Herkese keyifli akşamlar arkadaşlar. Hikayeler bundan sonra gününde yayınlanacak. Belli bir saati olmasa da muhakkak bölümler yayınlanacaktır. Keyifli okumalar!
***
Altı Yıl sonra
Genç adam endişeli bir şekilde koşturarak ahırlara doğru ilerlemeye başlamıştı. Onu görenler neden bu kadar telaşlı olduğunu anlamakta güçlük çekmezken gülümsemişlerdi.
“Komutan Kriss yine kızını kaybetti anlaşılan!” askerlerden biri yanındakine gülerek konuşmuştu.
“Kesin! Birde kız çocukları uslu olur derlerdi.” Asker arkadaşını onaylarken arkadaşı gülerek başını iki yana salladı.
“Onu söyleyenler Gwen ile tanışmamıştı.” İkili gülerken birden komutanlarının sert sesini duymuştu.
“Asker, buraya gel!” iki asker hemen toparlanarak Kriss’in yanına koşturdu.
“Komutan Kriss,” diyen askerlerden biri adama selam verirken Kriss endişeli bir şekilde adamlarına bakmıştı.
“Gwen’i gördünüz mü?” genç adam iki adama dikkatle bakarken adamlardan biri öne çıkarak konuşmuştu.
“En son ormana giderken görmüştük komutanım. İsterseniz hemen aramaya çıkabiliriz.”
“Küçücük bir kız ormana gidiyor ve siz onu engellemiyor musunuz?” adamlar Kriss’in öfkesi karşısında yutkunmuştu.
“Yalnız değildi komutanım, şifacı kadınla birlikteydi.” Kriss bir eli alnında sinirden atan damarının üzerine baskı uyguluyordu.
“Bu kız beni öldürecek!” Kriss kendi kendine söylenirken askerler belli etmeden gülümsüyordu.
“Neler oluyor burada?” Kriss duyduğu sele hızla arkasını dönerek hemen selam vermişti.
“Kraliçem!” üç adamda kraliçeyi selamlarken kadının yanında ki keskin mavi gözlerden bakışlarını kaçırmıştı.
“Prensim!” adam bu kez Elizabeth’in yanında duran beş yaşında ki prense selam vermişti. Küçük prens büyümüşte küçülmüş gibi oldukça zeki bir çocuktu. Özellikle gözleri bir insanı etkisi altına alabilecek kadar derin bakıyordu. Bazen o gözlerin ne renk olduğu belli olmuyordu.
“Kriss amca Gwen nerede?” Elizabeth askerlerin yanında Kriss’e amca diyen prensi uyarmak istercesine boğazını temizlemişti. Kriss’in de bu durumdan rahatsız olduğunun farkındaydı. Elizabeth’in bu altı yıl içinde üç çocuğu olmuştu ve hepsinin gücü babası ve annesinden aldığı kanla oldukça etkiliydi. Özellikle Prens Aidan diğer iki kardeşe göre şüpheci, sert görünümün yanında oldukça zekiydi. İkinci prens ise ağabeyinin tam tersi bir karaktere sahipti. Prens Colin kibar, şakacı ve uyanık bir prensti. Prenses Emily ise ağabeylerinin ortak karışımı bir çocuk olmuştu. Aidan’ın Ateş, Colin’in Toprak gücü varken Prensesin gücü henüz bilinmiyordu.
“Gwen şifacıyla ormana gitti prensim, gelince yanınıza gönderirim.” Aidan kaşlarını çatarak Kriss’e bakmıştı.
“O bir kız neden onu tek başına ormana gönderiyorsun ki? Ya başına bir şey gelirse?” Elizabeth oğluna gözlerini kısarak bakmıştı. Elbette onunda hoşuna gitmemişti yeğeninin ormana gitmesi. Ama biliyordu ki küçük yaşına rağmen prenses kendini koruyabilecek bir zekaya sahipti. Zeki olmasa bile Kral Drew’in onun için seferber ettiği hayvan sürüsü onu koruyacaktı. Tabi bundan hiç kimsenin haberi yoktu. O ve Adrian’dan başka!
“Kriss, Gwen ormandan dönünce huzuruma gelsin, onunla konuşacaklarım var!”
“Annecim kızmayınız, o da bir çocuk!” Elizabeth oğlunun sözlerine gülümseyerek başını okşamıştı.
“Merak etmeyin prensim, Gwen’e kızmayacağım. Ayrıca iki gün sonra Kral Drew ve ikizler ziyarete gelecek, onlar için hazırlık yapmak istersin değil mi?” dediğinde Aidan omzunu silkmişti.
“Nede ben yapmak zorundayım, hem Colin onlarla daha iyi anlaşıyor. Ayrıca prens Falcon sürekli kılık değiştiriyor.” Elizabeth düşünceleriyle oğlunu uyarırken herkesin içinde kuzeninin gücünü belli etmemesini söylüyordu.
“Kriss siz gidip Gwen’i bulun. Bu gün dersinden kaytarmış galiba. Prenses Flora onu arıyordu!”
“Özür dilerim Kraliçem, kızımın kraliyet ailesini uğraştırdığının farkındayım. Nereden bu şifacılığa merak sardı bilmiyorum.” Kriss iki askerin şüphelenmemesi için elinden geleni yapıyordu. Yıllardır üzerine ağır bir yük almıştı. Bir prensese babalık yaparken diğer yandan onu korumak için kaç kez hayatını ortaya koymuştu.
“Babacım bak ne buldum!” Prenses Gwen koşarak Kriss’in kollarına atlarken askerler kızın elindeki kurbağayı görünce gülmemek için kendisini zor tutmuştu. Elizabeth yeğeninin Kriss’e baba dediğini her duyduğunda içi acıyordu. Ağabeyi bu hitaptan mahrum kalırken prensesle hiç alakası olmayan bir adam ona babalık yapıyordu. Kriss’in hakkını yememek lazımdı, prenses Gwen’e tahmininden daha iyi babalık yapıyordu.
“Elindeki ne prensesim?” Gwen babasının ona her ‘prensesim’ dediğini duyunca küçük kız daha da neşeleniyordu.
“Şifacı teyze dedi ki kurbağaymış, bununla çorba yapacağız!” diyen küçük kızla Elizabeth gözlerini büyütürken küçük prens hemen itiraz etmişti.
“Onu yiyemezsin, senin gibi bir prenses kurbağa gibi pis bir hayvanı yiyemez!” Elizabeth oğlunun sözleriyle gözlerini devirmişti. Zamanında aynı şeyleri kendisi de duymuştu. Birçok göreve gitmiş, yeri gelmiş ormanda her türlü canlıyı da yemişti.
“Sen prense bakma Gwen, yeri gelince kendini beslemeyi bilmen gerekiyor. Ama bu yemeği yemek için çok küçüksün, biraz daha büyüdükten sonra yeniden yakalayıp yemeğini yaparsın.” Gwen’in yüzü asılırken “Ama hal…” Elizabeth kızın aklından gecen ‘hala’ hitabını önceden okuyarak hemen müdahale etmişti.
“Hadi Gwen hayvanı asker abilerine ver sonra içeriye geçelim. Bu gün derse geç kaldın ve prenses Flora çok kızdı.”
“Çok mu kızdı?” Gwen’in yüzü asılırken Aidan öne çıkarak babasının kucağında ki kızın elini tutmuştu.
“Korkma halama söylerim sana çok kızmaz, yoksa bende ona kızarım!” Elizabeth başını iki yana sallarken Aidan’ın prensese olan düşkünlüğünü sadece keyifle izliyordu. Prenses küçük prensten bir yaş büyüktü ancak Prens kendisi büyükmüş gibi Gwen’i koruması altına almıştı.
“Prenses Flora bana kızmaz bir kere!” Gwen küçük burnunu yukarı kaldırırken Aidan’in kaşları atılmıştı.
“Ben kral babamın yanına gidiyorum,” küçük prens kızarak oradan ayrılırken Kriss bıkkınlıkla nefesini dışarıya vermişti. Elizabeth elini uzatarak Gwen’in tutmasını istemişti. Kraliçenin bu hareketleri yıllar boyunca halkı tarağından normal karşılanır olmuştu. Halkın güvenini kazanmak kolay olmamıştı. Adrian tahta çıktığından beri özellikle kadınlarla çocuklar kral ve kraliçelerinin himayesi altına olduğundan mutluydu.
“Biz Gwen ile prenses Flora’nın yanına gidiyoruz. Samira’yı da yanımıza gönderirsen iyi olur!” Kriss ikilinin arkasını dönüp gitmesiyle sıkıntılı bir nefes almıştı. Askerlere dönerek “Karımı gördünüz mü?” dediğinde askerler bu kez kendini tutamayarak gülmüştü. Genç adamın başı Samira ve Gwen’le dertteydi. Samira prensesi de kendisine benzetmişti. Kendilerine verilen görev yüzünden aynı kulübede yaşamaya başlayan ikili bir süre sonra birbirine aşık olarak evlenmişti. Ancak savaşçı ruhu genç kadının hırçınlığını ön plana çıkarıyordu.
“En son askerlerle talim yapıyordu!”
“Ne yapıyordu?” Kriss kızgın bir şekilde hızla askerlerin talim alanına giderken söylenmeden edemiyordu. Hızlı adımlarla ulaşmak istediği alana geldiğinde karısının bir eli şiş karnında karşısındaki askere kılıcı ile karşılık vermeye çalıştığını görünce hızla öne çıkmıştı. Belindeki kılıcı çıkararak askerin son hamlesini engelleyerek öfkeyle karısına döndü. Dişlerinin arasından “Burada ne halt ettiğini öğrenebilir miyim karıcım!” derken dişlerinin arasından tıslarcasına sormuştu.
“Ne yaptığımı pekala görüyorsun kocacım!” Samira kaşlarını çatarak rakibiyle arasına giren kocasına bakmıştı.
“Sen aklını mı kaçırdın, ne demek talim yapmak? Hamilesin be kadın!”
“Ne olmuş o da annesinden savaşmayı öğreniyor!”
“Karnında mı?” Kriss çıldırmamak için elinden geleni yapıyordu. Kadının elindeki kılıcı alarak askerlere dönmüştü.
“Bir daha komutan Samira ile talim yapan olduğunu duyarsam cezalandırılacaktır. Hamile bir kadına kılıç çekmeye utanmıyor musunuz?” Askerler adamın sözleriyle bakışlarını kaçırırken Samira gözlerini devirerek adama cevap vermişti.
“Askerlerimle arama giremezsin Kriss!”
“Eğer bir daha seni kılıçla görürsem olacaklardan ben sorumlu olmama Samira. Şu halini görünce bebeği istemediğini düşünmeye başlıyorum.” Adamın sözleriyle genç kadın donup kalmıştı. Kriss karısının bakışlarında ki hüznü görmeden hızla oradan uzaklaşmıştı. Samira arkasından hamileliğin verdiği duygusallıkla gözleri dolu bir şekilde bakmıştı. Askerler Kriss’e hak verse de son sözlerini onaylamamıştı. Samira’nın bebeğini korumak için dikkatli hareket ettiğinin hepsi farkındaydı.
“Komutanım, kraliçe sizi çağırıyordu!” Kriss’le birlikte gelen iki asker genç kadına kraliçenin emrini bildirirken Samira sessizce oradan ayrılmıştı. Saraya doğru ilerlerken kulaklarında hala kocasının sözleri vardı. Nasıl bebeği istemediğini düşünebilirdi ki? Onun gibi bir kadın evliliği düşünmezken Kriss’le evlenmişti. Kocasını seviyordu ancak savaşçı ruhunu da beslemekten geri duramıyordu. Bunun için suçlanamazdı. Kendini bildi bileli kılıç tutuyordu elleri…
***
“Hala annemi ne zaman görmeye gideceğiz?” Elizabeth odaya girdiklerinde Gwen’in sorusuyla duraksamıştı. Küçük kıza bakarak hafif gülümsemişti.
“Henüz değil Gwen, ama çok yakında annenle tanışacaksın!” Gwen yüzünü asarken Elizabeth koltuğuna oturarak prensesi yanına çağırmıştı. Yeğenini kucağına oturtarak saçlarını okşamaya başladı.
“Üzüldüğünü biliyorum Gwen ama bu hem krallığımız için hem de kardeşlerin için olması gereken. Beni anlıyorsun değil mi?” Gwen başını sallarken Elizabeth prensesi kollarının arasına çekerek sarılmıştı.
“Babanda annende seni çok seviyor biliyorsun değil mi Gwen? Annen senden ayrıldığı için çok üzgün. Yıllardır doğru düzgün gülmedi bile.” Gwen’in yüzü asılırken Elizabeth derin bir iç çekti. Kapıdaki görevlinin Prenses Flora’yı anons etmesiyle kucağındaki kızı yere indirmişti.
“Hadi prenses, halan geldi hemen toparlan.”
“Kraliçem, Flora halam neden senin gibi bana davranmıyor. O bana sürekli kızıyor!” Elizabeth yeğeninin şikayeti üzerine gülümsemişti. Aslında Flora Gwen’e çok kızmıyordu, aksine kendisi yeri geldiğinde Gwen’e ceza veriyordu. Flora odaya girdiğinde Gwen hemen selam vermişti. Hizmetli kadın odadan çıktığındaysa Flora kaşları çatılı bir şekilde yeğenine bakmıştı.
“Bu gün geç kaldın Gwen, bir daha gecikirsen eğitimine ara veririm.” Gwen ellerini önüne bağlayarak yerinde sallanmaya başlamıştı.
“Ama hala şifacı teyzeyle ormana gitmiştik. Bana bir çok şifalı bitki öğretti.”
“Senin onun göstereceği bitkileri öğrenmene ihtiyacın yok biliyorsun. Bu senin kanında var!” Gwen yüzünü asarken başı önde cevap vermişti.
“Kanımda olanı öğrenmeme izin vermiyorsunuz!” altı yaşındaki bir çocuk için oldukça büyük bir cümleydi bu. Elizabeth yeğeninin düşüncelerini okuyabildiği için onun ne denli çabaladığının da farkındaydı. Onun gücünü kullanmasına izin vermiyordu. Kimliğinin açığa çıkmaması için Gwen’in güçlerini kısıtlıyor, toplumda kendisini açık etmemesi için her daim tetikte duruyordu.
“Bunun için şifacı kadınla mı dolaşıyorsun?” Flora onaylamaz bir şekilde küçük prensese bakmıştı.
“Flora bu kadar yeter, şimdi onu seraya götür. İki saat sonra bir toplantı var ve sen de Sander ile birlikte toplantıda olacaksın.”
“Sander sarayda değil,” diye cevap veren Flora derin bir nefes almıştı. Birkaç yıl önce Sander ile evlenmişti ve kralın sağ kolu ve danışmanı olan kocası sürekli saray dışına göreve gidiyordu.
“Eminim toplantı saatine kadar gelecektir. Şimdi eğitim için seraya geçin!”
“Emredersiniz Kraliçem!” Elizabeth ses tonunu değiştirerek kraliçeliğini belli ederken Flora alınmak yerine bir prensesin aldığı eğitimle hemen karşısındaki kişinin kız kardeşi olmadığını, ülkenin kraliçesi olduğunu onaylayarak cevap veriyordu. İkili odadan çıkarken bu kez kendi prensesiyle küçük prensi odaya girmişti.
“Colin, Emily neden buradasınız?” küçük prenses yalnız oldukları için koşarak annesinin kucağına tırmanmıştı.
“Anne dansı öğrenmek zorunda mıyım?” Elizabeth küçük kızının sorusuyla gülümsemişti.
“Balolarda dans etmen için öğrenmen gerekiyor hayatım. Neden bu kadar üzgünsün?”
“Çünkü Emily dans etmeyi beceremiyor.” Colin’in sözleriyle Elizabeth uyarırcasına oğluna bakmıştı.
“Prensim kardeşin hakkında bu şekilde konuşmamalısın. Kralımız duyarsa çok kızar.”
“Ama doğru söylüyorum. Hem Emily de dans etmeyi sevmiyor neden öğrenmek zorunda ki?” Emily hızla başını sallayarak abisini onaylarken Elizabeth kızını yere indirerek iki çocuğunu karşısına almıştı.
“Colin sen ilerde ülkeyi yönetebilmek için siyaset öğrenmelisin. Abine bu ülkenin iyiliği için yardım etmen gerekiyor. Bunu birçok kez sana anlatmıştım.”
“Ama dedemle vakit geçirmek daha zevkli. Hem Alexis dedem çok eğlenceli.” Elizabeth oğlunun sözleriyle gülmeden edememişti. Prens Colin haklıydı. Alexis çocuklar doğduğundan beri her fırsatta torunlarıyla vakit geçiriyordu. Saray yönetimi umurunda bile değildi. Bazen onun basit bir insan olmayı dilediğini duyabiliyordu.
“Anne ben Gwen’le oynamak istemiyorum. O sürekli böcekleri bana vermeye çalışıyor.”
“Bu söylediğin çok ayıp prenses, Gwen senin arkadaşın, ablan. Ona da bunu söylersen çok üzülür.”
“Ama ben korkuyorum,” diye üzülen Emily Eliabeth’in yüzünün de asılmasına neden olmuştu.
“Onunla konuşurum, bir daha sana böcek getirmez olur mu? Hem abilerin de Gwen’le oynamayı seviyor değil mi Colin?”
“Evet ama abim onunla oynamama izin vermiyor. Aidan Gwen’le sadece kendisinin oynaması gerektiğini söyledi.” Elizabeth şaşkınlıkla oğluna bakarken saray işleriyle ilgilenmekten çocuklarını ihmal ettiğini düşünmeye başlamıştı. Aidan ne zamandan beri Gwen’i kendine saklamaya başlamıştı. İlginç bir şekilde bu ilgisi Gwen’i de mutlu ediyordu.
“Abinizle konuşurum. Hem dayınız ve ikizler gelecek onlar için hediye hazırlayabilirsiniz değil mi?”
“Gerçekten mi? Halam da gelecek mi?” Emily neşeyle sorarken Elizabeth’in aklına prenses Almira’nın kızı gelmişti.
“Bilmiyorum hayatı, eğer baban kardeşini görmek için haber gönderdiyse eminim babaannen halanı gönderecektir.” Gwen ile aynı yaşta olan küçük kız halasının da Ronald amcasının da göz bebeğiydi. Üstelik eski kral Edward yeğenini şımartmakta üzerine yoktu. Sarayda dört tane çocuk vardı. Drew’in ikizleri, kendi erkek kardeşi Nathan ve prens Almira’nın kızı Alera… Dört çocuğun karakteri birbirinden çok farklıydı. Prens Nathan üç çocuğa da abilik yapıyordu. Özellikle Kral Edward ikinci prensinin üzerine titriyordu. Drew de bir abi olarak elinden geleni yaparken onun asıl odak noktası kendi ikizlerini dizginlemek oluyordu. İki prensin güçleri sınırlandırılmış olsa da garip bir şekilde iki prenste çok güçlüydü.
Adrian toplantıdan çıkmış yorgun bir şekilde kraliyet odasına geçerken yanında yürüyen ikinci danışmanı gün içinde sarayda olan olayları ona aktarıyordu. Adamın tem görevi çocukların gün boyu saray içinde sergilemiş olduğu davranışları raporlamaktı. Özellikle prens Aidan’ın davranışları yakın merceğe alınmıştı.
“Prens Aidan şuanda ok atma alanında kralım.”
“Yine neye sinirlendi prensimiz?” Adrian gülümseyerek sormuştu.
“Danışman Kriss’in kızı Gwen ile atışmış sanırım. Küçük prensin Gwen’e ayrı bir düşkünlüğü var kralım biliyorsunuz.”
“Evet, öyle görünüyor ki ilerdeki kraliçemiz Gwen olacak!” Adrian gülerken yanındaki adam sessiz kalmıştı. Kralın sözlerini onaylamadığı belli olsa da Adrian dinlenmek için odasına çekilmişti.
“İki saat içinde beni uyandırırsınız. Akşamüzeri toplantıya herkes katılsın.” Genç adam odaya girdiğinde karısını pencereden dışarıyı izlerken bulmuştu. Elizabeth’in onun varlığını bildiğine emindi. Ama karısı o kadar düşünceliydi ki kocasına dönmemişti bile.
“Ne düşünüyorsun kraliçem?”
“Çocukları, bu gün Gwen annesiyle ne zaman tanışacağını sordu!” Adrian üzgün bir şekilde karısının yanına durmuştu.
“Onları ne zaman birleştireceksin Elizabeth? Katren’in artık dayanamayacağını sende biliyorsun. Kadın düşünmekten hasta olacak.”
“Bunu bilmediğimi mi sanıyorsun Adrian? Sınırlarda hareketlilik var. Yakında Travuz krallığı savaşa girebilir.” Adrian şaşkın bir şekilde karısına bakmıştı.
“Ne savaşı?”
“Ülkede bir söylenti dolaşıyor Adrian, üçüzlerden birinin haberi olmuş gibi görünüyor. Biliyorsun üçüz sahibi olan ülke tehdit demektir ve şuanda birçok sınır ülke Travuz krallığını tehdit olarak görmeye başladı. Eğer Gwen’i şimdi ortaya çıkarırsak onun hayatıyla oynamış oluruz.” Adrian karısının bu malumatı ne zaman aldığını merak etmişti. Bazen Elizabeth’in haber alma yeteneği bazen onu hayrete düşürüyordu.
“Emin misin Elizabeth, bu çok ciddi bir haber. Travuz karışabilir.”
“Babama çoktan haber gönderdim. Kontrol edecekler. Ama eminim…” Elizabeth’in tek endişesi Gwen’in varlığından haberdar olmaları. Onun Travuz prensesi olduğunu öğrendikleri anda hedef haline gelecektir.”
“Sence prensesin varlığını kim etrafa yayıyor olabilir?”
“Bilmiyorum ama şüphelendiğim birileri yok değil.” Adrian karısına sarılarak başını göğsüne çekmişti.
“Bu kadar üzülme, eminim bir yol bulacaksın. Hem Gwen bizim yanımızda güvende.”
“Biliyorum ama içim sıkılıyor. Yıllardır annesinden ayrı olan prensesin başına bir şey gelmesinden endişe ediyorum. Katren’in bunca zaman çektiği hasretin boş yere çekilmesinden endişe ediyorum.””
“Hiçbir şey boş yere çekilmiyor Elizabeth, eminim ilerde prenses çok mutlu olacak.”
“Ama şuanda mutlu değil. Güçlerini kullanmasına izin vermediğimiz için kendince normal insanlar gibi şifacılığı öğreniyor. Oysaki doğuştan bir şifacı o. Kolayca yapabileceği şeyleri öğrenerek yapmaya çalışıyor.”
“Bu onun için daha iyi değil mi? En azından sıkılmaktan kurtuluyor.”
“Gwen ileride halalarından daha iyi bir şifacı olacak. Ona sahip olan ülkede salgın hastalık yok denecek kadar azalacak.”
“O zaman prensesi elimizden kaçırmamalıyız. Üstelik prensimiz ona bu kadar düşkünken.” Elizabeth kocasının sözlerine gülerken başını iki yana sallamıştı.
“Sende fark ettin değil mi?”
“Fark edilmeyecek gibi değil ki!” Elizabeth sıkıntıyla nefesini dışarı vermişti.
“Kardeşlerinin Gwen ile oynamasına izin vermiyor. Onu kendine saklamak istiyor.” Adrian bu durumdan hoşlanmamıştı. Aidan’ın prenses üzerine bu kadar baskı uygulaması ilerde sorun olabilirdi. Oğlunun bazen çok sert davrandığının farkındaydı ve bu huyunu tamamen eski kral Alexis’ten aldığı belliydi.
“Hadi biraz dinlenelim bunları sonra konuşuruz.” İkili üzerindeki pelerinleri çıkararak yatağa uzandığında yorgunluğun verdiği etkiyle kısa sürede uykuya dalmıştı. Onları zor günler bekliyordu ve birlikte oldukları sürece bu zor günleri kolaylıkla atlatabilirlerdi.
***
“Anne babam neden hala gelmedi?” Gwen önüne yemek koyan Samira’ya merakla sormuştu.
“İşi vardır kızım, sen yemeğini ye hadi.”
“Ben acıkmadım ki? Ormanda birçok bitki var yiyecek.” genç kadın masadaki diğer sandalyeyi çekerek küçük kızın karşısına oturmuştu.
“Hayatım seninle anlaşmamış mıydık? Bilmediğin bitkileri yemeyecektin, hasta olabilirsin.”
“Ama şifacı teyze onların yenebileceğini söylemişti.” Samira kızın hevesli bir şekilde konuşması karşısında susmak zorunda kalmıştı. Onun mutluluğunu gölgelemek istemiyordu. Bazen kendilerine anne baba dediği için mutlu olsa da aslında gerçek anne babasını özlediğini biliyordu. Prenses gerçek kimliğini başından beri bildiğinden onu mutlu etmek için ellerinden geleni yapıyorlardı.
“Sen yine de yeme hayatım. Şimdi önündeki tabağı bitir sonra doğru yatağına. Sabah erkenden kalkacaksın.”
“Neden erken kalkıyorum ki? Prensler ve prenses istediği saatte uyanıyor.”
“Ama seninle sabah ok atacağız.” Gwen yüzünü asarak omzunu silkmişti.
“Öğrenmek zorunda mıyım? Neden savaşmayı öğrenmeliyim ki?”
“Çünkü ileride düşmanların olacak ve onlara karşı güçlü olmalısın.” Cevabı kulübeye yeni giren Kriss vermişti.
“Baba nereye gittin?” oturduğu yerden inerek hızla adama doğru koşmuştu. Bedenini Kriss’in kollarına atarken genç adam gülümseyerek küçük kızı tutarak kucağına almıştı.
“Biraz işim vardı Gwen, senin eğitimin nasıl geçiyor?”
“Flora halam bana hep kızıyor, onunla çalışmak istemiyorum.”
“Gwen, prensese hala dememelisin. Biri duyarsa iyi olmaz.”
“Ama burada kimse yok ki? Baba, kardeşim ne zaman doğacak?” genç adam karısına kısa bir bakış atarak gözlerini çekmişti.
“Yakında kardeşin de aramıza katılacak.”
“Hemen gelsin baba, bende Aidan gibi benimde kardeşim olsun istiyorum.” Karı koca kızın sözleriyle birbirine bakmıştı. Ona nasıl söyleyebilirlerdi ki aslında iki kardeşi olduğunu. Kalbi kırılmaz mıydı, o burada ailesinden ayrı yaşarken kardeşleri anne babasıyla birlikte sarayda yaşıyordu.
“Yakında senin de kardeşin olacak hayatım. Hadi şimdi yemeğini ye bende üzerimi değiştireyim.” Genç adam prensesi yere bırakırken karısına bakmadan kulübedeki iki odadan kendilerine ait olan odaya girmişti. Samira iç çekerek kocasının ardından bakarken bir elini şiş karnına koyarak düşünmeye başlamıştı.
“Bu haksızlık, seni ne kadar çok istediğimi babanın bilmesi gerekiyordu.” Kendi kendine söylenirken karşısına oturan prensesin birden yerinde dikelmesiyle dikkati ona dönmüştü.
“Gwen, ne oldu hayatım?”
“Benim gitmem gerek anne!” küçük kız birden kulübeden çıkıp giderken Samira olduğu yerde donup kalmıştı.
“Kriss hemen buraya gel!” Kriss hızla odadan çıkarak karısının yanına gelirken Samira kapıyı işaret ederek “Gwen gitti, onu yakalamalısın. Yine bir şey oldu ve koşarak gitti!” Kriss endişeyle küçük prensesin peşine düşerken ne yapacağını şaşırmış durumdaydı. Elizabeth’e haber vermesi gerekiyordu ve saat gece yarısını gösterdiği için kraliçenin çoktan dinlenmeye çekilmiş olabileceğini düşünüyordu.
“Gwen, neredesin hayatım, babanı korkutuyorsun!” Kriss’in sesi kızın gidebileceği karanlık ormanın içinde yankılanırken genç adam duyduğu kükremeyle olduğu yerde donup kalmıştı. Tüm bedeni kaskatı kesilirken korkudan ne yapacağını şaşırmıştı. “
“Gwen, hemen buraya gelmezsen kraliçeden seni cezalandırmasını isteyeceğim!” genç adam ne kadar seslenirse seslesin bir cevap alamazken içindeki korku giderek artıyordu.
“Gwen, kızım neredesin!” Kriss korksa da prensesi bulmak için gece yarısı tehlikelerle dolu olan ormana dalış yapmıştı. Bir süre ilerledikten sonra kulağına gelen fısıltıyla adımları daha da hızlanırken gördüğü manzarayla donup kalmıştı.
“Gwen, kızım!”
***
Sizce ne görmüş olabilir. Hikaye hakkında ne düşünüyorsunuz? yorumlarınızı bekliyorum!
4. BÖLÜM <<<<<<<———–>>>>>
[…] 3. BÖLÜM <<<<<<<————->>>>>>>> 5. BÖLÜM […]
Heyecan dorukta bakalım neler olacak, merakla yeni bölümü bekliyorum
Ellerine sağlık çok güzeldi
Acaba kral drew mi geldi
Yeni bölümleri sabırsızlıkla bekliyorum
Emeğine sağlık yazarcigim ♥️ay merak ettim şimdi ne gördü acaba Drew mı geldi ki yoksa Elizabeth hayvanı mı ki? Ah kardeşleri olduğunu bilmiyor 🙁 :'( Sudan bayağı sert bir çocuk ha ve de şimdiden aşık 😀 B-) Gweni dizginlemek bayağı zor sanırım ama ailesini hala gormemis çok üzüldüm :'( 🙁 Gweni fazla bilen yok kim biliyor da haber uçuruyor ki yakında savaş olacak :O:-O
Kris ve samira ne güzel anne baba olmuşlar ☺️.
Aidian küçük kıza çok düşkün
Ayy ne olduki acaba bir dahaki bölüme kadar çatlamam inşaallah yazarcım emeğine sağlık
Bence kardeşi geldi hayvana dönüşe bilen
ne zaman yeni bölüm gelecek heyecanla bekliyorum