Merhaba arkadaşlar, umarım hikayeyi okurken keyif alıyorsunuzdur. Birçok okuyucu haftada iki bölüm istiyor ancak ne kadar istesem de iki bölüm yayınlayamıyorum. Bunun için her gün şahsi hayatımı bırakıp sürekli yazmam gerekir ki bu çok zor. Üstelik şimdi memlekete gideceğim daha da zor 🙁 Umarım beni bu hikayede yalnız bırakmazsınız.
***
Genç kadın bedeninde hissettiği ağırlıkla kıpırdanırken oldukça yorgun hissediyordu. Gözlerini aralamaya çalıştığı sırada yanında hissettiği kıpırtı duraksamasına neden olmuştu. Beline sarılan eli çıplak teninde hissederken gözleri yaşadığı farkındalıkla gittikçe büyüyerek açıldı. Yutkunarak yanında ki adama başını çevirdiğinde yüzüstü yatmış bir eli kendi çıplak belinde diğeriyse yastığının altında öylece uyuyordu. Gözünün önüne gelen görüntüler Çisem’in boğazının düğümlenmesine neden olurken bu duruma nasıl geldiklerini düşünmeden edememişti. Düğünden döndüklerinde bedeninde hissettiği yangını hatırlıyordu. Kocasının onu öpüşünü ve sonra olanları hatırladıkça tüm bedeni utançla kızarmaya başlamıştı. Gece oldukça cesur olan kadından eser kalmamıştı. Bir eliyle alnını sıvazlarken hala nasıl olmuştu da kocasıyla birlikte olduğunu anlamaya çalışıyordu. Yerinde doğrulmaya çalıştığındaysa kocasından gelen homurtu durmasına neden olmuştu. Şuanda isteyeceği en son şey Erhan’ın uyanmasıydı. Henüz onunla göz göze gelecek cesareti yoktu.
“Bu nasıl oldu?” kendi kendine sessizce sorarken belindeki eli usulca kendinden uzaklaştırarak kenarda duran örtüyü üzerine çekip yataktan kalkmıştı. Bakışları kocasının çıplak sırtına kaydığındaysa yeniden yutkunmuştu. Gece yaşadığı duyguları önceki iki yıllık evliliğinde yaşamamıştı. Bir zamanlar hissettiği duygunun aşk olup olmadığını sorgulamaya başladığını anladığında kendine kızarak hızla akşamüzerinden çıkardığı elbiseyi giyerek odadan çıkıp kendi dairesine geçmişti. Dairesine girdiğinde içeriden oğlunun ağlaması ve onu sakinleştirmeye çalışan Yonca’nın sesi gelince mahcup bir şekilde genç kıza yaklaşmıştı.
“Çok özür dilerim Yonca, sana da zahmet oldu.”
“Sorun değil Çisem abla ancak Cihangir yemek yemedi. Sanırım aç olduğu için ağlıyor.”
“Çok mahcubum, akşam tüm yükü sana bıraktık.” Çisem bakışlarını kaçırırken Yonca gece eve geldiklerini gördüğü çiftin başka odada kaldığını bildiği için sesini çıkarmamıştı. Gözüne takılan ayrıntıyla Yonca utanan kadının daha fazla utanmaması için odanın kapısına yönelmişti. Kapıdan çıkmadan önceyse dayanamayarak durup “Çisem abla, aynaya bakmadan aşağıya inme olur mu?” dediğinde Çisem genç kızın neden bahsettiğini anlayamamıştı. Yonca’nın odadan gütmesiyle odanın duvarında bulunan aynaya kısa bir bakış attığında boynunda ki morlukları görünce daha da utanmıştı.
“Hayır ya rezil oldum!” diye yakınan genç kadın oğlunu banyo yapmadan emzirmek istemediği için onu oyuncaklarının arasına bırakarak hızlı bir duş alıp bornozuyla salona girerek oğlunu emzirmeye başlamıştı. Oğlu karnını doyururken onun aklı hala gece Erhan’la olan birlikteliğineydi. Genç kadın o kadar dalgınlaşmıştı ki odaya giren küçük kızı görmemişti.
“Anne neden beni duymuyorsun?” Çisem kendine geldiğinde hızla küçük kıza bakmıştı.
“Bir şey mi istedin hayatım?”
“Acıktım ben, ne zaman kahvaltı yapacağız?” genç kadın oğlunu yere bırakarak üzerinde hala pijamaları olan kızı kucağına almıştı.
“Üzerimizi değiştirelim ineriz yemeğe tamam mı?” Narin kollarını kadının boynuna dolarken küçük parmakları morluğun üzerine dokunmuştu.
“Anne uf oldu,” diyen küçük kızla Çisem utanarak başını sallamıştı. Hızlı bir şekilde giyinip morlukları kapatması gerekiyordu. Aynanın karşısına geçtiğindeyse bu işin kapatıcıyla olmayacağını düşünerek boynunu saklayan kıyafet giymeye karar vermişti. Bir yandan kendine diğer yandan kocasına söylenirken Erhan’ın hala uyanmadığını düşünerek kaşlarını çatmıştı. Adama bir şey olmuş olabilir miydi?
Genç adam hissettiği boşlukla gözlerini araladığında kaşlarını çatmıştı. O Çisem’in aksine olan her şeyin farkındaydı. Bedeninde hissettiği yangınla ne içtiklerini hemen anlamıştı. Ne kendisinin ne de karısının elinden bir şey gelmeyeceğini biliyordu. Gece olanlar genç adamı bir yandan mutlu ederken diğer yandan karısının ne düşüneceğini, ne hissedeceğini bilmemenin gerginliğini yaşıyordu. Uyandığında Çisem’i yanında bulamayınca yüzü asılmıştı. Karısının pişman olabileceği düşüncesi genç adamı derinden sarsmaya yetiyordu. Dün gece olanları unutmasına imkan yoktu. Yok sayması da mümkün değildi, hayatında ilk kez bu kadar mutlu olmuştu.
“Çisem!” yatakta oturur pozisyona geçerek bir umut karısının banyoda olduğunu düşünerek seslenmiş ama cevap alamayınca homurdanarak yerinden kalkmıştı. Üzerini giyinerek banyoya baktığında karısının orada olmadığını anlayınca keyfi kaçarak odadan çıkıp kendi dairesine geçerken babaannesiyle karşılaştı.
“Ne o torunum, karın seni odadan mı kovdu?” yaşlı kadın adamın keyifsiz ifadesini yanlış anlamıştı.
“Nereden çıkardın babaanne, bu akşam karımla eski odamda kaldım.”
“O zaman gelin Hanım nerede? Sen neden yalnızsın?””
“Bizim iki tane çocuğumuz var babaanne, çocuklara bakmaya gitti.” Yaşlı kadının daha fazla konuşasını beklemeden hızla dairesine gitmişti. Odanın kapısından içeriye girdiğinde ilk karşılaştığı kişi karısı olunca duraksamıştı. Genç kadının bakışlarını kaçırması adamın hoşuna gitmemişti.
“Çisem…”
“Baba…” adam kadına doğru ilerleyemeden kızının koşarak ona sarılması Erhan’ı duraksatmıştı.
“Çocuklar açıktı bizde aşağıya iniyorduk.” Çisem odadan çıkmak isterken Narin’in konuşmasıyla duraksamıştı.
“Baba biliyor musun annem uf oldu!” Erhan hızla karısına dönerken Çisem utançtan yer yarılsa da içine girsem diye düşünüyordu.
“Ne oldu sana? Bir yerin mi ağrıyor?” Erhan’ın içi içini yerken Çisem adama bakmadan başını iki yana sallamıştı.
“Önemli bir şey değil. Biz aşağıya inelim.” Kadının kapıya yönlenmesiyle bu kez adamın sorusu onu durdurmuştu.
“Canını mı yaktım Çisem? Neden yüzüme bakmıyorsun?” Erhan’ın sesinde ki üzüntü Çisem’in dişlerini sıkmasına neden olmuştu.
“Bu konuyu konuşmanın ne yeri ne zamanı Erhan, sonra konuşalım lütfen. Ayrıca canımı yakmadın!” diyen kadın hızla kucağında oğluyla odadan çıkmıştı. Erhan arkasından bakarken kucağında ki kızına dönerek “Annenin neresi uf oldu?” diye sorduğunda Narin üzgün bir şekilde boynunu göstermişti. Erhan aldığı cevapla gözlerini kapatarak iç çekmişti. Gecenin izlerini kapatmak kolay olmayacaktı.
Genç kadın kucağında oğluyla aşağıya indiğinde çalışanlar hummalı bir şekilde masayı hazırlıyordu. Konakta eski kalabalık olmasa da hala çok iş oluyordu. Bazı çalışanların kendisine tuhaf bir şekilde baktığını görünce kaşlarını çattı. Büyük salondan içeriye girdiğinde babaanne ve Hesna yengenin de kendisine kaşları çatılı bir şekilde baktığını görünce duraksamıştı.
“Bir sorun mu vardı Hesna Hanım?”
“Şuna bak terbiyesiz,” diyen kadınla Çisem şaşırmıştı. Nedret Hanım da genç kadına kınayıcı bakışları atarken Çisem kaşlarını çatarak kadına cevap vermişti.
“Merakımdan soruyorum, daha yeni gelmişken size nasıl bir terbiyesizlik etmiş olabilirim?” dediğinde Hesna yaşlı kadına dönerek kınarcasına konuşmuştu.
“Şuna bak anne, bizim zamanımızda münasebetlerimizi gizlerdik. Utançtan odamızdan çıkmazdık bu geçmiş karşımıza oturuyor.”
“Ne münasebeti!” Çisem anlamayarak sorduğunda Nedret Hanım elindeki bastonu yere vurarak sertçe genç kadına çıkışmıştı.
“Bizi rezil ettiniz? Ne demeye gelin ve damada yapılan şerbeti içtiniz. Şimdi herkes Erhan ağanın bu gece karısıyla olan halvetini konuşuyor.” Çisem kadının sözleriyle şok olurken yutkunarak karşısında ki iki kadına bakmıştı. Evet bir şerbet içmişlerdi ve ondan sonraki bedenindeki değişimi şimdi anlıyordu. Hala böyle gelenekler olduğuna inanamazken kaşlarını çatarak yerinde doğrulmuştu.
“Kime ne benim kocamla ne yaptığım. Neden utanacakmışım kocamla halvetimden!” Çisem özellikle baskı yaparak konuşurken son noktayı koymuştu. “Sizin de dediğiniz gibi Erhan ağa karısıyla halvet oldu. Neden utanacakmışız zina yapmadık ya! Hele bir yapsın ağa dinlemem kafasını kırarım!” Çisem sinirlenerek salondan çıkarken Erhan’la göz göze gelmişti. Erhan karısının çakmak çakmak olan mavi gözlerinin sinirden koyulaştığını görünce gülmemek için kendisini zor tutmuştu. En azından karısının pişman olmadığını biliyordu. Bundan sonra daha dikkatli davranırsa ceylanını ürkütmezdi.
“Şuna bak şuna utanmadan kocasına dikmiş gözlerini.” Çisem Hesna’nın sözleriyle “Ya sabır!” diye söylenirken Erhan iç çekerek “Sevinmen lazım yenge, gelin ağanın gözleri kocasından başkasını görmüyor. Ya başkaları gibi dışarı kaysaydı.”
“Allah korusun!” Çisem kocasının sözlerine sinirlenerek çıkışmıştı.
“Bana bak Erhan, ağa falan dinlemem canını yakarım ona göre. Ayağınızı denk alın!” Erhan şaşkınlıkla yanlarından çekip giden karısının peşinden bakarken bu kez kendisine gülümseyerek bakan annesiyle göz göze gelmişti.
“Şerbet işe yaradı mı bari oğlum!” Sevim hanımın sessiz sorusu Erhan’ı şaşırtırken yaşlı kadın omzunu silkerek gülmüştü. Mutfağa doğru giderken başını iki yana sallayarak erkekler için hazırlanan odaya geçti. Karısının sözleri düşüncelerinde yankılanırken gülümsemeden edememişti.
“Hayırlı sabahlar herkese,” Erhan selam vererek odaya girerken babası ve amcası genç adamın selamını alarak oturmasını beklemişti. Hikmet Bey oğlunun keyifli oluşuna sevinmişti.
“Hayırdır oğlum bu sabah pek bir keyiflisin.”
“Hayır baba hayır, siz ne yaptınız? Akşam ki düğüne seni göremedim!” diyerek babasına bakmıştı genç adam. Hikmet Bey yüzünü asarak “Akşam biraz rahatsız oldum, ondan gelemedim. Hediyemi gönderdim ama…”
“Ne rahatsızlığı, neden bana söylemedin?” Erhan endişeyle babasına bakmıştı. O kudretli adam oldukça yorgun görünüyordu.
“Endişelenecek bir durum yok, tansiyonum çıkmış biraz.”
“Kendine dikkat et baba sen bize daha çok lazımsın.” Erhan babasının elini tutarken çalışan kızın masanın hazır olduğunu söylemesiyle yerlerinden kalkarak kahvaltı masasına geçmişlerdi. Erhan salona girdiğinde kadınların çoktan masaya geçtiklerini görmüştü. Çisem yanında ki kızını yedirirken diğerlerinin bakışlarını umursamadığını davranışlarıyla belli ediyordu.
“Afiyet olsun herkese!” Hikmet Bey masadaki yerini alırken genç kadın yaşlı adama gülümseyerek karşılık vermişti.
“Ben doydum anne, kalkabilir miyim?”
“Kalk canım, Zeynep bakar mısın?” içeriye seslenirken genç kız koşturarak yanlarına gelmişti.
“Buyur Hanım ağam.”
“Narin’in üzerini deriştirir misin? Okula gidecek!” genç kız küçük kızı alıp çıkarken diğerleri genç kadına bakmıştı.
“Ne zamandan beri sormada iş yapar oldunuz?” Nedret Hanım araya girerken Çisem anlamazca ona bakmıştı.
“Sormamız gereken neydi babaanne?” Erhan konuşurken Çisem önünde ki tabağına dönmüştü.
“Küçücük çocuğun okulda ne işi var? Evde bunca kadın var bakamadı mı sabiye?”
“Kızım hakkında kararları ben alırım babaanne, Narin arkadaş edinecek yaşta. Bu yüzden Yonca hanımla okula gidecek.”
“Sen şuna karım kızıma bakmak istemiyor diyemiyorsun da bahane üretiyorsun.” Çisem kaşlarını çatarak yaşlı kadına baksa da sesini çıkarmamıştı. Sessizce kahvaltısını bitirerek izin isteyip kalkmıştı.
“İzninizle malum kızımı okula bırakacağım!” Çisem özellikle Nedret hanımın damarına basarak konuşuyordu. Kadın kendi kendine söylenirken Çisem odasına giderek üzerini değiştirip çantasını ve oğlunu alarak aşağıya indi.
“Anne okuldan sonra ofise geçeceğim. Yavaş yavaş düzenimi kurmam gerek.” Sevim Hanım gelininin yüzünü okşayarak “Git kızım, mesleğini yap. Ama dikkatli olmayı da unutma emi. Dost var düşman var!” dediğinde gözleri genç kadının arkasından ki eltisini bulmuştu.
“Olurum anne, sende çok yorma kendini. İstersen benim yanıma gelebilirsin.”
“Sen git evladım, Allah işini rast getirsin.” Sevim Hanım gelininin küçük oğlanı arabanı arkasında ki bebek koltuğuna oturtmasını izlemiş sonrada aynı özenle Narin’i arabaya yerleştirmesine gülümseyerek bakmıştı. Çisem Narin’i kendi evladından ayrı tutmuyordu.
“Biz gidiyoruz anne bir isteğin var mı çarşıdan.” Sevim Hanım başını iki yana sallarken Çisem arabanın direksiyonuna geçerek konaktan ayrılmıştı. Genç kadının kendi arabasını Ankara’dan getirmiş olması konaktakileri rahatsız etmişti. Özellikle Hesna ve Nedret Hanım Çisem’in araba kullanmasından hoşlanmıyordu. Genç kadın önce Narin’i okula bırakarak Yonca’ya emanet etmişti. Küçük kız başlarda çekinerek girdiği sınıfa sonradan alışarak hemen arkadaş bile edinmişti. Narin sıcakkanlı bir çocuktu ve kendi yaşıtlarının arasında hemen oyun kurucu olarak kendini gösteriyordu. Çisem Han’a giderek ofisinin kapısını açtığında köşede bekleyen birkaç kişi ardından içeriye doluşmuştu. Genç kadın şaşkınlıkla birden içeriye dalan kişilere bakarken kucağında ki oğlunu bölmeyle ayırdığı odasındaki bebek koltuğuna oturarak onu görebileceği bir yerde durup ofise giren yabancılara dönmüştü.
“Bir sorun mu vardı arkadaşlar?” grup beş kişiden oluşuyordu. Üçü kadın ikisi erkek ve davranışlarına bakacak olursa birbirleriyle alakaları yoktu.
“Şey Hanım ağam…” Çisem tek kaşını kaldırarak çekinerek konuşan kıza bakmıştı. En fazla yirmi beş yaşlarındaydı.
“Öncelikle bu kapıdan içeriye girdiğimde ben Hanım ağa değil avukat Çisem Günay’ım. Lütfen şimdi neden burada olduğunuzu anlatır mısınız?” çisem sekreter için ayarladığı masaya geçerken hemen karşısında ki bekleme koltuklarını göstererek gelenlerin oturmasını istemişti.
“Evet sizi dinliyorum.”
“Şey Hanım… Yani Çisem Hanım özel konuşabilir miyiz? Bizler avukat ihtiyacı olan kişilere yardım edeceğinizi duyduk.” Genç kız konuşurken diğerlerinin de aynı nedenle geldiğini düşünerek onlara bakmıştı.
“Sizde avukatlık için mi geldiniz?” hepsi başını sallarken Çisem gülümseyerek yerinden kalkmıştı. Kadınlardan ilk konuşana bakarak “İlk seni dinleyeyim, biz odada konuşurken sende buradakilere çay iste!” diyerek erkeklerden en genç olanına bakmıştı. Genç adam hızla ofisten çıkıp handaki çay ocağına giderken Çisem kendi odasına giderek kadını dinlemeye başlamıştı. Babasının borcu olduğunu ve borca karşılık kendisini vermek istediğini söyleyen kızla Çisem öfkeyle yerinden kalkmıştı. Sonrasındaysa aslında adamın borcu bilerek faizle arttırdığını öğrenince daha da sinirlenmişti.
“Sen bana şu adamın adını adresini ver, sonrada ne kadar borcunuz olduğunu söyle!”” diyen genç kadın notlarını alırken genç kız işini hallederek oradan ayrılmıştı. Çisem diğerlerini de tek tek dinlerken bir tanesinin işe ihtiyacını laf arasında anlayınca ona sekreteri olup olmayacağını sormuştu. Genç kız şaşkın bir şekilde Çisem’e bakarken olumlu cevap verip odadan ayrılmıştı. Gün boyu birkaç kişi daha ona gelirken Çisem öğle arası Narin’i almak için ara vermişti. Genç kadın okulun yakın olması nedeniyle güzel havada yürümeye başlamıştı. Oğlu ana kucağında etrafı seyrederken Çisem de kendisine selam verenlere başını sallayarak karşılık veriyordu. Hanım ağalarının tek başına rahat bir şekilde aralarında dolaşması bazılarına garip gelse de özellikle kadınların hoşuna gitmişti. Çisem’in ayırma yapmadan işçilere selam vermesi genç kadının kısa sürede benimsenmesine neden olmuştu.
“Hanım ağam bir çayımızı içseydiniz!” Çisem kendisine seslenen adama bakarak gülümsemişti.
“Teşekkür ederim ama okula yetişmem gerek. Dönüşte uğrarım nasip olursa,” diyerek adama da yanında duran kadına da selam vermişti.
“Bekliyoruz hanımım,” diyen genç kadınla Çisem yoluna devam etmişti. Hemen arkasında Çisem’i rahatsız etmeyecek bir uzaklıkta iki adam onu korumak için takip ediyordu. Hava oldukça sıcaktı. Bu yüzden adımlarını daha da hızlandırdı. Yanına şapka almadığı için hayıflanırken başına konan fötr şapka ile genç kadın irkilmişti.
“Bu sıcakta şapkasız gezmemelisiniz!” Çisem daha önce görmediği bir adamın bu davranışından rahatsız olmuştu. Başına koyulan şapkayı çıkararak ters bir şekilde adama bakıp bir süre karşısındakini tartmıştı.
“Sizi tanıyor muyum?” Çisem’in soğuk sorusuyla adamın pişkin gülümsemesi yüzünde solmuştu.
“Hanımım bir sorun mu var?” arkasındaki adamlar hemen yanına gelerek genç kadını korumaya almıştı. Çisem onlara olumsuz anlamda başını sallarken adam kaşlarını çatarak bir adım gerilemişti.
“Yok arkadaşlar gidelim hadi.” Olayı dallandırıp budaklandırmadan yoluna devam etmişti. İki adam yanlarındaki adama gözdağı verirken Çisem’in peşinden ilerlemeye başlamıştı. Genç kadın okula geldiğinde içine garip bir huzursuzluk oluşmuştu. Hızlı adımlarla okulun bahçesinden içeriye girerken Narin’in sınıfına doğru ilerlemeye başladı. Özellikle öğretmenine kendisi dışında kimseye kızını vermemesini tembihlemişti.
“Anlamıyorsunuz, sizi tanımıyorum. Çocuğu size veremem!” Çisem duyduğu sesle adımlarını daha da hızlandırmıştı.
“Neler oluyor burada?” Çisem sınıftan içeriye girdiğinde gördüğü manzarayla dişlerini sıkmıştı. Narin öğretmeninin arkasına saklanmış ağlarken Neriman küçük kıza ulaşmaya çalışıyordu. Çisem’in sesini duyan iki kadın ona dönerken Narin koşarak genç kadına sarılmıştı. Çisem küçük kızı arkasına çekerken Neriman kaşlarını çatarak Çisem’e doğru birkaç adım atmıştı.
“Çisem Hanım bu kadın Narin’in annesi olduğunu iddia ederek onu almak istedi. Narin kadının annesi olmadığını söyledi.”
“Kızım doğru söyledi, bu kadın benim kızımın hiçbir şeyi değil!” sınıfın kapısından içeriye sinirli bir şekilde giren Erhan ağlayan kızını kucağına alıp sakinleştirmeye çalışmıştı.
“Kızımı benden ayrı tutamazsın, buna hakkın yok Erhan!” Neriman’ın kızgın bir şekilde bağırmasıyla Narin daha çok babasına sokulmuştu.
“Senin onun üzerinde hiçbir hakkın yok. Unuttun mu bu haktan sen bilerek vazgeçtin.” Çisem araya girmeden konuşmayı takip ederken ses tonunun artmasıyla Narin’i Erhan’ın kucağından alarak kocasına ters bir şekilde bakıp “Kavganızı çocukların olmadığı bir yerde yapın,” dedi. Narin’i alıp sınıftan çıkarken Erhan ve Neriman’ın tartışma seslerini hala duyuyordu.
“Çisem anne o kadın beni kendi evine götüreceğini söyledi. Beni ona vermezsin değil mi?” Çisem küçük kızın sözleriyle duraksayarak ona bakmıştı. Az ilerideki adamlardan birine işaret ederek yanına gelmesini istemişti. Kucağında sessizce duran Cihangir’i adamlardan birine vererek onu Erhan’ın arabasına götürmesini isterken Narin’i kollarının arasına alarak sıkıca sarılmıştı.
“Korkma küçüğüm seni kimse alamayacak. Buna asla izin vermeyeceğim.”
“Gerçekten mi?” Narin gülümseyerek genç kadına bakmak için geri çekilirken Çisem kızın yüzünü avuçlayarak yanaklarından usulca öpmüştü.
“Gerçekten, sana Çisem sözü. Seni kimse alamayacak.” Çisem aklının bir köşesine Erhan ve Neriman’ın boşanma davasını incelemeyi koymuştu. Kendi alanı olmasa da boşanma konusunda en iyi avukatları tanıdığı için içi rahattı.
“Anne ben çok acıktım. Onun yüzünden yemeğimi yiyemedim.” Çisem kızı kucağına alarak yerinde doğrulmuştu.
“O zaman karnımızı doyurmaya gidelim.” Okuldan çıkarak arabaya doğru ilerlerken küçük kızı arkaya yerleştirerek direksiyona geçmişti. Anahtarın arabanın üzerinde olması onun için büyük şanstı.
“Hanım ağam… Erhan ağam…”
“Erhan ağan yürüyerek gelsin, ona ceza. Biz Han’a gidiyoruz.” Çisem adamın bir şey demesine fırsat vermeden gaza basmıştı. Adamlar ardından şaşkınca bakarken yanlarına hızlı adımlarla gelen ağalarını görünce el pençe başları önde beklemeye başlamıştı.
“Araba nerede?”
“Hanım ağam aldı ağam…”
“Beni beklemeden mi gitti!” Erhan kaşlarını çatarken adam yutkunarak bakışlarını kaçırmıştı.
“Şey ağam…”
“Ne?” adamın söylemekte zorlandığını görünce araya girmişti.
“Hanım ağam, Erhan ağan yürüyerek gelsin ona ceza dedi,” dediğinde Erhan tek kaşını kaldırarak genç adama bakmıştı.
“Sizde gitmesine izin mi verdiniz.”
“Han’a gideceğini söyledi. Yakın zaten ağam.” Erhan onaylamaz bir şekilde başını iki yana sallarken karısının dediği gibi yakın olan iş yerine yürümeye başlamıştı. Genç adamı görenler ona selam verirken bir yandan da adamın neden yürüyerek ilerlediğini anlamaya çalışıyordu. Az önce onun arabasının geçtiğini görenlerin şaşkınlığıysa daha da artmıştı.
***
“Senin burada ne işin var?” diye sert bir şekilde çıkışan genç adam omzunda hissettiği acıyla derin bir enfes almıştı.
“İyi misin?” Evin telaşla sorarken Gürsel karısına gülümseyerek cevap vermişti.
“İyiyim güzelim merak etme. Hadi sen içeriye gir.” Evin kocasını karşısındaki tanımadığı kadının yanına bırakmak istememişti.
“Birlikte girelim içeri, yorulmuş olmalısın. Size yemek hazırlayayım.” Suat araya girerek ortamın havasını dağıtmak istemişti.
“Çok iyi olur yenge, çok acıkmıştım.” Evin adama gülümseyerek karşılık verirken Gürsel homurdanarak kardeşine bakmıştı. Kapıda ki kadının varlığını unutan iki kardeş Evin’in kocasını uyarmasıyla duraksamıştı.
“Senin burada ne aradığını soruyordum Hülya komiser?” Evin ‘Hülya’ adını duyunca kaşlarını çatmıştı. Daha önce Gürsel’in arkadaşlarından bu kadının kocasında gözü olduğunu öğrenmişti.
“Ben… Gerçekten evlenip evlenmediğini merak etmiştim.” Hülya’nın dolan gözleri iki adamın umurunda olmazken Evin kadın için üzülerek kocasına dönmüştü.
“Gördüğün gibi evlendim, mümkünse bir daha ben olmadan evime gelme. Karımın tanımadığı kişilerle muhatap olmasını istemiyorum. Ayrıca operasyon sırasında buraya nasıl gelmeyi başardın?” Gürsel gibi Suat’ta kaşlarını çatmıştı. Şuanda tüm ekibin operasyon bölgesinde olması gerekiyordu. Genç kadın Gürsel’e cevap vermezken sessizce arkasını dönerek oradan uzaklaşmak istediği sırada Gürsel ardından seslenmişti.
“Hülya komiser bir daha bu akşam olanlar tekrarlanırsa hakkında tutanak tutulmasını sağlarım. Mesleğini hakkıyla yapmayacaksan görev arkadaşlarının canını tehlikeye atmış olursun.”
“Ben…” Evin kocasının koluna tutarak onu susturmuştu.
“Gürsel yorgunsun, yaralısın hadi içeri girelim.”
“Evin haklı Gürsel hadi içeri geçelim. Eminim Hülya tek başına evine gidebilir.” Genç kadın hızla oradan uzaklaşırken Evin üzgün bir şekilde arkasından bakmıştı.
“Çok kötü davranmadınız mı kıza?” Evin’in sorusuyla iki adamda kaşlarını çatmıştı.
“Az bile davrandık. Operasyonda olması gerekirken arkadaşlarını bırakarak buraya gelmişti. Bunun bir disiplin suçu olduğunu biliyor musun? Ona iyi davranmasaydık şuanda hakkında soruşturma açılırdı.”
“Çok üzgün görünüyordu.” Suat Evin’in sözlerine gülümseyerek kolunu omzuna atmıştı.
“Hala çok safsın yenge, kadın safi rol kesiyordu. Senin yumuşak karnına oynayacak belli. Sen, sen ol sakın onun oyunlarına gelme.” Evin gözlerini kısarken Gürsel kaş çatarak karısının omzunda ki Suat’ın elini savururcasına geriye atmıştı.
“Eline koluna hakim ol Gürsel bozuşmayalım.” Evin şaşkınlıkla kocasına bakarken Suat gözleri büyüyerek kardeşine bakmıştı.
“Yok artık, hadi canım!” Suat Gürsel ile dalga geçerken genç adam homurdanarak karısının elinden tutup salona geçmişti. Evin ne olduğunu tam olarak anlayamasa da Gürsel’in Suat’a olan tavrına şaşırmıştı. Suat ona her zaman kardeş gibi yaklaşmıştı. Bu yüzden bu tür davranışlarına alışıktı. Salona girdiklerinde Gürsel hedefi olduğu bakışlardan kurtulmak için yerde kendince oynayan küçük oğlana doğru ilerledi.
“Oğlum uyumamış mı hala?” Gürsel’in içten ve şefkatli sesiyle Evin olduğu yerde kalırken Gürsel çoktan Araf’ın yanına oturup onu sevmeye başlamıştı. Omzu yüzünden onu kucağına alamıyordu. Canı yanarken Suat genç adamın yanına giderek oğlanı kendi kucağına almıştı.
“Amcasının aslan parçası, sen ne kadar yakışıklı olmuşsun böyle?” Gürsel küçük oğlanı önünden alan kardeşine kızarak bakmıştı.
“Neden aldın, ben seviyordum Araf’ı! Oğlumu bana ver Suat!” Gürsel’in çıkışına gülen genç adam başını iki yana sallamıştı. Sen bence git üzerini değiştir, üzerin kan içinde kalmış. Evin endişeyle yerde oturan genç adamın kalkmasına yardım ederken kocasını onun itirazlarına rağmen odaya götürmüştü.
“Banyo yapamazsın değil mi?” Evin üzgünce kocasına bakarken Gürsel başını iki yana salladı.
“Bir süre su değdirmemem lazım,” Evin anlayışla adama bakarken onu yatağın üzerine oturtarak hızla banyoya girmişti. Küçük bir leğene ılık su koyarak temiz havlulardan birini alıp yeniden odaya dönmüştü. Gürsel’in gömleğini çıkarmaya çalıştığını görünce hemen ona yardım etmeye başladı. Gürsel karısının hareketlerini sessizce izlerken ona ayak uydurmakta zorlanmıyordu. Genç adam kadının her hareketinde kendi canı yanıyormuşçasına üzgün olması Gürsel’in içine umut tohumları ekiyordu.
“Canın çok yanıyor mu?” genç adamın gömleğini çıkararak kana bulanmış beyaz atletinin altındaki bandaja bakıyordu.
“Artık yanmıyor, üzülme ben iyiyim.”
“Daha kötü yaralanabilirdin.” Evin yanağından akan yaşı hızla silerken Gürsel uzanarak genç kadının yüzünü avucunun içine hapsetmişti.
“Korkma, bana bir şey olmayacak Allah’ın izniyle. Daha çok zaman geçireceğiz. Araf’ı büyüteceğiz, belki ilerde ona kardeşte yaparız.” Evin genç adamın sözleriyle utanırken Gürsel onun masum ifadesine hayranlıkla bakıyordu. Genç kadın daha önce evlenmemiş gibi utanarak bakışlarını kaçırdıkça Gürsel onun bu hallerine mest oluyordu. Evin geri çekilerek genç adamın kana bulanmış atletini de çıkarırken kocasına bakmamaya çalışıyordu. Islak bezle adamın göğsündeki kanları silerken Gürsel’in dikkatli bakışları altında daha da utanmaya başlamıştı. İşini bitirdiğinde dolaptan önden düğmeli bir pijama takımı çıkararak kocasına giydirmişti. Pijama altlığını yanına bırakarak leğeni de alıp yeniden banyoya girmişti. Kocası giyinirken kendisi de yemek hazırlamak için aşağıya indi.
Gece oldukça sessiz ve bir o kadar düşünceli geçiyordu. Evin kocasının vurulmasını düşünürken Gürsel karısının dalgınlığının nedenini düşünüyordu. Suat’ın aklıysa Urfa’da Yonca öğretmende kalmıştı. En kısa sürede Urfa’ya gidip onunla konuşması gerekiyordu. Babasıyla alakalı hatırladığı herhangi bir olay olup olmadığını öğrenmeleri gerekiyordu. Ama genç adam garip bir şekilde sadece bu nedenle genç kızı görmek istemiyordu. Yonca’nın duru ifadesini görmek için içinde oluşan heyecana anlam veremiyordu.
“Neden bu kadar sessizsiniz?” Gürsel daha fazla dayanamayarak konuşmuştu.
“Kafa dinliyoruz işte sende dinlesen iyi edersin. İznini güzel kullan.”
“İzin mi aldın?” Evin kocasına merakla sorarken Gürsel’in yerine Suat onu cevaplamıştı.
“Raporu var, malum postu deldirince bir hafta tatil kazandı.”
“O nasıl söz Suat?” Evin kaşlarını çatarak genç adama bakmıştı. Gürsel karısının kardeşine kızışına gülümserken Suat kızın çıkışıyla şaşırdı.
“Tamam canım bir şey demedik kocana. Evde balayı yaparsınız artık!” diyen Suat genç kadını utandırmıştı.
“Yarın hastaneye gideriz, hazır tatilim var Araf’ın işlemlerini başlatalım. Sonrada senelik iznimi alırım.” Gürsel’in sözleriyle Evin heyecanla genç adama bakmıştı.
“Bu kadar çabuk mu?”
“Doktor ne dedi hatırlamıyor musun? Önce ameliyat için bazı testler yapılması lazım. Biz gidelim işlemleri başlatalım. Ne kadar erken Araf için o kadar iyi.” Evin yerinden kalkarak genç adamın boynuna sarılırken Gürsel beklemediği hareketle boş bulunarak yaralı kolunu unutup karısının sarılmasına karşılık vermişti.
“Öhö öhö…” Suat’ın boğazını temizleme işlemiyle Evin utanarak hemen geri çekilmişti. Gürsel kolunun ağrımasıyla yüzünü buruştururken Gürsel kardeşine ters bir şekilde bakmıştı. Kocasının inlemesini duyan Evin kendine kızarken endişeyle adama bakarak “Canını mı yaktım, ben kolunu unuttum.” Dediğinde Gürsel uzanarak karısının elini tutmuştu.
“Üzülme ben iyiyim kaç kez söyleyeceğim. Arada sancı giriyor.” Bir süre daha masada oyalandıktan sonra Evin masayı toparlayarak bulaşıkları makineye yerleştirmişti. Herkes yorgun olduğu için odalara erken çekilirken Gürsel’in Araf’ı uyuttuğunu gören Evin üzerini değiştirmek için kıyafet odasına girerek yatmak için hazırlanmışlardı. Gürsel çoktan yatağa uzanmış sağlam kolunu başının altına koyarak karısının yanına gelmesini beklemişti. Genç kadın ışığı kapatarak yatağa girerken odayı sadece başucu lambaları aydınlatıyordu.
“Ne düşünüyorsun?” Evin kocasının dalgınlığının nedenini merak ederek sormuştu.
“Ameliyatından sonra senin için senin içinde bir kurs bakalım. Sınava çok geç kalmadan hazırlanmalısın.”
“Sınav mı?” Evin yerinde doğrularak kocasına bakmıştı.
“Üniversite okumak istediğini söylemiştin, bu yıl sıvana girip kendini denemelisin. En azından nasıl sorular var görürsün. Malum sınava fazla zaman kalmamıştır. Seneye tam olarak hazırlanıp girersin sınava.”
“Gerçekten mi?” Evin gözleri dolu bir şekilde kocasına bakmıştı. Ne zamandır konusunu açmak istediği meselenin kocası tarafından açılması onu mutlu etmişti. Karısının sevincine gülümseyen adam iç çekmişti. Evin’in mutluluktan parlayan gözlerine takılı kalırken genç kadın adamın bakışları altında yutkunmuştu. Daha önce ona hiç kimse Gürsel kadar güzel bakmamıştı. Yanaklarının kızarıklığı loş ışıkta belli olmasa da Gürsel karısının kızardığına emindi.
“Hadi uyuyalım yarın yorucu bir gün olacak,” diyerek karısını sağlam koluyla tutarak göğsüne çekmişti. Evin itiraz etse de genç adam ona izin vermemişti. İkili derin bir uykuya dalarken sabah onları uyandıran alacaklı gibi çalan kapı zili olmuştu. İlk uyanan Gürsel olurken kulaklarına Çisil’in cırtlak sesi yankılanmıştı. Genç adam kollarında yatan Evin’in alnını öperken bir yandan da “Evin, hadi uyan,” diye onu uyandırmaya çalışmıştı. Birkaç saniyelik uğraştan sonra gözlerini aralayan genç kadın kocasına bakamadan kulaklarına dolan sesle hızla yataktan kalkmıştı.
“Sakin ol Evin, sadece seslendi!” Gürsel gülerek karısının panik haline bakarken Evin annesine yakalanmış genç kız gibi telaş yapmıştı.
“Ne yapayım boş bulundum.” Gürsel yerinden kalkarak banyoya yönelirken genç kadın elini yüzünü yıkamadan hızla üzerini değiştirmeye başlamıştı. Gürsel odaya döndüğünde Evin’in acele bir şekilde kapıya yöneldiğini görünce karısını durdurmuştu.
“Biraz sakinleşir misin Evin, gelen yabancı değil Çisil yengem.”
“Bu saatte geldiğine göre önemli bir şey olmalı. Hadi aşağıya inelim.” Evin kapıdan çıkarken Gürsel başını iki yana sallayarak onu takip etmişti. Çisil Suat’ın karşısında ellerini beline koyarak genç adama söyleniyordu. Suat ise sakince genç kadını sabırla dinliyordu.
“Hayatım abartmıyor musun?” Asaf karısını belinden tutarak kendisine çekmişti.
“Neden abartayım Asaf, kardeşin akşam vurulmuş ve bizim haberimiz yok. Ona bir şey olsa annene ne cevap vereceksin? Sen nasıl ağabeysin?” Çisil kocasına da çatarken Suat Asaf’ın şaşkınlığına kahkaha atmaya başlamıştı.
“Konuş yenge bu abi bizleri hiç düşünmüyor.”
“Suat kaşınma, karımı doldurup durma.” Asaf’ın sözleri Gürsel’in merdivenlerde görülmesiyle sona ermişti.
“Gördün mü adam sapa sağlam karşında.” Çisil kocasının sözleriyle ona kızarken Gürsel ikilinin yanına gelerek homurdanarak sormuştu.
“Sabahın bu saatine eve baskın yapmanızın sebebini öğrenebilir miyim?”
“Vurulmuşsun, neden bizim haberimiz yok.”
“Kusura bakma yenge camiden anons edemedim.” Gürsel’in sözleriyle Çisil kızgın bir şekilde çıkışmıştı.
“Hadi gidelim Asaf, kardeşinin bir şeyi yok belli.” Asaf kapıya yönelen karısının arkasından gülerken kardeşine de kaş çatarak uyarıda bulunmayı ihmal etmemişti. İkili evden çıkmak üzereyken Suat’ın telefonunun çalmasıyla Gürsel telefonda konuşan kardeşinin değişen ifadesinden hoşlanmamıştı. Ne olduğunu anlayamazken genç adamın sinirle telefonu kapatması Asaf’ın da dikkatini çekmişti.
“Ne oldu?”
***
Bölüm hakkında fikirlerinizi yazarsanız sevinirim. Sizlerin fikirleri hikayenin seyrini değiştirebilir. Yorumlarınızı bekliyorum.
19. BÖLÜM <<<<<<<<————–>>>>>>> 21. BÖLÜM
[…] 18. BÖLÜM <<<<<<——->>>>>> 20. BÖLÜM […]
Eline emeğine yüreğine sağlık çok güzel bir bölüm olmuş severek okudum umarım kısa sürede yeni bölüm gelir
Yine ne oldu şimdi belada eksik değil başlarından yazarcığım emeğine sağlık
Çok güzeldi ellerine emeğine sağlık
Suat Urfa’dan haber var sanırım
Ağa çiftimiz konuşmayı yapamadı ama bakalım nasıl olacak
Yeni bölümleri sabırsızlıkla bekliyorum
Hikaye çok güzel gidiyor emeğine yüreğine sağlık canım
Harika gidiyor çisem ile Erhanı çok merak ediyorum suata kim telefon etti acaba
Yonca ile alakalı bir şey oldu sanırım :/ ay Araf iyileşecek artık ❤️ bu Neslihan çok oldu ama 😡 aferin Çisem böyle devam ❤️
Çisem ve Erhan konuşamasalarda durumdan şikayetçi değiller.
Evin artık çok istediği meslek için adımlar atacak. Yine bir aksiyon bekliyor anlaşılan eh Suatta aileye bir gelin getirecek gibi
Teşekkürler size yazarken uzun geliyordur ama okurken çok çabuk bitiyor. Yaprak sarması gibi
Acaba ne oldu merak ettim şimdi emeğine sağlık
Yonca ilgili hikaye cok güzel gidiyor sagol
Suat da gönlünü kaptırdı gibi Evin’ im sen Hülya ya dikkat et güzelim , merakla yeni bölümü bekliyorum
yaaa ne oldu acaba hülya tek durmayacak gibi. nerimanı da var oh misss
Yazılım eline emeğine yüreğine sağlık çok güzel bir bölüm olmuş severek okudum umarım kısa sürede yeni bölüm gelir
Ćisemle Erhan bundan sonra nasıl devam edicekler merak ediyorum .Inşallah hiçbirşey yokmuş gibi devam etmezler duygularını paylaşıŕlar .Emeğinize saģlık çok güzel bir bölümdü.
[…] S.S. Kalpler 20. Bölüm […]