Asil Kan II -1. Bölüm

Herkese hayırlı akşamlar. İlk bölümle başlıyoruz hikayeye. Umarım seversiniz. Keyifli okumalar..


Gökyüzü kadının çektiği acıya inat parıldıyordu. Tek karanlık yer sarayın üzerinde ki kara bulutların meydana getirdiği gölgeydi. Halk korku ve şaşkınlıkla sarayı kaplamış olan karanlık bulutlara bakarken her kafadan bir ses çıkıyordu.

“Kralımıza bir şey oldu,” diye bağıran bir adama diğeri eşlik etmişti.

“Sarayın üzeri karardı…”

“Sarayda kötü şeyler oluyor…” meydanda toplanan halk korkuyla saraya bakarken sarayın üzerinde ki karartının kraliçenin çektiği acıdan kaynaklandığını bilemezdi. Bir annenin doğumdan hemen sonra bebeğinden ayrılmasının acısını anneden başka kimse hissedemezdi. O karanlık bulutlar Kraliçe Katren’in içindeki karanlığın aynasıydı.

“Ahhh…” kraliçe son kez ıkınırken dünyaya dünyalar tatlısı bir kız çocuk getirmişti. Almira koşarak kapıyı kilitlediğinde içeride sadece doğumun başladığını duyan Kraliçe Elizabeth ve onun kardeşi prenses Lizzy vardı.

“Hala ne olacak?” Almira bir kucağında ki kız bebeğe bir de annesinin yanında yatan iki erkek bebeğe bakıyordu.

“Elizabeth senin karar vermen gerek. Biliyorsun aramızda en yetenekli Asil Kan sensin. Hangisi saraydan ayrılırsa hayatta kalabilir.”

“Hayır!” Katren’in acı çığlığı odada yankılanırken Elizabeth ona üzgün bir şekilde bakmıştı. Almira’nın kucağında ki kıza bakan Elizabeth yutkunarak onu kucağına almıştı.

“Elizabeth hayır, kızım olmaz.”

“Üzgünüm Katren ama onun iyiliği için saraydan uzaklaşması gerek. Yoksa öldürülecek!”

“Neden o, neden erkeklerden biri değil?” Katren hıçkırıklar arasında sorarken gözleri dolu dolu minik kızına bakıyordu.

“Bu kıza iyi bak Katren, senin prensesin iki ülkenin birleşmesini sağlayacak.” Katren yutkunurken Elizabeth devam etmişti. “Endişelenme, ona gözüm gibi bakacağım.” Katren hıçkırırken kollarını uzatmıştı.

“En azından onunla vedalaşmama izin verin.” Elizabeth kadının çaresiz çırpınışlarına canı yanarak bebeği ona uzatmıştı.

“Katren her şey onun iyiliği için.”

“Ben nasıl bir kraliçeyim, daha kendi prensesimi koruyamıyorum.”

“Senin suçun değil,” Almira araya girerken yaşlı gözlerle Elizabeth’e bakmıştı.

“Biliyorum ama kabul edemiyorum.” Katren kızına bakarak gözyaşları içinde “Özür dilerim bebeğim, özür dilerim hayatım. Seni bırakmak zorunda kaldığım için özür dilerim.” Elizabeth kollarını uzattığında Katren başını iki yana sallayarak göğsünü açmıştı. En azından kızının karnını doyurmak istemişti. Bebek annesinin kokusunu içine çekerek karnını doyururken Katren’in beyninde yankılanan sesle genç kadın ağlamaya başlamıştı.

“Seni seviyorum anne,” küçük bebek gözlerini açtığında prensesin gözlerinin olmayan rengi kadını şaşkınlığa uğratmıştı.

“Elizabeth!” Elizabeth bebeğin gözlerine baktığında saydam bir tabakadan oluştuğunu görünce buruk bir şekilde gülümsemişti.

“Elizabeth neden gözlerinin rengi yok.”

“Zamanla olacaktır Katren, endişelenme. Prensesimiz gayet sağlıklı.”

“Onu nereye götüreceksin?” Katren ıslak gözlerle sorarken Elizabeth başını iki yana salladı.

“Bu bilgiyi bir süre sana veremem Katren, bilmesen daha iyi.” Katren kızından ayrılma vakti geldiğini öğrendiğinde kızını bırakmak istememişti. Elizabeth küçük kızı kucağına aldığında onu kardeşi Lizzy’e uzattı.

“Ben ne yapacağım?”

“Lizzy ikimizde senin onu kimsenin görmeden dışarıya çıkarabileceğini biliyoruz. Hadi gücün bir işe yarasın.”

“Elizabeth Drew o görmedi kızını.”

“Merak etme Katren, abim çoktan kızına koruma tahsis etti.” Kapıda görünen kurtla Katren ağlamaya başlamıştı. Kızı kollarından alınmış bir annenin çığlıkları odada yankılanırken üçüz doğduğunu kimsenin öğrenmemesi için kraliçenin dairesi ve çevresi boşaltılmıştı. Odayı bebeklerin ağlama sesleri yükselirken Katren de onlarla birlikte hıçkırıklara boğulmuştu. Zor bir hamilelik süreci geçirmiş ve oldukça zor bir doğum yapmıştı. Üç bebeği dünyaya getirmek onun bünyesinde birine oldukça tehlikeli olsa da o başarmıştı.

“Elizabeth kızım sana emanet. Onu arada görmeme izin ver lütfen.”

“Anne üzülme… Ağlama…” Katren beyninde yankılanan bebeği sesiyle azda olsa sakinleşmişti.

“Özür dilerim bebeğim, hepsi senin iyiliğin için. Hayatta kalman için.” Katren prenses saraydan uzaklaşana kadar düşüncelerinde onunla konuşmuştu. Lizzy bebeği görünmezlik pelerini altında saraydan çıkarırken oldukça endişeliydi. Ne yapacağını bilmiyordu. Onu Elizabeth’in söylediği yere götürürken elinden geldiğince dikkatliydi. Prensesin varlığının bilinmesi demek savaş çanlarının çalması demekti.

Genç kız sarayın arka kapısından dışarıya çıkıp sarayın etrafında toplanan korkmuş kalabalığın arasından geçerken halkın endişeyle “Krala bir şey mi oldu acaba?” diye sormasıyla duraksamıştı.

“Saçmalama krala bir şey olsa bilirdik. Başka bir şey olmalı sarayın içinde.” Adamların baktığı yere gözlerini çeviren genç kız sarayın üzerinde ki kara bulutları görünce acıyla gözlerini yummuştu.

“Senin için gök ağlıyor prenses,” diyen genç kız yanından geçtiği adamların “Sen mi konuştun?” sorusuyla hızla oradan uzaklaşmıştı. Adamlar birbirine laf atarken güçlükle kalabalık arasından sıyrılıp ormana doğru ilerlemeye başlamıştı. Onu görmese de hemen arkasından kokusunu takip eden kurt genç kıza azda olsa cesaret veriyordu.

Sarayın askerlerinin kalabalığa doğru ilerlediğini gören genç kız hızlı bir şekilde yandaki ormana girmişti. Orman sanki onun içine girmesiyle birden kararmıştı. Küçük bebek ortamın kararmasıyla ağlamaya başladığında kalabalıktan uzaklaştığına seviniyordu. “Ağlama prenses burada hemen uzaklaşmamız gerekiyor.” Lizzy içine yerleşen hisle etrafına bakınmaya başladı. İzini kaybettirmek için daha hızlı adım atarken orman mümkünmüş gibi daha da karanlıklaşıyordu. Genç kız ormanın derinliklerine doğru ilerlerken takip edildiğinin farkındaydı! Kendisini gizlemesine rağmen nasıl takip edildiğini bilmezken adımları daha da hızlandı. Onun hızıyla sesini duyduğu ama görmediği adımların sahibi de hızlanmıştı. Genç kız durarak etrafına bakınırken kucağında ki bebeğin ağlamayı kesmesi onun için büyük şans olmuştu.

“Aferin halacım, aferin sana… Bundan sonra daha güvende olacaksın!” diye fısıldarken birden önüne çıkan kocaman gölgeyle yutkunmuştu. Karşısında daha önce hayatında hiç görmediği türde bir hayvan duruyordu. Üstelik o hayvan kucağınca ki bebeğe bakıyordu.

“Ama nasıl?” kız kendi kendine sorarken görünmez olmalarına rağmen bu hayvanın onları nasıl gördüğünü düşündü. Ne olursa olsun prensesi koruyacaktı. Elini kaldırdığı sırada hayvan ondan hızlı davranarak bebeği ağzıyla prensesin kucağından almıştı.

“Hayır bırak onu!” Prenses Lizzy ne yapacağını şaşırmış bir şekilde bebeği kurtarmaya çalışırken hayvan sanki daha da büyüyerek onu yükseklere çıkardı. Lizzy dikkatle yeni doğan yeğenine bakarken bebeği bu durumdan hiç şikayetçi olmaması, hatta gülücükler saçarak kundaktan kurtardığı eliyle hayvanın yüzünü kavramasını şaşkınlıkla izledi. Lizzy şok olmuş bir şekilde ikiliye bakarken hayvan birden prensesin anlayamadığı bir şekilde ortadan bebekle kaybolmuştu.

“Hayır!”

Lizzy donmuş bir şekilde ortadan kaybolan ikilinin ardından bakarken gözleri korkuyla acırdı.

“Prenses!” diye bağırırken bedeninde ki güç çekilerek dizlerinin üzerine çökmüştü. Prensesi koruyamamıştı… Elizabeth!

Onu ancak Elizabeth bulabilirdir!

Lizyy koşarak geldiği yolu geri dönerken sanki saatlerdir koşuyormuş gibi nefes nefese kalmıştı. Ormanın çıkışını bir türlü bulamazken bu haberi ablasına ve kraliçeye nasıl söyleyeceğini düşünüyordu. İkisi de çok kızacaktı ancak kendisinin bir suçu yoktu. Ormandan çıktığında atının üzerine kendisine doğru hızla gelen kişiyi görünce ağlayarak dizlerinin üzerine çökmüştü.

“Lizzy?”

“Onu aldı Elizabeth!” Elizabeth perişan haldeki kardeşine bakarak hızla atından inmişti. ,

“Ne oldu Lizzy, prenses nerede?” genç kız hıçkırarak ağlarken Elizabeth kardeşini sarsarak kendine gelmesini sağlamıştı.

“Onu kollarımdan biranda aldı ne olduğunu bile anlayamadım. Ben görünmezdim ama o beni görüyordu Elizabeth!” dediğinde genç kadın dişlerini sıkmıştı.

“Kim?”

“Bir yaratıktı! Kocaman kanatları vardı ne olduğunu bilmiyorum. Ben… O prensesi alıp gökyüzüne yükseldi, birden yok oldu!” dediğinde Elizabeth nefeslenerek başını iki yana sallamıştı.

“Sen saraya dön, ben prensesi bulacağım. Katren’e ya da herhangi birine bir şey söyleme. Unutma Lizzy, bu sır bizim aramızda kalacak. Kimse prensesin varlığını öğrenmemeli.”

“Sen ne yapacaksın? Onu bulabilecek misin? Başına bir şey gelirse kendimi asla affedemem, babamın, ağabeyimin yüzüne bakamam Elizabeth!” diye ağlamaya devam eden genç kız kendisini ablasının kollarında bulmuştu.

“Sen bunları düşünme, hadi sen saraya dön. Prensesin nerede olduğunu bulacağım,” derken aslında onun nerede olduğunu bildiğine emindi. Genç kız atına atladığı gibi karanlık ormana dalarken Lizzy perişan bir halde saraya doğru ilerlemeye devam etmişti.

Gösterişli kanatların bedenini sarmasıyla adam oldukça şaşırmıştı. Oysa pencereden dışarıya bakıp sadece uçan dostları gibi gökyüzünde süzülmek, bulutlar arasında dolaşarak tüm sıkıntılarından arınmak istemişti. Hayatında ilk kez düşünceleri gerçek olmuş, daha ne olduğunu anlayamadan sırtından yukarıya doğru bir kartalın ihtişamında bedenince kanatlar çıkmaya başlamıştı. Üstelik değişim adamı korkuttuğu kadar heyecanlandırmıştı da.

“Kralım!” odanın kapısından gelen sesle adam hızla eski haline dönse de yaşadığı şoku atlatması kolay olmamıştı.

“Gel hala!” Almira doğumun gerçekleştiğini bildirmek için kralın odasına giderken oldukça üzgündü. Katren’i sakinleştirmek kolay olmamıştı ve kraliçe bu olayı kolay atlatacağa benzemiyordu. Kadın odadan içeriye girdiğinde pencereden dışarıyı omuzları düşmüş bir şekilde duran yeğenine üzgün bir şekilde bakmıştı.

“Doğum gerçekleşti!” diye söze giren kadınla Drew halasına bakmıştı.

“Katren nasıl?”

“Hiç iyi değil bir ara yanına uğramanda fayda var!” Drew başını sallarken dolan gözlerini saklamak için başını çevirmişti.

“Peki bebekler?”

“Onlarda gayet sağlıklı doğdu. Elizabeth…” Almira nasıl söyleyeceğini bilemediği için duraksamıştı.

“Bebeği götürdü mü?”

“Elizabeth’in saraydan ayrılması dikkat çekeceğinden bebeği Lizzy saraydan çıkardı.” Drew küçük kız kardeşinin üstlendiği görevi yerine getiremeyecek olmasından korkarak hızla halasına dönmüştü.

“Lizzy mi? Hala o dışarıda ki tehlikelerle başa çıkamaz ki!”

“Yapacak bir şey yoktu Drew, prensesi ancak Lizzy saraydan çıkarabilirdi.” Drew kadının ağzından çıkan şeyle donup kalmıştı.

“Prenses mi? Elizabeth prensesi mi saraydan gönderdi?” Drew dehşetle genç kadına bakmıştı. Elbette çocuklarının cinsiyetini kardeşinin iletişimi sayesinde biliyordu. İki prens ve bir prenses… Drew saraydan çıkarılacak bebeğin hangisi olması gerektiği kararını Elizabeth’e vermişti. Biliyordu ki kardeşinin güçleri hepsinin gücünden ileri seviyedeydi. Ama prenslerden birini göndermesini beklerken tek prensesini göndermesi Drew’i adeta bozguna uğratmıştı.

“Prensesi saray dışında hayatta kalması daha kolay olduğunu söyledi. Diğer kardeşlerinden daha güçlü doğdu.”

“Prensesi göndermemeliydi!” diye kendi kendine söylenen genç adam hızla odadan çıkıp gitmişti. Prenses Almira adamın arkasından bakarken yeğeni için üzgündü. Baba olmanın sevincini bile yaşayamayan genç adamın çocuklarıyla ilk sınavı başlıyordu.

Genç adam hızlı bir şekilde sarayın koridorlarında ilerlerken diğer yandan da hayvan dostlarından prensesi gören olup olmadığını öğrenmeye çalışıyordu. Prensesi görmeseler bile peşine taktığı kurt köpeğini görmeleri gerekiyordu. Pelerinini başına geçirerek hızlı bir şekilde sarayı arka kapısından çıkıp ormana doğru koşmaya başladı. Kimse karışıklıkta onu fark etmemişti. Karanlık ormana girdiğinde birden değişim geçirerek gökyüzüne yükselmişti. Yukarıdan ormanı izlemek zor olduğu kadar ilerlemek bir o kadar kolaydı. Dostlarından koruyucu kurttun ne tarafta olduğunu öğrendiğinde birden alçalmaya başladı. Kardeşini göremese de dostunu görmüş ve uzaktan onları izlemeye başlamıştı. Yerde çıtırdayan ağaç dalları prensesin yerini belli ediyordu. Daha fazla dayanamayarak ağlayan bebeğinin sesine doğru ilerledi. Bebeğin susmasıyla genç adam boşluğa düşse de farkında olmadan tamamen içgüdüsel olarak gagasıyla prensesin kucağında ki bebeği almıştı. Kızını aldığı anda bebeğin görünmezliği son bulmuştu.

“Hayır bırak onu!” kardeşini bağırmasıyla kısa bir süre prensese bakıp kızının neşeli bir şekilde yüzünü avuçlamaya çalışmasına içi ısınarak bakmıştı. Duyduğu sesle hızla gökyüzüne yükselen genç adam Lizzy’in başının çaresine bakabilmesini ummuştu. Tabi kendi dostları da ona yardımcı olacaktı.

“Duydun mu Kral Drew’in çocukları olmuş. Aynı anda iki prens, sence de garip değil mi?”

“Neden öyle dedin?”

“Bazı kahinler bebeklerin ikiz olmasını lanet olarak yorumluyor.” Adamlardan biri söylenirken diğeri ona katılmadığını belirtmişti.

“Saçma, neden ikizler lanetli olsun ki? Aksine krallığımız için ikisinin varlığı güç demek!”

“Bilmiyorum, bazı hizmetliler üç bebeğin ağlama sesini duyduğunu söyledi.”

“Üç bebek mi? Bu komşu ülkelerle savaş demektir. Sakın bunu her yerde dillendirme yoksa kellenden olursun!” adamlar kendi aralarında konuşurken Lizzy şaşkın bir şekilde onları dinlemişti. Görünmez olduğu için kendisini görmeyen adamlar rahat bir şekilde konuşurken bir süre sessiz kalan adam yeniden konuşmuştu.

“Prenses Elizabeth’te yok artık. Düşman topraklarında kraliçe oldu. O olsaydı belki bu kadar zor olmazdı durumumuz. Sınırda yine hareketlilik var sende duydun mu?”

“Merak etme, kral Edward’ta Drew’de onlara göz açtırmaz. Yakında sınırlara askeri birlik gönderecektir.”

“Umarım halk zor durumda kalmaz. Üçüz söylentisi bile savaşın çıkmasına neden olabilir.”

“Neden?”

“Kehaneti duymadın mı? Bir ülkenin kralının üçüz bebekleri olursa üç ülkenin birleşeceğine inanılır. Üç hükümdar tek ülke altında birleşerek büyük güç elde eder.”

“Bu bizim için iyi bir şey değil mi?”

“Öyle gibi görünse de bu prenslerin hayatta kalmalarına bağlı. Düşman krallıklar onları büyümeden öldürülmeye çalışabilirler.” Adamlar önündeki av etinden bir ısırık alarak konuyu değiştirip kadınlardan konuşmaya başlamıştı. Lizzy duydukları karşısında titremeye başladığında adımlarını daha da hızlandırarak sarayın arka kapısına doğru ilerledi. Kapıda ki nöbetçinin yanından geçerken oldukça düşünceliydi. Tek istediği Elizabeth’in prensesi biran önce bulması yönündeydi.

***

Genç kadın hızlı bir şekilde ormanın derinliklerinde ki mağaralara doğru ilerlerken yanında ki jaguara bakarak söylenmişti.

“Nereye gitti?” jaguar sahibine kısa bir bakış atarak öne çıkıp yol göstermeye başlamıştı. Bu hayvanı yıllar önce Drew ona hediye etmişti. Kendisine yıllardır yoldaşlık yapan Jaguar onun en sadık arkadaşıydı. Hayvanın peşinde ilerlerken sıkıntıyla gökyüzüne bakmıştı. Hava iyice kararmaya başlamıştı ve saat henüz öğleden sonrayı gösteriyordu. Bu durum büyük bir fırtınanın da habercisiydi. Fırtına çıkmadan önce prensesi bulması gerekiyordu.  Jaguar mağaraların sık olduğu bölgede ilerlerken bir süre sonra girişini sarmaşıkların kapattığı bir alana gelmişlerdi. Atından yavaşça inerek sarmaşıkların arasına süzüldüğünde içerisinin dışarıdan daha aydınlık olması genç kadını şaşırtmamıştı. Birçok ateş böceği mağaranın içini ışığıyla parlatmıştı.

“Bu yaptığın çok tehlikeliydi, Lizzy perişan bir halde saraya döndü!” genç kadın arkası kendine dönük olsa da şekil değiştirmiş kişinin kim olduğunu biliyordu. Kanatlarının arasında prensesle genç kadına dönen adam prensesin şaşkınlıkla kendisine bakmasına neden olmuştu.

“Nasıl?” ağabeyinin kocaman bir kartala dönüşmesinin şoku içerisindeydi.

“Bilmiyorum, birden oldu!” Drew’in kanatları olsa da yüzü insan yüzüne dönmüştü. Prensesin çığlığı ikilinin dikkatini çekerken Drew hayranlıkla kızına bakmıştı.

“O olmak zorunda mıydı?”

“Bu kararı bana bıraktığını sanıyordum?”

“Öyle ama prenses olması mı gerekiyordu? Prenslerden birini uzaklaştıracağını düşünmüştüm.”

“Senin için fark eder mi? Ha prens, ha prenses hepsi senin çocuğun.” Drew üzgün bir şekilde başını sallarken Elizabeth babasına gülücükler saçan bebeğe bakmıştı.

“Onun gücü ne? Neden bilmiyorum ama hissedemiyorum.” Ağabeyinin sözleriyle genç kadın gülümsemişti.

“Bunu söyleyemem ama ilerde harika bir kraliçe olacağını şimdiden söyleyebilirim.”

“Kraliçe?” Elizabeth başını sallarken Drew üzgün bir şekilde kızına baktı.

“Bizden uzakta büyümesini istemiyorum, onu her istediğimde görmek sarılmak istiyorum. Benim kızım yalnız kalmamalı.”

“Merak etme, o asla yalnız kalmayacak. Onun yeri hazır Drew, sen kraliçe ve prenslerle ilgilenmelisin. Ayrıca burada olmaman gerekiyordu, doğumu ilan etmeliydin.” Drew kardeşinin haklı olduğunu elbette biliyordu ama içine kabul ettiremiyordu.

“Şimdi ne olacak?”

“Onu ormanda ki kulübeye götürmemiz gerekiyor. Fırtına çıkacak ve burası onun için tehlikeli. Sular yükselirse mağarayı su basabilir.” Drew başını sallayarak onu onaylarken “Ben önden gidiyorum sen ardımdan gelirsin,” diyerek mağaradan kızıyla birlikte çıkarak gökyüzüne yükselmişti. Elizabeth şaşkınlıkla ağabeyinin arkasından bakarken bebeklerden hangisinin kılık değiştirdiğini şimdiden merak ediyordu. Anlaşılan ilerde onları hareketli zamanlar bekliyordu.

***

Sarayda herkes bebekler için koştururken Almira şiş karnını tutarak ana kraliçenin odasına doğru ilerlemeye başlamıştı. Kraliçe Nadia hamileliğin son aylarında olduğu için yatağından kalkmıyordu. Yaşı ilerlediği için bu hamileliği oldukça zor geçmişti. Kral Edward ise bir gün olsun karısını yalnız bırakmamıştı.

“Ana kraliçeye geldiğimi bildirin.” Almira geceden beri beline giren ağrıların doğumun habercisi olduğunun farkındaydı. Onun gibi tecrübeli bir şifacının bunu anlamamasına olanak yoktu. Hizmetlinin kapıyı açmasıyla ağır adımlarla odaya girdi. Yatağında doğrulmaya çalışan kadın görümcesini görünce gülümsemişti.

“Doğum gerçekleşti mi? Bebekler nasıl, Katren iyi mi?” Nadia heyecanla sorarken oğlu adına oldukça mutluydu.

“Hepsi iyi durumda, sen nasıl oldun?”

“Beni boş ver Almira, torunlarım iyi mi?” Almira karşısında ki hamile kadının ‘torunlarım’ diye konuşması kadını güldürmüştü. Genç yaşında babaanne olan kadın tüm ülkenin annesiydi. Halkını sevgiye kucaklamış beş aylık kraliçeliği boyunca onlar için elinden geleni yapmıştı. Doğumdan sonra da yapmaya devam edeceğine emindi.

“Katren üzgün malum nedenlerden dolayı. Ama prensler çok sevimli. Sarayda bir devir kapandı gibi. Yakında iki afacan daha aralarına katılacak.”

“Öyle,” diyen Nadia karnını okşamıştı. Orada bir prens olduğunu biliyordu. Karnında ki bebek Nadia’nın artık sorgulanmamasını sağlayacak tek şeydi. Onun için fark etmese de Edward’a yapılan baskılardan haberi vardı. Alt tabakadan bir kadının kraliçelik tahtına layık görmeyenlerin ağzını sadece karnında ki prens kapatabilirdi. Sarayın kurallarına göre iki prens doğuran saray cariyeleri alt tabakadan gelse bile kraliçe olabiliyordu.

“Onları görmeyi çok istiyorum ama yerimden kalkamıyorum.”

“Merak etmeyin kraliçem, kral Drew bebekleri size getirecektir.” Nadia buruk bir şekilde karşısında ki kadına bakmıştı.

“Sende iyi görünmüyorsun Almira, hamile halinle koşturup duruyorsun. Biraz dinlenmen gerek.”

“Ben iyiyim, sadece sarayın içindeki kargaşanın biran önce bitmesini istiyorum.” Almira kraliçe Nadia’ya üzgün bir şekilde bakarak izin istemişti. Gerçekten kendisini iyi hissetmiyordu ve yaşadığı tecrübeleri göz önüne bulundurduğunda doğumunun bu gece gerçekleşeceğine emindi. ,

***

Genç kadın kulübeye geldiğinde ağabeyini bebeği izlerken bulmuştu. Drew normal haline döndüğünden Elizabeth onun üzgün ifadesini kaçırmamıştı.

“Katren’in yanında olman gerekiyor abi, burada kalamazsın. Bebeklerin doğumunu ilan etmen gerekiyor. Ayrıca sarayın üzerinde ki karabulut halkı korkutmuş durumda, kendini göstermelisin.”

“Keşke babam burada olsaydı!” Drew üzgün bir şekilde kardeşine döndüğünde sınırdaki hareketliği kontrol etmek için saraydan ayrılan babasının yanında olmasını çok istiyordu. En azından kendisine destek olacağından, akı vereceğinden emindi.

“Babam yakında saraya dönecektir, senin görevinin başında olman gerek.”

“Flora’nın görevinden azlini istediğine inanamıyorum. Neden tahtta oturmadı ki sanki?” Elizabeth abisine başını iki yana sallayarak cevap vermişti. “

“Flora’nın yönetme kabiliyeti olmadığını sende biliyorsun. O daha çok eğitmekle meşgul. Şuanda kraliyet sarayında birçok öğrencisi var.” Drew yeniden kızına döndüğünde gözünden bir damla yaş akmıştı.

“O iyi olacak abi, bırak onu götüreyim.” Elizabeth genç adamın omzuna dokunurken Drew olumlu anlamda başını sallamıştı.

“Biliyorum ama ondan ayrılmak çok zor.”

“Adını ne koyacaksın?” genç kadının sorusuyla Drew hızla ona dönmüştü. Bunu daha önce hiç düşünmemişti. Gözleri kızının üzerine dolaşırken dudaklarından “Gwen,” adı çıkmıştı. Elizabeth yeğenine bakarak gülümsemişti. Bebeği kolayca bu ülkeden çıkaramazlardı. Üstelik Elizabeth yeğenini yanına alması için bir plan yapmalıydı.

“Gwen’i yanımda götürmem gerek ama şuanda buradan ayrılırsam ve bebekle saraya gidersem herkes şüphelenir. Bu yüzden bana yardım etmen gerekiyor abi!” Drew bebeğinden ayrılacağı için içi yansa da onun iyiliği için her şeyi yapacaktı.

“Ne gerekirse!”

***

Kalabalık halk toplanmış endişeli bir şekilde kendi aralarında konuşurken durumdan şüphelenen genç adam hızla kalabalığı yararak öne çıkmıştı. Gördüğü manzara karşısında şaşkına dönen genç adam “Kim yaptı bunu?” diye sert bir şekilde bağırmıştı. Halk kralın en yakın adamının bağırmasıyla geriye adımlarken genç adam etrafını yılanların sardığı bebeğe yaklaşmak için plan yapıyordu. Bebeğin zarar görmesine engel olmalıydı.

“Size sordum, bebeği buraya kim bıraktı? Annesi nerede?” herkes birbirine bakarken kimseden çıt çıkmamıştı. Genç adam kimseden cevap alamayacağını anladığında dikkatli olmaya çalışarak bebeğe yaklaşmak istemiş ama yılanlardan biri adama doğru hamle yapmıştı. Endişeyle geriye doğru adımlayan genç adam krala haber verilmesi için askerlerden birini hemen saraya göndermişti.

“Bay Sander kimse bebeği bırakanı görmedi. Bizlerde bebek ağlayınca fark ettik. Nereden geldi kimse bilmiyor.” Sander şüpheyle konuşan adama bakarken sert bir şekilde konuşmuştu.

“Gökten düşmedi ya bu bebek!” aslında tam da Sander’in dediği gibi olmuştu. Bebek onların topraklarına babası tarafından gökten getirilmişti.

“Neler oluyor burada?” Kral Adrian’n hızla kalabalığı yararak öne çıkmasıyla herkes başını öne eğmişti.

“Kralım!” Adrian kendisine selam veren adamını boş verip yeniden sormuştu.

“Asker bir sorun odluğunu söyledi neler oluyor Sander? Acil gelmemi gerektiren durum nedir?” Sander kenara çekilerek ileride harabelerin ortasında yılanların çevrelediği bebeği görmesini sağlamıştı. Üstelik o yılanlardan birinin kendi kuzeni olduğunu bilmiyordu.

“Kahretsin, bu bebeğin burada ne işi var?”

“Bilmiyoruz kralım, ama kimse nereden geldiğini bilmiyor.” Adrian öne çıktığında yılanlardan biri hızla dikelmiş dilini çıkarmaya başlamıştı. Adrian dişlerini sıkarken avucunun içinde yükselttiği alevi yılanlara doğru savurmaya başlamıştı. Sıcaktan hoşlanmayan yılanlar dağılmaya başlarken Adrian dikkatli bir şekilde bebeğe yaklaşmıştı. Genç adamı izleyen kalabalık ses çıkarmamak için nefes dahi almıyordu. Bebeği dikkatle kucağına alan genç adam onun yeni doğduğunu hemen anlamıştı. Parlak gözlerini kendi gözlerine diktiğindeyse bebeğin nereden geldiğini… Yutkunan genç adam ne yapacağını şaşırırken içinden bir ses bebeği kraliçesinin kendi topraklarına gönderdiğini söylüyordu.

“Merhaba küçük Hanım!” bebeğin saydam gözlerini gördüğünde gözleri büyüse de hemen kendini toparladı.

“Kraliçeniz sarayda değil biliyorsunuz. Kimsesiz çocukları Kraliçe Elizabeth himayesine alıyor. Bu yüzden bebeği saraya götürüyorum. Anne babası bulunana kadar bebek kraliçenin gözetimi altında tutulacaktır.” Adrian’ın sözleri ortamda yankılanırken halk krallarına boyun eğmişti. Ülkenin tahtına oturmasından bu yana çok kısa bir süre geçmiş olsa da Adrian halkı tarafından hemen benimsenmişti. Elbette bunda kraliçesinin adil davranışı büyük rol oynuyordu. Şimdiden birçok kadın ve çocuk kraliçenin koruması altına girmişti. Adrian bebeği saraya götürürken Drew kızının ardından sessizce gözyaşı dökerek sarayına geri dönmüştü!

***

Evettt ilk bölüm geldi, hikaye hakkında ne düşünüyorsunuz? Drew’in yeni güçleri sizce hangi bebekten geçmiş olabilir? Yorumları bekliyorum. Giriş ve 1. bölümü bu akşam yayınlandım. İkisinin de yorum istiyorum…

GİRİŞ BÖLÜM <<<<<<<<———–>>>>>> 2. BÖLÜM

30461cookie-checkAsil Kan II -1. Bölüm

12 yorum

  1. Okuyunca bu hikayeyi özlediğimi farkettim. Harika bir şekilde başladığını söyleyebilirim. Emeğine sağlık canım.

  2. Çok güzel bir şekilde başladı bakalım neler olacak çok merak ediyorum ellerine emeğine yüreğine aklına sağlık yazarcım

  3. Harikaydı emeğine sağlık ❤️gücü bence prenses Gwen’den geçti çok değişik bir güçmus 😀 . Ah Katren ve Drew :'(( kızları ile ve erkekler kardeşi ile görüşür az da olsa 🙁 ay Almira ve Nadia dogurmamis daha 🙂

  4. Final bölümünde Elizabeth’ in ücuzleri Drewin ücuzleri ile yoldaşlık yapacak diyordu yani Elizabeth 2 kız 1 erkek ucuz mu doğuracak ve Drewin üçüzler ile olacak :O . Katren gibi saklamak zorunda kalacak 🙁 doğru mu Yazarcigim

  5. Çok özlemişim bu hikayeyi ve karakterleri sonunda kavuştuk ❤️
    Her bölüm çok heyacanlı geçecek belli ki Drewin yeni gücü de güzelmiş yeni bölümler için sabırsızlanıyorum ❤️❤️

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir