rahat bir şekilde konuşup yanından geçip gitmesiyle donup kalmıştı. Erhan’ın ‘Bizim çocuklarımız,’ demesiyle genç kadın nefesini tutmuştu. Kendine gelmesi uzun süren Çisem odasının kapısının açılıp kucağında Cihangir ile dışarıya çıkan adama bakmıştı. Elinde hala oğlunun kimliği vardı. Bu durum nedense içinde garip bir mutluluk oluşturmuştu. Oğlu o katil ruhlu adamın soyadını taşımayacaktı. Elbette büyüdüğünde ona gerçeği bir şekilde anlatacaktı ama şimdilik bu bile Çisem’e yeterdi.

Erhan kucağında oğluyla odadan çıkıp kahvaltı için aşağıya inerken Çisem de Narin’i hazırlamak için küçük kızın odasına geçmişti. Yatağında hala uyuyan küçük kızın saçlarını okşayarak “Narin, uyan hayatım,” diyerek seslenirken küçük kız yüzünde uykunun verdiği mahmur bir gülümsemeyle gözlerini araladı.

“Anne sabah mı oldu?” diye boğuk sesiyle konuşan kızı kaldırarak kucağına alan genç kadın dayanamayarak öpmeye başlamıştı.

“Sabah oldu hayatım, hadi üzerimizi değiştirip yemek yemeye inelim.” Küçük kızı banyoya sokup elini yüzünü yıkadıktan sonra onun isteğiyle anne kız uyumlu elbise giyerek kahvaltı için aşağıya inmişlerdi. Büyük masa her zamanki gibi oldukça kalabalıktı. Tek farklılık Gürsel ve yanında oturan Evin olmuştu. Genç adam diğerlerine nispet yapar gibi yeni karısının tabağına kahvaltılık doldururken bir yandan da kucağında tuttuğu Araf’ın eline dişlerini kaşıması için salatalık tutuşturmuştu.

“Bu da yeni adet oldu, ne zamandır çocuklarla sofraya oturulmaya başlandı bu konakta?” Amcasının sözleriyle Gürsel yaşlı adama bakmıştı. Kısa ve keskin bakışlar adamı sustururken konuşmasına bile gerek kalmadan cevabını vermiş olmuştu. Çisem yanında Narin ile masadaki yerine geçerken daha önce masada olan ama hiç konuşmayan kişilere hafif göz gezdirmişti. Aileden oldukları belli olsa da hala onların kim olduğunu bilmiyordu.

“Abi, yemekten sonra çıkarız değil mi? Geç kalmak istemiyorum.” Gürsel Erhan’a sorarken Sevim Hanım araya girerek sormuştu.

“Nereye gideceksiniz oğlum, daha yeni geldin?”

“Evin ile resmi nikah kıymaya gideceğiz anne, oradan da Ankara’ya döneceğiz.” Evin’in annesi Hesna hızla araya girmişti.

“Ne nikahı? Bizim niye haberimiz yok?”

“Öğrendiniz ya yenge, bu gün nikah kıyıp sonrada karımla çocuğumu alıp Ankara’ya gideceğim.” Hesna kocasına sinirli bir şekilde bakarak konuşmuştu.

“Bir şey söylemeyecek misin Nusret, kızı alıp gideceğini söylüyor?”

“Karım üzerinde babasının söz söyleme hakkı yok yenge, Evin artık benim karım ve kocası neredeyse o da orada olacak. Kaldı ki sizin bunu dert ettiğinizi de sanmıyorum. Ne de olsa diğer kızınız dizinizin dibinde…”

“Gürsel yengenle doğru konuş,” babaannesi araya girerken genç adam gülümsemişti.

“Bende babaannem ne zaman amcamları savunacak diye bekliyordum. Neyse fazla burada kalmayacağız.”

“Oğlum öyle deme, yüreğime indireceksin.” Sevim Hanım üzgün bir şekilde oğluna bakarken Gürsel ona minnetle bakmıştı. Annesi olmasaydı ne durumda olurdular kim bilir. Annesinin sonsuz sevgisi ve merhameti tüm kardeşlerini de etkilemişti. Düşünüyordu da baba tarafına çeken hiçbir kardeşi yoktu.

“Ne yapayım anne, burada kalıp karıma eziyet etmelerine seyirci mi kalayım?” diyen adamla Evin başını eğerek bakışlarını kaçırmıştı. Sevim Hanım şefkatle genç kadına bakarken başını sallayarak oğlunu onaylamıştı.

“Sen nasıl istersen oğlum, al karını gidip yuvanı kur.”

“Gelin sen ne dersin?” Sevim Hanım kayınvalidesine kısa bir bakış atarak önünde ki tabağına dönmüştü.

“Ne dedim anne, oğlumla gelinimin mutlu olmasını söyledim. Burada olamıyorlarsa istedikleri yerde olsunlar. Gerekirse ben bağrıma taş basarım.”

“Anne sende sık sık gelirsin. Hem Evin’in sana ihtiyacı olur!” dediğinde ne ima ettiğini herkes anlasa da kimseden ses çıkmamıştı.

“Bu kadar konuşma yeter, yemeğinizi yiyin.” Babası konuşmalara son noktayı koyarken Gürsel’in bakışları Dicle’nin nefret dolu gözleriyle çakışmıştı. Genç adam tek kaşını kaldırarak genç kıza imayla gülümsedi. Onun neden bu kadar öfkeli olduğunu anlayabiliyordu. Kendi elde etmek istediği yeri ablası hiç zorlanmadan elde etmişti. Araf’ın huzursuzlanmasıyla Evin genç adamın kucağından bebeğini almıştı. Yerinden kalkacağı sırada Gürsel genç kadının kolundan tutarak oturmasını sağlamıştı.

“Bir şey yemedin, kahvaltını yap öyle kalkarsın.”

“Ama Araf…” genç adam başını çevirerek “Zeynep buraya bakar mısın?” diye seslendiğinde onun bir hizmetliye bu kadar kibar davranmasını onaylamayanlar genç adama ‘cık cık’ lamıştı. Genç kız hızlı adımlarla salona gelirken Evin’in kucağında ki bebeği alarak “Araf’a biraz bakar mısın kardeşim, biz kahvaltımızı yapana kadar sana emanet.” Zeynep bebeği kucağına alarak başını eğip salondan çıkacakken Çisem’in sesiyle duraksamıştı.

“Zeynep, başın eğik gezmeyeceksin diye anlaşmamış mıydık? Kaldır başını öyle git. Bir kazaya sebebiyet vereceksin yoksa.” Genç kız yutkunarak salondan çıkarken genç kadın Narin’in kolunu çekiştirmesiyle ona dönmüştü.

“Anne yumurtaya uzanamıyorum,” dediğinde Çisem gülümseyerek masanın ortasında ki yumurtayı alıp Narin’in önüne bırakmıştı. Küçük kızı arada kendi eliyle beslese de çoğunlukla kendi kendine yemesine izin veriyordu. Bu şekilde otokontrolünü de geliştirmesini istiyordu. Homurtular eşliğinde kahvaltısını bitiren aile üyeleri dağılırken Çisem odasına geçip valiz hazırlarken Gürsel Evin’e de yola çıkmak için gerekli eşyalarını toparlamasını söylemişti. Sonrada nikah için gelecek olan memuru beklemeye başlamışlardı. Çisem valizleri hazırladıktan sonra odadan çıkarak salonda oynayan iki çocuğa bakmıştı. Erhan ise masada dosyalara gömülmüş bir şekilde çalışıyordu.

“Hazırlandın mı?” genç kadın başını sallayarak kocasını onaylarken iç çekerek iki çocuğun yanına gitmişti.

“Sen çocuklarla ilgilenir misin? Ben bir Evin’e bakayım bir şeye ihtiyacı var mı diye.”

“Sen git ben buradayım,” diyen adamla genç kadın iki çocuğun da başını öperek daireden çıkmıştı. Birkaç kapı ötede olan odanın kapısını tıklatırken içeriden gelen zayıf sesle kapıyı aralayıp odaya girmişti.

“Müsait miydin Evin, gelebilir miyim?”

“Gel abla, bende Araf’ın eşyalarını toparlıyordum.”

“Yardıma ihtiyacın olur diye gelmiştim. Araf nerede?” genç kadın oğlunun adını duyunca gülümsemişti.

“Gürsel gezdiriyor onu. Rahat bir şekilde hazırlanayım diye bahçeye çıkardı.” Çisem kadının yanına yaklaşarak çıkardığı eşyaları katlayıp ağzı açık olan valize yerleştirmeye başlamıştı. 

“Heyecanlı mısın?”

“Biraz, daha çok korkuyorum. Yabancı bir yerde Gürsel’e yük olmak istemiyorum.”

“Saçmalama Evin, orada yalnız olmayacaksın. Unutun mu görümcelerin orada, üstelik bizimkilerde seni yalnız bırakmayacaktır.”

“Teşekkür ederim Çisem abla, sen olmasan ne yapardım bilmiyorum.” Genç kadın Çisem’e sıkıca sarılırken Evin içten bir şekilde kadına dua etmişti.

“Allah senden razı olsun, duam odur ki Erhan abiyle bir ömür mutlu olasın. Boy boy çocuklarınız olsun. Sevim yengem her zaman anaç bir kadın olmuştur. Senin arkanda olacaktır sorun yaşarsan ondan yardım istemekte çekinme abla,” dediğinde Çisem geri çekilerek gülmüştü.

“Unuttun mu Sevim annem artık senin de kayınvaliden,” dediğinde Evin utanarak bakışlarını kaçırmıştı. Dünden beri kadının yüzüne bakamıyordu, utanarak bakışlarını kaçırıyordu. Odanın kapısı yeniden tıklatıldığında ikili kapıya dönmüştü. Kapıdan içeriye giren Sevim Hanım iki gelinini yan yana görünce gülümseyerek iç çekmişti.

“İki kızımda yan yana, çok şükür. Hazırlandın mı Evin?” diye soran kadından mahcupça bakışlarını kaçırmıştı genç kadın. Başını eğerek beklerken Sevim Hanım ağır adımlarla Evin’in yanına yaklaşarak çenesinden tutup başını kaldırmıştı.

“Neden başın eğik Evin, bir daha sakın görmeyeyim.”

“Yenge ben…”

“Yenge mi? Bir daha duymayayım, sende diğer gelinlerim gibi benim bir evladımsın artık.  Bundan sonra bana ‘anne’ dersen beni çok mutlu edersin. Allah oğlumu da seni de çok mutlu etsin. Yuvanızda huzurlu olun inşallah.”

“Sen kızmadın mı Sevim yen… Anne?” dediğinde Çisem genç kadının birden laf çevirmesine kıkırdamıştı.

“Neden kızayım Evin, elimde büyüdün sen. Oğluma senden daha iyi bir eş düşünemezdim. Çok şükür kardeşin olacak şirreti almadı oğlum,” dediğinde Çisem gülerken Evin mahcubiyetle kadına bakmıştı. Kendini tutamayarak Sevim Hanım’ın elini öperken yaşlı kadın kapıya seslenerek çalışan kızın içeri girmesini istemişti. Kadının elinde büyükçe bir kıyafet koruyucu vardı.

“Bu nedir anne?” Çisem merakla kadının yatağın üzerinde bıraktığı pakete bakmıştı.

“Birazdan nikah memuru gelir, hadi sen hazırlan. Bu şekilde nikah kıydırmayacaksın herhalde?” Çisem merakla kıyafet koruyucuyu açarken içinde oldukça şık beyaz bir elbise çıkmıştı. Üzerinde taşları olan elbise gelinlik olmasa da gelinlik kadar göz alıcıydı.

“Çok güzelmiş, ne zaman hazırladın bunu?” Çisem kıyafete daha dikkatli bakarken aslında o kadar da yeni olmadığını anlamıştı.

“Anne bu senin değil mi?” Sevim Hanım başını sallayarak hüzünle gülümsemişti.

“Evet, babaannenin giymeme izin vermediği gelinliğim. Sana nasipmiş kızım, hadi hazırlan da bakalım üzerine olacak mı?” Çisem buruk bir şekilde kayınvalidesine bakarken Evin kadına sarılarak teşekkür etmişti. Elbiseyi dikkatle koruyucudan çıkarıp banyoya geçen genç kadın on dakika sonra giyinmiş olarak odaya geri dönmüştü. Yaşlı kadın gözleri dolu bir şekilde gelinine bakarken elini açıp dua etmeye başlamıştı.

“Allah nazarlardan sakınsın. Çok yakıştı Evin,” diyen kadını onaylayan Çisem genç kadını etrafına döndürerek potluk olup olmadığını anlamaya çalışmıştı.

“Maşallah sanki sana özel dikilmiş.” Sevim hanıma dönerek “Anne sen bu kadar zayıf mıydın?” diye sorduğunda yaşlı kadın kıkırdamıştı.

“Ne sandın, o kadar çocuk doğurmasaydım ben hala sizle yarışıyor olurdum.” Çisem kadının sözlerine gülerken Sevim Hanım Evin’in kolunu tutarak aynanın önüne geçirmişti.

“Ben beceremem Çisem, sen şu kızın yüzüne biraz renk ver. Çok beyaz oldu,” dediğinde Çisem yeniden gülmüştü. Evin ne kadar itiraz etse de Çisem ona aldırmayarak yüzüne hafif bir makyaj yapmıştı. Son dokunuşları da Sevim Hanım yaparak kadının saçına duvağını takıp beklemeye başladı.

“Allah bahtını güzel yapsın kızım, bir sıkıntın olursa anneni ara emi kızım.” Evin gözleri yaşlı bir şekilde yeniden Sevim hanıma sarılırken Çisem kayınvalidesinin yüce gönüllüğüne hayran kalmıştı. Yarım saat sonra odaya kucağında Araf ile giren Gürsel genç kadını beyazlar içinde görünce duraksamıştı.

“Evin?” diye sessizce konuşan genç adam kadının güzelliği karşısında yutkunmadan edememişti.

“Eh be evladım, madem evlenmeye geliyorsun karın olacak kıza neden bir gelinlik getirmedin?” annesinin sözleriyle kendine gelen Gürsel bakışlarını kaçırırken homurdanarak “Sen halletmişsin ya anne, bana gerek kalmadı,” dediğinde Sevim Hanım oğlunun şaşkınlığına gülmüştü.

“Hadi sende üzerini değiştir birazdan memur gelir.”

“Bende o yüzden geldim, memur aşağıda demek için.” Evin heyecanla genç adama bakarken Gürsel kucağında ki çocuğu annesine vererek “Bende üzerimi değiştireyim, gelinin yanına yakışmam gerek değil mi?” diye sorarak odadan çıkmıştı. Yanında takım elbise getirmediği için bu sorunu abisinden giderecekti. Erhan’dan ödünç takım alarak karısını almak için odaya döndüğünde oldukça heyecanlıydı. İkili kol kola merdivenlerden inerken diğer aile üyeleri onlara şaşkınlıkla bakmıştı. Kimse Evin’in gelinlik giyeceğini düşünmemişti. Dicle ve Hesna hanımın haset bakışları altında ne zaman süslediklerini bilmedikleri masaya geçen ikilinin şahidi Erhan ve Çisem olmuştu. İkili resmi bir şekilde evlendikten sonra Sevim Hanım öne çıkarak genç kadının kollarını bileziklerle doldurmuştu. Evin şaşkınlıkla kayınvalidesine bakarken kadının boynunda ki aile yadigârı kolyeyi çıkararak Evin’e takmak istediğinde genç kadın şaşkınlıkla geri çekilmişti.

“Sevim anne bunu kabul edemem.”

“Neden kabul edemeyesin kızım?” genç kadının gözleri dolarken o kolyenin Sevim yengesi için ne kadar değerli olduğunu biliyordu. Kolyeyi kabul etmesine olanak yoktu.

“Bu kolyenin senin için ne kadar kıymetli olduğunu bilmeyen yok, çok değerli kabul edemem.”

“Sende değerlisin Evin, kızım olarak sana vermek istiyorum.”

“Ama Azra, Naz ve diğer kızlar…” diyen genç kadının bakışları Çisem’e takılmıştı. “Bence Hanım ağa olarak Çisem’e vermelisin,” dediğinde Sevim hanımın kaşları çatılmıştı. Çisem gözlerini büyüterek genç kadına bakarken “Saçmalama Evin,” diye çıkışmıştı.

“Senin de dediğin gibi Evin, bu kolye bana ailemden kaldı. Bu aileyle bir alakası yok. Yani istediğime veririm. Kızlarımdan birinin bu kolyeye hak ettiği değeri vereceğini düşünseydim onlardan birine verirdim. Bu kolyeye gözüm gibi baktım, senin de bakacağına eminim. Anne n olarak sana hediyemi geri mi çevireceksin?” Sevim hanımın sözleriyle genç kadının yanağından aşağıya bir dalma akmıştı. Kadının kolyeyi boynuna takmasına izin vererek Sevim hanıma sarılırken hıçkırığına engel olamamıştı. Annesinin göstermediği şefkati yengesi ona gösteriyordu. Bu çocukluğunda da öyleydi şimdide öyle devam ediyordu.

“Allah senden razı olsun anne,” diyerek kadının elini yeniden öperken bu kez Hikmet Bey araya girmişti. Elinde ki iki kağıdı genç kadına uzatırken baba şefkatiyle genç kadının başını okşamıştı.

“Bu da benim hediyem kızım, Allah utandırmasın sizi.” Gürsel babasıyla annesine minnetle bakarken Evin elindekilerin ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Gürsel kızın elindeki kağıtları alarak bağlı olan kurdeleyi çözünce gözlerini kısarak ne yazdığını anlamaya çalışmıştı.

“Babam ne hediye etmiş?” Çisem ne olduğunu anlasa da sırf Hesna Hanım ve Dicle’nin de duyması için sormuştu.

“Ankara’da bir ev ve köydeki çiftlik evlerinden birini Evin’in üzerine yapmış,” dediğinde Hesna öne çıkarak adama çıkışmıştı.

“Ağabey sen ne edersin? O çiftlik evinin ne kadar değerli olduğunu bilmez misin?”

“Ee ne olmuş Hesna, yabancıya gitmedi ya. Evin o çiftliğin kıymetini bilecektir. Sadece çiftlikte değil, şirket hissesinden diğer gelinlerime nasıl yüzde beşlik hisse verdiysem Evin’e de verdim.” Nusret abisinin son sözleriyle öfkelenmişti. Abisinin bu yaptığını kesinlikle onaylamıyordu. Zamanında diğer iki gelinine de aynı şeyi yapmıştı. Oğullarına verdiği hisselerden yüzde beşlik kısmını keserek gelinlerine veriyordu.

“Abi sen ne dersin?”

“Bu konu tartışmaya kapalı Nusret. Hadi çocuklar siz hazırlanın geç olmadan yola çıkın.” Gürsel anne babasının elini öperken Çisem öne çıkarak ikiliyi durdurmuştu.

“Hanım ağa olarak benim hediyemi almayacak mısınız?” diye konuşan Çisem’e gülümseyen Erhan bakışlarını kaçırmıştı. Elinde ki keseden çıkardığı altın kemeri Evin’in beline takarken kendisine takılan oldukça geniş dört bileziği de Evin’in koluna sıkıştırmaya çalışmıştı.

“Ne gerek vardı abla?” Çisem Erhan’a dönerek “Sen bir şey hediye etmeyecek misin ağam? Çok ayıp birde aşiret ağası olacaksın?” dediğinde Erhan tek kaşını kaldırmıştı.

“Gürsel’in oturduğu evi ona hediye eden benim Hanım ağam, illa belirtmem mi gerek.”

“Maşallah Gürsel, çok karşı çıktın sen,” diye kayınına takılan genç kadın adamı güldürmüştü.

“Allah razı olsun hanımım,” diyerek Çisem’in önüne reverans yapan genç adam diğerlerinin onaylamayan bakışlarına maruz kalmıştı. Yeni çift odalarına çekilirken Çisem de kocasının yanına yaklaşarak “Ne zaman yola çıkacağız?” diye sordu.

“Gürsel’lerle birlikte çıkarız karıcım,” dediğinde Çisem gözlerini kısarak genç adama bakmıştı.

“Anne, tuvaletim geldi.” Çisem eteğini çekiştiren küçük kıza gülümseyerek dönerken Narin’in elinden tutarak onu tuvalete götürmüştü. Erhan karısının arkasında iç çekerek bakarken Sevim Hanım oğlunun yanına gelerek koluna girmişti. İrkilen genç adam gülümseyerek annesine baktı.

“Maşallah Çisem’e Narin’in bir dediğini iki etmiyor. Allah daim kılsın aradaki muhabbeti,” dediğinde Erhan içten bir şekilde “Amin,” dedi. Sonrada herkesin dağılmasını fırsat bilerek onlar çiftlik evindeyken yapılmasını istediği hazırlıkları annesine bildirmişti. Sevim Hanım oğlunu ciddiyetle dinlerken oldukça keyifliydi. Yaklaşık bir saat sonra hazırlanıp ard arda evden çıkıp yol ayrımına geldiklerinde iki arabada durmuştu. Gürsel arabadan inip abisiyle vedalaşırken Evin de Çisem’e sarılarak helallik istemişti.

“Şenliği kaçıracağım için üzülsem de içim rahat abi. Bilseydim haftaya izin alırdım.”

“Başka zamana artık, nasılsa çok şenliğimiz olacak,” diyen Erhan kardeşine yeniden sarılmıştı. “Onlar sana emanet Gürsel, sakın bacımı üzeyim deme üzerim yoksa,” dediğinde Gürsel gülmüştü.

“Onlar benim başımın tacı abi merak etme.” Evin iki kardeşin ayrılmasıyla uzanarak Erhan’ın elini öpmüştü.

“Hakkını helal et abi, Allah sizden razı olsun beni yalnız koymadınız.”

“O nasıl söz kardeşim, bir sıkıntın olursa ilk beni arayacaksın. Bana ulaşamazsa Erkan abini ara, o kulağını çeker kocanın.” Gürsel abisinin sözlerine homurdanırken Evin kıkırdayarak başını sallamıştı.

“Bilmez miyim, söz arayacağım sizi.”

“Hadi gidelim artık yolumuz çok uzun.” Gürsel Çisem’e de selam vererek yeniden arabaya binmişti. İkili arabanın uzaklaşmasını bekledikten sonra yeniden arabalarına binerek diğer yoldan çiftliğe doğru ilerlemeye başladılar.

“Baban çiftliği Evin’e verdiyse biz onun evine mi gidiyoruz şimdi?” karısının sözlerine gülen Erhan başını iki yana sallamıştı.

“O başka çiftlik. Arazilerin her birine küçükte olsa bir çiftlik evi kondurmuş zamanında babam. Hem arazileri kontrol ederken gidip gelmekle yorulmuyoruz hem de arada kaçacak sığınağımız oluyor.”

“Anladım, neyse çocuklara iyi gelecek.” Arkaya dönerek çocuk koltuklarında oturan iki ufaklığa bakmıştı. Narin elindeki bebeğiyle oynarken Cihangir çoktan uykuya dalmıştı. Yaklaşık bir saat sonra araba tek katlı tomruktan oluşan çiftlik evinin önünde dururken Çisem hayranlıkla eve bakmaya başlamıştı.

“Burası çok güzel, masallardan fırlamış gibi. Bahçesine biraz daha çiçek ekilirse harika bir yer olur.”

“Beğenmene sevindim karıcım, burası bize ait.” Çisem gözlerini kısarak kocasına bakmıştı.

“Bakıyorum da iyi alıştın bana karıcım demeye!” diye söylenirken Erhan omzunu sallayarak arabanın arkasında uyuyan oğlanın tarafına geçip kapısını açmıştı.

“Sen evin kapısını aç ben Cihangir’i alıyorum.” Erhan genç kadına anahtarı uzatırken arabadan Narin’in inmesine yardım eden Çisem kapıyı açmak için önden yürümüştü. Kapının açılmasıyla kocaman bir salona giriş yapan Çisem etrafı incelerken salondan diğer odalara açılan kapıları görünce gülümsemişti. Duvarın bir kısmında eski tarz şömine vardı. Şöminenin hemen üzerinde ki raftaysa birkaç aile fotoğrafı mevcuttu. Evin içinde ki tüm mobilyalar eskitme ahşap oymalıydı. Tomruk evin havası bu şekilde korunmuştu.

“Şu kapıyı açar mısın Çisem, çocuğu yatırayım?” Çisem Erhan’ın gösterdiği odanın kapısını açarken içinde beşik olan bir odaya girmişlerdi. Merakla Erhan’a bakarken genç adam sessizce oğlanı beşiğe yatırarak usulca üzerini örtmüştü. Narin sessiz bir şekilde kendisine ait olduğu belli olan kenarları korunaklı pembe örtülü karyolaya çıkıp yatarken elinde ki bebeğine sıkıca sarılıp gözlerini kapatmıştı. Çisem küçük kızın bu sessiz hareketi karşısında şaşırmıştı. Rahat uyuması için Narin’in üzerini yavaşça çıkarırken küçük kızın gözünden uyku akıyordu.

“Tatlı rüyalar hayatım,” diyerek Narin’in saçlarını öperken oğlunun sadece pantolonunu çıkararak üzerini örtüp odadan sessizce ayrılmıştı.

Erhan arabadan valizleri alırken Çisem de mutfak için getirdikleri erzakları yerleştirmeye başlamıştı. Akşam için pratik yemekler yapıp dışarıda odun kıran kocasının yanına geçmişti.

“Odunu ne yapacaksın Erhan, hava çok sıcak zaten?”

“Havanın sıcak olmasına aldanma Çisem, akşamları burası estiği için soğuk oluyor. Çocukları hasta yapmayalım şimdi.” Çisem adamın cevabıyla duraksarken yardığı odunların birazını kucaklayarak şöminenin yanında ki alana bırakmıştı.

“Kaç gün kalacağız belli mi?”

“İşim birkaç gün sürer, sıkılmazsın değil mi?”

“Neden sıkılayım, bağ bahçe gezmesi daha önce yapmamıştım.” Erhan karısının sözlerine gülerken bir şey söylememişti. Birlikte eve girerek akşam için hazırlık yaparken kapılarının çalınmasıyla Çisem kocasına dönmüştü.

“Biri mi gelecekti?”

“Komşulardan biridir, görmüşse hoş geldin demeye gelirler.” Çisem kapıyı açtığında karşısında kendi yaşlarında genç bir kadını görünce duraksamıştı.

“Buyurun, birine mi bakmıştınız?” kadının yüzünün asılmasından Çisem kendisini görmeyi beklemediğini anlamıştı. Elinde ki tabağa kısa bir bakış atarken kadın yutkunarak konuşmuştu.

“Işıkları görünce hoş geldin demek istemiştim. Poğaça yaptım size de getirdim.”

“Işıklar mı?” Çisem henüz yakmadıkları ışığı kadının nasıl gördüğünü merak ederken Erhan’ın kapıya gelmesiyle kocasına dönmüştü.

“Kim geldi karıcım?” Erhan’ın karıcım demesiyle kapıda ki kadının gözleri kocaman açılmıştı.

“Karıcım mı?” Çisem kadının kendi kendine mırıldanmasını duyarak ona döndü. Şüpheyle kadına bakarken birkaç saniye içinde kadının telaşeyle toparlanmasına şaşırmıştı. Erhan kapıda ki genç kadını görünce gülümseyerek konuşmuştu.

“Gülfem nasılsın? Hoş geldin.”

“Hoş buldum Erhan, evlendiğini duymamıştım. Kapıda arabayı görünce…” dediğinde Çisem kadını bozmamak için kendisini zor tutmuştu. İçinden ‘hani ışığı görüp gelmiştin’ diye geçirirken Erhan kolunu karısının omzuna atarak Çisem’in başına dudaklarını bastırmıştı.

“Öyle mi? Herkes duymuştur diye sanıyordum ben ama neyse… Sana karım Çisem’i tanıştırayım. Hayatım Gülfem de büyük dayımın torunu,” dediğinde Çisem az çok olanları anlamıştı. Anlaşılan Nedret Hanım çiftlikte de aralarına ajan sokmak istiyordu.

***

Eğer iyi duruma gitmezsem Gelincik Çiçeğini bu hafta yayınlamayabilirim. Çünkü yazacak cesareti kendimde bulamıyorum. 🙁 Yorumlarınızı bekliyorum. Sağlıkla kalın.

7. BÖLÜM <<<<<<<——–>>>>>>> 9. BÖLÜM

28830cookie-checkS.S. Kalpler 8. Bölüm

17 yorum

  1. Bölüm süper olmuş bu Nedret hanım() ın bişeyler sakladığına eminim ve bu ikinci oğlu ve gelini ni bu kadar niye sakınıyor ve Evin niye bu kadar dışlanıyor

  2. Cook çok güzel. Narin ve çisem i cisem Erhan ve sevim anneyi okumayı çok seviyorum. Yeni bölümü merakla bekliyorum ve ne kadar uzun yazarsan yaz çok kısaymış gibi geliyor bölümler. Bi anda bölüm sonunda oluyoruz sanki. Narin in çisem de bulduğu anne sevgisini ve şefkatini okumak çok güzel. Umarım bu bağ evi gezisi onlar için güzel geçer. Ne bölümde ne yazarsın bilemem ama bağ evinden de yazarsan biraz çok sevinirim. Ayrica gürsel ve evin onlar içinde umarım çok güzel günler olur ve okuruz

  3. Bakalım daha neler çıkacak neler karıştırıyo Nedret hanım insan öz oğlunu neden daha az sever ki
    Emeğine yüreğine sağlık canım harikaydı

  4. Nedret hanım niye öz oglunu değilde diğerini kayiriyor anlamadım öz oğlu değilse karısı ve çocukları da öz torunu ve gelini olmamış oluyor ama kayirip onların yanında acaba bir şeyle felan mi tehdit ediyorlar desem bu kadar kötü olmaz o zaman :/ ? . Gursel ve Evin sonunda evlendi ❤️ bakalım çiftlikten sonra neler yapacak Erhan bir seyler planlıyor gibi :/ Gülfem çıktı bir de 😡 bir torunu olmadı diğeri diye mi düşünüyor bu adam bütün torunlarını heveslendirip dağıtmış etraflarına 😡

  5. Nedret hanım kuma geldiyse Hikmet bey onun oğlu olmayabilir . Yalnız adamdan iyi saklamışlar onca yıl. Adam bir öğrensin hepsini evden kovar iyi de eder.

  6. Geçmiş olsun. Çisem in işi zor. Etraftan birileri çıkıyor. Nedret hanım durmaz duyduklarından sonra iyice ortalık karışacak gibi.

  7. Çok çok geçmiş olsun yüreğine sağlık her satırında bu dünyanın dertlerinden bir anlık da olsa kurtulmak iyi hissettiriyor çok teşekkür ediyorum sana sevgili yazarım.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir