Gelincik Çiçeği 65. Bölüm

Herkese merhaba arkadaşlar. Hikayemizin finaline son bir bölüm kaldı. Umarım bu bölümü seversiniz. Keyifli okumalar.

***

Genç kadın sıcaktan bunalmış bir şekilde yerinde dönmeye çalışırken bedenine dolanan kollar yüzünden başarılı olamamıştı. Gözlerini aralayarak kolların sahibine bakmaya çalışmış ama kocası kendisini o kadar sıkı sarıyordu ki bu mümkün olmamıştı.

“Cenk,” genç kadın kocasına seslense de adamın keyfi odlukça yerinde olduğu için kıpırdamamıştı. Sıcak bir yana daracık alanda sıkışıp kalan Alya nefes almakta bile zorlanmaya başlamıştı. Dün ikindi vakti geldikleri kamp alanında öğrencileri nasıl kalacakları konusunda planlamış, dört kişilik çadırlarda kızların kalacağı çadırlar ortaya alınacak şekilde çadırlar kurulmuştu. Şimdiyse kocasıyla kaldığı iki kişilik özel çadırlarının içinde daracık uyku tulumunda sıkışıp kalmıştı.

“Cenk uyan artık boğulmak üzereyim.”

“Hım…”

“Hayatım, kocacım…” Alya sesinin tonunu yumuşatarak kocasına seslenirken azda olsa görebildiği yüzün gevşediğini fark edince hafif gülümsemişti. Cenk’in gün geçtikçe ona olan düşkünlüğü bazen Alya’yı şaşırtıyordu. Fark etmişti ki Alya’nın ona söz arasında basit bir ‘canım’ kelimesi bile adamı mest etmeye yetiyordu.

“Alya…”

“Uyandın mı? Kalk hadi sıkıştım burada. Çocukları kaldırıp arazi gezisine çıkacağız. Tatile gelemdik.”

“Biraz daha uyusak ne olur. Temiz hava, kollarımda karım…” Alya adamın uyku sersemi konuşmasına kıkırdarken söylenmeden edemedi.

“Biraz daha kalkmazsan karın kurdeşen dökecek. Hadi kalk artık, biz böyle yaparsak öğrenciler ne yapsın. Dışarıdan sesler gelmeye başladı bile.” Cenk homurdanarak yandaki fermuarı açıp dirseklerinin üzerine doğrulmuştu. Karısına üstten bakarken yeni uyanmanın verdiği koyulukla genç kadının koyu mavilerine aşkla bakmıştı.

“Maşallah, Allah özenerek yaratmış sanki,” dediğinde Alya gözlerini büyüterek kocasına bakmıştı. Cenk’in ağzından ilk kez böyle bir cümle duyuyordu. Utanan genç kadın elini kocasının göğsüne koyarak hafif geriye itelemişti.

“Cenk?”

“Efendim karıcım,” Alya adamın gözlerine dalıp giderken çadırın dışından gelen boğaz temizleme sesiyle hızla kendine gelmişti.

“Cenk hocam, uyandınız mı?” Alya utançla başını geriye atarken dışarıdan seslenen Asya hocaya Cenk cevap vermişti.

“Geliyoruz Asya hocam, uyandık.” Neyse ki çadırın kumaşı kalındı da dışarından içerisi belli olmuyordu. Cenk yerinde doğrularak karısının da uyku tulumundan çıkmasına yardım etmişti. Alya üzerini giyinirken hazır şallardan birini hızlıca başına geçirdi. Cenk karısına yardım ettikten sonra üzerini giyinerek uyku tulumunu toplayıp kenara koymuştu.

“Hadi çıkalım, bir şeyler atıştırıp araziye çıkmalıyız.” Alya adamın sözleriyle kenara çekilerek Cenk’in önden çıkmasını beklemişti. Karı koca çadırdan çıkıp ileride kurulan alana doğru ilerlerken kendi imkanlarıyla yaptıkları su deposundan ellerini yüzünü yıkadıktan sonra okulun tahsis ettiği yemek arabasına geçerek sıraya girmişlerdi. Yeni uyanan öğrencileri kahvaltısını alıp bir ağacın dibine çökerek kahvaltısını yaparken Asya ve Sefa hoca eksik öğrenci olup olmadığını anlamaya çalışıyordu. Yaklaşık otuz öğrenci vardı ve üç hoca on kişilik guruplar halinde öğrencileri arazide gezdirecekti. Normalde Alya’nın görevi olmasa da Cenk karısını da yanında götürmek istemişti. Onlar için ayrı bir macera olacağını düşünüyorlardı.

“Hocam bu gün ne yapacağız?”

“Arazi gezisi arkadaşlar. Guruplar halinde farklı yönlere ayrılarak bitki araştırması yapılacak. Özellikle aromatik bitkilerden örnek almayı unutmayın.” Cenk’in konuşmasıyla öğrenciler iç çekmişti. Şanslarına hava çok güzeldi. Üç gece iki gün kalacakları kampın akşamları eğlenceli geçeceği dün akşamdan belli olmuştu. Çadırlar kurulduktan sonra yaktıkları ateşin etrafına doluşarak müzik eşliğinde sohbet edilmiş, şehir efsaneleri anlatılmıştı. Kahvaltı bittikten sonra öğrenciler bir araya toplanmış kuraya göre hangi öğrencinin hangi hocaya düşeceği belirlenmişti. Asya, Sefa ve Cenk öğrencileri bölerken Alya kenarda onları izlemişti.

“Alya hocam benimle gelmek ister misiniz?” Asya’nın sorusuyla Cenk hızla genç kıza bakmıştı.

“Çok ayıp Asya hocam, karımı benden ayırmak mı istiyorsunuz?” Asya hoca Cenk’in sözlerine gülerken Alya kaşlarını çatarak kocasına bakmıştı. Birçok öğrenci onların evli olduğunu kamp alanına gelince öğrenmişti.

“Cenk hocam, buraya tatil için gelmedik. Ben Asya hocanın grubunda olursam daha sağlıklı bir gezi düzenlemiş oluruz.”

“Ama karıcım…”

“Cenk hocam lütfen…” Alya öğrencilerin kıkırtıları arasından kocasına ters bir şekilde bakmıştı. Cenk’in yüzü asılırken Asya zafer kazanmışçasına genç adama bakmıştı. Sefa hoca Cenk’in yanına gelerek “Cenk hocam, çok ayıp, ben hiç itiraz ediyor muyum nişanlımla gitmek için.” Asya Sefa’nın sözleriyle bakışlarını kaçırırken diğer öğrenciler şaşkınlıkla ikisine bakmıştı.

“Arkadaşlar biz aşk yuvasına denk geldik anlaşılan,” diyen öğrenci hocalarının ters bakışlarına maruz kalsa da öğrenciler keyifle gülmüştü.

“Herkes yerlerine arkadaşlar. Arkadaşlarınızı bırakmıyorsunuz, birbirinize sahip çıkıyorsunuz ve en önemlisi asla gruptan ayrılmıyorsunuz. Kaybolan kişiyi ormanda bırakırım ona göre. Bu orman ne kadar sakin olsa da girilmesi yasak olan böğleler var.”

“Neden hocam, yabani hayvan olmadığını söylemiştiniz.”

“Yabani hayvan yok ama askeri bölge var. Bir tatbikata denk gelebilirsiniz. Daha da kötüsü tutuklanabilirsiniz.” Öğrenciler birbirine bakarken korkmuş olanlar arkadaşlarına sokulmuştu.

“Gidelim mi Alya hocam?” Asya öğrencilerine bakarak öne geçerken Alya da onun yanında yer almıştı.

“Biz kuzey tarafına geçiyoruz. Saatinizi ayarlayın birde burada buluşacağız.” Herkes saatine bakarken beş saatlik bir zaman dilimi olduğunu görmüşlerdi. Alan genişti ve ertesi gün diğer bölgelere geçiş yapacaktılar. Üç grup farklı yönlere dağılırken kamp alanında sadece birkaç görevli kalmıştı. Öğrenciler okulun tahsis ettiği otobüsle gelmişti ve otobüs geri dönmüştü. Sadece birkaç küçük şahsi araba alanda kalmıştı.

Alya ve Asya öğrencileri ikiye bölerek bitkileri tanıtırken paslaşarak eksik bilgileri diğer gruba anlatıyorlardı. Bazı öğrenciler not alırken bazılarında ilk kez gördüğü bitkilere şaşkınlıkla bakıyordu. Köy hayatından gelenler kendi yöresindeki isimleri dillendirirken Asya ve Alya bilimsel isimlerle onları destekliyordu. Zamanın nasıl geçtiğini anlamayan ikili öğrencilerini alarak kamp alanına doğru hareket ederken erkek öğrenciler topladıkları bitki çeşitlerini farklı poşetlere koyarak taşımaya başlamıştı. Her biri numaralandırılmış, hangi bölgeden toplanmış ve kaç çeşit alt tür gördüğünü not almıştı. Kamp alanına ilk gelen kişiler Alya’lar olmuştu.

“Arkadaşlar diğer arkadaşlarınız gelene kadar dinlenin. Sonra yemek yiyeceğiz. Öğleden sonra diğer tarafı dolaşacağız.

“Hocam çok yorulduk,” diyen öğrenciyi onaylayan arkadaşları Asya’nın sözleri ile itiraz etmeye başlamıştı.

“Bu yüzden dinlenin diyoruz ya. Yemekten bir saat sonra araziye çıkacağız.” Asya ve Alya hazır olan çaydan bir bardak çay alarak guruptan uzağa oturup sırtını ağaca yaslamıştı.

“Nasıl gidiyor?” Asya’nın sorusuyla Alya çayından bir yudum alarak ona dönmüştü.

“Elhamdülillah, siz nasılsınız?” Asya derin bir iç çekerek başını öne çevirmişti. Ormanlığın derinliğine gözlerini dikerek omzunu silkmişti.

“Bilmiyorum. Sefa çok iyi biri, bazen ona haksızlık etmekten korkuyorum.”

“Neden?”

“Sinan’ı düşündüğüm zaman Sefa’nın yüzü geliyor gözümün önüne ve vicdan azabı çekiyorum. Sence onu özlemem suç mu?” Alya genç kıza buruk bir gülümsemeyle bakmıştı.

“Neden suç olsun? Siz normal bir şekilde ayrılmadınız Asya. Sizin vedalaşacak zamanınız olmadı, onu düşünmen suç değil. Ama o artık yaşamıyor.” Asya gözleri nemli bir şekilde genç kadına bakmıştı. Alya elini kaldırarak kızın koluna dokunurken yerinde doğrularak iyice Asya’ya dönmüştü.

“Kur-an da ‘Allah yolunda öldürülenler için “Ölüler” demeyin. Hayır onlar diridirler, fakat siz bilemezsiniz‘ der. Şehit olanların ölümleri normal ölümlerden farklıdır Asya, o seni görüyor ve sen mutlu oldukça mutlu olacaktır. Sefa hoca seni çok seviyor bunu gözlerine bakınca görebiliyorsun. Sen üzülünce çok üzülüyor ona bir şans vermelisin.” Asya genç kadının sözlerine hafif gülümsemişti.

“Biliyorum, bu bildiğim için parmağıma bu yüzüğü takmasına izin verdim. Artık Sinan’ın huzursuz olmasını istemiyorum. Biliyor musun nişan gecesi rüyamda onu gördüm. Çok mutluydu, önceden olduğu gibi benimle konuşmadı ama çok huzurlu görünüyordu. Sonrada kayboldu,” diyen Asya buruk bir şekilde gülümsemişti. Ormandan alana giriş yapan guruba baktığında kaşları çatılmıştı. Sefa iki öğrencinin koluna girmesiyle zor yürüyordu. Elinde ki bardağı nasıl kenara fırlattığını bilmeden hızla yerinden doğrulup endişeyle Sefa’ya doğru koşmuştu.

“Ne oldu sana?” Asya’nın endişeli sesine karşılık genç adam hafif gülümsemişti.

“Merak etme, boşluk varmış görmedim ayağım içine düştü. Burkuldu sadece…” Asya öğrencilere kısa bir bakış atıp genç adamın portatif sandalyeye oturmasına yardım etmişti.

“Emin misin, kırık olmasın?”

“Kırık olsa duramazdım Asya, endişelenme artık. Buz koyarız birazdan geçer.” Asya genç adamın gözlerine odaklanarak doğru söyleyip söylemediğini anlamaya çalışmıştı. Öğrencilerden biri koşarak yanlarına buz getirirken Alya sessizce ikiliyi izlemişti. Birkaç dakika sonra da Cenk ve grubu yanlarına gelmişti. Sefa’nın ayağını kontrol ederken yüzünü buruşturan genç adam Asya’nın yanlarından ayrılmasını fırsat bilerek sessizce konuşmuştu.

“Kırıldığını biliyorsun değil mi? Hemen doktora görünmen gerek.”

“Asya çok korktu, dayanabilirim.”

“Saçmalama Sefa, kalıcı hasar olabilir.” Cenk’in sözlerini Alya duymuştu. Genç kadın endişeyle Sefa’ya bakarken Cenk Asya’yı işaret ederek yanına gitmesini söylemişti.

“Ben iyiyim Cenk, lütfen.”

“Sefa, seni hemen göndereceğim. Alya ile ben burayı hallederim. Yarın akşam zaten döneceğiz.”

“Ama…”

“İtiraz istemiyorum Sefa, şu kıza bak sana bir şey olursa ne hala geleceğini göremiyor musun? Zaten bir kez enkaza dönmüş, şimdi sende üzme onu.” Sefa genç adama hak verirken derin bir iç çekmişti. Bakışları tabldota yemek dolduran genç kıza dönmüştü. Arada kendisini kontrole ettiğini görünce içi ezilmişti.

“Asya bakar mısın?” genç kız elindekini kenara bırakarak hızla genç adamın yanına geldi.

“Bir şey mi oldu?” Sefa yeniden iç çekerek kızın gözlerine bakmıştı.

“Ben hastaneye gitsem iyi olacak, sen buradaki çocuklarla kalmalısın.”

“Saçmalama Sefa, hemen gidelim.”

“Asya doğru söylüyor Sefa, Alya ile ben hallederim burayı. Değil mi hayatım?” Alya başını sallarken Sefa üzgün bir şekilde ikisine bakmıştı.

“Kusura bakmayın arkadaşlar, böyle olmasını istemezdim.”

“Senin suçun değildi, hadi siz yola çıkın. Asya arabayı kullanabilecek misin? Yolsa Kenan abiyi sizinle göndereyim mi?”

“Ben kullanırım, onlar size yardım etsin.” İkiliyi özel araçlarına bindirip gönderen ikili üzgün bir şekilde öğrencilere dönmüştü.

“Arkadaşlar yemekler yendikten sonra ikiye bölüneceğiz. Sefa hocanızın ayağı kırıldı sanırım. Biz bize kaldık.” Öğrenciler anlayışla hocalarına bakarken yemekler yendikten sonra yeniden farklı yönlere doğru araziye çıkmışlardı. Kalabalık gruba eğitim veren Alya bazı öğrencilerin ilgisizliğini görünce kaşlarını çatmıştı.

“Çok mu biliyorsunuz arkadaşlar?” Alya’nın sesi oldukça soğuk çıkmıştı. Genç kadının tahammül edemediği bir şey varsa o da mesleklerini küçümseyen kişilerdi. Sevmeyebilirlerdi ancak bir işi yapacaklarsa hakkını vererek yapmalıydılar.

“Anlamadım hocam?”

“Anlaşılmayacak bir şey yok. Burayı dinlemek yerine kendi aranızda konuşmanızdan bahsediyorum. Dinlemediğinize göre çok biliyor olmalısınız.”

“Hocam şey…”

“Bu bölümü okuyorsanız ağaçları da bitkileri de bilmeniz gerekir. Birçok öğrenci adını bildiği ağacında bitkinin de neye benzediğini bilmeden mezun oluyor. Bu şekilde mezun olanlarda işe alınmayınca sızlanıp duruyorlar. Sedir ağacının neye benzediğini bilmeyen bir çalışanı şirket neden işe alsın. Ya da kekiğin neye benzediğini bilmeyen biri neden işe alınsın.”

“Hocam…”

“Eğitiminize nem verin arkadaşlar. Özellikle arazi ve uygulamalı eğitimlere. İleride iş bile bulamasanız doğada nasıl hayatta kalmanıza yarayacak bilgilerdir bunlar. Belki bu sayede kendi işinizi bile kurabilirsiniz.” Öğrenciler mahcup bir şekilde başlarını eğerken Alya elindeki bitkiyi yukarı kaldırarak anlatmaya devem etmişti. Sorular sorulmuş, cevaplar alınmış ve gün bitirilmiş bir şekilde herkes çadırlara çekilmişti.

“Bir sorun mu var hayatım?” Cenk döndüklerinden beri suskun kalan karısına endişeyle sormuştu.

“Önemli bir şey değil Cenk, sadece çocukların bölümlerine karşı bu kadar ilgisiz durması canımı sıktı.”

“Alışacaklardır sıkma canını. Hadi gel buraya,” diyerek karısın kollarının arasına çekmişti. Orman sabah ne kadar sıcaksa gece o kadar soğuk oluyordu.

“Yarın ne yapacağız?” Alya’nın sorusuyla genç adam “Mantar avına çıkacağız,” dedi. Genç kız gülümseyerek başını iyice kocasının göğsüne yaslarken derin bir iç çekmiş, günün yorgunluğuyla da uyuya kalmıştı.

***

“Hayatım hadi geç kalıyoruz.” Cenk kapıdan içeriye doğru seslenirken Alya son anda çantasına gerekli eşyalarını koyarak adama doğru ilerlemişti.

“Geldim neden bu kadar acele ediyorsun?”

“Unuttun mu dayın bu gün okulda seminer verecek. Ona katılmazsak başımızın etini yer.” Alya okulda ders vermeyi bırakan dayısının özel bir davetle seminer için çağrıldığını duyunca sevmişti. Karısının hamile olmasından dolayı iki üniversiteye ders vermekten vazgeçmişti. Kendine boş zaman oluşturarak tüm zamanını yengesine ayırmıştı.

“Adan hoca gençleşti sanki değil mi?”

“Dayım zaten gençti Cenk, sakın onun yanında bu şekilde konuşma.”

“Ama bunu sadece ben söylemiyorum ki onu kim görse aynı şeyi söylüyor.” Alya adamın sözlerine gülerek başını sallamıştı. Baba olacağını duyduğundan beri dayısı farklı bir boyuta ışınlanmış gibiydi. Önceden de karısına düşkündü ancak son zamanlarda daha bir düşkün olmuş ve daha bir anlayışlı hale gelmişti.

“Hadi gidelim yoksa azarlanacağız.” İkili evden çıkarak hızla arabalarına giderken Alya’nın aklına Deniz annesi gelmişti. Deniz Hanım kızının yaşayacağı evi düzenlemesinde yardımcı olmak için onun yanına gitmişti. Birkaç gündür misafir olarak Han’ın tuttuğu evde kalıyordu. Gün içinde konuşsalar da Alya kadını özlediğini hissediyordu.

“Annem ne zaman gelecek?” Alya’nın sorusuyla arabayı süren genç adam karısına döndü.

“Yarın geleceğini söyledi, eşyalar alınmış. Temizliği de hallettiler sadece gelen eşyaları düzenleyecekler.”

“Onlara yardımcı olamadım, ayıp oldu ikisine de.”

“Ayıp falan olmadı Alya, ikisi de okulda ne kadar yoğun olduğunu biliyor. Fırsatın olsa onlara yardım etmek istediğini de. Ayrıca telefondan sürekli ablamla konuşuyorsun.”

“Öyle ama…”

“Araştırma nasıl gidiyor?” Cenk konuyu değiştirirken Alya derin bir nefes almıştı. Ayfer hoca yüzünden kimliği açığa çıkmıştı ve üniversite daha önceden hazırlayıp yayınlattığı makaleler üzerinde çalışmalarını derinletmesini istemişti. 

“Belgeler zaten hazır olduğu için öğrencilere araştırmanın geçerliğini öğretiyorum. Uygulamalar falan işte.”

“Peki öğrencilerin durumu nasıl? Alıştılar mı bari?” Alya eski öğrencilerinden gözüne kestirdiği dört kişiyi projesine dahil etmişti. Eğer proje başarılı olursa uluslararası bir ödüllü yarışmaya katılacaklardı. Kazanmak kendisi için önemli değildi ancak alacakları para yardıma ihtiyacı olan öğrencilere verilecekti. Özellikle seçtiği öğrencileri paraya ihtiyacı olan başarılı öğrencileri arasından seçmişti. Şimdiyse o öğrencilerin çalışmalarını keyifle izliyordu.

İkili okula geldiklerinde üzerindekileri odaya bırakarak hızlı adımlarla seminerin verileceği amfi sınıfa doğru ilerlemeye başlamışlardı. Katılım zorunluydu ve birçok öğrenci bu seminere katılacağı için oturacak yer bulmak zor olabilirdi.

“Asya hoca ön kısımdan bize yer tutmuş,” Alya kocasına söylerken Cenk başını sallayarak onu onaylamıştı.

“Sefa geldi mi acaba?” genç adam hastaneye gittiğinde Cenk’in dediği gibi ayağının kırıldığı anlaşılmıştı. Alçıya alınan ayağına rağmen Sefa hoca okula gelmeye devam etmişti. Bu durum Asya’nın hoşuna gitmezken Sefa halinden memnundu. Arada sancısı oluyordu ama dayanılmayacak şekilde değildi. Yerlerini aldıklarında yetiştikleri için ikisi de mutlu olmuştu. Yaklaşık on dakika sonra sınıf hıncahınç dolmuştu. Uğultu bölüm başkanının içeri girmesiyle son bulmuştu. Başkanın hemen yanında dayısını gören Alya gülümseyerek ona baktı. Adnan Bey ön sıralarda otura yeğenini görünce ona göz kırparken Alya Cenk’in elini tutmasıyla ona döndü.

“Cenk saçmalama?” diyen kız sessizce kocasını uyarırken genç adam omzunu silkerek sessiz kalmaya devam etmişti.

“Cenk ne yapıyorsun? Okuldayız, dayım bize bakıyor.”

“Baksın ne olacak, kocan elini tutuyor.”

“Şişt…” Alya mahcup bir şekilde etrafa bakınırken dayısının tek kaşını yukarı kaldırmış bir şekilde onlara baktığını görünce utanarak zorla da olsa elini kocasından kurtarabilmişti. Cenk karısına döndüğünde loş ortama rağmen beyaz tenindeki kızarıklığı görünce hayranlıkla ona bakmıştı.

“Utandın mı sen?”

“Cenk eve gidince bunun hesabını soracağım. Şimdi dön önüne,” diyen kızın sesi oldukça ciddi çıkmıştı. Cenk kızın sözlerine gülümsemeden edememişti. Seminerin başlamasıyla herkes yansıtılan slaytta ve konuşmayı yapan Adnan hocaya odaklanmıştı. Bazı hocalar not bile alıyordu.

“Sen neden not almıyorsun? Bildiğim kadarıyla bu konu seni de ilgilendiriyor.” Cenk karısının sözlerine gülerek cevap vermişti.

“Kayıt cihazı gibi karım var, neden yorulayım.” Alya kocasına gözlerini kısarak bakarken Cenk gülümseyerek burnuna dokunmuştu.

“Kayıt cihazının düğmesine basmayı unutabilirim biliyorsun değil mi kocacım.”

“İstesen de yapamayacağını ikimizde biliyoruz karıcım.”

“Siz dinlemeyecekseniz salondan çıkabilirsiniz.” Alya dayısının sesini duyunca hızla ona dönmüştü. Cenk yerinde doğrulurken sınıfta azar yediği için homurdanmıştı.

“Dayın bizi hala öğrencisi sanıyor.”

“Sussana be adam!” Alya sessizce kocasını uyarırken öğrencilerin karşısında azarlandığı için utanmıştı.

“Hocam onlara dokunmayın, daha yeni evlendiler!” öğrencinin sözlerine sınıftakiler gülerken Alya utancından yerin dibine girmek istemişti.

“Öyle mi bilmiyordum? O zaman balayına gitsinler, burada ciddi bir şey anlatıyoruz.” Alya dayısına inanamaz bir şekilde bakarken Cenk karısının mahcup oluşuna üzülmüştü. Karısına o kadar düşkün bir hala gelmişti ki bazen kendini tutamıyordu. Her anında Alya ile konuşmak, onun sesini duymak istiyordu. Düşünceleri ve duyguları onu yönlendirirken kendine hayret etmeden duramıyordu. Alya bir güneşti ve Cenk ışığını, sıcaklığını kaybetmemek için onun etrafında dolanıp duruyordu.

“Hocam karımı utandırıyorsunuz.”

“Bunu yapan sensin Cenk, beni öne atma.” Adnan hoca anında cevap verirken Alya yüzünü asarak ayağa kalkmıştı.

“İzninizle hocam, nasılsa daha önce dinlemediğim bir konu değil anlattığınız.” Alya hızla sınıftan çıkarken Adnan arkasından gülümsemişti.

“Git karının gönlünü al Cenk, yoksa bozuşuruz.” Öğrenciler onların arasında ki konuşmayı şaşkınlıkla dinlerken üst sınıflar hariç Adnan hoca ve Alya arasında ki bağı kimse bilmediğinden bu durum gariplerine gitmişti. İki arayla üç saat süren seminer oldukça eğitici geçerken Alya odasında dayısının gelmesini beklemişti. Bu sırada da yüksek lisans derslerine göz atmayı ihmal etmemişti.

“Gel,” diyerek kapıdaki kişiyi içeri davet eden genç kadın kocasını görünce kaşlarını çatmıştı.

“Sinirin geçti mi hayatım?”

“Bana okul sınırları içerisinde karın gibi davranmanı yasaklıyorum Cenk, lütfen beni zor durumda bırakma.”

“Ama güzelim, bunu yapamam sende biliyorsun.” Alya başını iki yana sallarken kapının yeniden tıklatılıp açılmasıyla Adanan hoca kapıda görülmüştü.

“Nasılsınız gençler?” Adnan neşeli bir şekilde ikiliye bakarken Alya yerinden kalkarak dayısına sarılmıştı.

“Senin kadar iyi olduğumuzu sanmıyorum dayıcım, harika görünüyorsun.”

“Öyle mi?” Adnan neşeli bir şekilde sandalyeye geçerken Cenk’te onun karşısında oturmuştu.

“Çay içer misin dayı?” Adnan başını sallarken genç kadın üç çay isteyerek sohbeti başlatmıştı. Normalde akşama geri dönecek olan adam Alya’nın ısrarı üzerine kalmaya razı olmuştu. Nasılsa karısı yalnız değildi. Yanında kızı ve damadı olduğu için adam bir akşamdan bir şey olmayacağını düşünerek karısını aramış, Gülten Hanım heyecanla ‘kal’ diyerek kocasının yüzüne telefonu kapatmıştı. Adnan kadını sıktığını biliyordu ancak bu kadar olduğunu düşünmemişti.

“Ne oldu, yengem kalmanı mı söyledi?”

“Hem de keyifle istedi. Sonrada yüzüme telefonu kapattı.” Alya dayısının sözlerine gülerken başını iki yana sallamıştı.

“Dayı onu çok sıkboğaz etmiyor musun? Annemin dediğine göre yengemi çok bunaltıyormuşsun.”

“Ne yapayım Alya, biliyorsun rahatsız kendisi. Birde hamilelik iyice güçten düşecek.”

“Dayı, Gülten teyze ilk kez hamile kalmıyor. Kadının iki çocuğu var, biri de benim yengem hatırladın mı?” dediğinde Adnan yerenine gözlerini devirerek cevap vermişti.

“Unutmak ne mümkün, o abin olacak kişi bazen dayısı olduğumu unutuyor bana damat muamelesi yapıyor,” dediğinde Cenk’te karısına katılarak gülmüştü. Hep birlikte eve geçtiklerinde Alya hızlı bir şekilde masayı kurmuştu. Hep birlikte güzel bir akşam geçirdikten sonra yorgun olduğunu söyleyen Adnan Bey odasına geçmişti. Alya arkasından seslenerek “Gülten yengeme selam söyle,” diye seslendiğinde Cenk karısına gülümsemişti. Dayısı ise karısıyla konuşacağını inkar etmeyerek “Aleykümselam,” dedi. 

“Kahve içer misin?”

“Geç oldu bizde yatalım hayatım.” Alya saatin on ikiye geldiğini görünce şaşırmıştı. Zamanın nasıl geçtiğini anlamamıştı bile. Zaten evlendiğinden beri zaman çok çabuk geçiyormuş gibi geliyordu. Resmi olarak bir buçuk yılı devirmişlerdi ancak düğünlerinden bu zamana kadar altı ay geçmişti.

“Bu akşam ikizleri arayacaktım ben,” diye hayıflanan genç kadın ortalığı toparlayan kocasına kısa bir bakış atarak ona yardım etmeye başlamıştı.

“Yarın konuşursunuz, şimdi uyuyorlardır.” Alya uzaktan da olsa ikizlerin büyüyüşünü görmeyi çok seviyordu. İlk zamanlara göre yeğenleri oldukça toparlamıştı. Göz renkleri yavaş yavaş belli olmaya başlamıştı. Annelerinin mavi renk gözlerinin aksine babalarının siyaha yakın göz rengini almışlardı. Görüntülü konuşurken uzaktan onları ısırmak isteyecek kadar neşe doluyordu. Odalarına çekilen ikili kısa sürede uykuya daldıklarında sabah ikisini dayısının çıkardığı sesler uyandırmıştı. Alya gözlerini ovalayarak odasından çıkarken dayısını mutfakta kahvaltı hazırlarken görünce omzunu kapıya yaslayarak adamı izlemeye başlamıştı.

“Hayırlı sabahlar dayıcım, erkencisin.”

“Kahvaltıdan sonra yola çıkacağım Alya, Cenk kalkmadı mı?”

“Sence çıkardığın seslere kalkmaması mümkün mü?” Adnan gülerek yeğenine bakarken onun gözlerindeki ışıltıyı gördükçe mutlu oluyordu.

“Dayınız burada kalksın bir zahmet. Nerede görülmüş evde misafir varken bu kadar uyunduğu?”

“Sen misafir değilsin dayı,” diyerek yanlarına gelen Cenk onları güldürmüştü. Alya kahvaltı için dayısına yardım ederken Cenk yanlarından ayrılarak banyoya yönelmişti. Yaklaşık bir saat sonra Adnan beyi yolcu eden ikili okula doğru yola çıkarken arabanın aniden durmasıyla Alya’nın eli istem dışı karnına gitmişti.

“İyi misin?” Cenk endişeyle karısına bakarken genç kadın yutkunarak kocasına dönmüştü.

“Ne oldu?”

“Yanımızdan geçen araba makas atınca durmak zorunda kaldım. Sen bir yerini çarpmadın değil mi?” Alya başını iki yana sallarken bir eli hala karnında önüne dönmüştü. Kalbi deli gibi atıyordu. Genç kadın neden böyle hissettiğini bilmezken Cenk’in tekrar yola koyulmasıyla derin bir nefes alarak gözlerini kapattı. Alya mutluydu, huzurluydu. Seviyor ve fazlasıyla sevildiğini hissediyordu. Tek duası bu sevginin azalmak yerine katlanarak artması yönündeydi.

***

Yorumlarınızı bekliyorum arkadaşlar. Zaman ayırıp okuyan herkese çok teşekkür ederim.

64. BÖLÜM <<<<<<<<———->>>>>>>>>>> FİNAL

29171cookie-checkGelincik Çiçeği 65. Bölüm

6 yorum

  1. Ayla kesin hamile bilmiyor ama hissediyor :D❤️ Sefa ve Asya harika ya ❤️Adnan heyecanlı bayağı 😀

  2. Çok tatlılar bizimkiler ama sanki Cenk hoca biraz görmemişin karısı olmuş gibi davranıyor emeğine sağlık

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir