Merhaba arkadaşlar bu bölüm diğer bölümlerden biraz daha kısa olsa da ancak bu kadar dayanabildim ekrana bakmaya. İki gün içinde yeni bir bölüm daha gelecek. Keyifli okumalar!
***
Genç kadın etrafına keyifle bakarken yanına gelen yaşlı kadınla gülümseyerek ona bakmıştı. İçi içine sığmıyordu. Neredeyse bir yıl sonra yeniden mesleğini yapacaktı.
“Merhaba hanımlar!” Çisem arkasından gelen sesle hızla genç adama dönmüştü. Erhan ceketini çıkarmış elinde tutarken karısının parlayan gözlerine takılı kalmıştı.
“Nasıl buldun?” Çisem heyecanla kocasının yanına giderek koluna girerken Sevim Hanım gelininin heyecanına gülümseyerek kenara çekilmişti.
“Temizlenince güzel bir yere dönmüş. Tadilat yaptıracaksan adamları çağıralım ne yaptırmak istiyorsan yaptır.” Çisem başını sallayarak dikdörtgen olan dükkana bakmıştı. Oldukça uzun olan mekanı ortadan ikiye ayırmak istiyordu. Sürgülü bir cam kapıyla arka kısımda kendine ofis ayarlayacaktı. Ön kısımdaysa karşılama bölümü yapmayı düşünüyordu. Üstelik ilk geldiklerinde açamadıkları kapıyı açtıklarındaysa dükkana özel orta boy bir arka bahçesi olduğunu görünce sevinmeden edemedi. Oraya çocukları için küçük bir oyun alanı yapmayı planlıyordu. Üstelik bir köşesine de küçük bir masa koyarak keyif kahvesi içebileceği bir mekan oluşturacaktı.
“Arkadaki bahçeyi görmen gerek, çok güzel.”
“Bahçe mi?” Erhan şaşırarak karısına bakarken Çisem genç adamın kolundan tutarak onu arka taraftaki kapıya yönlendirmişti. Diğer dükkanlarda olmayan bu küçük bahçe Çisem kadar Erhan’ı da şaşırtmıştı.
“Yıllardır buraya gelirim Han’da böyle bir yer olduğunu bilmiyordum.”
“Çok güzel değil mi? şu köşeye çocuklar için oyun alanı yapacağım, bu tarafa da dinlenme alanı. Sence nasıl olur. Hem duvarla yüksek olduğu için tehlikeli de olmaz, çocuklar da benimle kalmış olur.”
“Senin için zor olmayacak mı? Hem iş hem çocuklarla uğraşmak kolay olmayacak.”
“Merak etme, Narin zaten sabahları okulda olacak. Okuldan sonra benim yanıma getirecekler. Ya da ben gider alırım hiç sorun değil. Cihangir içinde güvendiğim birini yanıma alacağım. Ben çalışırken o oğlumla ilgilenecek.” genç kadın kendini kaptırmış o kadar heyecanlı anlatıyordu ki kocasının ona hayranlık dolu bakışlarının farkında bile değildi. Erhan gün geçtikçe karısına daha çok çekildiğini hissediyordu. Çisem onlara her gün biraz daha çok alışıyor, daha rahat hareket ediyordu. Babaannesi ve yengesiyle olan tartışmalarının farkındaydı ki Çisem’in alttan almaması Erhan’i biraz olsun rahatlatıyordu. O sakin sessiz kadın görünümün altından güçlü, kendini ezdirmeyen hakkını savunan bir kadın çıkmıştı ve bu durum Erhan’i oldukça mutlu ediyordu.
“Neden sustun?”
“Seni dinliyordum Hanım ağam,” diyen adamla genç kadın gözlerini devirmişti.
“Şu adam, onu ziyarete gitmemiz gerekmez mi? Düğün hediyesi olarak burası çok değerli bana göre.”
“Öyle, Zeynel ağadan böyle bir hediye beklemiyordum.” Erhan içinden ‘aslında hiç bir şey beklemiyordum’ diye geçirirken sesli olarak devam etmişti. “Demek ki sana can borcunu bu şekilde ödemek istemiş.” Çisem genç adamın sözleriyle yüzünü asmıştı.
“Ben insanlık vazifemi yaptım, buna gerek yoktu. Hatta buranın parasını ödemeyi teklif etmek istiyorum. Madem onun için hediye edecek kadar gözden çıkardığı bir yer parasını verip satın alalım.”
“Bunu sakın ona teklif etme, ağa olarak hakaret sayar kendine. Bırak istediği gibi oldun.” Çisem omzunu silkerek kocasına bakmıştı. Oğlu iki dükkan ötedeki komşusu olan baharatçı ablasının yanında duruyordu. Narin genç kıza ‘baharatçı abla’ dediğinden beri Zümrüt’ün adı baharatçı abla kalmıştı.
“Cihangir nerede?” Erhan etrafına bakınırken Çisem içeri geçerek annesinin yanına gitmişti.
“Kızım ben artık konağa döneyim, birkaç gündür ortamı boş bıraktık. Siz gelirsiniz sonra.”
“Anne yemek yeseydik öyle gitseydin?”
“Yok kızım, baban birazdan konağa gelir beni görmezse bir şey demesin şimdi!” Sevim Hanım birkaç gündür kocasının değişen davranışlarına şaşırıyordu. Hikmet Bey konakta onu göremeyince tedirgin olup hemen aramaya başlıyordu. Yıllardır kocasını konağın kapısında karşılayan kadın son birkaç gündür bunu yapmayınca kocası tarafından kıymete binmişti. Aslında her zaman kocası tarafından kıymetli olsa da bunu hissettiği söylenemezdi. Adam yaşlandıkça karısına daha bir düşkün olmuştu. Bir de konaktan birkaç aylığına ayrılıp bağ evine gitmekten bahsedince Sevim Hanım şaşkına dönmüştü.
“Sen bilirsin anne, arabayı çağıralım da seni eve götürsün.” Sevim Hanım çantasını alırken Erhan da ikilinin yanına gitmişti.
“Gidiyor musun anne?”
“Konağa geçeyim oğlum, siz işinize bakın.” Adam başıyla annesini onaylarken onu yolcu ederek dükkanı kapatıp oğlunu almak için Zümrüt’ün yanına gitmişlerdi. Cihangir olduğu yerden memnun bir şekilde etrafa gülücük saçarken Çisem oğluna yaklaşarak onu kucağına almıştı.
“Çok teşekkür ederim Zümrüt, bu iyiliğini unutmayacağım.”
“Estağfurullah Hanım ağam, ben bir şey yapmadım. Hem bana da arkadaş oldu küçük ağa!” dediğinde Çisem gülerek oğlunun yanaklarını öpmüştü.
“Küçük ağa, nasılmış bakalım.” Cihangir genç adamı görünce heyecanlanarak kollarını sallamaya başladığında Çisem arkasına bakmasa bile oğlunun kime böyle heyecanlandığını hemen anlamıştı.
“Aslanım, sen babaya mı geleceksin,” diyen adamla duraksayan Çisem hala genç adamın kendi kanından olmayan bir bebeğe bu kadar yakın davranmasına alışamadığını düşünüyordu. Oysa kendisi Narin’e hemen alışmış, onu canından ileri görmeye başlamıştı.
“Önce Narin’i alalım sonra da yemek yiyelim olur mu?”
“Sen nasıl uygun görürsen Ağam, emrin olur!” diyen genç kadın adamı şaşırtmıştı. Karısı onunla resmen alay ediyordu.
“Emretmek ne haddime Hanım ağam, çok üzülürüm.” İkili şakalaşarak oradan uzaklaşırken onların Han’daki varlıklarına alışamayan ahali merakla karı kocayı izliyordu.
***
Genç kız tedirgin bir şekilde etrafına bakınırken hiç bilmediği yabancı bir şehirde ne yapacağını düşünüyordu. Her şey bir anda olmuştu. Suat onu hastaneye yatırmış sonra da gizlice onu hastaneden kaçırarak buraya getirmişti. Hala hiç tanımadığı bir adamın peşinden hiç bilmediği bir yere geldiğine inanamıyordu. Ancak suçluların yakalanabilmesi için aklını kaybetmiş gibi davranması gerekiyordu. Şehit babasının aldığı davayı Suat ve arkadaşları devam ettirecekti ve Yonca bu süreçte onlara yardım etmeye kararlıydı. Üstelik bunu gözlerinin önünde öldürülen öğrencisine borçlu hissediyordu.
“Ne düşünüyorsun?”
“Hiç tanımadığım bir adamın peşinden buralara kadar geldiğim için aklımı gerçekten kaçırmış olabileceğimi.” Arabayı süren genç adam kızın sözlerine gülümsemişti.
“Sen gördüğüm en akıllı kızlardan birisin Yonca, kendine haksızlık etme. Ayrıca burada olman herhangi bir gizli evinde daha güvenli. Baban kumpasa geldiyse içimizde adamları olmalı. Ailemin yanında daha güvende olacaksın.”
“Onları tehlikeye attığını düşünmüyor musun?”
“Merak etme, bizimkiler böyle tehlikelere alışıktır. Ayrıca onlar senin içinde olduğun davayı öğrenirse inan polisten daha fazla bu işin içine girerler ve bunu istemeyiz.”
“Ne demek istiyorsun?”
“Bir organ mafyasından bahsediyoruz Yonca, üstelik hem uyuşturucu hem de içinde kadın ticaretinin olduğu bir mafyadan. Onları çökertmek için elimizden geleni yapacağız. Babanın geride bıraktığı dosyaları bulabilirsek işimiz daha da kolay olacaktır. Aklına hiç bir şey gelmiyor mu? Ne bileyim babanın bir arkadaşı, sık sık gittiği bir mekan gibi?” Yonca genç adamın sözleriyle bakışlarını kaçırmıştı. Babası ailesini işinden uzak tutardı ancak şimdi kızı tam pisliğin ortasına düşmüştü.
“Bilmiyorum, hatırlamıyorum.”
“Kendini zorlama, doktor sana verdiği ilaçların aklını karıştırabileceğini söyledi. Senden tek bir şey istiyorum Yonca, konakta olduğun sürece kimseye açık verme. Çisem yengem, abim ve annem dışında kimseye güvenme. Özellikle amcam ve karısına sakın ağzını açma. Gerekirse nereli olduğunu bile yalan söyle.”
“Madem ailene bu kadar güvenmiyorsun neden beni buraya getirdin?”
“Aileme güveniyorum ama gözünü hırs bürümüş olan kişilere güvenmem. Ne demek istediği onları tanıdıkça anlayacaksın. Sana verdiğim kartı kullan, sakın kendi kartını kullanma. Mümkünse hastaneye bile gitme, eve doktor çağırın.” Yonca adamın her sözünde biraz daha geriliyordu.
“Okulda ne yapacağım, sigorta girişi elbette yapacaklar. O zaman ne olacak?”
“Merak etme sen onu, ben halledeceğim her şeyi.” Yonca arabanın durmasıyla başını geldikleri binaya çevirmişti. Üç katlı binanın camları eğlenceli süslemelerle süslenmişti. Etrafta çocuk cıvıltıları yükselirken uzun zaman sonra öğretmenlik yapacağı için heyecanlıydı. Normalde lise öğretmeni olmasına rağmen ilk kez küçük çocuklarla ilgilenecekti.
“Ailem ne olacak? Kardeşim annem, onlar da tehlikede.”
“Sen merak etme, onların bir şey bildiklerini bilmiyorlar. Elbette kardeşin bir süre izlenecektir adamlar tarafından ama Emir onları atlatacaktır. Arada seni yatırdığımız hastaneye seni ziyarete gidiyor gibi davranacak.”
“Ama oradaki doktorlarla konuşursalar ne olacak?”
“Oradaki doktorlar hastaneye senin yatmadığını bilmiyor. Senin adına başka bir hasta yatırıldı hastaneye!”
“Anlamadım?” Suat aklına gelen kişiyle gülmeden edememişti. Yonca’nın yerine akıl hastanesine polis arkadaşlardan birini yatırmışlardı. Görev kıza ilk verildiğinde sinirden köpüren mesai arkadaşı amirinin “İşte bu yüzden seni seçtik, belki gerçekten tedavi olursun da şu öfke problemini yenersin,” dediğini hatırladıkça gülüyordu.
“Neden gülüyorsun?”
“Senin yerine hastaneye yatan polis arkadaşı düşünüyordum.” Yonca duyduklarıyla karşısında dehşetle gözlerini açmıştı.
“Benim yerime polis memuru mu hastaneye yattı?”
“Görev icabı yapmak zorunda Yonca, bu soruşturma hafife alınacak bir olay değil. İnsanların, çocukların hayatı söz konusu,” dedi. Yonca sessiz kalırken ikili arabadan inerek okula doğru ilerlemeye başlamıştı. İşlerini bir saat içinde hallederek yeniden yola koyulduklarında ağabeyini arayarak nerede olduğunu öğrendi. İkili karı kocanın yanına doğru giderken Yonca sessizleşmişti.
“Neden sessizleştin?”
“İçim hiç rahat değil, burada kaçak göçmenler gibi yaşayacağım. Ayrıca hiç tanımadığım insanlarla aynı evde kalacağım.”
“Merak etme, seni rahat ettirmek için ellerinden geleni yapacaklardır.” Yonca cevap vermeyerek yolu izlemeye başlarken Suat derin bir iç çekmişti. Yanında kızın içindeki savaşı anlayabiliyordu. Zor bir durumdaydı ve belli etmemeye çalışsa da o da kız için endişeleniyordu. Abisinin söylediği mekana geldiklerinde karı kocayı çocuklarıyla birlikte yemek yerken bulmuşlardı.
“Hoş geldiniz, kusura bakmayın çocuklar aç olunca bekleyemedik.” Çisem yerinden kalkarak Yonca’yı sıcak bir şekilde karşılamıştı.
“Soru değil, teşekkür ederim.” Yonca Suat’ın çektiği sandalyeye otururken Erhan kardeşine imayla bakmıştı. Genç adam abisinin imasına göz devirirken Narin masaya oturan yabancı kıza çekinerek bakıyordu.
“Narin, hayatım bak bu senin öğretmenin Yonca, ona merhaba demeyecek misin?” annesinin arkasına saklanmaya çalışan küçük kız Yonca’yı gülümsetmişti.
“Senin saçların ne kadar güzel öyle, kim ördü saçlarını?”
“Annem,” diyen kız yeniden saklanmıştı. Erhan kızının davranışına gülerken Suat eğilerek yeğenine bakmıştı.
“Kız cimcime sen amcayı özlemedin mi? Neden saklanıyorsun annenin arkasına?”
“Ama amca!” küçük kız amcasına eğilerek bakarken Erhan araya girmişti.
“Kızımı rahat bırak Suat, yemeğini yesin ondan sonra konuşursunuz.”
“Sen araya girmesen olmuyor değil mi abi, kaç kez amca yeğen arasına girme diye söyleyeceğim. Sonra beni kötü amca ilan ediyor.”
“Değil misin? Kızımı çok boşluyorsunuz.”
“Uzaktan ne yapabilirim acaba? Buraya taşınmasaydınız her gün görürdük küçüğümü.” Erhan derin bir iç çekerek konuyu kapatmaya çalışmıştı.
“Ne yaptınız? Okulla anlaşabildiniz mi?” yanlarına gelen garsona sipariş veren ikili başını sallayarak cevap vermişti.
“Evet, hallettik sayende müdür çok yardımcı oldu. Durumları biliyorsun abi, uzaktan da olsa Yonca’yı iki adamın takip etmesini istiyorum.”
“Buna gerek var mı?”
“Merak etme, seni takip ettiklerini kimse anlamayacak. Malum yanında Erhan ağanın küçük kızı olacağı için onu koruduklarını düşünecekler.”
“Çocuğu bu işe bulaştırma Suat, olmaz. Ben tek başıma gider gelirim.”
“Zaten tek gidip geleceksin, okulun çevresinde olan adamlar etrafı kollayacak.” Erhan’ın cevabıyla Çisem gerilmişti. Ortada ne döndüğünü bilmiyordu ama çocuklarını tehlikeye atmamak için Erhan ile iyi bir konuşması gerektiğinin farkındaydı.
“Yakında Ankara’ya gideceğiz. Çisem’in işleri var, bu arada da şirkette ki imzaları atarım. Bir ara sende şirkete uğramalısın. Sende Gürsel de şirketteki imza yetkinizi unutmayın.”
“Bu durum hiç hoş değil biliyorsun değil mi? Bizler polisiz, aile şirketinde çalışamayız.”
“O zaman imza yetkinizi ağabeyinize devredin. Yakında yeni bir şirket kuracağım, o zamana kadar idare edin.”
“Yeni şirket mi, nereden çıktı bu?”
“İnsanların çalışmak için işe ihtiyacı var. Köylünün bildiği tek şey tarım onlar için yeni tarım alanları açacağım. Tarım bakanlığıyla görüştüm, desten verecekler. Bunun için arazide hazır. Sıra ağaları ikna etmeye geldi. Onları ikna edeceğime eminim.”
“Ona ne şüphe,” diyen Suat abisine gülümsemişti. Bakışları çocukları yediren Çisem’e dönerken sormadan edememişti.
“Sen sıkılmıyorsun değil mi burada? Bir sıkıntı olursa bana bildirmekte çekinme yenge. Her zaman arkanda olacağımı bilmelisin.”
“Ben varken sana mı kaldı karımın arkasında olmak?” Erhan kaşlarını çatarak kardeşine bakarken Suat kahkaha atarak abisine bakmıştı.
“Sakin ol şampiyon, sadece polislik bir mesele olursa diye söyledim. Elbette Erhan ağa varken Hanım ağayı korumak ne haddimize,” derken sesi oldukça dalgacı çıkmıştı.
“Suat… Kaşınma istersen kardeşim yoksa hiç üşemem seni kaşırım.” Erhan pusette uyuya kalan küçük oğlana kısa bir bakış atarak devam etmişti sözlerine, “Hadi yemeğinizi yiyin de gidelim çocuk yoruldu bu gün,” diye. Kısa soru cevaplar eşliğinde yemeklerini yedikten sonra konağa doğru yola çıkmışlardı. Çisem oldukça yorgundu ve çocuklar da onunla birlikte yorulmuşlardı. Konağa gider gitmez odasına çekilmeyi düşünüyordu.
***
“Evin, mavi gömleğim nerede?” genç kadın oğlunun üzerini değiştirirken kocasının seslenmesiyle başını çevirip giyinme odasının kapısından başını uzatan kocasına bakmıştı.
“Orada olması gerekiyor,” derken üzerinde atlet olan genç adama bakmamaya çalışıyordu. Hala Gürsel’in rahat davranışlarına alışamamıştı. Oğlunu beşiğin içine bırakarak giyinme odasına doğru ilerlemişti. Utansa da kendisine cesaret vererek odadan içeriye girmişti. Gürsel gömleklerin arasında mavi gömleğini ararken diğer yandan da söyleniyordu. Zaten hepi topu üç beş gömleği vardı. Normal şartlarda spor giyinmeyi seviyordu. Onun için bir tişört, kısa kol yeterliydi.
“Burada!” Evin gözünün önündeki gömleği görmeyen kocasına gülmemek için kendisini tutarken elindekini genç adama uzatırken Gürsel’in şaşkın bakışları karşısında dayanamayarak başını çevirmişti.
“Orada mıydı, ama oraya baktım ben.”
“Demek ki doğru bakmamışsın Gürsel, hadi hazırlan da çıkalım artık. Kızlar bizi bekliyor.”
“Gitmesek olmaz mı ya, bu gün benim izin günüm karımla çocuğumla geçirmek istiyorum.”
“Kardeşlerine ayıp olur, hadi çıkalım erken kalkarız.” Gürsel yüzünü asarken genç kadının kıyafetlerinin arasından seçtiği kırmızı elbiseye göz ucuyla bakmıştı. O elbise genç kadına çok yakışıyordu ve genç adam karısına onu giymemesini söylemek için yanıp tutuşuyordu.
“Neden bana öyle bakıyorsun?” Evin kocasının bakışlarından bir şey istediğini anlamıştı.
“Yok bir şey hadi hazırlan çıkalım.” Ağzının içinden homurdanarak odadan çıkan genç adam beşikteki bebeği kucağına alarak odadan ayrılmıştı. Evin üstten oturmalı belden aşağısı Mevlana olan elbiseyi giyerek, saçlarını yapmaya başlamıştı. Saçlarını iki yanından ince örgü yapıp geriye tutturarak güzel yüzünü meydana çıkarırken gözlerine sürme sürüp son dokunuşlarını yapmıştı. Oldu olası makyajla arası yoktu zaten. Arada dudak nemlendiricisi sürer olmazsa olmazı göz kalemini çekerdi. Bu gün bir değişiklik yapıp gözlerinin güzelliğini ortaya çıkaran sürme çekmişti.
“Ben hazırım,” diyen genç kadın önceden hazırladığı bebek çantasını alarak kocasına dönmüştü. Gürsel karısının güzelliği karşısında yutkunurken Evin adama “Bir şey mi oldu?” diye sordu.
“Neden bu kadar güzelsin ki?” genç adam sessizce söylenirken ne dediğini anlamayan genç kadın adamın yanına giderek “Ne söyledin?” diye sormuştu.
“Hadi çıkalım dedim,” diyen adam önden arabaya doğru ilerlerken bu gün kardeşleriyle söyleştiğine şimdiden pişman olmuştu. Evin’in yalnız kalmaması için kızlarla bir bağ oluşturmasını istiyordu. Arabaya binerek aile bahçesi olan bir kafeye geldiklerinde genç kadın ortamın kalabalık olmasından çekinmişti.
“Burası çok kalabalık değil mi?” Gürsel bir kolunda Araf, karısının elini tutarak ileride bir ağacın altında ki masada oturan kalabalık guruba doğru ilerlemeye başlamıştı.
“Öyle ama çocuklar için oyun alanı olduğu için ailelerin genelde tercih ettiği bir yer. Bizimkiler buraya sık gelirler,” dedi. İkili masaya yaklaştığında yerinden ilk kalkan büyük gelin Menekşe olmuştu. Erkan’ın eşi Menekşe genç kadına gülümseyerek sarılırken “Hoş geldin,” diye karşılamıştı. Diğer eltisi Zehra sıraya girerken Evin gülümseyerek onlara karşılık vermeye çalışmıştı. Kardeşler ve gelinler samimi bir şekilde sohbete başladığında erkek kardeşler kadınları bir başına bırakarak az ilerde ki mangal bölümüne geçmişti.
“Ee Evin, nasıl gidiyor evlilik?”
“Dur bakalım daha yeni evlendiler, hemen anlaşılmaz nasıl gittiği!” Zehra’nın sorusuna diğer eltisi Menekşe cevap vermişti. Aralarında büyük gelin kendisiydi ve bir abla gibi eltilerini de görümcelerini de kanatlarının altına alıyordu.
“Şu tatlılığa bak Menekşe yenge, çok sevimli değil mi?” Gül büyük yengesine kucağına ne zaman aldığını bilmedikleri Araf’ı severken Evin oğlunun neşeli sesi karşısında huzurla iç çekmişti. Konaktaki huzursuz çocuk gitmiş yerine bir aç haftada neşeli bir bebek gelmişti. Bunda en büyük etki şüphesiz Gürsel ve eve gelen görümcesiydi.
“Öyle maşallah, Allah bahtını güzel yapsın.”
“Amin,” diyen Evin iç çekerek ileride ağabeyleriyle konuşan kocasına bakmıştı.
“Gürsel sana iyi davranıyor mu?” Menekşe genç kadının bakışını yakaladığında ciddi bir şekilde sormuştu.
“Çok şükür, bana ada oğluma da çok iyi davranıyor.”
“Evin, sen artık bizimde kardeşimizsin. Eğer bir sıkıntın olursa bize gelmekten çekinme olur mu? Ne olursa olsun, ister Gürsel ister başka bir sıkıntı sakın kendini yalnız hissetme. O duyguyu iyi bilirim, beni aramaktan çekinme.” Menekşe buruk bir şekilde genç kadına gülümseyerek konuşurken Evin dolan gözlerini kaçırarak “Allah razı olsun Menekşe abla, çok sağ ol,” dedi. Menekşe’nin ailesi o küçükken vefat etmişti ve onu babaannesi büyütmüştü. Erkan ile üniversitenin son yılında karşılaşmış ve birbirlerini sevmişlerdi. Başta Erkan’ın ailesi onu istemese de kayınvalidesi gelininin arkasına durarak oğluna destek çıkmıştı. Bu yüzden Urfa’ya neredeyse hiç gitmiyorlardı.
“Sevim annem ne yapıyor acaba?” Menekşe ayda iki kez gelinlerini görmeye gelen yaşlı kadını özlediğini hissetmişti.
“Ne yapacak, babaannem ve yengemle uğraşıyordur. Kadının ömrü ikiliyi çekmekle geçti.”
“Öyle ama Çisem abla ona yardımcı oluyor merak etmeyin. Hanım ağa bizimkilerden dişli çıktı!” Evin’in sözlerine hepsi gülerken memleketten aldıkları haberlerle içleri rahatlıyordu.
“Kim derdi o sessiz naif kadının içinden bir savaşçı çıkacaktı diye. Erhan ağabeyim çok sevinmiştir.”
“Benden duymuş olmayın ama Erhan ağam çoktan karısına abayı yaktı ama farkında değil. Ortamda Çisem yengem olduğunda gözlerini ondan alamıyor.” Gürsel kadınların yanına etleri getirirken son konuşmayı duyunca araya girmeden edememişti.
“Öyle mi? Unun adına çok sevindim, bir daha kötü bir evlilik yapmasını istemezdim.” Menekşe düşünceli bir şekilde ileriye bakarken gözleri oyun oynayan oğluna takılmıştı. Kuzeniyle çocuk alanında neşeli çığlıklar atan çocuklar kadının gülümsemesine neden olmuştu.
“Umarım yakın zamanda birde çocukları olur. O zaman babaannemin de yengenin de ağzı kapanır.”
“O zamana daha var, Cihangir henüz çok küçük. Ayrıca ikisinin o kadar ileri gittiğini de sanmıyorum.” Naz geldiklerinden beri ilk kez araya girmişti. Daha çok sessizce eltilerin kaynaşmasını dinlemeye odaklanmıştı.
“Asaf abi gelmedi,” diyen Evin etrafına bakınırken Gürsel ile göz göze gelmişti.
“Onun daha önemli işleri varmış. Sanırım Çisil ile alakalı.”
“Şunlar bir araya gelse de rahatlasak. Asaf abim gerçekten çekilmez oluyor,” diyen bu kez Gül olmuştu. Azra hemen ikizini savunmaya geçerek “Ne varmış benim diğer yarımda, adam seviyor,” dedi.
“Seviyor ama az ötede sevsin. Her akşam abisini arayarak şikayette bulunuyor. Onun yüzünden kocama hasret kaldım.”
“Aa Erkan abimi de mi arıyor?” diyen Zehra araya girmişti.
“Ahmet’i de mi arıyor?” diye soran bu kez Menekşe olmuştu. İkilinin hayıflanmasına gülen kızlar zamanın nasıl geçtiğini anlayamamıştı.
“Yarın hastaneye gideceğiz, görürsem söylerim aramamasını.” Evin gülerek konuşurken Azra sormuştu.
“Bir şey mi oldu, neden hastaneye gideceksiniz?”
“Çisil geçen hafta ısrar etti Araf’ı muayene edecekler. Malum doğduğundan beri doktor yüzü görmedi çocuk.” Genç kızı cevaplayan bu kez Naz olmuştu. Evin ise üzgün bir şekilde görümcesini onaylamıştı. Vakit iyice ilerlediğinde Gürsel genç kadının yanına gelerek “Evin, biz kalkalım artık Araf üşümesin akşam soğuğunda,” dedi. Evin adamı onaylarken herkes zengin kalkışı yaparak toparlanmaya başlamıştı. Yeniden buluşmak için sözleşen eltiler arabalarına geçerken Gürsel karısına gülümseyerek bakmıştı.
“Nasıl geçti günün?”
“Çok iyi geldi bu gezi Gürsel, yeniden yapalım. Kızlarla vakit geçirmeyi özlemişim.”
“Sen ne zaman istersen yeniden çıkarız. Hadi evimize gidelim.” Evin adama gülümseyerek arabaya binerken genç adam direksiyona geçerek yola koyulmuştu. Ev çok uzakta olmadığı için kısa sürede evlerine ulaştıklarında kapıda onları bekleyen kişileri görünce ikili de duraksamıştı.
“Nerede kaldın Gürsel, ağaç olduk burada!” diyen kadınla Evin’in gözleri kısılmıştı.
****
Genç kadın yorulan çocukları uyuttuktan sonra kahvesini yaparak özel terasına çıkıp manzarayı izlemeye başlamıştı. Derin bir nefes alarak toprağın kokusunu içine çekmişti. Yağacak yağmurun habercisi olan bulutlar gökyüzünü kaplarken içine bir huzur oluşmuştu.
“Burada mıydın? Annem salona bekliyor seni.” Erhan elleri cebinde kapıya yaslanmış bir şekilde genç adama bakıyordu.
“Birazdan yanına giderim, sen ne yaptın işleri halledebildin mi?” Erhan yerinden ayrılarak genç kadının yanına gelmişti. Karısının elindeki yarısı içilmiş bardağı alarak dudaklarına götürdüğünde Çisem gözlerini kısarak ona baktı. Genç adam o kadar doğal davranıyordu ki sanki her zaman aynı bardağı kullanıyorlarmış hissi oluşturmuştu.
“O benim kahvemdi,” diyen genç kadın Erhan’ın gülmesini sağlamıştı.
“Ne olmuş, canım çekti. Yarım bardak kahvenin tartışmasını yapmayacağız değil mi?” Çisem başını iki yana sallarken içeriye yönelerek “Ben anneme bakayım, sen odadasın nasıl olsa. Çocuklar uyanınca onlarla ilgilenirsin artık,” diyen kadının ardından gülümseyerek “Hanım ağam ne emrederse,” diye seslenmişti. Genç kadın başını iki yana sallayarak önce salon olarak kullandıkları odaya geçmiş, oradan da dairenin kapısından çıkarak kadınların kullandığı salona doğru ilerlemişti.
“Sen ne dediğinin farkında mısın gelin, ne demek kadınları toplamak?” yaşlı kadının yükselen sesi Çisem’in kulağına kadar gelmişti.
“Bir şey mi oldu anne, neden bu kadar bağırıyor Nedret Hanım?”
“Bana babaanne diyeceksin, yabancı gibi ne diye adımı kullanıyorsun? Seni duyanlar ne düşünür hiç düşündün mü? Dost var düşman var etrafta.”
“Siz varken ikisine de hacet yok,” diyen genç kadının sözlerini yanından sadece geçtiği Dicle duymuştu. Genç kadın konuşmasına devam edeceği sırada telefonun çalmasıyla bakışlar Sevim Hanıma dönmüştü. Birkaç dakikalık konuşmadan sonra yaşlı kadın yerinde duramaz olmuştu.
“Ah yine yaptı yapacağını, Çisem kızım hazırlanın Ankara’ya gideceğiz.” Çisem Sevim hanımın sözleriyle endişelenmişti.
“Aileme bir şey mi oldu?”
“Yok kızım korkma, Asaf kız kaçırdı onun nikahına yetişeceğiz.” Sevim hanımın sözleri salona bomba gibi düşerken Çisem şok olmuş bir şekilde gözlerini büyütmüştü.
“Sen ne diyorsun anne, ne kaçırması?” Çisem hemen telefonuna sarılıp ailesini ararken içindeki his nikahın gelin tarafının kendi kardeşi olduğunu söylüyordu. Bir saat içinde Erhan, Sevim Hanımla birlikte çocukları da alarak yola çıkmışlardı. Konakta kızılca kıyamet kopuyordu ve bu durum ne Sevim hanımın ne de Hikmet beyin umurundaydı. Ne kadar istese de oğlunun nikahına gidecek yüzü kendisine bulamıyordu. Asaf’ın sevdiği kadından ayrılmasından kendisini sorumlu tutarken konaktaki kargaşayı dindirmek için geride kalmaya karar vermişti.
Bu saatten sonra konakta hiç bir şey eskisi gibi olmayacaktı. Çisem ve Erhan nikah için yola koyulurken sonrasında olanların önüne geçmek zor olacaktı.
***
Asaf ve Çisil’in nasıl evlendiği Cesur hikayesinde yazıldığı için burada girmedim konuya. İler ki bölümlerde çiftimizden haber alacağız. Yorumlarınızı bekliyorum. Sizce Evin ve Gürsel ne olur? Gelen kadın kimdir?
14. BÖLÜM <<<<<———>>>>>>> 16. BÖLÜM
[…] 13. BÖLÜM <<<<<<——–>>>>>> 15. BÖLÜM […]
Emeğine sağlık Yazarcigim ❤️ Hikmet beye üzülüyorum ya adam ne hale geldi arada :'( hastane sahnesini merak ediyorum doktor ne diyecek acaba ayrıca o kadın kim ya :/ bakalım evlilik olayına neler yapacak fitneciler 😡
Emeğinize sağlık
Rabbim şifalar versin canım,
Ellerine yüreğine sağlık, çok heyecanlı bir bölümdü, Gürsel’ in başını belaya sokacak biri olmasında
Ellerine emeğine yüreğine sağlık iki kardeş bir olunda nedret cadısıyla yengeyi alt edin acımayın
Çok güzeldi ellerine emeğine sağlık
Gelen kim bilmiyorum ama evin açtı radarları
Ay ne olcak acaba
Emeğine yüreğine sağlık canım harikaydı
Eline emeğine yüreğine sağlık süperdi canım yazarım
❤️Yüreğime sağlık güzel bölümdü
Muhteşemdi ellerinize emeğinize sağlık
Ay bu evdeki kazanlar sürekli kaynıyorlar yorulmadılar yani bir duraları yok kimseyede huzur vermiyorlar .Çisem ve Erhan çok tatlılar bakalım ne zaman aćılacalar artık onlarında zamani geldi gibi asafta kız kaćırdıģına göre sıra onlarda gibi hayırlısı ćok güzel bir bölümdü emeğinize sağlık. ❤
[…] 15. BÖLÜM <<<<<<——–>>>>>> […]