Merhaba arkadaşlar. Yeni hikayemize hızlı bir şekilde giriş yaptık. Umarım hikayeyi seversiniz. Keyifli okumalar!
***
Genç kadın üzgün bir şekilde yan tarafında uyuyan ikizlerine bakıyordu. İçindeki yangını yaşamayanın anlamasına imkan yoktu. Derin bir iç çekerken hizmetlinin bildirisiyle kocasının geldiğini öğrenmişti.
“Kraliçem,” Drew hızlı birkaç adımda yorgun görünen karısının yanına ulaşmıştı.
“Kralım,” diyen kadın kendisine sarılan adamın kollarında hıçkırıklara boğulurken genç adam karısını nasıl teselli edeceğini bilmiyordu. Kadın hıçkırıklarının arasında güçlükle konuşmuştu.
“Koruyamadım,” dediğinde Drew duygusallaşan karısının sözlerini duymaması için hizmetlileri odadan dışarıya çıkarmıştı.
“Onu korudun Katren, senin yaptığını hiçbir anne yapamazdı. O iyi olacak, emin ellerde olacak.”
“Nerede olduğunu biliyor musun? Onu gördün mü?” Katren kendine gelerek hızla geri çekilip ıslak bakışlarını kocasına dikmişti. Drew’de karısı kadar üzgündü. Çocuklarının iyiliği için her şeyi yapacaklardı.
“Çok güzeldi Katren, tıpkı sana benziyordu. Sana söz veriyorum, zamanı geldiğinde prensesimizi yeniden buraya yanına getireceğim.” Katren o günün yakın bir tarihte olmadığını elbette ki biliyordu. Drew sonunda iki oğluna bakmayı akıl ederek annelerinin yanında uyuyan bebeklere yönelmişti. Usulca tepesindeki iki tel saçı okşarken gözünden akan yaşa engel olamamıştı. Baba olmuştu ve baba olmanın yanı sıra evladından ayrılarak acısını daha ilk günden tatmıştı.
“Onlar için isim düşündün mü Katren?” adam karısına sorarken genç kadın üzgün bir şekilde başını iki yana sallamıştı.
“İçimden gelmedi Drew, bir kardeşleri daha olduğunu büyüyecekler.”
“Bunu unutmalısın artık Katren, lütfen konuşurken dikkatli konuş. Yoksa tüm çabalarımız boşa gider. Kızımızın hayatı söz konusu!” Katren yeniden yaşlarını akıtırken kocasına hak vererek başını sallamıştı.
“Prensleri halka tanıtmak gerekiyor. İkisi de birbirine benzese de tenleri farklı.” Genç adam bebeklerden birinin teninin pullu olmasından şüphe ederek üzerinde ki örtüyü hafif açarak şüphelerini doğrulamıştı. “Falcon, bu prensimizin adı Falcon olsun!” Katren şaşkın bir şekilde kocasına bakmıştı.
“Neden?” genç adam oğlunun üzerindeki kanat tüylerini andıran hafif solgun izlere bakmıştı. Bu demek oluyordu ki kendisinin de mutant olmasına neden olan gücü Falcon’dan almıştı.
“İlerleyen zamanlarda anlayacaksın Katren, senden tek istediğim eğer etrafında farklı yaratıklar görürsen korkma.” Katren kocasının sözleriyle yutkunmuştu.
“Ne oldu Drew, bebeğime bir şey mi oluyor?”
“Katren, prenslerimiz kendi güçleriyle doğuyor biliyorsun. Bu yüzden Falcon’un daha önce görmediğim bir gücü var. Prensimiz hayvanlar arasında babasından daha güçlü olacak.” Katren adamın dediğini anlamasa da endişesine engel olamamıştı. Drew diğer prensine bakarak hafif gülümsemişti. Bebek o kadar huzurlu uyuyordu ki ona bakan birinin huzur bulmamasına olanak yoktu. “İç çekerek hadi diğer prensimizin adını da sen koy!” dedi.
“James olsun, kardeşiyle birlikte babasını takip etsin.” Katren iki oğluna bakarken Falcon’un kıpırdamasıyla genç adam hızla oğluna bakmıştı. Bebek güçlükle gözlerini aralarken Drew prensinin keskin gözlerini görünce yutkunmadan edememişti. Falcon babasına sanki içini görüyormuş gibi bakıyordu.
“Bebeğim, prensim,” diyen genç kadın oğlunu kucağına almak istediğinde bebek birden annesinin kucağından kıvrılıp babasına doğrulmuştu. Katren oğlunun değişen bedeni karşısında korkuyla yutkunurken Drew karısına elini uzatarak “Korkma,” dedi. Küçücük bebek yavru bir yılana dönüşmüştü.
“Drew ne oluyor? Bebeğim…” Katren korkuyla kocasına bakarken kapıdan gelen sesle Drew hızla oğluna emir vermişti.
“Bedenine dön Falcon!” bebek babasının emriyle yeniden insan formuna dönerken Katren rahat bir nefes almıştı. Ne kadar kendini değiştirme yeteneği olsa da hayvanların lideri olan babasına itaat etmek zorundaydı. Büyüdüğünde ne olacağını kimse bilemezdi elbette ancak o zamana kadar Drew’in emri altında bir prens olarak yaşayacaktı.
“Gir,” hizmetlilerden biri telaşla içeri girerken Drew ona sorarcasına bakmıştı.
“Kralım, prenses Almira’nın doğum sancıları başladı. Sarayda prensesten başka şifacı yok.” Katren üzgün bir şekilde kocasına bakmıştı.
“Haber salın en yanında ki şifacıyı saraya getirsinler.” Drew karısından izin alarak hızla odadan çıkıp halasının odasına doğru ilerlemişti. Oldukça telaşlı bir ortam vardı sarayın bu yakasında. Babasının baş danışmanı ve halasının kocası Ronald’ı endişeli bir şekilde koridorda dolanırken görünce hızla yanına gitti.
“Ronald enişte, halamın durumu nasıl?”
“Bilmiyorum, yardımcılar ve Elizabeth içeride.” Drew başını sallarken Ronald konuşmasına devam etmişti.
“Bu durumda Adrian’a haber verilmeli. Annesinin doğum yaptığını bilmek zorunda.”
“Ronald amca haklı, Adrian’ın gelmesi gerekiyor. Doğum kolay olmayacak ayrıca gelirken Flora’yı da getirmeli. Şuanda Flora’nın şifacılığına ihtiyaç var.” Elizabeth’in odadan çıkıp konuşmaya katılmasıyla iki adam da ona dönmüştü.
“Ama onların gelmesi bir günü bulur!”
“Sanmıyorum, Drew halledecektir.” Genç adam kızın ne demek istediğini anlamıştı.
“Elimden geleni yaparım!” Drew hızla yanlarından ayrılırken kimseye görünmeden sarayın arka kısmından kayıplara karışmıştı. Bebeğinin ona verdiği güç Drew’in işine yarayacaktı.
***
Genç adam kucağında ki bebeğin saydan gözlerine bakarken ne yapacağını bilmiyordu. Yardımcılarını her ihtimale karşı bebekten uzak tutarken kralın bu tutumu sarayda şaşkınlığa neden olmuştu.
“Prenses Flora hala gelmedi mi? Bana hemen onu çağırın!” hizmetliler koşturarak uzaklaşırken Adrian gülümseyerek kucağında ki bebeğe bakmıştı.
“Sen çok şirin bir bebeksin, ailen seni çok seviyor sakın unutma tamam mı? Adrian enişten seni korumak için her şeyi yapacak.” Bebekle sessizce konuşurken taht odasının kapısından yapılan bildiriyle Flora hızla salona girmişti.
“Beni emretmişsiniz kralım!” Flora krala selam verirken Adrian hizmetlilere çıkmasını işaret ederek derin bir nefes vermişti.
“Bırak kralı da yanıma gel Flora, sana birini tanıtacağım.” Flora şaşkın bir şekilde genç adama yaklaşırken gözlerini kısarak daha önce fark etmediği bebeği görmüştü.
“Bebek mi? Bebeği nereden buldun?”
“Birisi sarayın yakınlarında etrafı yılanlarla çevrili bir şekilde buldu. Sence bebeği oraya kim koyabilir?” Flora gözleri büyüyerek hızla bebeğe yaklaşmıştı.
“Emin misin?”
“İstersen kendin bak!” prenses bebeği adamın kucağından aldığında şaşkınlıkla yutkunmuştu.
“Ama… Ne zaman oldu bu? Benim neden haberim yok?” Flora kucağında yeğenini tuttuğunun bilincinde bebeğe dikkatle bakarken ne diyeceğini bilememişti.
“Çok sevimli değil mi? Tıpkı annesine benziyor!” Flora başını sallarken bebek ağzını açarak ağlamaya başlamıştı.
“Neden ağlıyor şimdi?” Adrian cevap vereceği sırada taht salonunun camının kartal tarafından tıklatıldığını görünce gözlerini kısarak oraya yönlenmişti.
“Bu kuş ne yapmaya çalışıyor?” Flora genç adamın baktığı yöne dönerken kucağındaki bebek kartalı görünce ağlamasını kesip hareketlenerek neredeyse halasının kucağından aşağıya düşecekti.
“Pencereyi aç Adrian, belki bir haber getirmiştir. Biliyorsun abim kuşlarıyla haber göndermeye dikkat eder.” Adrian pencereyi açtığında kartal büyük taht salonunda birkaç tur atıp içeride kimsenin olmadığını anlayarak tam kapının önünde birden insana dönüşmüştü. Onu gören ikili dilleri tutulmuş bir şekilde karşısında ki adama bakarken Flora yutkunarak “Abi,” diye söylenmişti.
“Drew sen…” Adrian şok olmuş bir şekilde adamın kapıyı kilitleyip onlara doğru yaklaşmasını izlemişti. Halasının kucağında ki kızını görünce dayanamayarak onu alıp öperken bir yandan da şaşkınlıkla kendisine bakan ikiliye göz kırpmıştı.
“Prensesimle tanışmışsınız!”
“Abi sen nasıl?”
“Prenslerden birinin marifeti, artın istediğim kılığa girebiliyorum.”
“Bu korkunç, sana daha fazla dikkat etmemiz gerekiyor anlaşılan.” Adrian kuzeniyle şakalaşırken bebeğin babasını dikkatle izlediğini görünce duygulanmıştı. ,
“Senin için zor olmalı.”
“Öyle ama şuanda konumuz bu değil. Prenses Almira doğum yapıyor. Doğumu zor geçecekmiş sana haber vermeye geldim. Sen ve Flora’nın saraya gelmesi gerek.”
“Sarayda kimse yok, bebeği ve sarayı birine emanet ederek gelirim. Flora hemen yola çıkabilir, adamları ayarlaması için Kriss’e bilgi veririm.”
“Flora’yı ben götüreceğim. Daha çabuk ulaşırız, ayrıca kızımı güvendiğin birine emanet et Adrian. Henüz gücünün ne olduğunu bilmiyoruz.” Adrian anlayışla genç adama bakarken Drew kucağında ki kızını öperek Adrian’ın kucağına bırakmıştı.
“Uslu bir bebek ol hayatım, yeniden seni görmeye geleceğim,” diyen adam birden kocaman kanatlarıyla kardeşine yönelmişti.
“Ne yapıyorsun?” Flora korkuyla genç adama bakarken Drew gülümseyerek “Seni hayatının en eğlenceli yolculuğuna çıkaracağım. Uçuşa hazırlıklı ol prenses,” diyerek kız kardeşini kollarının arasına alarak birden büyük pencereden dışarıya fırlamıştı. Adrian ikilinin arkasından şok olmuş bir şekilde bakarken hızla pencereden dışarıya bakarak onları birinin görüp görmediğini kontrol etmek istemişti. Kimsenin olmadığını anladığındaysa derin bir nefes alarak kilitli kapıyı açarak taht salondan kucağında bebekle çıkmıştı.
“Biri bana komutan Kriss’i çağırsın. Acil…” genç adam odasına doğru ilerlerken kucağında ki bebek içinde süt istemiş ve temizlenmesi için saraydaki dadılardan birini yanına çağırtmıştı.
“Beni çağırmışsın, neler oluyor Adrian?” Kriss yalnız olduklarında krala eskisi gibi adıyla hitap ediyordu. Bu durum Adrian’ı mutlu etse de arada biri duyacak diye gerilmeden de edemiyordu.
“Sana bir emanet bırakacağım. Ben dönene kadar bebeğe iyi bak ve yanından biran olsun ayrılma.”
“Neden? Sokakta bulunan bir bebeği bu kadar öze yapan ne?” Adrian kaşlarını çatarak genç adama bakmıştı.
“Kralının emrini mi sorguluyorsun Kriss? Sana ne söylediysem onu yap. Ayrıca bebeğe yemek ve temizleme dışında hiçbir hizmetli yaklaşmayacak.” Adrian’ın sözleriyle durumun ciddiyetini anlayan genç adam susmuştu.
“Emredersiniz kralım. Siz bir yere mi gidiyorsunuz?”
“Travuz krallığından haber geldi, annem doğum yapıyormuş onu görmeye gideceğim. Ben gelene kadar benim yerime babam bakacak ancak Sander’in gözetimi altında. Senin tek görevin bu bebeği korumak.” Kriss adamın sözleriyle başını eğerek “Emredersiniz Kralım,” dediğinde Adrian derin bir iç çekmişti. Bebeği kendi yatağının üzerine bırakarak kapıdan geldiğini bildiren hizmetliyi içeri aldırmıştı. Bebeğin karnının doyurulmasını izledikten sonra dadı gelerek bebeğin altını temizlemişti.
“Siz ikiniz, kraliçeniz saraya dönene kadar bebekle siz ilgileneceksiniz. Bebeğe Kriss olmadan yaklaşmayacaksınız. Henüz nereden geldiğini bilmiyoruz bu yüzden sarayda daha dikkatli olunmasını istiyorum. Bu konularda kraliçenin onayı olmadan saraya bebek dahi olsa kimse alınmıyor biliyorsunuz. Bu yüzden dikkatli olun!” Kriss adamın açıklamasını şaşkınlıkla dinlerken Adrian ona göz kırparak “Şimdi çıkabilirsiniz,” dedi. Kriss geride kalırken iki hizmetli odadan çıkıp gitmişti.
“İkisi dışında kimse bebeğe yaklaşmayacak.”
“Bu kadar tedbirin nedenini öğrenebilir miyim kralım? Sizce de biraz fazla değil mi? küçücük bir bebek sonuçta!”
“Kriss şu bebeğe iyi bak ve sana şimdi söyleyeceklerimi aklının köşesinin en gizli yerine sakla. Kimsenin bilmemesi gerekiyor çünkü.” Genç adama yaklaşarak kulağına fısıldamıştı.
“Sana emanet ettiğim bebek Travuz krallığının yeni doğan prensesi, bundan sonra bizim himayemizde yaşayacak.” Kriss şok olmuş bir şekilde geriye çekilirken bebeğin gözlerini açmasıyla genç adam donup kalmıştı. Saydam gözler Kriss’i kendine hipnoz etmişçesine bağlamıştı.
“Kriss!” genç adam kralın dürtmesine rağmen hipnozdan çıkamazken Adrian adamla bebeğin arasına girerek göz temasını kesmişti.
“Az önce ne oldu?” Kriss genç adama cevap vermek yerine yataktaki bebeği kucağına alıp donuk bakışlarını krala çevirmişti. Adrian şaşkınlıkla arkadaşına bakarken o donuk bakışların sadece bebeğe bakarken yumuşaması karşısında şüpheyle prensese baktı.
“Sen…” şuanda acelesi vardı ve bebeğin en yakın adamını kendi safına çekmesin konusunu sonra halledecekti.
“Sana emanet!” derken Kriss’in onu duyduğundan şüpheliydi. Odadan çıkarken en yakın adamlarına hazırlanmalarını Travuz krallığına gideceklerini bildirmişti. Askerler hazırlık yaparken kendisi de devrik kral babası Alexis’i odasında ziyaret ederek temsilcisi olarak onu atadığını bildirmişti. Kral Alexis şaşırsa da oğlunun Sander’in gözetiminde olacaksın dediğinde kaşlarını atmıştı.
“Onu bir hamlede yok edebileceğimi biliyorsun değil mi Adrian?” babasının sözleriyle genç adam gülümsemişti.
“Elbette biliyorum ama yapmayacağına eminim!” Alexis’in mühürlenen güçlerinin birden geri gelmesiyle herkes şaşırsa da güçleri mühürleyen Edward şaşırmamıştı. Kral olduğu dönemde cezalı olan kardeşi Louis’in güçlerinin geri gelmesini sağladığı için Edward Alexis’in güçlerini mühürlemiş ancak sonradan Louis’in güçlerinin geri gelme nedeninin ceza yılını tamamlaması olduğu anlaşılmıştı. Prens Louis aldığı cezayı tamamlayarak eski gücüne kavuşsa da onun tek derdi şuanda kızı kraliçe Katren ve torunlarıyla vakit geçirmek oluyordu. Kızını yıllar sonra bulan adam fırsatını bulduğu her zamanını kızıyla geçiriyordu.
“Senin hala güçlerine nasıl kavuştuğun şüpheli!”
“O cezayı hak etmemiştim Adrian, sizler farkında olmasanız da Asil Kan’lı olanların üzerinde de bir güç var. Yoksa adalet nasıl sağlanırdı. Louis’in cezasının kaldırılmasında benim parmağım yoktu. Bu yüzden haksız ceza almama izin verilmedi.” Adrian başını sallarken odadan çıkmadan önce “Kardeşim doğmak üzere onu görmek için annemin yanına gidiyorum. Lütfen yokluğumda sarayda olay çıkarma.” Alexis eskiden sevdiği kadının bebeği olacağını öğrenince hüzünle gülümsemişti. Zamanında hata yapmasaydı Almira şimdi onun yanında, onun bebeğini doğuruyor olurdu.
“Annene selam söyle ve onun adına mutlu olduğumu da ekle.” Adrian adamın samimi olduğunu hissedince duraksamıştı.
“Elbette,” Adrian saraydan ayrılmak üzere giderken geride korunması gereken bir bebek ve sarayın içinde birkaç hain bırakmıştı.
***
Genç kadın ne yapacağını şaşırmış bir şekilde sancılar içinde kıvranan halasının bakmıştı. Kraliçenin doğumu bile bu kadar zor olmamıştı. Üstelik halasının yaşı itibariyle bu doğum riskliydi.
“Hala dayanmak zorundasın. Flora birazdan gelir,” diyen genç kadın üzgün bir şekilde kadına bakıyordu. İlk kez kendini bu kadar çaresiz hissederken Almira yeni gelen sancıyla inlemişti.
“Beni merak etme Elizabeth, bedeninim dilini duyabiliyorum. Bende bebeğimde iyiyiz.” Elizabeth’in halasına inanmaktan başka çaresi yoktu. Yaklaşık on dakika sonra odanın kapısı hızla açılarak içeriye Flora girince genç kadın rahat bir nefes almıştı.
“Durumu nasıl Elizabeth?” Flora hemen halasının başına giderek kadının elini tutmuştu.
“Saatlerdir bu halde ve bebek doğmak istemiyor gibi.”,
“Onun isteğiyle olacak bir şey değil bu. Kontrol etmeden bir şey diyemem.” Genç kadın örtünün altına girerek halasını kontrol ederken kaşlarını çatarak geri çekilmişti.
“Ne oldu, sorun ne?”
“Küçük Hanım ders geliyor.” Flora’nın sözleriyle Almira gözyaşını tutamamıştı.
“Ne yapacağız, eğer bu şekilde doğarsa bebekte halamda tehlike altındadır.”
“Halledeceğiz merak etme, hala senin bir önerin var mı? her ne kadar hasta sen olsan da aramızdaki tek tecrübeli sensin.” Almira acı içinde derin nefesler alıyordu.
“Bebeği doğru pozisyonu almasını sağlamalıyız. Bu şekilde doğamaz.” Prenses derin derin nefes alırken gözlerinden yaşlar akmaya başlamıştı.
“Neden bu kadar zor olmak zorunda, Adrian kolay doğmuştu.” Elizabeth kocasının adını duyunca buruk bir şekilde gülümsemişti.
“Adrian bir asil kan hala, bu bebeğin ne olacağını bilmiyoruz.” Almira Elizabeth’in sözleriyle duraksamıştı. Yeğeni doğru söylüyordu. Adrian kral Alexis’in gücü sayesinde Asil Kan olarak doğmuştu. Normalde kraliyet ailelerinde prensler gücü olmayan kişilerle evlenirdi. Kan babadan çocuğuna geçerken tek ön göremedikleri şey kanlarındaki güçtü. Prensesler ise ailesinin onayladığı asil kişilerle ya da farklı krallıklardaki prenslerle evlendiriliyordu. Almira ise yıllar sonra döndüğü baba ocağında kral ağabeyinin baş danışmanı Ronald ile evlenmişti. Ronald sıradan bir adamdı ve Edward özel izinle ikisinin evlenmesine izin vermişti. Şimdiyse bebeğinin kanının babadan mı yoksa anneden mi daha baskın doğacağını hiçbiri bilmiyordu. Nadirde olsa doğacak olan bebek annenin gücünün baskın olduğu bir kanla doğabilirdi.
“Bunu nasıl yapacağız?” Almira bildiği tüm yöntemleri onlara anlatırken bir yandan da acısını dindirmeye çalışıyordu. Uzun süren doğum sonunda prenses Almira kızını kucağına alırken oldukça yorgundu. Elizabeth ve Flora da bu yorgunluktan nasibini almıştı.
“Buraları toparlayalım eminim Ronald amca çok endişelidir.” Elizabeth’in sözleriyle hizmetliler hemen ortalığı toparlamaya çalışmıştı. Almira kollarında ki bebeğe hayranlıkla bakarken onun için en iyisini dilemeye başlamıştı.
“Çok güzel bir kız hala, umarım kaderi de güzel olur!”
“Umarım, hadi babasını içeri alın.” Almira hafif gülümseyerek yeğenlerine bakmıştı. Flora bitkin bir şekilde yere kendini bırakırken Almira gözlerini büyüterek “Prenses Flora, bu hiç uygun bir davranış değil,” dedi. Flora yorgun bir şekilde omzunu silkerek sırtını duvara yaslamıştı. Elizabeth ablasının hareketiyle gülerken genç kadın tek kaşını kaldırarak “Gelirken sarayda küçük bir misafir bırakıp geldim, haberin var mı Elizabeth?” diye sordu. Elizabeth hızla etrafına bakınırken neyse ki çalışanların odadan çıktığını görünce kaşlarını çatmıştı.
“Bu konu uluorta konuşabileceğin bir konu değil Flora, lütfen daha dikkatli olun.”
“Sarayda mı?” Almira ikilinin kimden bahsettiğini hemen anlamıştı.
“Daha güvenli bir yer olamazdı hala, yanımda kalacak. Ondan ve eğitiminden ben sorumlu olacağım.” Odanın kapısının hızla açılmasıyla konuşma sona ermişti. Üçüzlerin varlığını sadece birkaç kişi biliyordu ve onlarda zamanı gelene kadar bu sırrı saklayacak kişilerdi.
“Prensesim iyi misin?” Ronald hızlı adımlarla karısının yanına ulaşırken Elizabeth yerde oturan ablasının kalkmasına yardım ederek ikiliyi yalnız bırakmak için odadan çıkarmıştı.
“Gelmişken annemi de ziyaret edelim, malum onunda doğumu yakın.” Flora’nın sözlerine gülen genç kadın “Mümkünse bu gün doğmasın, yeterince doğum gördük.” Dedi.
İkili Nadia’nın odasına doğru ilerlerken Drew ile karşılaştıklarında duraksamışlardı. Elizabeth genç adamın omzuna dokunarak “Senin kraliçenin yanında olman gerekiyor. Ayrıca prensleri halka arz etmen gerek. Yetkililer balkonu hazırlıyor,” dediğinde Drew buruk bir şekilde başını sallamıştı. O balkonda iki prensin varlığı ilan edilirken prensesin yok sayılması canını yakıyordu.
“Biliyorum ama içimden gelmiyor.”
“Yapmak zorundasın Drew, yakında gerçekten ülkenin başına geçeceksin.” Drew başını sallayarak kraliçenin konutuna doğru ilerlemeye başlamıştı. Ne kadar çabuk o kadar iyiydi.
“Babam ne zaman saraya dönecek biliyor musun?” Flora kız kardeşine sorarken Elizabeth iç çekerek başını olumsuz anlamda sallamıştı. Kral Edward bir süredir saraydan ayrı keşif gezileri yapıyordu.
“Haberin babama ulaştığına eminim, yakında sarayda olacaktır.”
“Umarım, annemin yanında olması gerekiyor. Şu iki doğum onu korkutmuş olmalı.” İkili ana kraliçenin odasının kapısına geldiğinde hizmetliler kraliçeye prenseslerin geldiğini bildirmişti. Önce Flora hemen ardında Elizabeth odaya girerken yatakta uzanana kadın doğrularak sırtını yatak başlığına dayamıştı.
“Flora sen ne zaman geldin?” Flora annesinin yanına giderek ona sarılmıştı.
“Nasılsın anne, daha iyi misin?”
“Ben iyiyim prenses Almira nasıl oldu?” endişesi sesine yansıyan kadını sakinleştirmek Elizabeth’e düşmüştü.
“Merak etme anne, halam oldukça iyi durumda. Sadece biraz yorgun zor bir doğum oldu.” Nadia anlayışla başını sallarken uzun zamandır görmediği kızına dönmüştü.
“Sen gidecek misin yeniden?” Flora annesinin sorusuyla hafif gülümsemişti.
“Orada buradan çok bitki çeşidi var anne, şifalı ilaçlar için bir süre daha gitmem gerek. Ayrıca babamdan ülke genelini gezmek için izin alacağım.”
“Evlenmeyi düşünmüyorsun sanırım?” Nadia’nın sorusuyla genç kadın kızarmıştı.
“Evlilik bir süre yok anne, önce işimi daha iyi yapmalıyım.”
“İşini iyi yapmana evlilik engel olmayacaktır. Duyduğuma göre babana teklif gönderen komşu ülkenin prensleri varmış. Sen ne düşünüyorsun?” Elizabeth tek kaşını kaldırarak ablasına bakarken Flora kaşlarını çatarak cevap vermişti.
“Babamın benim istemediğim bir evliliği onaylamayacağını düşünüyorum. Eşimi kendim seçeceğim.”
“O zaman acele etsen iyi edersin, senin yaşındaki prenseslerin çoktan yuva kurup prensler doğurmaya başladığını biliyorsun.”
“Benim halletmem gereken işler var siz sohbetinize devam edin.” Elizabeth anne kızı yalnız bırakarak odadan ayrılmıştı. Sunak balkonu ihtişamlı bir şekilde hazırlanırken sarayın yüksek burçlarından haklı haberdar eden çanlar çalmaya başlamıştı. Halk sarayın etrafına toplanırken birçok kişi kara bulutlar nedeniyle kötü haber alacaklarını düşünüyordu. Halk kendi arasında konuşurken kalabalık giderek çoğalmaya başladı. Birkaç saat sonra ise kral Drew iki prensiyle bankonda belirmişti. Kralın kucağında ki bebekleri gören halk tezahürata başlarken Drew yanında ki adamına işaret ederek haklı susturmuştu. Genç adam üzgün olsa da görevini layığıyla yerine getirmişti.
“Travuz krallığının gücüne güç katarak iki prensim bu gün dünyaya geldi. Prenslerimiz Falcon ve James halkı olarak sizlere emanet. Eminim iki prensimizi de bağrınıza basacaksınız. Bir hafta boyunca ülke genelinde kutlamalar yapılacaktır.” Halk heyecanla kralı karşılarken birçok kişi kraliçe Katren’in ikiz bebek doğurduğunu şaşkınlıkla karşılamıştı. Drew son kez halkını selamladıktan sonra prensleriyle ileri girerken ülke genelinde kral Edward’ın ikiz torunlarının doğduğu haberi yayılmaya başlamıştı. Birçok komşu ülke tebrik için haber gönderse de bazıları temsilci göndererek hediyeler yollamıştı.
Drew bebekleri kraliçesinin kucağına bırakarak saray yöneticileriyle toplantıya katılmak için oradan ayrılmıştı.
***
Elizabeth evlenmeden önce kaldığı odaya giderek biraz olsun dinlenmek istemişti. Yatağının dibinde uyuyan jaguara bakarken hafif gülümsedi.
“Zor bir gündü ha kara…” hayvan başını kaldırarak kraliçeye bakmıştı. Bu sarayda çok kalamayacağının farkındaydı. Kocası da yolda olduğu için sarayda kimsenin olmaması genç kadını endişelendirmeye başlamıştı. Gorion krallığı kral Alexis’den sonra büyük bir karmaşa yaşamıştı. Alexis’in korku politikasına karşılık Adrian ve Elizabeth daha fazla halkıyla iç içe olarak onlara öncelikle güven aşılamaya çalışmışlardı ve başarılı da oluyorlardı. Özellikle kadınlar ve çocukları koruması altına alan Elizabeth kısa sürede halkın sevgisini kazanmıştı. Kraliçelerini sevdikleri kadar düşmanları da korkuyordu.
Ağır bir şekilde gözleri kapanırken bir eli göbeğinin üzerine gitmişti. Birkaç gündür bedeninde hissettiği değişiklik kraliçe olarak onu heyecanlandırsa da bir yandan da endişelendiriyordu. Elizabeth gücünün farkındaydı. Bu gücün kendi çocuklarına geçmesini elbette isterdi ancak bir yandan da bundan korkuyordu. Kendi bedeninde hissettiği acıyı çocuklarının da çekmesini istemezdi. Derin bir uykuya dalmış olsa da huzurlu değildi. Elizabeth saraya dönene kadar da huzur bulamayacağını biliyordu. Gelecek ne gösterirdi bilmiyordu ancak üçüzlerin ülkeler üzerinde bir güce sahip olacağına emindi.
***
Bölüm hakkında yorumlarınızı yazarsanız çok sevinirim. 🙂 Yorum yapan herkese şimdiden teşekkür ederim.
1.BÖLÜM <<<<<<<————->>>>>>>> 3. BÖLÜM
Ayy her gün blm gelsin istiyorum bencilce.Elizabet hamile galiba valla ondand bir beşiz bekliyorum ellerine sağlık
[…] GİRİŞ BÖLÜM
Bebek geliyor
Ellerine emeğine sağlık çok güzeldi
Çok güzeldi yine heyecanla okudum yüreğine sağlık
Her gün yazsan hergün okurum
Neler olacak çok merak ediyorum
Ay Elizabeth hamile sanırım bir üçüz daha mı geliyor ne 😀 ay Almira doğurdu bebgi nasıl olacak acaba merak ettim 🙂 ay prens Falcon fena hayvana dönüşüyor demek Drew gücü ordan geldi ❤️ diğer prens Cok sakın gücü ne acaba ? Gwen hipnoz ediyor ha değişik gücü var :O
Asil kanı özlemişim yazarım, senin için zor olmayacağını bilsen inan her gün bölüm gelsin derdim. Senin hikayelerinin verdiği zevk gerçekten harika, emeğine sağlık canım
[…] Asil Kan II – 2. Bölüm […]